• üretken yazar.

    eserlerinden alintilar:
    __________________________

    gergedan'dan

    deyzi - (m.papiyon'a) belki hepimizin gözünde perde var. sizin de.
    botar - benim gözlerimde hiçbir vakit perde olmadı. amma bunun altında bir şey var
    düdar - (botar'a) nasıl bir şey? ne?
    m. papiyon - (beranje'ye) bu gergedan değil mi? sizin gördüğünüz bu muydu?
    (deyzi'ye) ya siz ne dersiniz?
    deyzi - evet bir gergedan.
    (s.50)

    beranje - tıbba inanmamakla hata ediyorsun.
    jan - doktorlar olmayan hastalıkları icat ediyorlar.
    beranje - bu bir iyi duygudan geliyor. insanları tedavi zevki için...
    jan - hastalık icat ediyorlar, hastalık icat ediyorlar.
    beranje - belki icat ediyorlar... ama icat ettikleri hastalıkları iyi ediyorlar.
    jan- benim yalnız baytarlara itimadım var.
    (s. 64)

    deyzi - sözümde duracağım. inan bana! (gergedanların gittikçe âhenkli olan sesleri) şarkı söylüyorlar, duyuyor musun?
    beranje - şarkı söylemiyorlar, böğürüyorlar.
    deyzi - şarkı söylüyorlar.
    beranje - böğürüyorlar diyorum sana.
    deyzi - deli misin ne, şarkı söylüyorlar.
    beranje - sende kulak yok, ne yapayım?
    (s. 107)

    beranje - ....... bütün dünyaya karşı kendimi savunacağım. ben son insanım, sonuna kadar öyle kalacağım. boyun eğmiyorum!
    (s. 110)

    _________________

    kral ölüyor'dan

    muhafiz - kıralın sonu geldi.
    doktor - haşmetlû, sizin için çok üzüleceğiz. bunu her yerde de söyleyeceğiz, emin olunuz.
    kiral - ölmek istemiyorum.
    mari - eyvah, saçları birden beyazlaştı. (gerçekten kıralın saçları beyaz olmuştur, yüzünde de on dört asır ihtiyarlamış gibi derin buruşukluklar peyda olmuştur.)
    doktor - ne de çabuk modası geçti!
    kiral - kırallar ölümsüz olmalıydılar.
    margörit - kıralların geçici bir ölümsüzlükleri vardır.
    kiral - ben karar vermedikçe ölmeyeceğime söz verilmişti.
    margörit - bu kadar gecikeceğin düşünülmemişti. iktidardan hoşlanır oldun. şimdi karar vermen için zorlanman gerekiyor. dirilerin ılık batağına gömüldün. artık donacaksın.
    kiral - beni aldattılar. haber vermeleri gerekirdi. beni aldattılar.
    margörit - haber verdiler.
    kiral - vaktinden çok evvel haber vermiştin. çok geç bildiriyorsun. ölmek istemiyorum... hayır, mademki kendim başaramıyorum, beni kurtarın.
    (s. 24)

    ___________________

    gelinlik kız'dan

    bayan - (sahnenin ucuna bakarak) hah, işte geliyor. durun da onu sizinle tanıştırayım.
    (bayan'ın kızı girer. otuz yaşlarında güçlü kuvvetli, kara bıyıklı bir adamdır. üstünde gri bir elbise vardır.)
    bay-kiz - günaydın anneciğim.
    (kalın bir erkek sesi. bayan'ı öper.)
    bay - hık demiş burnunuzdan düşmüş, bayan.
    bayan - (bay-kiz'a) git de bay'a günaydın de.
    bay-kiz - (önce eğilir) günaydın, efendim!
    bay - günaydın, yavrum! (bayan'a) sahiden de pek terbiyeli bir kız. kaç yaşında?
    bayan - doksan üç!
    bay - öyleyse tam ergenlik çağında.
    bayan - yok yok. bize seksen yıl borcu var, demek ki on üç yaşında.
    bay - hiç merak etmeyin; bu yıllar da ötekiler gibi çabuak geçer. (bay-kiz'a) demek daha küçüksünüz?
    bay-kiz - (çok güçlü bir sesle) evet, ama unutmayınız: küçük, küçük buçuk!
    (bay'la bayan, büyük bir korku içinde ayağa fırlarlar. donakalmışlardır. bayan, ellerini kavuşturur.)
    perde
    (s. 14-15)

