• sabahattin ali'nin mektuplarını((bkz: canım aliye ruhum filiz)) okurken farkettiğim durum. sabahattin ali; kızına yazdığı bütün mektupları latin harfleri ile, eşi aliye ali hanıma ise arap harfleri ile yazmış. demekki o yıllarda cemiyet hayatını az çok yaşayan, devrin elitlerinden sayılabilecek bir hanımefendi latin harflerini okumayı bilmiyor. bu ne zamana kadar böyle devam etti aliye hanım öğrendi mi öğrenmedi mi bilmiyorum ama kamu görevlisi olmayan insanlar belli ki uzun yıllarca yeni alfabeye adapte olamamışlar.
  • kendi milli kütüphanesine girdiğinde, tek bir kitap okuyamayacak kadar zavallı bir millete çevirmiştir harf inkılabı.

    yapanların ellerine sağlık.

    edit : ideoloji kadar korkunç bir hastalık olamaz.

    kötülüğü ayan beyan ortada bir işi savunmak için bu kadar alçalabilen insanı başka yerde göremezsiniz.

    ama bunlar değil mi "ne var çoluk çocuğu öldürdüyse, gerekmiş" diyenler?

    bunlar değil mi kendi kültürel değerlerini korumak (şapka kanunu) isteyenlerin vatan haini ilan edilip öldürülmesini alkışlayanlar.

    varlığınız ve vicdanınız mide bulandırıyor.
  • öğrenmeye kapalı bir halkla karşı karşıyayız. okumayacağımız ta o zamandan belliymiş.
  • osmanlı’da ne okunuyordu?
    bu soruya zaman, mekan, okuyucu kitle açısından farklı cevaplar verilebileceği gibi halkın genellikle başta kuran-ı kerim olmak üzere, dini/ahlaki kitapları okuduklarının çıkarımı yapılabilir.

    ingiliz tarihçi julia pardoe 19. yüzyıl’ın ilk yarısında osmanlı’ya yaptığı seyahatlerden “belki de büyük britanya tek istisna olmak üzere, dünyada türkiye'den daha fazla okuyan millet bulunmaz (...) imparatorluk'ta neredeyse herkes okuma yazma bilir (...) ne var ki, osmanlı kadın ve erkeklerinin ilgisi tek tük istisnalar dışında şimdiye dek kuran'la ya da önemsiz ve yararsız türlerle sınırlı kalmıştır; bunlar da tek bir yeni düşünce esinlemekten, zihni besleyecek ya da aydınlatacak etkiler yaratmaktan aciz, sırfboş vakit geçirmeye yarar eğlenceliklerdir.” gözlemlerini aktarır.

    johann strauss ise osmanlı’da müslüman türklerin yanı sıra ermenileri, rumları, sırpları, bulgarları ve arapları da kapsayan çok daha geniş bir okuyucu kitlesi olduğuna dikkat çeker. 19. yüzyılda, osmanlı edebiyatında bir devrim gerçekleşmiş ve okuyucu modern edebiyatla tanışmıştır. ancak bu dönemin ilk örneklerini veren bazı rum ve ermeni yazarların eserlerinin önemi edebiyat tarihçileri tarafından bugüne kadar göz ardı edilmiştir.
    osmanlı imparatorluğu'nda birçok dil konuşulmasına karşın, 19. yüzyıla kadar bunlara nazaran çok az dil yazılı ya da basılıydı. bu döneme kadar istanbul’da yahudilerin ve ermenilerin açtıkları matbaalar etkin olmuştu.

    bunun dışında osmanlı aydınlarının pek çoğu 19. ve 20. yüzyıllarda fransa başta olmak üzere avrupa'da eğitim alıyor ve latin alfabesini de biliyorlardı.

    yani latin alfabesinin kabulü halkı cahil kılmamıştır, daha doğrusu daha cahil kılmamıştır.
    aliye ali hanıma gelince, 22 yılda 29 harfi sökememiş olması onun ayıbıdır.

    edit:imla
  • halk 1920'lerde hiçbir alfabeyi bilmiyordu zaten. anadolu'daki köylük yerlerde, ilçelerde bırakın ortaokulıu, ilkokul bile yoktu.

    osmanlı, bu milleti bildiğin taş devrinde bırakmış. hititlerden bir adam zaman makinesine konulup 1900'lerin başında yozgat'ın, çorum'un bir köyüne getirilse, teknolojide çok da bir şeyin değişmediğini düşünürdü.. o kadar geri bırakmışlar işte anadolu'yu...

    bak, bundan binlerce yıl evvel, taş devrinde yaşayan hitltler diyorum.. anadolu köylerinde mö 2000 ile ms 1900'ler arasında fark yok diyorum..

    edit: bir tane sığır mesaj atmış, "kaynak götüm" diye. hayır kaynak götüm değil, o günleri yaşayanlar. mesela şunun gibi;

    (bkz: ahmet haşim'in 1919 anadolusunu anlatan mektubu)

    edit 2: başka bir arkadaş, bu sefer saygili bir arkadaş şunları yazmış.

    "kardeş bu insanlar nasıl kuran okuyordu :d
    seni objektif ve mantıklı olmaya davet ediyorum, bir partinin bir yenilik yaparken eskisini kötülemesi normal değil mi? acaba bir propaganda metni ezberleyip söylüyor olabilir misin?"

    bunun için de şevket süreyya aydemir'in suyu arayan adam adlı eserinde insanların o zamanlar nasıl cahil bırakıldığına dair şöyle bir bölüm var. okumanızı isterim.

    --- spoiler ---

    .
    o sıralarda savaş biraz tavsamıştı. bölüklerin mevcudu, arkadan gelen yeni kur’alarla arttırılıyordu. bugün, ordunun bilgi yapısında, birinci dünya harbi'ndeki osmanlı ordusuna bakarak çok şeyler değişmiştir. fakat o vakit, örneğin bizim bu makineli bölüğünde, istanbullu bir başçavuştan başka okuma-yazma bilen kimse yoktu. daha ilk derste belli oldu ki, bu bölükte, hangi dinden olduğumuzu doğru dürüst ve kesin olarak bilen kimse de yoktur.

    derse başlarken istanbullu başçavuşa dersi sadece dinlemesini, sual cevaplara katılmamasını söyledim. sonra da askerlere sordum:

    - bizim dinimiz nedir? biz hangi dindeniz?

    hep birden;

    - elhamdü-l-illah müslümanız…

    diye cevap vereceklerini sanıyordum. fakat öyle olmadı. cevaplar karıştı. kimisi “imamı azam dinindeniz” dedi, kimisi “hazreti ali dinindeniz” dedi. kimisi de hiçbir din tayin edemedi. arada:

    - islamız

    diyenler de çıktı ama;

    - peygamberimiz kimdir?

    deyince, onlar da pusulayı şaşırdılar. akla gelmez peygamber isimleri ortaya atıldı. hatta birisi;

    - peygamberimiz enver paşa’dır!

    dedi. içlerinden peygamberin adını duymuş olan birkaçına da;

    - peygamber sağ mı ölü mü?

    deyince iş gene çatallaştı. herkes aklına gelen cevabı veriyordu. bir kısmı sağ, bir kısmı ölüdür tarafı tuttu. fakat birisinin kuvvetle konuştuğunu, yahut bir tarafın daha ağır bastığını görünce, diğer tarafın da kolayca o tarafa kaydığı görülüyordu.

    peygamberimiz sağdır diyenlere;

    - o halde peygamberimiz hangi şehirde oturur,

    diye sordum. cevaplar tekrar karıştı. onu istanbul’da, şam’da, yahut mekke’de yaşatanlar oldu. hiçbir yer tayin edemeyenler daha çoktu.

    peygamberimiz ölmüştür diyenlere de;

    - peygamberimiz ne kadar zaman evvel ölmüştür?

