34 entry daha
  • ağzına tükürülen, hayatıyla ilgili alacağı tüm kararların içine edilen öğrencidir. ocak doğumluların şanssızlığı olmasının yanısıra bi de pedagojiden hiç anlamayan angut bi okula düştüyse vay halinedir. çünkü o zaman "bir yaş küçük gelmiş okula zaten bu" demeyip bi de "birinci sınıfı atlatalım lan buna, okuma yazma öğrenmiş bu nasıl olsa" diyen bi okul yönetiminin de eline düşmüştür. olaylar gelişir:

    shirak kişisi 6 yaşını idrak ettiğinde okula başlayacaktır, çünkü abla 3. sınıftır, o okuma yazma öğrenirken shirak kişisi de bundan faydalanmıştır, "sıkılmasın evde bi yıl daha çocuk" zihniyetiyle okula yazdırılır. buraya kadar aslında gayet kabul edilebilir olan gidişat, buralarda bi miktar kopar. çünkü okul açılmadan önceki gün dede ölür, anne baba cenazeye gittiğinden shirak ilkokul hayatına 3. sınıfa yeni başlayacak olan çok tecrübeli (!) ablayla * başlar. hatırlatırım, yıl 1975, öyle okul okul gezme, öğretmen seçme, araştırma yapma, çocuğun yapısına uygun öğretmenlerle önceden mülakat yapma falan gibi bi hadise yok. eve en yakın okula kaydedilirsin, öğretmen de kayıt sırasına göre belirlenir. neyse, shirak kişisi ablanın elinden tutar, titrememeye çalışarak ablanın gösterdiği sınıfta ilköğretim hayatına başlar. abla sınıfın yerini göstermekle kalmaz, kapının üzerindeki sınıf numarası levhasını da gösterir. gelgelelim siyah zemin üzerine altın renkli bir 1-a yazısı vardır orada ve romen rakamlarıyla yazılmıştır. shirak kişisine bi bok ifade etmez.

    bonus saçlı yerden bitme bi öğretmen teyze vardır sınıfta, her daim gergin ve arka sıraları görmek için arada parmaklarının ucuna kalkan bi model vardır hani, getirin gözlerinizin önüne, aha işte ondan. nasıl bi mantıkla bilemiyorum, okuma yazma bildiğini bi şekilde anladığı shirak kişisini en arkaya oturtur bu öğretmen. gerekçe de budur zaten: "nasılsa okuma biliyorsun sen"??? 5 gün boyunca shirak kişisi sınıfla birlikte havada hayali bir "sıfır" çizmekten, deftere düz çizgiler çizmekten kusar, gına getirir ama yapacak bişey yoktur. zaten güdük boyuyla tahtayı göremediğinden bi sıra önünde oturan çocuk ne yapıyorsa onun yaptığını yapmaktadır.

    ilk haftanın cuma günü, dördüncü tenefüste ipini koparmış danalar gibi bahçeye koşarken durdururlar shirak'ı. okul binasının girişinde lobi gibi bi yerde bi kaç öğretmen oturmaktadır. bi tanesi seslenir, yanına çağırır, o da gider. shirak'ın kendi öğretmeni yoktur bu grubun içinde, olsa da bi boka yarayacağından değil de neyse işte. adını sorarlar, doğru çocuğu çağırdıklarını teyit ederler, sonra da defter kalem getir diye sınıfa yollarlar. getirir shirak. ama aklında hep bi ceza almak üzere olduğu korkusu vardır, herhangi bi açıklama yapılmamıştır, neden çağrıldığını da bilmiyordur ki. gider kağıt kalemle, oturma grubunun ortasındaki sehpanın yanına diz çöker (dikkat ediniz, yere diz çöküyorum, oha yahu, bi sandalye verir adam), "yaz kızım" derler, vallahi de billahi de aynen şu cümleyi yazdırırlar:

    -bağlarda, bahçelerde, çağlalar, çiğdemler çiçek açtı.

    böylece tek bi cümleyle yumuşak g vs gibi tüm hassas harflerin kullanımı ve bunun yanısıra bilimum noktalama işaretleri ölçülmüştür herhalde, ama shirak kişisi hala azar beklemektedir, cümleyi de "aha bunların hepsi manyak" şeklinde yorumlamıştır.

    daha sonra hala shirak kişisi dizlerinin üstünde sürünürken toplama çıkartma yaptırılır kendisine. önce tek basamaklı, sonra ikişer basamaklı sayılar toplatılır, sonuçtan bi başka sayı çıkarttırılır, pek bi gülünür, zavallı shirak kişisi neden güldüklerini anlayamaz, yanlış yaptığını sanır, oysa çıkartmayı toplama sonucunun altına doğrudan yazıp bakkal hesabı yapmış olmasına gülünmüştür. sonrasında "çarpım tablosu biliyor musun?" sorusu gelir, "biliyorum galiba" cevabına "3 kere 5?" ten başlanarak sorular yığılır peşpeşe. 9 kere 6ya kadar sorunsuzz gider hadise, shirak orada fena halde çuvallar. "peki yavrum, hadi git sınıfına" derler, gider shirak. tenefüsü piç etmiş olmalarından nefret ederek.

    ders başlar, iki dakika sonra lobideki öğretmenlerden birisi sınıfa girer,

    - hadi bakalım shirak hanım, tasını tarağını topla gel!

    der. "shirak hanım" (!) tasını tarağını toplamak ne demek bilmediğinden apışır kalır. sınavdan bir önceki tenefüs, kendisine dörtgöz dediği için, yeni sünnet olmuş bi 3. sınıf öğrencisinin pipisine tekme atmış bulunmaktadır, aklı fikri bundan dolayı ceza alacağına çalışmaktadır. tasını tarağını toplamayıp öğretmene en bön haliyle bakıp durur, bi müddet sonra öğretmen yanına gelip nispeten daha anlaşılır bir türkçeyle, "hadi kızım topla eşyalarını, gidiyoruz" der, çanta toplanır, shirak yutkunur, nereye gittiğini soramaz. öğretmen shirak'ı elinden tutup bi sınıfa götürür, yine romen rakamlarıyla yazılmış (bu kez ii-a yazan) bi levha gösterir, "bundan sonra senin sınıfın burası der", içeriye girerler. shirak kişisi bu sınıfın cezalı öğrencilerin gönderildiği bi sınıf olduğuna hükmeder, fena halde büzer. bi kaç dakika sonra aralık kapıdan baba shirak'ın dışarıda olduğunu ve kendisine gülerek el salladığını görür, rahatlar, hmm demek ki çok da kötü bişey olmamıştır, yoksa baba shirak neden gülümsesindir?

    shirak kişisi yine de eve gidene kadar hadiseyi tam olarak algılamış değildir, hayır efendim salak olduğundan diil, sadece 6 yaşında olduğundan ve kendisine hiç bi açıklama yapılmadığından. hadise shirakların evinde "aferin benim kızıma" modunda algılanır, shirak iyi bişey yapmıştır, sınıf atlamıştır, vay beee, sağdan soldan shirak'ın çok akıllı, çok zeki olduğu da pompalanır, aman ne güzeldir.

    gelgelelim, bi kaç yıl muhteşem giden okul hayatının ardından, fizik falan gibi soyut kavramların olduğu dersler gelince shirak ileri değil, geri zekalı olduğuna hükmeder. herkesin bilemedin iki seferde anladığı şeyi anlamadığını farketmiştir çünkü. bir takım derslerde hiç bi problemi yokken, soyut kavramları kafasında netleştiremediğini (tabii bunu şimdi kır eşek yaşında anlıyor, o zamanlar "ben soyut kavramları kavrayamıyorum, demek ki okula erken başlamanın böyle bi zararı varmış" demiyordu, "ben salağım" diyordu kendisi) farkedince motivasyonu kırılır, kendinden beklentisi çok düşer, hatta yerlerde sürünür, "ben fen ya da matematiki seçersem hayatta kazanamam sınavı" deyip üniversite sınavında çok istediği halde bunlara bağlı bi tercih yapmaz, iyi halteder. her ne kadar şimdiki seçiminden memnunsa da okula erken başlamanın ve hiç gereği yokken sınıf atlamanın çok dezavantaj olduğu kanaatindedir. çocuklarınıza bunu yapmayınız der, başka bişey demez.

    üstelik ne okumuş, nerelere gitmiş, ne yaşamış olursa olsun, ilkokulda fasulyeleri olmamıştır, fiş okuyamamıştır, abaküs kullanamamış, renkli çubuklarla toplama neyin yapamamıştır ve bu fena halde ukte kalmıştır içinde. yazıktır.

    kıssadan hisse: her yaşın gereği neyse o yapılsın, el kadar çocuklara saçma sapan şeyler dayatılmasın başarı kisvesi altında. sonra acısı fena çıkıyor bak. demedi demeyin, ben gördüm.
  • yıllar yılı dünya üzerinde bu türün ender üyelerinden biri olduğumu sandığım, fakat baya bi sözlükçünün de dert ortağım olduğunu gördüğüm, üniversiteye gelene kadar ailemin yaptığı ölümcül yanlışlar listesinde bulunan, ama okulun uzamasıyla birlikte* o kadar da kötü olmadığını düşünmeye başladığım, cümlenin uzadıkça devrilmeye başladığını farkettiğim* şey*.
  • daha sonra ebeveynlerinin vicdan azabı yüzünden, gayet güzel okurken, zayıf falan getirmezken, birdenbire "yok yok muzaffer bey, siz bu kızı sınıfta bırakın, ilerde problem yaşamasın" paniğine tabi tutulabilirler. neyseki öğretmen insaflı çıkar da mis gibi okuyan çocuğu durduk yerde sınıfta bırakmaz.
    burdan sormak istiyorum anneciğim, babacığım, madem sonradan panik olacaktınız, ne diye baştan gönderdiniz?
    evet, mahalledeki bütün arkadaşlar okula başlayınca, ben de bir miktar tutturmuş, paçanıza yapışıp, beni okula gönderin diye kilitlenmiş olabilirim, evet, ben de hatalı olabilirim, ama çocuk işte deyip geçseydiniz ya.
  • bunların bir de acımasızca kandırılanları vardır.
    seneeee 1985. yanındaki düğmeye pıt diye basınca silgi yuvası çıkan he-man li kalem kutusu, 36 renkli, çantalı mon-ami pastel boya seti ve transformers ya da voltron çıkartmalı defter kaplıklarını gördükçe delirip "ben de okula gideceğim" diye ağladığımda henüz 5 yaşındaydım. artık ısrarlarıma dayanamayan zavallı annem elimden tutup okul müdürüyle görüştürmüştü beni, yaşımın çok küçük olduğunu ve okula alınamayacağımı güzelce anlatmışlardı ama ben anlamak istemiyordum, haftalarca ağlayıp her türlü eziyeti yaptığım için en sonunda dayanamayan annem, beni okula yazdırdı. şubat ayı olmasına rağmen okula başladım, herkes gibi fasülye saydım, yatık ve düz çizgi çizdim, inanmayacaksınız ama ben de beslenme çantamda otlu peynir taşıdım. yıl sonunda da pekiyilerle dolu karnemi aldım, dedem yaz tatilinde karne hediyesi olarak amorti bile çıkmayan milli piyango bileti bile verdi.

    sonbahar yaprakları yollara dökülüp yağmurlar yağmaya başlamıştı. sümerbank'tan ayakkabım, kolalanmış yakam ve siyah önlüğüm hazırdı, yakari'yi izleyip helikopterli pijamamı giydim, uyumaya hazırlandım, tırnaklarımı dibinden kesen anneme bile küfür etmeyecek kadar mutluydum, pazartesi sabahı 2nci sınıfa geçmenin haklı gururuyla salına salına servise bindim, annemin beni soktuğu sınıfın kapısında 1-a yazmaktaydı ama sallamadım, "daha okulun ilk günü, nasılsa düzeltirler ilerde" dedim.

    ilk birkaç gün şamatayla geçti, sınıfta tanıdığım bir allahın kulu bile yoktu, yanımda onur adında bir çocuk oturmaktaydı, 3ncü günden itibaren dersler başladığında yavaş yavaş durumu anlamaya başlamıştım, yatık ve düz çizgiler çiziyor, fasülye sayıyor, beslenme çantamda otlu peynir taşımaya devam ediyordum, kitaplarımın hepsinin üzerinde "1nci sınıf" yazıyordu, sınıf kapısındaki 1-a etiketi hala değiştirilmemişti ve onur sürekli "e heralde salakcım biz birinci sınıftayız zaten" gibi abuk sabuk açıklamalarla fena halde canımı sıkıyordu.

