• boris vian'ın aşk içerikli romanı.. fransız absürtlüğünü ve fantastik dünyasını kitabın içerisinde gözünüze sokmaktan çekinmez boris vian.. blues ve jazz müzik camiasına sık sık göndermelerde bulunur.. aslında aşk içerisinde varolan çoğu şeyi farklılıkla anlatabilen güzide bir romandır bu.. zaten masalsı bir dünyada yaşamaz mıyız aşık olunca.. sevgilinin ciğerlerinde nilüfer çiçeği büyür yoksa zatürre vs yakışmaz sevgiliye..
  • "l'écume des jours" orijinal isimli boris vian romani... ayrica (bkz: yürek söken) (bkz: kirmizi ot) (bkz: karincalar)
  • yaşamımı derinden etkileyen boris vian kitabı.bence yazarın aynı zamanda en iyi eseridir.kahramanlara verdiği isimlerdeki unisex yaklaşımla aklınızı karıştırsa da aşkı,bağlılığı en güzel anlattığı kitabıdır ayrıca..okuyunuz okutunuz..filmi de çıkmış sanırım da hiç gidesim gelmedi sanki ağzımın tadını bozacak gibi..
  • hakkında bu kadar az entry girilmiş olmasına şaşırdığım, bence var olabilecek en güzel metaforlara sahip, bir kere okumakla doyulmayan, her daim yanı başında taşınması gereken roman.
    şimdi bir de orjinal isimde aratalım bakalım.
  • süper kitabın acayip güzel filmi.

    --- spoiler ---

    ilk yarısında sürekli güldüren, sonrasında hüzünlendiren yine de mutsuzluğun içine sıkıştırılmış iç gıcıklayıcı sahnelerle tekrar tebessüm ettiren acayip bir film ki elbette öyle olacaktı; la science des reves bana bu yönetmeni neden sevdiğimi ispatlamıştı.
    --- spoiler ---

    kafamda bi'dünya var, kaleme alanlarla baş edebiliyorum bir yere kadar, iyi... sen de görselleştirip seslendiriyorsun, senin filmin oluyor michel gondry. sinirleniyorum.
  • yönetmeni michel gondry aynı zamanda eternal sunshine of the spotless mind filminin de yönetmenidir.anlaşılacağı üzere sürrealist çalışmalar yapan yönetmenin hayal dünyanızı genişletecek ve değişik bir teknoloji yorumu olan filmi.
  • bir oturuşta bitireceğiniz bambaşka bir dünyaya ait aşk hikayesi. bu dünyada musluklardan balık avlanır, farelerle dertleşilir, piyanoda bestelediğiniz müzikle bir içecek kokteyli hazırlarsınız. kimse kimseyi kazıklamaz, herkes öylesine gerçekçidir ki okuduklarınıza inanamazsınız. boris vian amcamızın başyapıtı. ruhunuzu dinlendirmek istiyorsanız herşeye bir ara verip bu kitabı okuyun derim.
  • hikayenin kendi güzelliği zaten açık da, bunu sinema diline döken yönetmene ayrı saygı duydum..

    --- spoiler ---

    sürreel bir düşten sürreel bir kabusa sürükleyen, bu kadar gerçekle alakasızken yine de empati kurduran muhteşem film. sonunda pek mutlu etmiyor insanı; bir sıkışmışlık hissi kaplıyor kalbi, ama değer mi? kesinlikle :)
    --- spoiler ---
  • haftaiçi son seansta (son dediğim çok geç değil, 21.15) ben ve +1'im dışında bir adet bayan, bir adet çift, iki adet de ayrı sap olmak üzere türkiye'nin en iyi ve en pahalı sinema salonunda gördük filmi. neden verdim salon ayrıntısını? çünkü fransız filminin en çok gelir ve hedef kitle getireceği yer anca burası olabilir.