    _______________________

    önder'den

    spiker - önder geliyor! göründü. eğiliyor. şimdi de eğilmiyor. (spiker'in her sözünde hayranlar başlarını biraz daha uzatırlar; titrerler.) sıçrıyor. irmağı geçti. elini sıkıyorlar. baş parmağını kaldırıyor. duyuyor musunuz, gülüyorlar. (spiker'le hayranlar da gülerler.) bakın bakın!.. bir âlet kutusu veriyorlar ona. ne yapacak bakalım? aa, bakın bakın!.. imza dağıtıyor. önder bir kirpi aldı eline, nefis bir kirpi! halk önderi alkışlıyor! dans ediyor, dans ediyor; kirpi de elinde. dans ettiği kadını kucaklıyor. yaşa! yaşa! (sahne arkasından sesler gelir.) fotoğraf çektiriyor; bir elinde dans ettiği kadın, bir elinde de kirpi... halkı selâmlıyor... amma da uzağa tükürdü haa..
    (s. 20)

    ______________________

    kel şarkıcı'dan

    bayan smith - bayan parker, istanbul'dan yeni gelen popesco rosenfeld adında romanyalı bir bakkal biliyormuş. yoğurt uzmanıymış. edirne'deki yoğurtçuluk okulundan diploma almış. yarın gidip ondan koca bir kâse yerli romanya yoğurdu alacağım. londra dolaylarında böyle şeyler kolay bulunmuyor.
    bay smith - (okumaya devam ederek dilini şaplatır.)
    bayan smith - yoğurt mideyle böbrekler için çok iyiymiş. apandisit için de... bunu bana doktor mackenzie-king söyledi -hani şu komşumuz john'ların çocuklarının doktoru. çok iyi bir doktor. insan güvenebiliyor. önce kendi üzerinde denemediği hiçbir ilâcı başkalarına salık vermez. parker'ı ameliyat etmeden önce kendini ameliyat etti, halbuki hiçbir şeyciği yoktu.
    bay smith - peki öyleyse parker öldüğü halde doktor niye hâlâ yaşıyor?
    bayan smith - ameliyat doktor'da başarılı geçti de parker'da başarılı geçmedi, ondan.
    (s. 7-8)

    ________________________

    yalnız adam'dan

    her şey, şey tarafından kimin tarafından? hadi itiraf edelim, tanrı tarafından düşünülmüş bir gösteridir. itiraf edeyim ki, inanırım ona. ama evren, gerçekten de gösteriye benzer, girdisini çıktısını anlamadığım bir gösteri olsa da. her şeye karşın, göz kamaştırıcıdır. kimsecikler yadsıyamaz bunu. belki de o dünyayı kendi başına olmaya bırakmıştır. belki zaman zaman yanılıyorum. belki de o'nun her yaptığımızı önceden koşulladığı doğru değil. yoo, hayır, günlük ve sıradan yaşamın üstünü örten ve dışardan çok içimizde bulunan hafif örtüyü kaldırmak yetişir, dikkatle bakıldığı zaman, ister güldürü, ister ağlatı olsun, hiçbir şey sıradan değildir. saçma lâflar ediyorum, başka, çok başka lâflar. insanların yaptığı gösteri, insanların tiyatrosu, büyük tiyatronun yerini tutan kötü bir örnekten başka şey değildir. (s. 52)

    insanlar savaş ve devrimlerde birbirlerini gebertip duruyor. insanlar kendilerini öldürttürüyorlar. öbür insanlarda kendilerini öldürüyorlar. belki de ölümü öldürmeye çalışıyorlar.. ve birden, sonsuz bir hüzne, korkunç bir üzüntüye kapıldım." (s. 103)

    ionesco'dan seçmeler:

    edebiyat dergisinin şubat 1969'da çıkan ilk sayısında eugène ionesco'nun günlükler'inden bir çeviri vardır. nuri pakdil'in yaptığı bu çeviriler, derginin sonraki sayılarında da sürer. ionesco ile yapılmış konuşmalar, yazarın başka metinleri de sık sık karşımıza çıkar. yazık ki, bu çeviriler dergi sayfalarında kalmıştır.

