• “ehl” kelimesi lügatte, “aile, akraba, halk ve mezhep” gibi anlamlara gelir ve çoğu kez bir ismin ön takısı olarak kullanılırmış. bu durumda “sahip, malik, uzman, usta, becerikli, layık ve karı koca” gibi anlamlar kazanırmış.
    islâmî literatürde de çok sık kullanılan bu kelime, başta “ehl-i kitap” olmak üzere kur`an’da “ümmet / din, topluluk, aile, eş, çocuklar ve yakınlar, uzman, bilgili ve layık kişi” gibi çeşitli anlamlarda kullanılıyor.
    “el – kitap” kelimesi lügatte “yazmak, eklemek, toplamak, bağlamak, nikah kıymak, dikmek, gerekli ve farz kılmak” gibi anlamlara gelen “(ke – te – be)” fiilinden türetilen bir mastar. dil bilimciler, kitabın mutlak kitap manasına gelmeden önce “yazılı bir şey” anlamına geldiğini, daha sonra ise örfte, “mektup” anlamında isim olarak kullanıldığını belirtiyorlar. esasen kitabın, bizzat yazıya ve ibare dediğimiz lafza ait olmak üzere iki ayrı anlamı var. birincisinde kitap, ikincisinde ise, yazılan yazı ile anlatılan ibareyi (metni) ifade ediyor. kitap kelimesi kur`an - ı kerim’de sahife, kulların amellerinin tespit edildiği kitap, levh – i mahfuz ve takdir, hüküm, farz, mektup, delil, zaman gibi anlamlara da gelmekte. eski arap literatüründe uzaktaki bir kimseye yazılan mektup veya pusula anlamında kullanılmakla beraber, genellikle eski arap şiirlerinde ilahi vahiy anlamına gelmekte.

    bu durumda ehl – i kitap (ehlü’l – kitap) tamlaması “ilahi bir kitaba inananlar” anlamına geliyor. buna göre müslümanlara da ehl-i kitap denilebilir. ancak kur`an - ı kerim dışındaki kitaplarda yer almayan bu tertip, terim olarak müslümanlar dışındaki kutsal kitap sahibi din mensupları için kullanılıyor.

    ehl-i kitap tabiri kur`an - ı kerim’de 31 defa geçmekte ve mekke döneminden sonra ortaya çıkmış. fakat bu terimin daha değişik bir şekli olan “ehl – i zikr” yani daha önceki vahiylerin bilgisine sahip olan kişilere işaret eden bir başka ibare kur`an - ı kerim’de şöyle geçmekte:
    “biz senden önce yalnız kendilerine vahyedilen erkeklerden başkasını peygamber göndermedik, eğer bilmiyorsanız zikr ehline (yani meseleyi bilen eski kitap sahiplerine) sorun.” bu ayet – i kerime, ehl-i kitap mensuplarının az veya çok bir vahy kültürüne sahip olduklarını ifade etmekte.
    arap dilinde “kutsal kitap sahipleri” veya “kitaplılar” anlamına gelen ve ümmi deyimiyle zıt anlamlı olan ehl-i kitap kavramı, arapların, hz. muhammed’in (s.a.v.) risâletini tanımadan önce yaygın bir şekilde kullandıkları bir kavram. kendilerini ümmi diye nitelendiren araplar, yarımadada birlikte yaşadıkları yahudi ve hıristiyanlar hakkında bu deyimi kullanırlarmış.
    “işte bu (kur’an) da indirdiğimiz mübarek bir kitaptır... (onu size indirdik ki,) kitap yalnız bizden önceki iki topluluğa (yahudi ve hristiyanlara) indirildi deyesiniz.”

    hz. peygamber’in hadislerinde geçen ehl-i kitap kavramı da, ayetlerdeki anlamı doğrular mahiyette. hadislerde kendilerine kitap ehli nazarıyla bakılıp, bu şekilde isimlendirilen kimseler, hz. peygamber’in medine ve çevresinde karşılaştığı yahudi ve hristiyanlardan başkası değil. bir hadisinde hz. peygamber muaz b. cebel’i yahudi ve hristiyanların yaşadığı yemen’e vali olarak gönderirken ona şu talimatı vermiş;
    “ey muaz, sen kitap ehli olan bir kavme vali olarak gidiyorsun. onları çağıracağın ilk şey, allah’a kulluk etmek olsun. eğer onlar buna itaat ederlerse, allah’ın kendilerine bir gün boyunca beş vakit namazı farz kıldığını haber ver...”