    annem hiçbir soruma cevap vermiyor "bak neskuikli süt" "bak sana kek yaptım" "al sana sarelleli ekmek" gibi oyunlarla oburluğumdan da faydalanıp beni sürekli oyalıyordu. birkaç hafta geçtikten sonra acı gerçeği öğrendim, kandırılmıştım!

    ben de plastik fasülyeleri bir gece önceden suya koydum; annem yemek yapsın diye, tüm harfleri rus alfabesine* benzeterek yazdım, 100 den sonra 11 gelir bile dedim, okul bahçesindeki herkese andımız'ı yanlış okuttum, uzunca bir süre gerizekalı taklidi yaptım, hatta hala devam ediyorum, bakın:
    ehe,ehe ehe, ehehebehebeheele:p muck!! öptüm hepinizi şekerleeeer:) ekikiki
  • yedi yaşındaki mahalle arkadaşı okula başlayacak diye kıskanıp kendisini zorla ilkokula yazdırtan öğrencidir.
  • burda bu kadar cok oldugumuzu gorunce cok sevindim cidden. efenim 76 yılı daha bes yasındayım ama yaramazlık muhtesem 3.5 yasında futbola baslamıs 5 yasında mahallenin panteriyim. kafa 3 numara tıraşlanmış her yer yara bere e dogal olarak annede zaptedemiyor ev kadını olmasına ragmen. peder bu durumda esnaf olmasınında getirdiği avantajla cıkarıyor bizi mudurun karsısına ( pirireis ilkokulu). erdal özmen bakıyor bana bu daha ufak yahu diyor pederde dayısı buna okuma yazma ogretti 4 yasında diyor, baslasin gerekirse 2-3 sene kalir sen kaydette diyor. erdal hocamın bakısını hic unutumam okucanmı sen dedi evet dedim niye diyosam kafamı sikeyim. tabi önlükler alındı okula baslancak bende bi bok zannediyorum goturdu peder bizi okula bıraktı sınıfa sonra gitti kalakaldık öle yalnız basımıza. haylazlık potansiyeli yuksek arkadasları tesbit ediyorum bi yandan, obur yandan bi bakıyorum bizim komsunun sarısın guzel kızıda( tulu taşkın olur kendileri) bizim sınıfta yandık anasını satayım hergun bununlamı geccek lan simdi diyorum( sonra aşık oluyorum işte o kıza hernedense). ilk tenefus zili caliyorus cıkıyorus bahceye bakıyorum herkes saskın hemen kagittan bi top saydırmaya baslıyorum toplanıyor ekip etrafımda tamam diyorum takımı kurduk. sonra tabi okuma yazma surecleri basliyor ben sıkılıyorum ogretmen saymayı ogretiyor ben 2 ser 2 ser sayıyorum, kesmez hoca buralar beni kıvamında. sonra ogretmen pederi cagiriyor mudurde geliyor bunu 2 ye gecirelim diyor pederde yuh artık biz yaramazlık yapmasın die okula verdik 2 ye de gecirmeyin deyip hayatımı kurtarıyor. hic hazırlık mazırlık okumadan unv ye geliyoruz yas daha 16. bunye tabi gostermiyor kalıp yerinde ama ilk defa kopek gibi asık olunuyor yesil gozlu esmer bi kıza alkolik bunye kıvamına geciliyor. yıllar sonra anlatıyoruz bi masada gecmis zaman olurki manasında diyorum uiversite 1 deyiz o zaman kopek gibi iciyorum yas daha 16 diyorum millet bi garip garip bakıyor. bu yuzden kahve sporlarınada erken basladık bilardo,masa tenisi,tavla,okey, kagit oyunlari 13 yasında ogreniliyor her kahve baskınında arka kapıdan sıvısılıyor yavasca. 20 yasinda uiversiteden mezun olup direk askere gidecek bi potansiyeldeyken hayatın baska turlu akabilecegi kavranıyor ve okul uzatılıyor. iyikide oyle yapmısım yoksam 21 inde askerden donmus evlenmis 2 cocuklu alkolik bi muhendis olacaktim. 5 yasında okula baslamının hic bir zararını gormedim sadece asık oldugum kadınlar hep benden buyuk oldu, belkide tek sakıncası buydu ( olgun kadınlardan hoslanıyorum abi ben die gecistiryordum soranları).
26 entry daha
hesabın var mı? giriş yap