    "gardiyanlar, derebeyler, zorba başbuğlar, burunlarından ötesini görmeyenler, hayasızlar, sağırlar; işte, asıl öncelikle bunlar hissetmeliler suçlu olduklarını." (nisan 1973, s. 7)

    "her dönemdekinden daha çok ibrahim öyküsünü gereksinmelidir çağımız insanı. çünkü hiçbir dönemde insan olarak verilen kurbanlar bu kadar çok olmadı. ibrahim öyküsünü okuya okuya insanı insana tutsak eden kelepçeler çözülebilir, çağın çıkmazı onunla aşılabilir ancak. geçmiş onu okuya okuya hesaba çekilebilir. ve eleştiriye kapalı bir toplumda en zor kavgayı kendine ödev bilmiş bir savaşçı yüreği onunla beslenebilir." (şubat, 1974, çev. ali imran)

    "bize herşeyin yitecekmiş gibi görüneceği son anda, belki kurtulacağız kötülüklerden, dikileceğiz karşısına kötülüklerin, üstün geleceğiz düşmana."
    (nisan, 1976)

    "niçin korkuyorsun ölümden?" diyor bana b., "bireyci bir sorundur bu, aşağılık, küçük işlerle uğraşanların sorunudur." "gerçekten, küçük işlerle uğraşan biridir insan: insancıl bir sorundur ölüm sorunu. inek düşünmez ölümü. inek aşağılık değildir."
    (aralık, 1977)

    "biliyorum; her şeyden vazgeçiyorum da kendimden vazgeçemiyorum. yapılması gerekenin tersidir bu."
    (aralık, 1979)

    "kafesimde çepeçevre dolanıp duruyorum, parmaklıkların arkasındaki bir yırtıcı hayvanın dolanıp durması gibi."
    (mayıs-aralık 1984)
  • otostop çektiğim bir arabadayım. karanlık ve sessiz arabanın içi. radyoda bir şarkı çalmaya başladı. hoşuma gitmedi de değil. ön koltukta oturan kız "yaa bu o adam değil mi?" diyerek beğenmediğini ima etti. ama adamın ismini hatırlayamıyordu, "hani şu değil mi" diyerek arabayı kullanana hatırlatmaya çalıştı. adam da pek bilmiyor olsa gerek, "bu iskender değil mi" diye mırmır etmekte. sanırım iskender paydaş diyecekti, bilemeyeceğim. kız sonunda buldu; "ilhan irem bu! sinir bozucu herif." adamın eli teybe gitti, bi sonraki kanala geçti.

    çalan fikret kızılok'tu.

    eğer yaşamımın bir senaryosu olsaydı, işte bu sahnenin eugene ionescu elinden çıktığına yemin edebilirdim.
  • "gergedan" adlı oyununun sovyet rusya'da sahnelenmesinden hemen evvel hükümet yetkilileri ionesco'ya şunu söylemişler: "gergedan derken biz komünistleri kastetmediğinizi açıklayın ki oyununuzun oynanmasına izin verelim." ionesco ise böyle bir açıklama yapamayacağını bildirmiş yetkililere. bunun üzerine gergedan olduklarına kanaat getiren sovyet yetkilileri oyunun sahnelenmesini yasaklamış ülkede.
  • “ben varlığa bir türlü alışamadım - dünyanın varlığına ya da öbür şeylerin varlığına - kendi varlığıma da alışmadım. içini, özünü boşaltmakta olan biçimlerle karşılaşıyorum durmadan; gerçek gerçek değil, sözcükler yalnızca anlamsız sesler... kendimi gözden geçiriyorum, anlaşılmaz, nedeni bilinmez bir acıya gömülmüşüm. adı konmamış üzüntüler, gereksiz pişmanlıklar içinde boğuluyorum. bir çeşit aşk, bir çeşit nefret, bir neşe gösterisi, tuhaf bir acıma duygusu... neye? kime? bana kalırsa, benim tiyatrom daha çok kendini ortaya vurmak. ama benim kendimi ortaya vuruşum anlaşılacak gibi değil, sağır kulaklara çarpıp kalıyor. başka türlü de olabilir mi?...” ionesco

    eugène ionesco 1909’da romanya’nın slatina şehrinde doğdu, 1994’de paris’de öldü. asıl adı eugen ionescu olan romen asıllı fransız oyun yazarı, 1914-24 yılları arasında paris’de eğitim görür. daha sonra doğduğu ülke olan romanya’ya döner. bükreş üniversitesi’nin fransız dili ve edebiyatı bölümü’nü bitirir. 1938’de romen hükümetinin bursuyla fransa’ya gider ve bu ülkeye yerleşir. hukuk kitapları basan bir yayınevinde, nouvelle reuve française ve lettres nouvelles gibi dergilerde çalışır. edebiyata şiir yazarak girmiştir. sonraları öykü, deneme, eleştiri yazıları da kaleme almıştır. hatta resimlerini topladığı bir kitap da yayınlamıştır. ancak oyun yazarlığındaki başarısı, diğer alanlardaki ürünlerini gölgelemiştir. ilk dönem kısa oyunları, önce küçük öncü tiyatrolarda oynanmıştır. şiddetli tartışmalara yol açan oyunlarının içerikleri ve anlatım özellikleriyle tiyatroya yeni bir anlayış, yeni bir yaklaşım getirmiştir. 1970 yılında fransız akademisi’ne seçilir. ionesco, hem oyunlarıyla hem de tiyatro anlayışı üstüne yazdıklarıyla, tiyatro tarihinde “absürd tiyatro” olarak anılan anlayışın önemli bir temsilcisi olmuştur.

    absürd tiyatro; uyumsuzluk tiyatrosu, saçma tiyatro olarak da bilinir. ancak bu tiyatro anlayışının ne bir manifestosu ne de bir okulu olmuştur. ii. dünya savaşı sonrasındaki toplumsal koşullar içinde kimi yazarlar, birbirlerinden habersiz, ortak özellikler taşıyan oyunlar yazarlar. ancak bu oyunlardaki ortak içerik ve anlatım özellikleri öyle çarpıcı olmuştur ki absürd tiyatro, tiyatro tarihinde devrim niteliğinde bir anlayış olarak yerini alır. yaşamın akla aykırılığının, ilişkilerdeki uyumsuzluğun, bireyin çaresizliğinin, gerçek diye nitelenenin saçmalığının altını çizen absürd tiyatro; bu yeni düşünsel tavrı sahnede destekleyecek yeni anlatım biçimlerini beraberinde getirir. ancak bu oyunların yazarları nasıl bir toplumsal sürece tanıklık etmişlerdir ki böylesine karamsar tablolar çizen, hiçlik ve umutsuzluk tonlarında oyunlar yazmışlardır. absürd tiyatro üstüne çalışmalarıyla tanınan ve bu tiyatro anlayışının isim babası olarak bilinen martin esslin, yaşanan toplumsal süreci şu şekilde özetler:

    “şurası çok açıktır ki böylesi bir düş kırıklığı, daha önceleri sıkı sıkıya sarılınan inançların böylesine çökmesi, yaşadığımız çağa damgasını vuran önemli bir özelliktir. yaşamın anlamının kaybolması duygusunun toplumsal ve psikolojik nedenleri çok yönlü ve karmaşıktır: aydınlanma çağı ile başlayan ve 1880’lerde nietzsche’nin ‘tanrının ölümü’ kavramını ortaya atmasına yol açan dini inancın sönmesi; birinci dünya savaşı’nın etkisiyle toplumsal gelişimin kaçınılmazlığına olan inancın sönmesi, stalin’in sovyetler birliği’ni baskıcı bir diktatörlüğe dönüştürmesinden sonra marx’ın öngördüğü köktenci toplusal devrim umutlarının yitirilmesi, ikinci dünya savaşı sırasında hitler’in avrupa’ya hükmederken uyguladığı barbarlık, kitle kıyımı, soykırım ve bu savaşın ertesinde batı avrupa ve abd’nin zengin toplumlarının içine düştüğü manevi bunalımın yayılması. şundan kuşku duyulmaz. birçok zeki ve duyarlı insan için, 20. yüzyılın ortasındaki dünya anlamını yitirip, bir şey ifade etmez hale geldi. önceden kesinlik taşıyan kavramlar çözülüp dağıldı. umut ve iyimserliğin en sağlam kaleleri düştü. birdenbire insanoğlu kendisini ürkütücü ve mantıksız, tek sözcükle saçma bir evrenle yüzyüze buldu. umudun bütün dayanakları, mutlak anlamın bütün açıklamaları birdenbire maskelerinden sıyrılıp karanlıkta ıslık çalan anlamsız hayallere, boş dedikodulara dönüştü.”

    ionesco ve absürd tiyatro çerçevesinde değerlendirilen diğer yazarlar, işte böyle bir umutsuzluk ve uyumsuzluk ortamında oyunlarını yazmışlardır. onları nihilistlikle suçlayanlar olmuştur. ancak absürd oyunlar, bir yandan seyirciye “hayat böyle saçmayken onun içinde bir düzen arama ve kendinizi varetme çabanız boşuna” derken, bir yandan da tüm bilinen düşünce kalıplarını yerle bir ederek, yenilenmeye fırsat veren bir tavır da barındırır. bu toplumsal düzene bir başkaldırı olarak da değerlendirilebilir.