    ehl-i kitap tabirinin kapsamını belirleyebilmek için ilahi kitapların kimlere verildiğini de tespit etmek gerekiyor. kur`an - ı kerim’de bazı peygamberlere kitap, bazılarına da zebur ve suhuf verildiği bildirilmekte. bu arada nuh ve ibrahim soyuna peygamberlik ve kitap, mûsâ’ya ve îsâ’ya kitap, dâvûd’a zebur, ibrahim ve mûsâ’ya suhuf indirildiği, ayrıca hadislerde adem’e, şit’e ve idris’e sayfalar verildiği belirtiliyor.
    öte yandan, “deyiniz ki: biz allah’a, bize indirilene, ibrahim, ismâil, ishak, yakûb ve yakûboğollarına indirilenlere, mûsâ ve îsâ’ya verilenlere, rableri tarafından (diğer) peygamberlere verilenlere iman ettik” mealindeki âyetlerde bir çok peygambere vahiy gönderildiğini göstermekte.
    ehl-i kitap tabirinin geçtiği ayetleri, “kitap yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi” meâlindeki ayeti göz önüne alarak tefsir eden ilk müfessirler de bununla yahudi ve hristiyanların kastedildiğini ifade etmişl. bu âyetten hareketle hanbelî ve şâfiî mezhepleri sadece yahudi ve hristiyanları ehl-i kitap saymışlar. hanefiler ise semavi bir dine inanan ve tevrat, zebur, incil, suhuf gibi vahyedilmiş bir kitabı bulunan her ümmetin ehl-i kitap olduğunu söylemiş.

    islâm’ın yayılmasına paralel olarak ehl-i kitap’ın sadece yahudi ve hristiyanları ifade eden bir tabir olduğu kanaati de değişmiş. bunun temel sebeplerinden biri, kur`an’da yahudilik ve hristiyanlığın dışında sâbiîlik ve mecûsîlik gibi ilâhî olmayan başka dinlerden de söz edilmesi ve bu dinlerin kendilerince bir kitaba sahip bulunması ve bir diğeri de islâm açısından siyasi, sosyal ve ekonomik şartların bunu gerekli kılması.
    kur`an’da islâm’ın dışında haniflik, yahudilik, hristiyanlık, sâbiî ve mecûsîlik’ten bahsedilmekte. hanif kelimesi islâm’ın eş anlamlısı şeklinde hz. ibrahim’le ilgili olarak zikredilmekte. sâbiîlik ve mecûsîlik sadece ismen geçmekte, inanç esaslarından ve peygamberlerinden söz edilmemekte, kutsal kitap sahibi olup olmadıkları açıklanmamakta.
    kur`an - ı kerim’de ismen zikredilen dinlerden sâbiî hakkında âyet ve hadislerde bilgi ne yazık ki yok. gerçek sâbiîlik, ilk dönem islâm kaynaklarında yahudiliğin ve hristiyanlığın bir mezhebi olarak görülüp ehl-i kitap kapsamında mütalaa edilmemiş. ayrıca harranlı putperestler halife me`mun kendileriyle görüştükten sonra sâbiî adını almışlar ve ehl-i kitap kabul edilmişler. bazı fakihler içinse sâbiîler ancak yıldızlara tapan putperestler olarak bildirilmiş.
    (bkz: #8800784)
    mecûsîlerden kur`an’da sadece bir yerde bahsedilmekte, fakat bunlar hakkında bilgi verilmemekte. eski müslüman araştırmacıların çoğuna göre, mecûsîler ehl-i kitap sayılmıyor. hz. peygamber’in, “mecûsîlere ehl-i kitap muamelesi yapın” dediği rivayet ediliyor. ancak hz peygamber mecûsîlerin kestiklerinin yenilmesini ve kadınlarıyla evlenilmesini yasaklamış. mecûsîlerin ehl-i kitap’tan olduğunu söyleyen hz. ali de şirkleri sebebiyle kestiklerinin yenilmesinin ve kadınlarıyla evlenilmesinin müslümanlara yasaklandığını belirtirmiş. imam şâfiî hz. ali’nin sözüne dayanarak onları ehl-i kitap saymış. şehristânî’ye göreyse mecûsîlerin kitâbî olmaları şüpheli. hz. ibrahim’e verilen sayfalar mecûsîlerin davranışları yüzünden tekrar semaya kaldırılmış. buna göre onlar kendilerine suhuf verilmesi sebebiyle ehl-i kitap statüsündendirler; fakat çıkardıkları olaylar yüzünden suhuf tekrar semaya kaldırıldığı için kestikleri yenilmez ve kadınlarıyla evlenilmez.
    çok uzamış lafın kısası;
    kur`an’da ehl-i kitap olarak sadece yahudi ve hristiyanların muhatap alınması, bu iki din mensubunun birtakım eksiklik ve yanlışlıklarının yanında allah, peygamber, âhiret ve kitap inançlarının bulunması, yani ilâhî kaynağa dayanmaları ve kur`an’ın o dönemde muhatabı olan insanlara söz konusu dinlerin bilinmesi sebebiyle sanırım.

    din tarihi çok çetrefilli bir alan. cilt cilt kitaplar, yazmalar, kulaktan kulağa aktarılan bilgiler, yazılmış yasalar... bir harf, bir hareke, bir insan bir sürü şeyi değiştiriyor.
    allah bilir doğrusu, eğrisi ne bu işin.
7 entry daha
hesabın var mı? giriş yap