• "gelişim gökyüzüne bir şey katmadı,
    gidişim ihtişamından bir şey kaybettirmedi.
    kulaklarım şahidimdir, kimse bir şey sormadı;
    neden geldim, neden gidiyorum?"

    ömer hayyam

    o muhteşem poulet aux prunes filminde rastlamıştım bu dörtlüğe... o gün bugündür aklımdan çıkmıyor.
  • yaşamak şakaya gelmez,
    büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela,
    yani,
    yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden,
    yani bütün işin gücün yaşamak olacak. yaşamayı ciddiye alacaksın,
    yani o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuvarda insanlar için ölebileceksin,
    hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde.
    yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından.
  • serin bir haziran gecesi
    balkonda, salıncakta
    hava yağmurlu
    fonda northern light-billy frame
    ve bir murathan mungan şiiri

    senelerce, senelerce evveldi;
    bir deniz ülkesinde... ve belki de
    birbirine aktardığım defterlerin hepsinde
    bu şiir vardı:
    senelerce, senelerce evveldi;
    biz seninle orada, o deniz ülkesinde tanıştık

    uzak denizler, uzak yakınlıklar içinde
    bir kadırgada iki korsan
    tarih, yarın, ütopya dolu sandıklar arasında
    birbirimizi yaralarından tanıdık
    dışı korsan, içi iç denizlerde yaşayan çocuklardık
    konuşamadıklarımız bir bulut kalınlığında
    duruyordu aramızda
    oysa konuşsak yada dokunsak birbirimize
    çekip gidecekti içimizdeki o korkunç noksanlık
    batık gemilerin deniz diplerini saran
    umutsuzluğu vurmuştu yüzümüze
    birbirimizden ve aşkın keşfedilmemiş gizlerinden
    ürküyorduk
    bir definenin ikiye paylaştırılmış haritasında
    bilmeden
    birbirimize doğru ilerliyorduk.
  • “acı çekmek özgürlükse
    özgürdük ikimiz de
    o yuvasız çalıkuşu
    bense kafeste kanarya
    o dolaşmış daldan dala
    savurmuş yüreğini
    ben bölmüşüm yüreğimi
    başkaldıran dizelere.”
    -hasan hüseyin korkmazgil/acılara tutunmak
  • adam yaşama sevinci içinde
    masaya anahtarlarını koydu
    bakır kâseye çiçekleri koydu
    sütünü yumurtasını koydu
    pencereden gelen ışığı koydu
    bisiklet sesini çıkrık sesini
    ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
    adam masaya
    aklında olup bitenleri koydu
    ne yapmak istiyordu hayatta
    işte onu koydu
    kimi seviyordu kimi sevmiyordu
    adam masaya onları da koydu
    üç kere üç dokuz ederdi
    adam koydu masaya dokuzu
    pencere yanındaydı gökyüzü yanında
    uzandı masaya sonsuzu koydu
    bir bira içmek istiyordu kaç gündür
    masaya biranın dökülüşünü koydu
    uykusunu koydu uyanıklığını koydu
    tokluğunu açlığını koydu.
    masa da masaymış ha
    bana mısın demedi bu kadar yüke
    bir iki sallandı durdu
    adam ha babam koyuyordu.

    edip cansever
  • sözün şiirlerin mükemmelidir
    senden başkasını seven delidir
    yüzün çiçeklerin en güzelidir
    gözlerin bilinmez bir diyar gibi
  • öperek uyandırdım bu sabah ayrılığı.
    fırından yeni çıkan bekleyişler satın aldım.
    kırmızı mavi ekoseli yalnızlığımı serdim masaya.
    manzaraysa ayrılığa sıfır! işte her şey hazır.
    acılarımla iki lafın belini kırdık.
    yokluğunda bir kuş sütü eksik.
    yalnızlığım ve ben; seni çok bekledik ...

    (bkz: cemal süreya)
  • gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
    yaseminler unutulmuş
    tedirgin gülümser
    çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
    çünkü ayrılık da sevdaya dahil
    çünkü ayrılanlar hala sevgili
    hiç bir anı tek başına yaşayamazlar
    her an ötekisiyle birlikte
    her şey onunla ilgili

    (bkz: attila ilhan)
  • ...
    ben denizin kumları üzerinde durdum
    ben, diyorum, demek oluyor ki bir anlamım var benim de
    değişen bir şey olarak ve değiştiren
    bir anlamım var
    peki öyleyse neden hep başkaları tanımladı beni şimdiye kadar
    neden
    gerçi sessiz ve ünü olmayan bir yaratıktım, biliyorum
    ve onlar güçlüydüler, biliyorum
    ne zaman biraz öfkelenmeye kalksam, bu bile
    onların istediği bir öfke oluyordu ki
    sonra ben susuyordum
    ama bir suçluluk da duyuyordum ki, bu da bir başkaca düşmanımdı benim
    ben neydim.
    ...

    (bkz: edip cansever)
    (bkz: pesüs)
  • sen, her gün köşe başlarında
    yırtık urbanla kirli ellerinle
    avuç açan, sefil insan.

    inan yok farkımız birbirimizden.
    sen belki tüm yaşamınca dilenecek;
    beklediğin beş kuruşu biri vermezse,
    ötekinden isteyeceksin.

    ama ben, tüm yaşamım boyunca
    tek bir kez dilendim,
    bir acımasız kalbin sevdası ile alevlendim.
    öylesine boş öylesine açık kaldı ki elim,
    yemin ettim bir daha dilenmeyeceğim.

    victor hugo
hesabın var mı? giriş yap