• yeni iddiam. uzunca bir süre sabit fikirlerle yaşamış biri olarak bu aralar keskin dönüşler yaşıyorum. çevrecilik hakkındaki görüşlerim de bu değişimlerden nasibini aldı. bir miktar farklılaştı görüşlerim.

    en temel noktadan başlayalım. çevreyle alakamız yok. şöyle yok: doğal ortam insan ırkı için yaşanabilir bir ortam değil. “yuva” mantığından yola çıkalım... pek çok canlı toprak, kovuk, çalı, mağara gibi yerlerde yuva yapabilirken, biz yapamıyoruz. zayıf bünyemiz buna müsait değil. yaşama alanlarımızı hep suni mekanlarda oluşturmuşuz. doğada bulunan neredeyse hiç bir suyu içemiyoruz. genetiğiyle basit yöntemlerle bile olsa oynamadığımız şeyleri yiyemiyoruz. doğa ve çevrenin koşulları ve kuralları dışında bir hayatımız var.

    genel geçer bir yanılsama vardır hani. her canlının bir “görevi” var denir. büyük yanılsamadır. bok böceği ortalık temizlensin, atlar, zebralar hasta olmasın diye yemiyorlar boku. zehirsiz, kanatsız, pek de vahşi olmayan canlılar olarak en kolay ulaşabilecekleri besin bok olduğu için bokla besleniyorlar. bu durum her canlı için geçerlidir. penguenler en az yırtıcıyla muhatap olup, avlaması kolay karides bulabildikleri kutup bölgelerini seçmişler. yoksa okyanus karides dolmasın gibi bir amaç gütmüyorlar. biz de ha keza aynı durumdayız. kendi varlığımızı sürdürmek için yapıyoruz her yaptığımızı.

    çevreyi koruma arzusu da öyle gezegenin yaşam dengesini gözetme amacında falan değil. kendi oluşturduğumuz yaşam tarzımızın kendisini tüketeceğini fark etmek asıl konu. bunun adına da çevrecilik demek hareketi biraz makyajlamak gibi oluyor.

    su içmek dedim ya. o örnekten devam edelim. su içmek için bir nesneye ihtiyaç duyan bir canlıyız. bardaktır, kepçedir, tastır illa bir şey lazım. çünkü içilebilir suyu kaynağından içemiyoruz. bir yere taşımamız, veyahut işlemden geçirmemiz gerekiyor. dillerimiz kedi, köpek gibi birikintiden su kepçelemeye müsait değil. hortumumuz yok. bardak şart. peki hangi bardak? doğal malzemeden, cam veya topraktan bardak yapsak sürekli yıkamak zorundayız. yani aslında içilebilir su israf edip kirletiyoruz. yıkamayalım desek kağıttan yapınca ağaç kesiyoruz. plastik bardak her türlü skertiyor çevreyi.

    yani esasında bir koala gibi mesela çevreye hiç zarar vermeden yaşama ihtimalimiz yok. bunu asgari seviyeye indirme şansımız bile sınırlı.

    çevrecilik konusunda aslen yapabileceğimiz şey şu: doğa ile ilişiği tamamen kesmek. doğadan bir şey almadan, doğaya bir şey vermeden yaşamak. biraz ütopik olacak ama iki dönence arasında bir yerlerde sıcak soğuk demeden, okyanus üstünde yapay adalarda dalşafak yaşarsak, giyecek için bir şey imal etmeden, topraksız tarımla karnımızı doyurabilirsek ne ala. güneşten gelen enerjiyle bir şekilde suyu damıtıp, yine okyanusta bulunan minerallerle destekledin mi iş bitti. bunun dışında ne yaparsak yapalım sonu aynı.

    çevre, doğa, doğal koşullar aslında bizi öldürmeye programlı. çevreye yapabileceğimiz en büyük iyilik, tamamen kendi yaşam koşullarımıza uygun, izole yerlerde yaşamak. doğayla iç içe, doğanın içinde yaşama yetisi zaten yok.

    tabi bu izole yaşam tarzı başta vejetaryenlik gibi köklü bir değişim istiyor. enerji kaynağının tamamen değişmesi gerekiyor. hammadde ve tüketimin yeniden şekillenmesi gerekiyor.

    kısacası, doğayı ve kendimizi korumanın yolu doğayla dost olmak değil, selamı sabahı kesmekten geçiyor.
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap