• http://www.gezzo.net/horati.html adresinde detayli edebi incelemesi bulunabilecek adamcagiz.
  • (bkz: "dulce et decorum est pro patria mori") vatan icin olmek tatlı ve serefli birseydir diyerek pek insanca davranmistir. (bkz: insanca pek insanca)
  • her ne kadar "vatan icin olmek tatlı ve serefli birseydir ." desede savaşın ortasında, geriye doğru can havliyle koşarak kaçmış kişidir. [hangi savaş olduğunu unuttum ama roma tarihinin unutulmaz karelerinden biridir horatius'un bu yaptığı hareket. yani lafa geldi mi çoktur kendisi.]

    efendim; horatius, roma dilinin "ya ben neden, biz neden, siz neden böylesiniz?" tadındaki şairidir. öyle ki; yazılarında daima bir bezginlik havası sezilir. vergilius gibi tüm çağları deli gibi etkileyen bir destan yazmamıştır, onun kadar latinceyi iyi kullansa da..

    yergi yazmıştır ama iuvenalis gibi sert üslup kullanmamıştır. mektup yazmıştır, ama ovidius gibi yalaklıkla isyanı bir potada eritmemiştir.

    bana göre roma edebiyatının tavan yaptığı bir dönemde, kendisinden sonraki avrupa edebiyatına söyledikleriyle-yaptıkları mütemadiyen çelişen yapıtlar bırakmıştır.

    ["ben tamamen ölmeyeceğim, tunçtan daha sağlam bir anıt diktim." vb. bir laf da etmiştir.]

    bir yergisinde * sanki bana cevap verircesine şöyle bir ifade geçer;

    "kimileri yazdıklarımı çok hafif bulur, beğenmez.
    kimilieriyse ağır bulur, yüz ekşitir.
    ne yapayım ben?"

    evet horatius "ne yapayım ben?" diye sorar, yanındaki bir beyefendi de [horatius'un eserlerinde bazen, adı uydurma ve tanınmayan insanlara rastlanır.] "rahat ol!" cevabını verir.

    bunun üzerine horatius, "ne yapayım, şiir yazmayayım mı?" der.

    yanındaki herif patlatır bombayı:

    "evet aynen öyle.. bıdı bıdı.."

    bizce de keşke yazmasaymış şiir falan, ne gerek vardı değil mi? zira insanoğlu,onun şiirlerinden çok savaştan kaçışını konuşmakta.. neyse ben show tv yi açayım kickbox turnuvasını izliyeyim de kendime geleyim..

    not1: efendim, horatius yergilerini diyalog tarzında yazmıştır. ve ben buraya bir yergisinden örnek aldım. ama özünde olduğu gibi diyalog şeklinde yazmadım. çünkü kimi sözlük yazarlarına göre, yazacak birşeyi olmayan ezik suserler [belki de beni tarif ediyorlardır] sadece diyalog içeren entrylerle sözlüğü, çöplüğe çeviriyorlarmış. ürktüm, tir tir titredim.. cümlelerin içine serpiştirdim güzelim diayloğu.

    not2: kickbox turnuvası ile savaş arasında içerdiği şiddet açısından salak bir bağ kurdum. farkındayım.
  • odes 1.11'de "sapias, vina liques, et spatio brevi spem longam reseces. dum loquimur, fugerit invida aestas: carpe diem quam minimum credula postero!" demis, ve pek cok seyi ozetlemis ulu sair.(bilge ol, süz sarabı damla damla, bu kısacık ömürde bel baglama bos umutlara, daha biz konusurken bile gecip gitmis olacak kıskanc zaman. yasa doya doya gününü, olabildigince az güven yarınına **) horatius'u daha iyi anlamak icin augustus döneminin sıkıntılarını da bilmek icap eder. zira kendini vatana, millete adamış*roma halkını biraz olsun teselli etmek, yersiz kaygılarından uzaklaştırmak -olum ve cezalandirilma korkusu- için birileri cabalamis durmus.. insan ne ile karsilasirsa karsilassin, ruh dinginligini muhafaza etmek gerektigine inanir. "her seyin bir ölcüsü oldugunu bilmeli insan" der* mutlulugun, kir yasaminin sofrasinda, yunan siirinin hafif solugunda, derin derin akan sularin ezgilerinde, ulu cinarlarin altindaki uykularda gizli oldugunu soyler.. rustik duygulara dalga dalga ivme veren bu sairi ruha islemek icap eder...
  • roma tarihinin kapalı ağır yergicisidir bence.

    beni en çok etkileyen ve üzerinde düşündüren yergisi de şudur;
    [belirtmeli ki; horatius bu saturayı, augustus'un baş danışmanlarından, edebiyatçıların sponsoru maecenas le tanıştırılmasından sonra yazmıştır. vergilius, tanıştırmıştır ikisini. ve horatius, fakir bir aileden geldiği için, maecenas karşısında ezilip büzülmüştür, onun dostlarından biri olmak büyük bir şereftir ama o, fakir babasının kendisi için bulunduğu özverileri asla unutmamıştır. işte bu yerginin konusu da budur. ]

    satura vi [yergi], liber i sermones/söyleşi

    etrüsk diyarının halkı içinde, maecenas, en asili sensin; baba ve ana cetrin, vaktiyle büyük ordulara kumandanlık ettiler. fakat böyle olmasına rağmen, benim gibi fakir bir azatlının oğluna, yüksekten bakmak aklına gelmez. bir insan hür ve namuslu olduktan sonra, hangi babadan geldiğine önem vermezsin. herkesten daha iyi bilirsin ki; tullius'un saltanatından evvel nice kişiler, atsız, sansız atalardan doğup namuslarıyla yaşadılar ve büyük rütbelere ulaştılar; oysa ki, sevinus, muhteşem tarquinius'u tahttan indiren valerius'un oğlu olduğu halde halk üzerinde bir paralık itibara sahip olamadı.o halk, o hakim ki, pek iyi bilirsin, genelde haksız yere kazanılmış şöhretlere körükörüne kapılmış, kıymetsiz tasvirler önünde yerlere kapanmış ve hiç layık olmayanlara şanlar ve şerefler dağıtmıştır. bizim gibi, halktan uzak kimselere, şimdi ne yapmak düşer?

    haydi -kabul edelim ki- ahali yeni bir adam olduğu için decius'u ikbal mevkiine getirmez de levinus'u getirir ve censor appius da hür bir babadan doğmadığım için senatus'un kapısını yüzüme kapayacaktır. [ve ben kendi çevremden çıkmış olmamın bu suretle cezasını çekmiş olacağım.]

    lakin bütün bunlar parıltılı şan ve şöhret hastalığının soylu kadar sosuzu da bir arada alıp götürmesine engel olmaz. terkettiğin clavum'u [oyuna mahsus, kenarı kırmızı şeritli espap] tekrar giyip tribun [halk vekili] olmak ne işine yarardı, tillius? etrafında haset arttı; sade bir vatandaşa karşı -bu haset- daha az olacaktı. zira, akılsızın biri, bacaklarını siyah çizmelerle sıkıp, boynundan clavum'u düğmeledi mi -her yandan- daima şu sözleri işitir: "kimdir bu, kimin oğludur?" farzedelim ki; herhangi bir kimse barrus gibi güzel görünme hastalığına tutulmuştur. bu kimse her gittiği yerde mutlaka bir çok genç kızın merak ve ilgisine maruz kalacak, hepsine tavrını, yüzünü, bacağını, ayağını, dişlerini, saçlarını inceden inceye tetkik etmek arzusunu verecektir. bunun gibi roma'yı, vatandaşları italya imparatorluğu'nu ve ilahların mabetlerini idare etmek mesuliyetini üstüne alan kimse de herkesi babasının kim olduğunu ve ayıbı olan meçhul bir anadan doğup doğmadığını araştırmaya mecbur kılacaktır.

    "nasıl? roma vatandaşlarını tarpeia kayasının üstünden -uçuruma- atan veya cadmus'a veren bir sirius'un, dama'nın, bir dionysios'un oğlu mudur?" - "ama benim meslektaşım novius benden bir derece aşağıdadır; o babam ne idiyse, o da o'dur." - "ve bu böyledir diye sen şimdi kendini bir paullus veya bir mesalla mı zannediyorsun? lakin senin novius dediğin adam, eğer iki yüz araba ile üç cenaze alayı meydanlıkta bir araya gelecek olsa borularla trampetlerin gürültüsünü boğacak bir sesle çın çın bağırabilir. işte bizim oyumuza layık olmak için lazım gelen itibar bundan ibarettir!"

    şimdi bana gelelim; şu azatlının oğluna gelelim; ki onun yüzüne mütemadiyen bir azatlının oğlu olduğu vurulur. ve bu niçin -yapılır- ? çünkü ben şimdi senin sofrana oturmak şerefine sahip bulunuyorum, ey maecenas ve zira bir vakitler,, bir roma alayına kumandanlık ettim. lakin bu iki şeyi birbirinden ayırmasını bilelim; bana herhangi bir askeri şerefi çok görmek doğru olabilir, belki senin dostluğunu değil; çünkü sen bu dostluğu ancak layık olanlara ihsan etmekte ve adi harislerden esirgemekte çok dikkatlisindir. ben senin rastgele dostun olmakla övünmem; ve hakikaten beni sana tanıtan bir tesadüf değildir. mükemmel vergilius ve varius benim kim olduğumu sana söylediler. senin huzuruna çıktım, fakat utanç ve saygı duyguları daha fazlasına mani olduğundan ancak bir iki kelime söyleyebildim. ne meşhur bir babadan geldiğimi ne de evlerimde bir saturium atı üstünde dolaştığımı iddia ettim. ne idiysem onu söyledim. adetin üzre bana kısa bir cevap verdin. bunun üstüne kalkıp gittim ve dokuz ay sonra beni tekrar çağırdın. istiyorsun ki; dostların sırasına geçeyim. -dostlarından biri olayım- senin hoşuna gitmiş olmayı büyük bir şeref sayarım, sen ki namuslu adamı bir sefilden ayırmak için babasının itibarına değil, kendi hayatının ve kendi kalbinin temizliğine bakarsın.

    eğer fazla olarak, iyi huylu bir adamda bir güzel vücut üstündeki hafif lekeleri andıran çok az ve önemsiz birkaç kusurdan başka hiçbir kabahatim yoksa; eğer hiç kimse beni pintilikle, uçarılıkla veya herhangi bir kötü ahlakla suçluyorsa; eğer -kendi kendimi övdüğüm için affınızı rica ederim.- saf, halis, masum ve dostlarım arasında itibar sahibi olarak yaşıyorsam, bunu babama borçluyum. babam, ufak bir tarladan başka bir şeye sahip olmamakla birlikte, beni bir çok asil asker çocuklarının, bir paranın on beş günlük faizinin ne ettiğini öğrenmek için para keseleri ve yazı levhaları sol kollarına asılı olarak gittikleri, flavius'un mahalle okuluna yollamadı. küçük yaşımdan itibaren beni, atlılarla, senatorlerin çocuklarının terbiye edildikleri yere, yani roma'ya götürmekten çekinmedi. üstüme başıma ve arkamdan yürüyen uşak ve kölelere bakanlar bu kadar masrafın mutlaka bir büyük malikane ile ödendiğine şahit olurlardı. gençliğimin yorulmaz ve bıkmaz muhafızı olan bu adamın beni bizzat muhtelif hocalar yanına götürdüğü olurdu. daha fazla söylemeye ne gerek var? o'nun sayesinde kötü huyların gölgesi bile benden uzak kaldı ve karakterim faziletin en önemli özelliği olan çekingenliği sonuna kadar muhafaza etti. günün birinde beni kendisi gibi bir tellal veya zavallı bir tahsildar yapmadığı için -ki bundan asla şikayet etmezdim.- bir takım suçlamalara/pişmanlıklara maruz kalmaktan korkmadı. bunun için o bütün övgülere layıktır. ve ben o' na minnettarım. böyle bir baba ile iftihar edecek kadar aklım var.ve birçokları gibi, "soy sop sahibi değilsek bunun kabahati bize ait değildir." diyerek bir nevi özür dilemeye kalkışmam. benim sözüm ve düşüncelerim tamamen başkadır. eğer tabiat geçmiş yılları tekrar yaşamak ve herkese ana ve babasını kendi isteğine göre seçme imkanını verseydi, ben yine benimkilerden memnun oalrak, magistraların feso'ları ve sandalyeleri arasında başkalarını aramaya gitmezdim. belki -bu hareketimden dolayı- halka ahmak biri gibi görünürdüm; fakat sen alışmamış omuzlara çok ağır olan bir yükten vazgeçtiğim için beni haklı bulurdun.

    ayrıca soyumu sopumu değiştirmek ne çok çileye sebep olurdu! mesela ben gelirimi arttırdıkça arttırmaya mecbur olacaktım, sayısı gittikçe daha çok insan önümde eğilme, yanımda devamlı bir çok arkadaş taşıma, hiç kırlara gitmeme veya yalnız seyahate çıkmama, bir sürü esir ve at besleme ve arkamdan dört tekerlekli arabalar koşturma gibi külfetlere katlanacaktım. halbuki şimdi aklıma eserse eşeğime binip tek başıma taranta'ya kadar giderim; eşyam ve kendim bu küçük hayvanın ancak sırtına ve böğürlerine dokunabilir. bana hiç kimse, tillius'a yapılan suçlamalarda bulunmayacaktır; o tillius ki; her ne kadar praetor ise de, yanından, arkasından beş köle, çömleğini ve şarap fıçısını taşır. bu ve daha başka hususlarda ben senden daha rahat yaşamaktayım, ey şerefli senator! istediğim yere yalnız giderim; zerzevatın ve buğdayın fiyatını kendim sorarım. akşam üstü serserilerle dolu sirkte ve forumda dolaşırım, fazla bakanları dinlerim. oradan evime dönerim; hemen çok defa pırasadan, nohuttan ve küçük pastalardan ibaret yemeğim beni bekliyordur. üç köle hizmetime bakar. büfemin beyaz mermeri üstünde iki şarap bardağıyla bir şarap kepçem ve onların yanında bir leğen ibriğim vardır. ve bunların hepsi de campania toprağındandır. sonra gider yatarım ve sabahleyin kalkıp da genç novius'a bakmaya dayanamayan marsius'u gidip göreceğim diye hiç bir telaşa kapılmam; dördüncü saate kadar yatakta kalırım;sonra ya gezmeye gider ya okur ya yazar, ya sükun içinde düşünceye dalar veyahut kendimi yağla ovdururum. fakat iğrenç natta gibi domuz yağlarından alınmış yağla değil. bazı, günün harareti veya ehrhangi bir yorgunluk icap ettirdiği zaman öğle sıcaklığını geçirmek için hamama kaçarım. gayet az, fakat kursağım bütün gün boş kalmayacak kadar yemek yerim ve evimde dinlenirim.

    bu hayat bir takım ağır hırsların yükünden kurtulmuş insanların hayatıdır. eğer atalarım, babam veya amcam cestor olsaydılar da ben yine de -şimdikinden- daha saadetli bir ömür sürmeyecektim.

    kaynak:
    http://www.latince.net/
  • yazdığı mektuplardan, i. kitap, iv. epistula 'da, kendisinden büyük bir cömertlik ve alçakgönüllülükle, epicurus 'un domuzlarından biri olarak bahsederek, gözüme giren büyük romalı şairi.
  • "ne gülüyorsun? anlattığım senin hikayen"
  • bunun horatia diye bir ablası vardır. evde yemek yiyip köpekleri argus ile oynarlar tüm gün. babası flaccus, apulia'nın önde gelen çiftçilerindendir*. küçük horatius büyüyüp yağız bir delikanlı olduğunda babası onu roma'ya okumaya gönderir. horatius roma'da cicero'yla tanisir, arkadaş olurlar. beraber kolezyum'da sirk* gösterilerini izlerler. hatta horatius'un sezar* suikastine tanık olduğu yolunda spekülasyonlar vardır. sonra gider iulia diye bi hatuna aşık olur; fakat aşkına karşılık bulamaz. melankolik yazarımız bunun üzerine bir gemiye atlar, yunanistan'a gider, bırakır roma'yı ardında. atina'da theomnestus'un okuluna gider. bu arada ablası horatia apulia'da çoktan dünya evine girmiştir. et cetera. (kaynak: oxford latin course kitabının fotoroman kısmı + uydurmationes*).
  • " carpe diem " * * demi$ yunanli feylesoftur..
hesabın var mı? giriş yap