251 entry daha
  • "ben size verdim, verdim, benim kapımdan ekmek yiyorsunuz" gibi densizce patron lafları vardır, sebebi de malum üçüncü dünya koşulları* filandır,tamam, bunu anlıyoruz da;
    "iş verdi bize, o kadar ekmeğini yedik adamın.." şeklinde başlayan işçi laflarını anlamak zor..belki işsiz kalma korkusu vardır had safhada ama, ortada patron filan yokken, olur olmaz her ortamda böyle laflar etmelerine ne lüzum var? bu kadar minnettarlık, bu kadar sadakat biraz fazla değil mi?
    toplumumuzda bu tuhaf anlayışın oluşmasında acaba tek sebep ekonomi midir, diye sorası geliyor insanın*..
    "iş vermek" ne demek?
    "kapısında ekmek yemek" ne demek?
    "senin karnın açtı da adam sana bedava ekmek mi verdi?"
    "sen onun parasına muhtaçsan, o da senin günde onlatı saat çalışmana muhtaç değil mi?" gibi basit sorular da cabası..
    duya duya alıştığımız, artık meşruiyetini sorgulamadığımız bir çok şey gibi, bu türden anlayışlar da öyle bir boyuta vardı ki, hayatı algılayalım derken kafamızın bulanmasına yol açıyor..

    (bkz: kula kulluk etmek)
  • insanlar oynadıkları oyunları hayatla özdeşleştirmeye bayılıyorlar. eskiden tetris idi hayat, şimdi ise counter strike, age of empires falan oldu. hayatın kendisini çözmek çok da kolay olmadığından, galiba kıyas yoluyla kendilerini tatmin edip mutlu olmaya çalışıyorlar.
    -hacı bak ben çözdüm bu oyunu; şunu şöyle oynuyosun, bunu böyle koyuyosun...
    +afferim kanka
    -zaten hayatın kendisi resmen bu oyun; ben bu hayatı da çözdüm olm
    +helal sana be abi!
  • hayat iki kere ikinin dört ettiğini öğretir önce, sonra da etmeyebileceğini..biz, neden dört etmediğini zar zor kabullendikten sonra, "madem dört etmiyor, hiç olmazsa beş etsin" gibi kaderci bir mantığa teslim ederiz kendimizi ve hayat orada bizi uyarır: "hey! sen! yanlış yapıyorsun, iki kere iki beş eder mi hiç!"
    afallarız, "sen öğretmedin mi ey hayat, dördün devrinin çoktan geçtiğini! ben de ona en yakın ihtimali düşünüyorum, haksız mıyım?" diye sorarız ama bir cevap almamız mümkün olmaz tabii..
    sonra altıyı düşünmekten korkarız, yedi ürkütür, sekiz canımızı yakar, dokuz kafayı yedirtir, on ise canımızdan bezdirir*.."bunlar iki kere ikiden ne kadar da uzak sonuçlardır allahım!" feryadı kuşatır benliğimizi..
    en sonunda hayat herkese vermediği şu sırrı fısıldar kulağımıza: "sen ne kadar da safmışsın böyle, iki kere iki tabii ki dört eder, ilk bunu öğretmemiş miydim ben sana? seni sadece denemek istemiştim.."
    bu sırrı duymaya vakıf olamayanların sonu vahim olmuştur..
4989 entry daha
hesabın var mı? giriş yap