• vertigo filmini ilk izlediğimde kim novak'ın canlandırdığı karakterle, leyla leyla dolaşıyor olmamızdan mütevellit öylesine benziyorduk ki, filmden ziyade karakteri izliyordum. sanki kendimi bir kez daha dışarıdan görüyor gibiydim. aklına bir anda esen bir kararla yön değiştirmeler, rüyada, uyurgezer gibi haller, dalgın, başka bir alemdenmiş gibi bakışlar çok tanıdıktı.

    bu gruptan biri olarak, herhangi bir insan topluluğunun içinde iken, aklım çok başka yerlerde oluyor. bazen hayat koşturmacasına adapte olmakta zorlanabiliyorum. sanki herkes ne yapması gerektiğini çok iyi biliyormuş ama ben hem ne yapmam gerektiğini, hem de neden orada olduğumu bilmiyormuşum gibi hissediyorum.

    iç dünyamda uçuk kaçık şeyler oluyor. asla ve hiçkimseye anlatmak istemeyeceğim şeyler. öyle seviyorum ki o korunaklı dünyayı, anlatıp büyüsünü bozmaktan, sıradanlaştırmaktan korkuyorum. kimseye zararı olmayan hayallerim oluyor orada. ilginç, mistik şeyler dönüyor. beni şaşırtan, sürprizli şeyler.

    beni hayata bağlayan çocuksu merakım hiç bitmiyor. dünya dev bir oyun sahası. ben o sahada koşturan, saklanan, tek başına bir ağacın dalına tüneyen, kendisinden beklenmeyen işler yapıp duran, insanlar tarafından farkedilmeyi istemediği halde kendisi sürekli insanları izleyen, "tanrıcılık oyunu" dediği bu şeyle epey eğlenen enteresan çocuğum.

    ve bu oyun bana çok şey öğretiyor. zarar görmeden, "elbisemi hiç buruşturmadan ve ellerimi kadife eldivenimden hiç çıkarmadan"** bir sürü şey deneyimlemiş oluyorum.

    hayalgücüm beni neyi yaşamam, neyi yaşamamam gerektiği konusunda yönlendiriyor. kuşkusuz dışa dönük biri olsaydım da başka türlü değerli ve işleyen mekanizmalarım olurdu. demek istediğim bu şeyi özel veya ayrıcalıklı bir yere konumlandırmıyorum.

    sadece benim yolumda işe yarıyor içe dönüklüğün getirdikleri ve bunun yarattığı iç huzurunu, barışı, mistik havayı seviyorum.
  • -kendilerini hiç bir yere ait hissetmedikleri gibi, hiç bir ortamda yalnız da hissetmezler.

    -monopoly, okey, şişe çevirmece tarzı grup oyunlarından hoşlanmazlar.

    -çekilişlere katılmazlar.

    -birinin doğum günü için mini video çekip yollamak(kısaca x kişi için yapılacak bir şeyin y kişisi tarafından rica edilmesi)işkencedir.

    -kalabalık ortamlardan hoşlanmazlar, grup halinde yürürken ya en arkada, ya en önde yalnız başlarına yürürler.

    -trafikte karşıdan karşıya geçerken bağımsız olmak isterler.

    evet bu özelliklerin hepsini introvörtlüğe bağlıyorum.
  • bir gün belki de her gün kendi salaklıklarına yanacaklardır.

    kimse seni zorlamadı, sen salaksın.
  • sorun "sadece veya ağırlıklı olarak" içe dönük olunca baş gösteriyor. popüler kültür "çoğunlukla" dışa dönük olmayı teşvik etmekte.

    en makulu her yöne dönük olmak olsa gerek.

    enteresandır ki, bu başlık altında yunus emre'nin adını veren olmamış. (bkz: bir ben vardır bende benden içeru)
  • asosyallikle karıştırılmaması lazım. ikisi farklı şey. aşırı sosyal bir insan duygu ve düşünce yapısı olarak içe dönük olabilir.

    gözlemlerim ve deneyimlerime göre çoğunlukla;

    - küçüklükten gelen bir şey bu özellik
    - içe dönük insanlar bu durumdan şikayetçi değiller
    - zaman geçtikçe yalnızlığa aşık oluyorlar
    - güven problemi ortalamadan biraz daha fazla kişilerdir; ilk aklıma gelenler bunlar.
  • bütün meseleleri içte başlayıp içte biter.
    hikayeler yazar ve o hikayelere inanırlar. çünkü dışarıdaki dünya çok basit, yüzeysel ve kötüdür. ideal olanı arar dururlar.
  • erkekleri efendi, kadınları hanım hanımcıktır.
  • dalak böbrek karaciğere selamlar
  • içe dönük insanların özellikleri nelerdir ?
    içe dönük olmak faydalı mı yoksa zararlı mıdır ?
    karakter dönüştürebilmek için neler yapmalıdır ?

    gibi sorular kafanızda fink atıyorsa buyrun efendim

    içe dönük olmak kader mi
  • en anlaştığım insanlardır. içe kapanık insanlar nahif ve kibar olurlar genelde. garip bir iletişim şeklimiz var bu tarz insanlarla. ilişki anlamında da yengeç kadınları böyleler; inanılmaz bir duygusallık ve naiflik en belirgin özellikleri.
hesabın var mı? giriş yap