3 entry daha
  • anlayamadığım bir deney.

    insanın bir şeye "istek duyması" nasıl ölçülebilir yahut tespit edilebilir ki? yani, ben birine "karpuz istersen söyle" dediğim zaman, adam karpuz seviyorsa, zaten o anda karpuzu ister. aklına bu gelir. dolayısıyla bilincindeki bu tasavvurdan ötürü, bilinçaltı da çalışmaya başlar; bilinçaltındaki o his orada mukayyet bir vaziyette durur. bu saatten sonra "canın karpuz istediğinde ama gerçekten istediğinde, bu hissi duyumsadığında el kaldır" demek, inanılmaz abes bir deney tarzı. hem burada böyle bir durum da yok, "düğmeye basma isteği geldiğinde söyle" demek, aynı zamanda insana "düğmeye bassam mı basmasam mı, acaba isteğim geldi mi" gibi bir tereddüdü de yaratarak, iki zıt fikri zihne empoze eder. yapayım mı yapmayayım mı derken, beyindeki aktivite, daha insan "bir şeyi istediğini" anlamadan, artabilir. bu illa bilinçaltının senin seçimini bildiği anlamına tekabül etmez, başka şekillerde de izahı mümkündür. ki zerre sağlıklı bir deney tarzı değil bu tür deneyler.

    ha, bakın ama ben şöyle düşünüyorum: genelde nörolog camiası, allah'a değil, nöronlara tapmak temayülü gösteriyor. ondan bu tür çıkarımlar yapmaya çok meyilliler, "işte aslında özgür irade yok, hepimiz atomların raslantısal çarpışmalarından ibaret kararlar alıyoruz :/" filan gibi şeyleri söylemeye bayılırlar. ama buna sadece bunlar inanır. biz ise, "rabb'ül âlemin olan allah dilemedikçe, sizler ihtiyar edemezsiniz." (tekvir, 29) ayetinin hükmüne inanırız. yani ne bileyim, biz bir karar vermeden bilmem kaç tane nöron aslında bilincimizde bu "karar" oluşmadan, bilinçaltımızın tesiriyle ateşleniyormuş. bunun ben default olarak böyle olduğunu zannetmiyorum, ileride bunlar da izah edilebilir kanaatimce. ki zaten bu araştırmalarda da bu bulunan bilinçaltındaki faaliyetlerin alınan kararın nedeni olmadığı, yine insanın niyetinin işe karıştığı, çünkü bu faaliyetler arttığı zaman bile insanın kendini kontrol ederek, bu işlemleri bilinçli olarak veto edebildiği yahut değiştirebildiği anlatılıyor. fakat diyelim ki edilemedi, adamlar utanmadan sıkılmadan, öyle kendi kafasına göre hareket eden nöronların tazyikiyle insanların bir şeyler yapıp ettiğini, her kararımızın buna ircâ edilebileceğini, böylece işte kimsenin davranışından mes'ul olamayacağını filan savunacaklar. hâlbuki bu, aslında sadece, insanın cüz'î iradesini (islâm, hiçbir vakitte 'özgür irade'den bahsetmemiştir) de allah'ın verdiği bir kudret ile kullandığını gösterir. ama işte insan sinapsa tapınca bunu düşünemiyor.

    aslında ilmî gelişmelerle ilgili benzer bir süreç fizikte de yaşanıyor, kuantum mekaniği aslında evrende her şeyin gözlemcilere göre rölatif ve bayağı bayağı "raslantısal" olduğunu göstermiş vaziyette. fizikçiler buna bakıp genelde, "acaba bir beyindeki imgelem miyiz, uzaylılar bizi simüle mi ediyor?" gibi abuk subuk şeyler söylüyorlar, zira gerçekliğin doğası aşınmış bir durumda. hâlbuki bu mekaniğin gösterdiği tek şey, evrenin teistik bir tanrı'nın her anki tecellisi ve aktifliği, faaliyeti ile ayakta durduğu, yoksa bozulacağı.

    ama insanlar bir allah'a inanacaklarına, uzaylıların yarattığı bir matrix'te yaşamayı daha makul bulup, buna inanıyorlar, bu da fantastik bir dünyada yaşamamızın bir neticesi herhâlde.
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap