• büyük bir boşluk açılır insanın hayatında... bir akrabanızı kaybetmiş gibi olursunuz. evet, gerçekten de bir yakınınızı kaybetmişsinizdir. burnunuz sızlar, gerçekten sızlar. onunla ilgili anılarınız gözünüzün önünden gitmez. yataklara düşüp hasta olursunuz belki. benim gibi... hele bir de gözünüzün önünde yavaş yavaş ölüyor ve hiçbir şey yapamıyorsanız.

    sanırım en iyi ilacı bakabileceğiniz başka bir evcil hayvan edinmektir. bunu da yapsanız kaybettiğiniz o can aklınıza gelir çok zaman... belki ona daha iyi bakabileceğinizi düşünüp kendinizi suçlarsınız. zaman zaman acınızdan dolayı bu yeni arkadaşınıza verdiğiniz sevginin dozunu arttırıp onu şımartır ve yine kendinizi suçlarsınız...

    alışırsınız belki onsuzluğa. ama zamansız bir yerlerde ya da eski bir fotoğrafını, eşyasını, oyuncağını gördüğünüzde, belki bunlara benzer bir şey gördüğünüzde, belki klavyeyi alıp yazı yazarken ilgi istediği için kucağınıza çıktığını hatırladığınızda, belki çok alâkasız anlarda aklınıza gelir yine. bir yerlere götürür sizi. yine sızlar burnunuz, dolar gözleriniz.

    üff... hayat ne zor.
  • muhabbet kuşum geldi gözümün önüne. serserinin teki olması sebebiyle dağ bayır koltuk mutfak gezer, ağzımızdan sarkan spagettiye dadanır, kalemimin ucuna konar bana yazı yazdırmazdı mesela. ben konuşurum o cikcikler, 300 kelimelik haznesiyle bazen hepimizi yaran kupleler savurur, sesini benden yüksek çıkarmak için yırtınır dururdu. huysuzlukta üstümüze tanımadığımızı cümle alem öğrenmişti. bir kaza sonucu kolumu kırmamın akabinde bir gün onun da ayağı bir yün yığınına takıldı ve kırıldı. yardırıp en iyi bilinen veterinere götürdük. o, pamuk ipliğinden kalınca ayağında kocaman bir destekle kafesinin içinde ben kolumda alçı evin içinde bi oraya bi buraya dolandık durduk günlerce. alçımın çıkacağı gün onun da son kontrolü vardı. sabah kafesin üstü örtülüydü, annem uyusun elleme diyip açtırmadı bana örtüyü. akşam dilediğim gibi mıncıklayacağımı düşünüp kurcalamadım ben de. doktora gittik, alçıyı çıkarttırıp eve döndük. "laan bak çıktı işte.." diye kafese saldırdım...içi boştu ...
    sesinin yerini zamanla başka kuşlar doldurdu. incecik bacağı kırığını tedavi ediyorum ayağına başka yerden kırıp açık yaraya dönüştüren gırtlağına yapışılıp sıkılası veteriner bozuntusu hala kültürparkın karşındaki muayenehanesinde çalışıyor.
  • hep balıklarım olduğu için eninde sonunda lağımı boyluyorlardı zavallılar.
  • evcil hayvanlar ölürler. evcil olmayan hayvanlar da ölürler. evcil hayvan ölümlerine tepki gösterip evcil olmayan hayvanların ölümlerine tepki gösterilmez. eğer sizin evcil hayvanınız öldüğü için üzülüyorsanız, kendiniz için üzülüyorsunuzdur. eğer öyle değilse ayna camlı gökdelenler algıladıkları ile oynadığı için çarpıp ölen kuş sürülerine de üzülmek gerekmez mi?
  • çocukluk dönemi yasıdır. hele zarar ziyan bir çocuk için sevmeyi zarar vermekle eş tutmaya neden olacak bir geçmişe sahip olmaktır. şöyle bir kayıplar listesi yapıldığında***** ne kadar uzuyorsa liste, o kadar korkutucu olur sevmek ve sevilmek bu insanlar için.**
  • eve bir hayvan almak, hangisi olursa olsun. bir sorumluluk gerektiren ve bu sorumluluğa sahipliğinizi ölçecek türden. hatta çocuk sahibi olmadan bir hayvanınız olsun bakalım bakabiliyor musunuz bile diyenler vardır.

    büyük küçük fark etmeyen ancak bir canlı, bir yaşam. ve zamanla gelişen alışkanlık. bir isim bulursunuz ona. isimle kişilik kazanır sanki. klasik isimler** kadar yaratıcılığınızı da ölçebilirsiniz.

    sesini çıkarmadan dinler sizi, çeşitli şaklabanlıklarla hiç bir şey düşünmemenize neden olur, yıkarsınız mesela ıslık sıçanına döner tüyler yapışır sadece göz kalır. sorumluluktur size düşen. uzun bir tatile gidemezsiniz, ya onu da götüreceksinizdir ya da emanet bırakacaksınızdır. en uyumlu, en ses etmeyen, en musammalı, en’lerdendir kendisi. gel sana bir anket dolduralım desek “ben en ....im” diyecek niteliktedir. yemeğini suyunu verirsiniz, oturur öyle. kafesliyse daha az “zararlıdır”. etrafta dolanıyorsa belki yaramazlıkları olabilir. gecenin bir körü bir ses duyup ürkecek gibi olsanız da evet “en güçlü” “en saldırgan” “en vahşi” hayvanınız yanınızdadır, hayvanınız kuş, kedi, hamster, balık olsa bile....

    öldüğünde bir sızı duyarsınız. kime deseniz alt tarafı minik bir canlıdır giden, anlamazlar. aman sen de onun için ağlanır mı derler. oysa sizin gözünüzde yaptığı şirinlikler vardır, merdiven tırmanması, badi badi yürümesi, merdiven aralarına ayaklarının kaçması, sevdiği bir yemeği verdiğinizde burnunu havaya kaldırıp koklaması ve yemeği kapma adına bir panik, bir telaş yaşaması. içerden gelen tıkırtıları arar kulaklarınız.sabah evden çıkarken vedalaşmaya alışmışsanız bir başka boşluk. değişmek zorunda kalan alışkanlıklar. bir daha tövbe dersiniz, bu acıyı tatmak istemiyorum. kemanlar ağlar bir yerlerde, naaşını* nasıl kaldırsam dersiniz. çevreniz der ki atıver çöpe işte. önce kağıt havlulara sonra da aluminyum folyoya sararsınız. kutsal bir vedalaşmadır belki de bu durum. gecenin bir körü bahçeye inip derinlere gömeceksinizdir, böylelikle bir yere giderken gene vedalaşabileceksinizdir. sözlüğe yazıp ölümsüzleştireceksinizdir belki de. artık o olmasa da eşyaları vardır, resimleri, görüntüleri, anıları. "giden" her canlıdan geriye kalanlar gibi...
  • daha büyük bir evcil hayvan sözkonusuysa mezarını kendi ellerinizle kazarken daha da zorlaşan bir durumdur. yıllarınızı geçirdiğiniz, her an beraber olduğunuz bi canlıdır o zaten gözünüzde. artık hayvan olarak görememektesinizdir onu. ve bir elinizde kazma onu son kez okşarsınız...
  • hayvanınız için mezar yapmanıza sebep olabilecek olay.
hesabın var mı? giriş yap