    elbette ki akla olan güvenin sarsılması ve “gerçek” kavramına farklı yaklaşımlar, ilk olarak absürd tiyatroda ortaya çıkmış değil. yabancılaşma duygusu, varoluşun sorgulanması, iç gerçeklere yönelme gibi yaklaşımlar ve bu yaklaşımları bünyesinde barındıran gerçeküstücülük (sürrealizm) ve varoluşçuluk (existansialism) gibi akımlar absürd tiyatronun kaynakları arasındadır.

    tiyatro tarihinde, içerik ve anlatım biçimlerinin hep birbirine paralel olarak geliştiği görülmüştür. bu diğer sanat dallarında olduğu gibi tiyatronun da doğasında vardır. öz ve biçim birbirinden ayrı değerlendirilemez. absürd oyunlarda da düşünsel boyutun biçimsel boyutla beslendiği görülmektedir. yaşamdaki anlaşılmaz karmaşa ve uyumsuzluk, sahnede geleneksel uyum kuralları bozularak dile getirilmiştir. metnin yapısında ve sahneleme biçiminde, yeni ve “uyumsuz” düzenlemeler yapılır. ancak sonuçta seyirciye sunulanın da kendi içinde tutarlı ve izlenilebilir olması gerekmektedir. işte bu noktada, “uyumsuzluğun uyumu” olarak değerlendirilen yeni bir anlayış ortaya çıkar. absürd oyunların caz müziğine benzediğini öne sürenler de olmuştur. nasıl caz müziği dinlenirken farklı tadlar alınıyorsa, absürd oyun izlenirken de her seyirci kendine göre farklı bir tad alacaktır.

    ionesco’nun çağdaşlarını iki grupta değerlendirmek gerekir. birinci grupta, diğer absürd tiyatro yazarları vardır. bunların içinde samuel beckett, jean genet, harold pinter, arthur adamov, fernando arrabal, jean tardieu, edward albee, slawomir mrozek gibi isimler yer alır. absürd tiyatro fransa’da doğup geliştiği için temsilcilerinin çoğu fransızdır. ikinci gruptaki, absürd tiyatronun dışındaki çağdaşları arasında ise; bertolt brecht, friedrich dürrenmatt, max frisch, dario fo, arthur miller, tennesse williams, jean anouilh, armand salacrou, marguerite duras gibi yazarlar bulunmaktadır.

    ionesco’nun oyunları da iki grupta değerlendirilmektedir: birinci dönem oyunları ve ikinci dönem oyunları. birinci dönem oyunlarının tümü tek perdelik kısa oyunlardır. ionesco bunlara; karşı oyun, komik dram, naturalist komedi, trajik fars gibi geleneksel tiyatro kalıplarına karşı başlıklar koymuştur. bu oyunlarda; birbirinden kopukmuş izlenimi veren replikler vardır, özetlenebilecek bir hikaye yoktur, durumlar ön plandadır, oyun kişileri karakter derinliğine sahip değildir, kuklalara benzerler, ciddi konular komik tonda işlenmiştir, dil oyunları vardır, grotesk tavırlar son derece çarpıcıdır. “iki kişilik hırgür” de bu oyunlar arasında yer alır. ikinci dönem oyunlarında tek perde boyutu aşılmıştır, özetlenebilecek bir öyküleri olmaya başlamıştır, bazı oyun kişileri karakter derinliği göstermeye başlarlar, siyasal ve toplumsal konulara az da olsa rastlanmaktadır.

    ionesco’nun birinci dönem oyunları: kel şarkıcı, ders, sandalyeler, görev kurbanları, önder, gelinlik kız, jacques ya da boyun eğme, yeni kiracı, tablo, gelecek yumurtalardadır, alma doğaçlaması ya da çobanın bukalemunu, dörtlü oyun, iki kişilik hırgür.

    ionesco’nun ikinci dönem oyunları: amédée ya da nasıl kurtulmalı, kirasız katil, gergedanlar, kral ölüyor, hava yayası, susuzluk ve açlık, ölüm oyunları, macbett, şu kahpe dünya, valizli adam, ölülere yolculuk.

    bu dergideki, ionesco’nun “iki kişilik hırgür” adlı oyunu üstüne yazdığımız yazıda, oyundaki örneklerden yola çıkarak hem absürd oyunlardaki ortak içerik ve anlatım biçimlerine hem de ionesco’nun yazarlık anlayışına gönderme yaptığımız için burada bu konulara değinilmemiştir.

