geceye bir şiir bırak
-
evvela dişlerimiz döküldü
sonra saçlarımız
arkasından birer birer arkadaşlarımız
şu canım dünyanın orta yerinde
yalnız başına yapayalnız
kırılmış kolumuz, kanadımız
tatlı canımızdan usanmışız
bir şüphedir sarmış yüreğimizi
ya kendini aldatıyor demişiz ya bizi
bir şüphedir demir atmış ciğerimize
pamuk ipliği ile bağlamışlar bizi
düğüm üstüne düğüm şöyle dursun
bir çalım bir kurum hepimizde
nereden inceyse oradan kopsun
bu canım dünyanın orta yerinde
hayvanlar kadar bağlanamamışız birbirimize
yalan mı? gözünü sevdiğim karıncalar
işte: hamsiler sürü sürü
arılar bölük bölük geçer
leylekler tabur tabur
ya bizler? eşref-i mahlukat! ..
boğazımıza kadar kendi murdar karanlığımıza gömülmüşüz
bizler bölük bölük, bizler tabur tabur
bizler sürü sepet
yalnız birbirimizi öldürmüşüz.
bedri rahmi eyüboğlu -
adının üstüne
anılar koyma
sen mezar değilsin
anılar
adının ardından gelsin.
sen duvar değilsin. -
mona rosa
mona rosa. siyah güller, ak güller.
geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
kanadı kırık kuş merhamet ister.
ah senin yüzünden kana batacak.
mona rosa. siyah güller, ak güller.
ulur aya karşı kirli çakallar,
ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa.
mona rosa bugün bende bir hal var.
yağmur iri iri düşer toprağa,
ulur aya karşı kirli çakallar.
açma pencereni perdeleri çek,
mona rosa seni görmemeliyim.
bir bakışın ölmem için yetecek.
anla mona rosa ben bir deliyim.
açma pencereni perdeleri çek.
zeytin ağaçları, söğüt gölgesi,
bende çıkar güneş aydınlığına.
bir nişan yüzüğü bir kapı sesi.
seni hatırlatır her zaman bana.
zeytin ağaçları, söğüt gölgesi.
zambaklar en ıssız yerlerde açar
ve vardır her vahşi çiçekte gurur.
bir mumun ardında bekleyen rüzgar,
ışıksız ruhumu sallar da durur.
zambaklar en ıssız yerlerde açar.
ellerin, ellerin ve parmakların
bir nar çiçeğini eziyor gibi.
ellerinden belli olur bir kadın,
denizin dibinde geziyor gibi.
ellerin, ellerin ve parmakların.
zaman ne de çabuk geçiyor mona.
saat onikidir söndü lambalar
uyu da turnalar girsin rüyana,
bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar.
zaman ne de çabuk geçiyor mona.
akşamları gelir incir kuşları,
konarlar bahçemin incirlerine.
kiminin rengi ak kiminin sarı.
ah beni vursalar bir kuş yerine.
akşamları gelir incir kuşları.
ki ben mona rosa bulurum seni
incir kuşlarının bakışlarında.
hayatla doldurur bu boş yelkeni.
o masum bakışların su kenarında.
ki ben mona rosa bulurum seni.
kırgın kırgın bakma yüzüme rosa.
henüz dinlemedin benden türküler.
benim aşkım uymaz öyle her saza.
en güzel şarkıyı bir kurşun söyler.
kırgın kırgın bakma yüzüme rosa.
artık inan bana muhacir kızı,
dinle ve kabul et itirafımı.
bir soğuk, bir mavi, bir garip sızı
alev alev sardı her tarafımı.
artık inan bana muhacir kızı.
yağmurdan sonra büyürmüş başak,
meyvalar sabırla olgunlaşırmış.
bir gün gözlerimin ta içine bak
anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
yağmurdan sonra büyürmüş başak.
altın bilezikler o kokulu ten
cevap versin bu kuş tüyüne.
bir tüy ki can verir gülümsesen,
bir tüy ki kapalı geceye güne.
altın bilezikler o kokulu ten.
mona rosa. siyah güller, ak güller.
geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
kanadı kırık kuş merhamet ister,
ah senin yüzünden kana batacak.
mona rosa. siyah güller, ak güller.
