• aristoteles'e göre, "nasıl yaşamalıyız?" sorusunun yanıtı eudaimonia arayışıdır. bu mutluluk, gelip geçici mutluluk anları ya da anlık hissiyatla ilintili değildir. insanın bir işlevi vardır ve buna en uygun yaşam anlayışı aklımızın kudretini değerlerdirdiğimiz yaşama anlayışıdır.
  • asya kültüründeki nirvana kelimesinin batı ( antik yunan ) felsefesindeki tezahürüdür. nasıl ki nirvana arzuları öldürüp, gerçek mutluluğa erişme ise eudaimonia'da benzer bir kamil insan olmaya erişmektir. bu iki görüşün de ortak noktası bu mutluluğun ya da "olma" halinin anlık hazlardan ibaret olmadığı, daha kapsamlı bir şey olduğudur. yani günümüz insanının her şeye sahip olupta bir türlü mutlu olamamasının nedeni mutluluğun anlık zevkler ve sahip olmaktan geçtiğini zannetmesidir.
  • antik yunan felsefesinde mutluluk ahlakı filozoflarının mottosudur.
  • nedir-ne değildir diye düşünürken, içinde daimon kelimesinin bulunması hayli ilgimi çeken kelime. ulaşılabilmesi için söz konusu varlığın amacına uygun davranması olduğunu savunduğu kavram.
  • eudaimon bir yaşam, başarılı olan bir yaşamdır. ulaşabilsek hepimizin tercih edeceği türden bir yaşamdır; sevdiğimiz kişiler için isteyeceğimiz türden bir yaşamdır. bir amacın aracı olarak değil, bir amaç olarak eudaimonia’nın peşinden gidilir.
  • aristoteles'e gore mutlulugun hazda oldugunu dusunenler cogunlukla kaba saba insanlar, koleler ve hayvanlardir. hedonist zevklerden uzaktir bu mutluluk.
  • 300 spor entrysi girmiş ekşi sözlük yazarı
    kendisini kutluyorum
  • özel mesajla sorduğum soruya küfürle karşılık veren kapasitesiz ve cahil bir tinerci.

    sana futbol izletenin amk...
  • eudaimonia: kalıcı/mutlak mutluluğun öğretisi; bilgelik yoluyla kendini bilme, kendinden vazgeçme…

    eudaimonizm başlığının ilk entry’sinde yazar asfaltina güzel özetlemiş:
    “bir simgesel önceleme ve kendi kendisini yükseltmek. mutluluk öğretisi.”

    bu kelimeyi, kelimenin görünen ve görünmeyen anlamlarını hızla çözümlemek istiyordum. hem de bu gece. hemen… sözlükte ilgili bütün başlıkları ve altlarındaki entry’leri okudum. önümde bilumum sözlükler açık. kelimeyi, türkçe ve ingilizce kaynaklardan irdeliyorum. tabii sözlük kesmedi…

    aristoteles’ten, etikten, erdemlerden, mitolojiden, hatta freud’dan, herakleitos’tan, panta rhei’den (her şey akar), nirvana’dan ve birçok şeyden söz edildiğini gördüm.

    “iyi bir iç yapıya/ruha/yaratıcı güce/doğaya sahip olma hali” şeklinde bir tanıma rastladım, birkaç ingilizce kaynak karıştırdığımda…

    çoğu yerde bu kelimenin karşılığı olduğu yazılıp çizilen “mutluluk” ise yalnızca bir ruh hali, çok değişken, stabil değil, dolayısıyla hakiki de sayılmaz. malum, bir şey değişkense, bir gün öyle, bir gün böyleyse, hakiki olamaz. eudaimonia, mutluluktan çok daha aşkın, öte bir duruma, süreğen bir hale işaret ediyor.

    eudaimonia sözcüğünün içine girdiğimizde, orada, “yaşam boyu süren bir mutluluk öğretisi” görüyoruz. “mutluluk arayışı” demiyorum. isa “ara ki bulasın, iste, o sana verilecektir,” demiş. oysa buda, önce çok uzun süre boyunca aramış, tam da aramayı bıraktığında ulaşmış aydınlanmaya. bir şeyi aradığında, o şey hakkında az çok bir fikrin vardır. bir anlamda hedefe kilitlenmişsindir. oysa, aranan şey, hakiki olamaz. hakiki olan, zaten zihinsel değildir, mutlaktır, bir kelime ya da kavramın dar kapsamında tanımlanamaz kolay kolay. aramayı bıraktığında, yani bir anlamda egondan, kendinden vazgeçtiğinde bulursun hakikati. (çünkü gerçekte, bir arayan da yoktur. arayış vardır yalnızca…)

    herakleitos da, “beklenmedik olanı beklemedikçe, onu bulamayacaksın,” diyerek söylemek istediğim şeye yakışan güzel bir şey söylemiştir.

    delfi tapınağının alınlığında yazan “kendini bil” (gnothi seauton), budur aslında. yunus emre’nin “sen kendini bilmesen ya nice okumaktır” sözünü anımsarız bu noktada… hakiki “ben”in kim olduğunu bul, bu dünyadaki yalancı “ben”den (yani kişilikten, avatardan) vazgeç, kendinle özdeşleştirdiğin egodan, pseudo-kişilikten kop. “ölmeden ölmek” de budur. kişiliğinin parçalanmasıdır. yanıp kül olmak, küllerinden yeniden doğmak, daha doğrusu “ben” diye bir şeyin olmadığını hissetmek, onu yaşamaktır. (anlamak demiyorum, çünkü böylesi bir kavrayış, ancak yaşanarak, hissederek olur, zihinsel ya da entelektüel olarak oraya ulaşılamaz.)

