• the flaming lips - waitin' for superman coverini pek bir içime sokasım geldi. iron&wine waiting for superman

    kendim gibilere not: eskiden çok içime işleyen parçalar, kitaplar hakkında sözlükte çok hoş bir anlatım gördüğümde bana ait bir şey övülüyormuşçasına gurur duyardım bir değişik mutlu olurdum. her kim bu satırları okuyorsa ve içi aynı hisle doluyorsa selam yanlız değilsin.
  • "kış olsa da hırka giyip kahve içerken ıron and wine dinlesem" diye özetlenebilecek bir müziği yapan adam. diana marka fotoğraf makineleri ile çekilen resimleri anımsatan bir yanı var. renklerin tonu kaçmış, çerçeveyi bir arada tutanın ne olduğu belirsiz, ama bir hikaye var hala.
  • akıl sağlığı için birebir. allam sen benim aklımı koru dediğiniz anlarda sarılın.
  • aynı zamanda iki kız cocugu babası olan sam beam miami'de yerel bir lisede sinema öğretmenliği yapmaktadır. 2002 yılında ilk albümü the creek drank the cradle'ı çıkardığında yumuşak tonları, insanın içine işleyen sesi, huzur veren melodileriyle beklediğinden yoğun bir ilgi görmüştür ki kayıtlarının çoğunu evde gerçekleştirdiği de bir gerçektir. bir yıl sonra 2003 eylül ayında 5 şarkılık bir ep çıkarmıştır ki adı creek drank the cradle as the sea and the rythm'dir. daha sonra holopaw, broadcast, the shins, ugly casanova, the decemberists, fruit bats gibi gruplarla turnelere çıkarak adını daha kalabalık kitlelere duyurma fırsatı bulmuştur. our endless numbered days adlı ikinci albümü ile de artık oluşturduğu sağlam kitlesine hitap etme fırsatı bulmuştur. adını genelde garden state için coverladığı the postal service şarkısı such great heightsla duysak da naked as we came, bird stealing bread gibi çok güzel şarkıları da vardır.
  • çok sevip de karşılaşmak istemediğim tek insan. ne fotoğrafını gördüm ne bir şey. özellikle kaçındım.
    hayalimde canlandırmak istediğimde 40'larında bir adam geliyor, üstelik de silik. arkası görünüyor bakınca.
    böyle idolleştirdikçe idolleştireyim, "rüzgar ışığı diye isim mi olur ohaaa" diye tanrısallaştırayım gözümde, her şarkısına ayrı mekanlar sahneler yazayım, onların şahaneliğini de adama yükleyeyim. olur mu olur.

    dedirtmeyen tanım: yükseklerden el sallayan, sonsuz sayılı günlerden sesi gelen.
  • öyle garip bir dinginliğin insanı samuel beam,
    dinlediğimde bünyemde yarattığı huzuru tarif etmem epeyce zor.!

    dinleyiniz, dinlettiriniz...
  • sevdiğin herşeyden onbinlerce kilometre uzakta, yalnız bir kış akşamında, kıvrıldığın koltukta yavaş yavaş yüzünü okşayan, üzerini örten şarkıların sahibidir.
  • sevdiğim her şarkıcı, grup, şarkı vs gibi en çok kış mevsimine yakıştırdığım grup.
    böyle dışarıda kar yağıyor olsa aheste beste, içeride such great heights çalıyor olsa. akşam olsa. filan...
  • sabaha kadar dinlemekten bıkmayacağım bir adam. boy with a coin şarkısı özellikle en sevdiğim, klibi de pek tabi. ayrıca ilginç bir şekilde bu adamı dinleyince once ve glend hansard çağrışımını yaşayan ilk kişi değilmişim.
  • iki yıl aradan sonra “ghost on ghost” isimli, 12 şarkılık albümü haftaya piyasaya çıkıyor. ama sabırsızım ben diyorsan http://www.npr.org/…en-iron-and-wine-ghost-on-ghost sayfasından albümü dinleyebilirsin. leziz bir şey çıkmış yine ortaya.
hesabın var mı? giriş yap