    çift ilk yarının yarısı olmadan çıktı. tek bayan ilk yarının sonu olmadan çıktı. biz en arkada oturduğumuz için salona hakimiz, ara olduğunda öndeki iki ayrı saptan biri arkaya döndü kim var kim yok diye. film bittiğinde o eleman da ortada yoktu, hangi ara gitti anlamadım. geriye bizden başka sadece bir kişi kalmıştı. o da daha fazla dayanamadı yazılar başladığı gibi terketti salonu. filmi sonuna kadar sadece biz izledik.

    kabul etmeliyim ki, bu tip bir film için çok uzun bir süre olan 2 saat ortalamasını seçmiş olan yönetmen artık sonlara doğru seyirciyi tamamen yoruyor. ben her halükarda bir filmin olması gereken ideal süre 90 dakikayı aşmaması gerektiğini savunuyorum. 60-90 dakika arası filmler çok ağır tempolu da olsa, sıkıcı da olsa motivasyonu kaybettirmeden kendini izlettirebiliyor.

    filmin zorluğu şu: öncelikle fransızca olması sebebiyle altyazıya daha bağımlı kılıyor ve yayınlanan altyazı hem yazıtipi hem harf kalınlığı hem de harf boyutu olarak bazı sahnelerde okunmayı zorluyordu. öte yandan filmde sürekli bir hareket ve detay kalabalığı var, herşeyi takip etmeye çalışmaktan yoruluyorsunuz zaten. neredeyse herşey sürreal, rüya gibi durumlar, olgular ve nesneler var. gerçekdışı olduğu için, gerçeklerle bağlantılı bir film izlemenin rahatlığı yok, sürekli ortama hakim olmak için diken üstünde takip etmek durumundasınız.

    haliyle birçok insan da, özellikle yönetmenin tarzını bilmediği için ya da uyarlanan kitap üzerinden bilip geldiği için, veyahut fragmanına bile göz atmadan geldiği için garipsiyor ve parasını yakıp filmden çıkıyor. film dünya olarak çocuklara yönelik ama konuları sebebiyle (hastalık, ölüm, aldatma, sevişme gibi yetişkin olguları) çocuklara izletmenin anlamsız olacağı bir tarza sahip.

    yalnız uslu bir çocuk olup da sondaki yazıları da beklerseniz çok güzel iki tane daha şarkı karşılıyor sizi. henüz internette yok müzikleri, isimlerini de söylemiycem, gidin izleyin akıllı olun lan. *
    (ben shazama dinletip öğrendim ne olduklarını hehe)

    film için bu kadar açıklamadan sonra, kısaca bir fikrimi ifade edecek olursam: görsel sanatlarla uğraşan herkesin görmesi gereken bir başyapıt olmuş. yönetmenliğini dali yapmış gibi...keyifle izleniyor. ama öncesinde bir çalışma yapıp yönetmenin çektiği müzik kliplerinden (björk, vs.) ve ünlü filmi eternal sunshine of the spotless minddan bir tarzını yakalayıp, ne kadar sevebileceğinizi test etmeniz lazım.

    filmin ingilizce ismi olan mood indigo ise adını filmde sürekli geçen duke ellington bestesinden alıyor. youtubeda dinleyip huzura erebilirsiniz.

    --- spoiler ---

    doktor rolünde bir porsiyon michel gondry cameosu görüyoruz.

    --- spoiler ---
  • metafordan önümüzü göremediğimiz filmdir. yıllardır yaptığımız gibi canım arkadaşımla cumartesi muhabbetleri için buluştuk, birşeyler içtik derken oturduğumuz yerden filmin afişine gözümüz takıldı. o da ne * ne kadar kötü olabilir, aşk filmi gibi ikimize de iyi gelir belki, üstümüzdeki ölü toprağını atarız diye beş dakikada film hakkında hiçbir fikrimiz yokken girdik filme. hala hiçbir fikrimiz yok. kitabını okuyan arkadaşlara naçizane tavsiyem; ben kitabı okumadım ama eminim filminden daha güzeldir, bırakın öyle kalsın.
hesabın var mı? giriş yap