    denildiği zaman bu sefer onlar şaşırdılar. yüz sene önce, beş yüz sene önce, bin sene önce diye gelişigüzel cevaplar verenler oluyordu. fakat çoğu vakit tayin edemiyorlardı…

    dinimizin adı ve peygamberimiz bilinmeyince de din ilkelerini ve ibadetleri doğru dürüst bilen hiç kimse çıkmadı. ezan dinlemişlerdi. fakat ezan okumayı bilen yoktu. namaz kılan bir iki kişi çıktı. fakat onların da hiç biri, namaz surelerini yanlışsız okuyamadı. daha garibi, niçin namaz kıldıklarını bir türlü anlayamadılar. sonra;

    - köyünde cami olanlar ayağa kalksın

    dedim. gerçi köylerinde cami olan birkaç kişi kalktılar. fakat onlar da bayramlarda, cumalarda adet yerini bulsun diye camiye gitmişlerdi. köylerinde mektep olan bir tek kişi çıkmadı. bazı camili köylerde, cami odasında küçük çocuklara imam tarafından kur’an ezberlettirilmeye çalışıldığını görmüşlerdi. ama usulü dairesinde ve ayrı bir köy mektebi gören kimse yoktu.

    ilk ders beni şaşırtmıştı. bu bölük, o zamanki milletin bir parçasıydı. hepsi de anadolu köylüleriydiler. biz anadolu köylüsünü dindar, mutaassıp bilirdik. halbuki bu gördüklerim sadece cahildiler.

    fakat asıl şaşkınlığım ikinci derste oldu. daha ilk sual cevaplarda anlaşıldı ki, bu askerler yalnız hangi dinden olduklarını değil, hangi milletten olduklarını da bilmiyorlardı.

    - biz hangi milletteniz

    deyince her kafadan bir ses çıktı:

    - biz türk değil miyiz?

    deyince de hemen

    - estağfurullah!...

    diye karşılık verdiler. türklüğü kabul etmiyorlardı. halbuki biz türk'tük. bu ordu türk ordusuydu. türklük için savaşıyorduk. asırlarca süren maceralardan sonra son sığınağımız ancak bu türklük olabilirdi.

    kaynak: (bkz: #10218612)
    --- spoiler ---
  • çok saçma bir çıkarım.

    en yakın akraba ve tanıdıklarımdan söyleyebilirim ki 20 ve 30'lu yıllarda doğanların çoğu 2 alfabeyide okuyordu. alışkanlık dolayısıyla eski yazıyı tercih eden vardı etmeyen vardı o ayrı.

    osmanlı harflerini kaldırmakla hiçbirşey kaybetmedik.

    ya kaçınızın evinde osmanlıca bir kitap var acaba? ulan evinde kütüphanesi olmayan, toplasan evde 50 kitabı olmayan adamlar osmanlıca goygoyu yaptımı gülme geliyor.

    matbaanın osmanlıya gelmesi ile harf inkılabına kadar geçen sürede basılan toplam kitap sayısı 25000 civarı... 200 yıl ya... 200 yılda basılan kitap sayısı bu ne osmanlıcasından söz ediyorsunuz siz?
  • osmanlıca o kadar biliniyordu da neden hiç basılı yayın yoktu? halkın kaç kitabı vardı? harf inkilabı sonrasına bakın bir de..
    ayrıca halk öğrenmemişti değil. öğreniyordu. bir yılda tüm ülkeye okuma yazmayı öğretmek mümkünse 600 yılda osmanlı ne yapmış?
  • okuma yazma bilen erkek nufusta 0.009 (binde 9) kadin nufusta 0.0001 (onbinde bir) olan imparatorlugun cakma dilinin evrimlesmesine yucelmesine bu kadar mi bozuluyorsunuz anlamiyorum ki. keske padisahin cariyesi olsaymissiniz.
  • aziz nesin, kenan evren ve hatta mustafa kemal'in bile özel notlarını eski türkçe ile tuttuğunu duyduğumda ben de çok şaşırmıştım. sabahattin ali de aynı şeyi diyor.
    çok ütopik ama gerçek.
  • olanak olacak hala harf devrimine karşı olan lavuklari arap alfabesi kullanmak zorunda birakacaksin. gitsin dedesinin mezar taşını okusun.
hesabın var mı? giriş yap