    “eudaimonia’ya ulaşmak” diye bir şeyden söz edilemez. o zaman, o bir amaca, hedefe, insan ürünü bir niyete dönüşür, neredeyse bir kişilik kazanır. eudaimonia bir faaliyet de olamaz bu açıdan. zaten bir “yapan”, faaliyet gösteren de olamaz.

    eudaimonia’nın içindeki daimonia (daimon, daemon, demon) kelimesinin karşılığı olarak verilen “şeytan/iblis” kavramlarının, hristiyanlık sonrasında yakıştırılan ifadeler olduğu bilgisine ulaştım. gerçekte, hem tanrısal, hem insani özellikler taşıyan (tanrıdan aşağıda, insandan yukarıda), yarı-tanrı yapıda bir varlığa işaret ettiğini gördüm bu ifadenin. “koruyucu ruh” hatta melek olarak da geçtiği yerlere rastladım. sonunda buradaki anlam, bu entry’nin giriş cümlesinde kullandığım bir sözcükte yeniden doğdu: bilge.

    tabii ki, çok şey bilen, yani dünyevi bilgiyle, zihinsel safsatayla dolu kişi anlamına gelmiyor, bilge… bu bilgilere sahip olsun ya da olmasın; bilge, onların ötesinde olan, onları aşkın kişidir.

    eudaimonia, özünde bir yapma değil, bir olma biçimidir. varılacak bir hedeften, ya da nirvana gibi ulaşılacak bir şeyden çok, zaten orada (hiçlikte) var olan, ama insana perdeli olduğundan hemen görülemeyecek olan; ancak bilgelik bilinciyle, yani kendi yarı-tanrılığını fark edip, insanlık öyküsündeki rolünü tamamlayarak, üst realiteleri yaşayacak bir varlığa dönüşme süreci ve yoludur. bu da zaten, bizim yalnızca ondan ibaret olduğumuz, mutlak, sonsuz mutluluktan başka bir şey değildir. bir arayan yok, hatta bir arama eylemi de olamaz. zaten ondan ibaret olduğumuzu “fark ediş” vardır yalnızca.

    * * *
    (bkz: eudaimonizm)
    (bkz: eudaemonism)
    (bkz: eudaimonism)
    (bkz: eudemonism)
    (bkz: evdemonizm)
    (bkz: mutçuluk)
    (bkz: daimon)
    (bkz: daemon)
    (bkz: bilge)
    (bkz: bilgelik)

    not: bu entry’de yer alan bilgiler, önceden yazarın yazılı izni alınmaksızın ticari ya da başka amaçlarla kullanılamaz. bu yazının içeriği, fikri ve sınai mülkiyetin korunmasına ilişkin ve yazarına uygulanabilir mevzuat uyarınca korunmaktadır. yazının tamamı ya da bölümleri, yazarın izni alınmaksızın çoğaltılamaz ve yayılamaz.
    bu yazıdaki içeriğin kısmen ya da tamamının kopyalanması, yayımı, uyarlanması, çevirisinin yapılması, değiştirilmesi ya da başka medyalara aktarılması kesinlikle yasaktır.
    tüm eser sahibi hakları saklıdır.
  • bir duygu olmadığı doğrudur. bu sözcüğü anlamanın yolu da öncelikle bir duygu olmadığını öğrenmekle başlar.

    ancak bu demek değildir ki eudaimonia mutluluk (happiness, bonheur) anlamına gelmez. gelir. bu üç anlama da gelir. türkçeden devam edersek, mutluluğun öyle bir anlamı vardır ki bir duygu ifade etmez ve tam da eudaimonia'nın ifade ettiği şeyi ifade eder: "ne mutlu ona!" derken kastettiğimiz şey, "ulan kafası amma güzel" değildir, "zevkten çıldırıyor" değildir, "ne kadar neşeli bu sabah!" değildir, "ballı pezevenk" değildir. şudur: "emek göstermiş, sonucunu almış, serpilmiş, dünyaya bir benzerini getirebilmiş, yani dünyaya bakınca kendini görebilmiş. güzel yaşadı."

    canım insanların instagram'da başkalarının fotoğraflarına bakarken gördükleri ve kendi fotoğraflarını koyarken taklit ettikleri şey. gerçekten imrenilen şey. insanın kendi çocukları için isteyeceği şey. her şey onların mutluluğu için.

    bu arada tdk'yı aristocular basmış: "mutluluk: bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşılmaktan duyulan kıvanç durumu, mut (ı), ongunluk, kut, saadet, bahtiyarlık, saadetlilik."
hesabın var mı? giriş yap