    servet aybar / dramaturg / ionesco ve absürd tiyatro

    kaynak: http://www.devtiyatro.gov.tr/web/index.htm
  • romen asıllı fransız yazar. absürd tiyatro ondan sorulur(du). sahneye konulan ilk oyunu 'kel şarkıcı'. üslubu ve dili samuel beckett'a benzer kısmen.
    en ünlü oyunu: gergedan
    diğer oyunları : ders, sandalyeler, evlenilecek bir genç kız, amédée ya da ondan nasıl kurtulmalı, iki kişilik hırgür, kral ölüyor, susuzluk ve açlık, havadaki yaya, katliam oyunları, o şahane genelev.
    ideolojilerin karşısında 'insan'ı ön plana çıkardı.
    ayrıca, çocuklar için yazdığı öyküler 'masallar 1, masallar 2 ' adıyla yayınlandı.
  • "ideolojiler bizi ayırsa da, rüyalar ve dertler biraraya getirir." diyen insan.* *
  • "bir hikaye anlatmak için oyun yazmam,ya da mesaj vermek için,
    kendi deneyimlerimi iletmeye çalışırım.toplumsal mesaj vermek anlamsızdır,insan kendini (bireyi) anlayarak toplumu çözebilir."

    "bütün oyunlarımın kökünde iki temel bilinç durumu vardır.bu temel duygular bir yanda geçicilik ve diğer yanda ağırlık;boşluk ve varlığın aşırılığı;dünyanın saydamlığı ve matlığıdır.geçicilik duyumu,kederle,bir tür baş dönmesiyle sonuçlanır.ama bir dinçlik duyumuyla da sonuçlanabilir;keder birden özgürlüğe dönüşür.bilincin bu durumu çok seyrektir.ben çoğunlukla karşı düşüncenin egemenliği altındayım:hafiflik,ağırlığa dönüşür,saydamlık koyuluğa;dünya ağırlaşır evren ezer beni.benimle dünya arasına,benimle kendimin arasına geçilmez bir perde gerilir.özdek herşeyi doldurur,bütün boşluğu kaplar,ağırlığı altında bütün özgürlüğü yok eder.konuşma ufalanır."

    "tiyatronun çok yalın bir düşünceye gereksinimi var: tek bir saplantıya; yalın,çok açık,kendini gösteren bir gelişmeye."

    "avant-garde insan,var olan bir düzene karşıdır.sanatsal bir yaratı,yeniliginden ötürü kendiliğinden saldırgandır;insanlara,insan yığınına yöneliktir;alışılmamışlığıyla,ki bu da bir öfke biçimidir,öfke yaratır."

    demiş ionesco.
  • hayatimda ilk kez odev yapmak bir isime yaradi. hayatimin filozofunu buldum. artik yalniz degilim *
  • 'saniyeler geçmek bilmiyordu. tek sığınak uyku. maalesef bütün gün uyuyamazdım. ayrıca ya uykuda sıkıldığımı görürseydim.' demiş insan.
  • tiyatroda dilin kendisi son değil,birçoğunun arasında yalnızca tek bir unsurdur;yazar onu özgürce kullanabilir,eylemi metinle çeliştirebilir ya da karakterlerin dilinin tümüyle parçalanmasına izin verebilir.ve bu da,ionesco'nun tiyatrosunun altını çizen güçlendirme kalıbıdır.dil, 'onu doruğuna taşıyarak' tiyatro gerecine dönüştürebilir.tiyatroya,aşırıya gitmekte yatan gerçek ölçüsünü vermek için sözcüklerin kendileri en uç sınırlarına dek çekilmeli,dil neredeyse patlatılmalı,anlamını içerme yetersizliğiyle kendini yok ettirmelidir.
    [...]
    ionesco'nun tiyatrosunun,çoğu kez aynı oyunda birlikte bulunan iki temel konusu vardır.bunlardan daha önemsiz olanı ogünün mekanik,burjuva uygarlığının sınırlarına,gerçek,duyumsanan değerlerin yitmesine ve sonuçta yaşamın önemsizleşmebine karşı koymadır.ionesco,doğaüstü boyutunu yitiren,insanların artık gizem duygusu,kendi varoluşlarıyla yüzleşmedeki saygılı şaşkınlığı taşımadıkları bir dünyaya saldırır.taşlaşmış dille şiddetli alayın arkasında,şiirsel bir yaşam kavramını yeniden oluşturması için bir özür bulunur.

    (martin esslin'in absürd tiyatro kitabindan derlemiştim bir zamanlar)
hesabın var mı? giriş yap