sezai karakoç -
bir eylüldü başlayan içimde
ağaçlar dökmüştü yapraklarını
çimenler sararmıştı
rengi solmuştu tüm çiçeklerin
gökyüzünü kara bulutlar sarmıştı
katar gidiyordu kuşlar uzaklara
deli deli esiyordu rüzgar
dağılmıştı yazdan kalan ne varsa
yaşanmamış bir mevsim gibiydi bahar
neydi o bir zamanlar
sevmişliğim, sevilmişliğim
o heyheyler, o delişmenlikler neydi
ne bu kadere boyun eğmişliğim
ne bu acıdan korlaşan yürek
ne bu kurumuş nehir; gözyaşım
önümdeki diz boyu karanlıklar da ne
ne bu ardımdaki kül yığını; elli yaşım
beni kötü yakaladın haziran
gamlı, yıkık eylül sonuma
bir ilk yaz tazeliği getirdin
masmavi göğünle
cana can katan güneşinle
pırıl pırıl engin denizinle girdin içime
çiçekler açtı dokunduğun
çimler büyüdü yürüdüğün
ve güller katmer oldu güldüğün yerde
pırıl pırıl engin denizinle girdin içime
çiçekler açtı dokunduğun
çimler büyüdü yürüdüğün
ve güller katmer oldu güldüğün yerde
başımda senin kuşların kanat çırpıyor şimdi
oldurduğun yemişlerin ağırlığından
dallarım yere değiyor
güneşi batmadan saçlarının
bir dolunay doğuyor bakışlarından
gün boyu senden bir meltem esiyor yanan alnıma
uykusuz gecelerim seninle apaydınlık
başım dönüyor, of başım dönüyor yaşamaktan
ölebilirim artık
ölme diyorsan; gitme kal öyleyse
sarıl sımsıkı, tenim ol, beni bırakma
baksana; parmak uçlarım ateş
lavlar fışkırıyor göz bebeklerimden
hadi gel, tut ellerimi, benimle yan
benimle meydan oku her çaresizliğe
benimle uyu, benimle uyan
birlikte varalım on üçüncü aylara
(bkz: ümit yaşar oğuzcan) (bkz: ben eylül sen haziran) -
...böylece sessizlik yitişin adı olur..
ilhan berk -
beni hor görme kardeşim
sen altınsın ben tunç muyum
aynı vardan var olmuşuz
sen gümüşsün ben sac mıyım?
ne var ise sende bende
aynı varlık her bedende
yarın mezara girende
sen toksun da ben aç mıyım?
kimi molla kimi derviş
allah bize neler vermiş
kimi arı çiçek dermiş
sen balsın da ben cec miyim?
topraktandır cümle beden
nefsini öldür ölmeden
böyle emretmiş yaradan
sen kalemsin ben uç muyum?
tabiata veysel aşık
topraktan olduk kardaşık.
aynı yolcuyuz yoldaşık
sen yolcusun ben bac mıyım?
(bkz: aşık veysel şatıroğlu) -
karanlıkta duruyorum aşk vurmasın yüzüme
dokunmasın kimse bana
kimse ulaşamasin artık tenimin incinen yerlerine...
uyanmasın bir daha etimdeki yaralı hayvan
zamanın siyah deltasında çürümek istiyorum
biliyorum artık kimse yok kimsesizliğime...
biliyorum aşka kimse yok
aşkın karanlık metali soğuyor yüreğimin derinliklerinde...
aşklarım, arkadaşlarım, dostlarım
dağılıp gitti herkes
içimi sızlatacak kimse kalmadı içimde.
murathan mungan -
uzaktı dön yakındı dön çevreydi dön
yasaktı yasaydı töreydi dön
içinde dışında yanında değilim
içim ayıp dışım geçim sol yanım sevgi
bu nasıl yaşamaydı dön
onlarsız olmazdı, taşımam gerekti, kullanmam gerekti
tutsak ve kibirli -ne gülünç-
gözleri gittikçe iri gittikçe çekilmez
içimde gittikçe bunaltı gittikçe bunaltı
gittim geldim kara saçlarımı öylece buldum kestim kara saçlarımı n'olacak şimdi
bir şeycik olmadı - deneyin lütfen -
aydınlığım deliyim rüzgârlıyım
günaydın kaysıyı sallayan yele
kurtulan dirilen kişiye günaydın
şimdi şaşıyorum bir toplu iğneyi
bir yaşantı ile karşılayanlara
gittim geldim kara saçlarımdan kurtuldum
(bkz: kestim kara saçlarımı)
(bkz: gülten akın) -
duygusal söyleşi
buz tutmuş o ıssız eski park içinden
iki hayaletti demin kayıp geçen.
gözleri sönmüş, gevşemiş dudakları,
güç duyulur neler fısıldaştıkları.
buz tutmuş o ıssız eski park içinde
geçmiş günlerden söz etti iki gölge.
- eski coşkumuzu anımsıyor musun?
- ne diye anımsayayım istiyorsun?
- yüreğini yine titretir mi adım,
yine girer miyim düşüne? - yok canım!
- ah o dudaklarımızın birleştiği
anlatılmaz mutluluk günleri! - belki.
- gök masmaviydi, umut koskocaman.
- umut kaçtı kara göğe darma duman.
böyle geçtiler yoz yulaflar içinden;
yalnız geceydi sözlerini işiten.
paul verlaıne -
bir misafirliğe gitsem
bana temiz bir yatak yapsalar
her şeyi, adımı bile unutup, uyusam…
kalktığımda yatağım hâlâ lavanta koksa
kekikli zeytinli bir kahvaltı hazırlasalar
nerede olduğumu hatırlamasam
hatta adımı bile unutsam…
melih cevdet anday
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap