• kapılarını açarak uyguladığı sığınmacı politikasındaki yanlışlıklar sonucu ileride büyük toplumsal sorunların yaşanabileceği ülke.
    ırkçı, ayırımcı değilim bunu yazılarımda görebilirsiniz.ırkçılık ile sığınmacı politikasını eleştirmek arasında farklar vardır. 1960’lı yıllarda buraya her miletten göçmen ve siyasi sığınmacı gelmiş, çalışıp çabalayarak vergilerini ödeyerek düzgün vatandaş olarak bu ülkeye uyum sağlamışlardır. ama son yıllarda isveç’in dünyaya insan hakları reklamı yapmak ve ucuz işgücü kullanmak amacıyla kapılarını açarak ne olduğu ve olacağı belirsiz insanları ülkeye toplamakla kendi vatandaşları ve diğer göçmenleri, tüm ülkeyi zor duruma bırakacak hale gelmiştir.aşağıda yazılan sıradan bir kavga bile isveç sığınmacı politikasının yanlışlığını gösteren basit bir örnektir.

    önce kısa bir bilgi:
    isvec’te ev sırası vardır ve kuyrukta beklerken sırası gelen evine yerleşir. kiracı eğer isterse evini yada odasını bir başkasına kiraya verebilir ama bunun için ev sahibine haber verip onayını almalıdır. ev sahibinin haberi olmadan başkasına kiraya verirse yasadışı sayılır ve kanıtlanması durumunda o kiracı evden atılır ve devlet tarafından herhangi bir kira yada sosyal yardım almışsa bu yardım geri alınır.
    bizim apartmanda bir dairenin böyle bir sorunu var.gerçek kiracı arap asıllı bir aile.
    anladığım kadarıyla evlerini başka bir çifte kısa süreliğine kiraya verip kendileri gidiyorlar. ama sonradan geri dönmek istediklerinde anlaşmazlık çıkıyor iki tarafta o evde oturmaya hakkı olduğunu söyleyip ilgili makamları çağırarak kavgalarını 2 aydır sürdürüyorlar.
    konu çok karışık olduğundan burada bırakıyoruz çünkü olaydan ziyade burada polisin davranışını yazacağım.
    her iki aile tarafından defalarca çağrılıp kapıya gelen polis tekrar tekrar gelip gayet kibar bir şekilde davranır, sabırla dinleyip evrakları inceler.bunların yüzünden sehirde adam yaralama, bıçaklama gibi bircok kriminal olaylar dururken polis birde bunlara zaman ayırır.
    dün akşama gelirsek:
    evini baskalarına kiraya veren arap aile tam takım kapının önünde. görülen manzara : kendisi, karısı, bir adet itelenen bebek arabası ve icinde bir bebek( sokakta bebek arabası sürmeyen arap kadını görülmemiştir. mutlak ama mutlak bir ellerinde telefon diğer ellerinde bebek arabasını iteleyip laga luga konuşarak yürürler, arabayı da tank gibi üstünüze sürerler.) ve iki okul yaşında çocuk.
    çalınan kapı içerdeki yeni kiracılar tarafından açılmaz.çünkü bu ayın sonu gelse de aybaşına kadar daha iki gün evde oturmaya hakları vardır.
    kapı önüne cümbür cemaat dadanan aile ise evin gercek kiracıları olduğunu ve eve girmeye hakları oldugunu ileri sürerek yanlarında kapıyı açtırmak için birde çilingir getirmişler.
    çilingir işin karışık olduğunu görünce olay netleşmeden kapıyı açmayacağını, eğer açarsa bu durumun yasal olmadığını söyleyip haklı olarak çekip gider.( burada çilingire önceden yalan söylenip kandırıldığı anlaşılıyor. belki “çıkarken kapı aniden kapandı, anahtarı içerde unuttuk, eve giremiyoruz” tarzında yalan söylenmiş olabilir.)
    çilingirden yüz bulamayan aile o zaman telefonla polisi çağırır. bağıra çağıra konuştuklarından söylenilenler tek tek anlaşılır. polise ,evlerine giremediklerinden bahsedip çok çabuk gelmelerini, fazla bekleyemeyeceklerini çünkü 2 çocuk ve küçük bebekleriyle dışarıda kalıp mağdur olduklarını eklerler.
    mahallede büyük bir kavga çıksa insanlar yaralansa ne bileyim birileri beni boğazlasa bize gelmeyecek olan polis nedense bunlar çağırınca hemen gelir.
    bunun nedeni olayın içinde bebek ve çocukların olması. ısveç çocuk konularında hassas olduğundan bu aile çocuklarını ileri sürerek işlerini kolaylaştırmıştır.
    2 polis gelir. taraflar biribirine girmesin diye dışardaki aileyi zemin kata gönderip beklemelerini söyler. çünkü kural gereği iki tarafı da dinleyip, evrakları inceledikten sonra karar verilecektir.
    aile asağıdayken polis evdeki yeni kiracılarla görüşür. o esnada asansör o kata gelir kapı açılır. zemin kata gönderilen aile bebek arabası ve cocuklarla cümbür cemaat kapı önüne gelir. polis onlara kibarca daha soruşturmanın bitmediği, aşağıda beklemelerini yeniden tekrarlasa da aile itiraz eder seslerini yükseltmeye başlar. polis kibarca yine gitmelerini söyleyince kadın“ bu ev bizim onları atın evden, ama biz haklıyız ” diye car car bağırıp bebek arabasını ileriye doğru onların üzerine sürer. yahu ne biçim polissiniz atın şunları arabaya dertlerini karakolda anlatsınlar diye içimden geçiyor ama onlar kuralları uyguluyorlar ve sert davranamıyorlar.karşı tarafta bunu bildiğinden ortalığı birbirine katıyor.
    ışte bu basit bir apartman kavgasi bile olsa bu olay ısveç göçmen sığınmacı politikasının yanlışlığını gösteriyor.
    sen kapıları aç, gelenlerin yalanlarına inanmış görün, kendi vatandaşına bile sağlamadığın hakları onlara ver, “çalışmıyorum sen bana bakacaksın para vereceksin” diyenlere ev para ver sonra da bunlar “mağdurum da mağdur, ay bebeğim var, ay biz savaştan kaçtık , bombalar üzerimize yağdı ama biz üredik, ürüyoruz” demeye devam etsinler,uyum sağlamaları gerekirken tam tersine kendi alışkanlıklarını gözümüze soksun, çemkirsin, sataşsınlar. ondan sonra“ vay efendim ırkçı partinin oyları neden yükseliyor” diye tatlısu balığı medya ağlak yazılar yazsın.

    son alınan duyumlara göre( kanıtları görmedim ve ilgililerden direk duymadım, kimseleri suçlayamam.)sadece şikayetcilerden duyduklarıma göre mağdur edebiyatı yapan ailenin gerekli yerlere ihbar edildiği, stockholm’de birisi kendilerine ait diğerleri kira olmak üzere tam 3 adet evleri olup bunları fahiş fiyatlarla başkalarına kiraladıkları,(konut mafyası) üstüne üstlük adamın tam 15 yıldır sosyal yardıma ek olarak kira konut yardımı aldığının ortaya çıktığına dair söylentiler var.
  • yıllar öncesinin isveç’i. henüz geleli 1-2 hafta olmuş. eşimle durakta otobüs beklerken yanımıza isveçli bir çift geliyor ve bir şekilde tanışıyoruz.otobüs gelene dek sohbet koyulaşıyor ve çift bizi bir akşam evlerine yemeğe davet ediyor.ertesi hafta bir karlı akşam çiftin stockholm östermalmstorg’ deki evine geliyoruz( bu arada burası merkezi, zengin semttir) bize önceden verilen kod numarasını girerek apartmana giriyoruz.
    ben o zamanlar cok yeniyim isvec sistemi dahil hiçbirşeyden haberim yok.
    bizim beyoğlundaki eski klasik apartmanlardaki gibi demirden çift kapılı klasik güzel bir asansör. tepesinde minik kristal avize. minik koltuk kadife.tepesinde minik kristal avize olan asansör ilk kez görüyorum. asansör yukarı çıkarken şıngır şıngır sallanıp ışıldıyor.
    evsahibi çift bizi evlerinde çok sıcak karşılıyor. ev kocaman. upuzun bir koridor ve sağlı sollu odalar, geniş mutfak ve salon. yemek hazır olana kadar bizi salonda bir köşeye alıyorlar. mobilyalar ve iç tasarım kaliteli.

    ben o zamanlar isveçce bilmediğimden konuşmaları arada bir eşim bana çeviriyor. bu çift türkiyede uzun zaman kalmışlar. masada hümeyra’nın otuzbeş yaş plağını koyuyorlar.yaşar kemal’i cok seviyorlarmış ( ozamanlar orhan pamuk tanınmıyor)
    içimden diyorum ne güzel hümeyra’yı, kemal’i tanıyorlar,atatürkten bahsediyorlar gururlanıyorum.
    annemler burada yalnızım diye üzülmesinler onlara mektupta yazayım isveçli bir aile ile tanıştık diye.

    yemek masasına davet ediliyoruz. masada somon balığı patates, salata ve bir yığın nefis yemekler. evin iki küçük oğlu suratları bir karış bizimle masaya oturmuşlar. belli ki anne baba baskısıyla. yemeklerin yanına adını bilmediğim ama kaliteli olduğu söylenen şarap açılıyor. yemek üstüne tatlı birşeyler ikram ediliyor.
    ne güzel diyorum. hani isveç’te böyle sıcaklık yoktu. bak ne güzel evlerinde ağırlıyorlar bizi.
    bende onları davet ederim hatta onlarıtürk yemek ve tatlılarıyla ağırlar, bir ihtiyaçları olursa hemen koşarız evimiz yok universitenin yurt odasında kalıyoruz ama olsun diye düşünüyorum.

    yemekler yenilip şaraplar içiliyor ben mutlu, onlar mutlu . mutlu mutlu kadehler kalkmaya devam ediyor .isvecce az çok ögrenebildiğim bazı bildik sözcükleri duyuyorum eşime “jobbar du med oss?” bizimle çalışırmısınız?
    harika diyorum kendimce demek türkiye’de işyerleri var eşim işinden memnun değildi bu yeni iş teklifi iyi olur sanırım.
    izin isteyip kalkıyoruz. asansöre kadar kibarca geçiriyorlar. ben onları bize davet ediyorum ama eşim alelacele kolumdan çekiştirip asansöre götürüyor.

    dışarı çıkıyoruz yüzünde karamsarlık.'“ e niye surat ediyorsun ne güzel ağırladılar bizi. bak yeni arkadaşlarımız oldu” diyorum. sonunda gerçeği öğreniyorum:
    bize bayıldıklarından davet etmediklerini, türkiye’de misyonerlik çalışması yapan hristiyan dinci bir örgütün çalışanları olup bizimde onlara çalışmamızı önerdiklerini öğreniyorum.tipi halinde yağan karlı bir gecede durakta otobüs beklemeye devam ediyoruz.
    - - - -
    edit :85 yılından beri yaşadığım stockholm ve isveç’in bazen olumlu, bazen de olumsuz yanlarını tamamen objektif bir gözle yazdım, yazıyorum.
    yukarıda anlatılan olay seksenli yıllarda geçti ve son 33 yılda ülkede çok şeyler değişti. iyi ülke, kötü ülke diye bir kavram yok. bir ülke bazı yönlerden iyi, diğer yönlerden berbat olabilir. bu sizin yaşama bakış, siyasi düşünceleriniz, insanlara olan empati yeteneğiniz, ve öngörülerinizle doğru orantılıdır.bu yüzden burada yazılanlardan sadece birisini öne çıkarıp o ülke hakkında kesin olumlu,olumsuz karar vermek ne derece doğru olabilir bunun yorumunu sizlere bırakıyorum.
    #67103849
  • içine düştüğü hale fena halde üzüldüğüm ülkedir. mülteci doldurdular memleketi, onlar da amına koydular mis gibi isveç'in. daha bugün gördüğüm bir haberde adamın birinin kendisini taciz etmesine izin vermediği isveçli kızın kafasında içki şişesi kırıp, ağzını burnunu dağıttığına dair bir haber gördüm, moralim bozuldu. isveç halkının sorunu fazla yumuşak olmaları, suriyeliler aynı siki burada yiyemiyorlar, çünkü bizim millet onları yaşatmaz.

    ilgili haberi de koyayım. güzelim kızı ne hale sokmuş orospu evladı.

    https://gellerreport.com/…den-teen-sex-attack.html/
  • dünya geneline yayılan teknoloji girişimleriyle, 'bu alanda da' başarı sağlayan ülke.
    dünya ekonomik forumu yazarlarından john mckenna, isveç'ten çok sayıda başarılı girişim çıkmasının sebeplerini sıraladı.
  • 447435 km² ülkeyi 2 günlük seyahatiyle genelleyenlerin verdiği aydınlatıcı (!) bilgilere bakmadan gidip görmeniz gereken ülke. mesela interneti ucuz değil, demiryolu sistemi gelişkin/ucuz değil, insanları mutsuz değil, hayat türkiye’dekinden daha monoton değil, intihar oranı ise hiç yüksek değil. götünüzden istatistik uydurmayın. hele ırkçılık nasıl gözlerden akabilir bilmiyorum, bari önce oturumu alıp gelseydin de işgücü piyasasında tutunamayıp ırkçılık diye ağlasaydın.*

    edit: şu makalenin yazarlarından biri benim hocam, kendisiyle bu konuyu ders kapsamında da incelemişliğimiz var. çalışmanın detaylarına hiç girmiyorum, bulgular şuna işaret ediyor: isveç'te iş başvurusu yapıyorsan ve ismin ortadoğulu bir isimse, seninle aynı donanımlara sahip bir isveçliye göre daha az geri dönüş alıyorsun, iş bulma şansın çok daha düşük oluyor. buna benzer sonuçlara işaret eden daha birçok çalışma var. isveç'teki ayrımcılığa yalnızca bir alandaki bir örnek.

    ama isveç'te sorsan kimse ırkçı değildir, her yer refugees welcome, her yer kibarlıktan ölüyor. çünkü kültürleri böyle, pasif agresifler. dolayısıyla isveç'te sokakta dolaşırken görebileceğin, "gözlerden akan bir ırkçılık" yok. ırkçılık burada yaşadığın zaman, iş ararken, dillerini konuşamadığında, toplumun bir parçası olmaya çalıştığında, isveçli'nin bir saat emek vererek elde edeceği her şeye ulaşmak için en az beş saat emek vermen gerektiğinde var. ama bunu 3 günlük gezide göremezsin ya da seni şirketin türkiye'den tüm bürokratik süreçlerini hallederek belirli bir süre için getirmişse neler olup bittiğini anlamadan gül gibi vaktini geçirip dönersin.

    ama isveç'te normal, sağlıklı bir sosyal ortamda isveç'in göçmen politikasını bile eleştirecek olsan ırkçı, nazi damgası yersin ve dışlanırsın, işinden olursun vs. dolayısıyla insanlar bunu göze alamaz. alt-right'çı, neonazi gerizekalılardan söz etmiyorum.

    hayat felsefesi olarak ad hominem'e gönül vermiş biri şu aralar bana kişisel bir konudan dolayı takıntılı, yazdığım tüm alakasız içerikleri bulup çarpıtarak "aneliz" etmeye çalışıyor. bu entry de bu kapsamda götten anlaşıldığından diğer okuyuculara belirtmek isterim ki, şu yazdığımdan "isveç'te ırkçılık yok" gibi bir anlam çıkmıyor, bu şekilde algılayan net gerizekalıdır.
  • isveççe, isveç ve finlandiya'nın güney ve batı sahillerinde 9 milyonu aşkın kişi tarafından konuşulan, bir iskandinav dilidir.
    isveççe hint-avrupa dil grubunun, cermen dil ailesinin kuzey cermen koluna aittir.
    konuşması eğlenceli olduğu kadar da zordur.
  • 18 aylık doğum iznini anne baba arasında paylaştırma olanağı sunan ülke.
  • ekonomi ve refah düzeyi açısından sorunsuz soğuk ülke. ama o kadar soğuk ki, yaşayan insanlar uyuşmuş durumdalar. her şey çok yavaş işliyor, sosyal yaşam açısından pratiklik yok, çok basit bir olayla ilgili karar alınıp başlanması aylar sürebiliyor. yaşam kurallara ve kanunlara bağlı, bunun dışına çıkılmıyor, doğrusu da bu zaten, ama devlet ile gündelik yaşamın işlemesi yine hak hukuk ihlal edilmeden biraz farklı olabilir aslında, örneğin apartmanda olan bir aksaklığın düzeltilmesi çok büyük bir iş, günlerce yöneticilerle mail alış verişi sürebiliyor, bizde olsa hemen bir usta çağrılır, iki dakika da halledilebilir, bunun dışında yapılanlar bizden çok farklı ve keşke bizde böyle olabilsek dedirtiyor. suç oranı düşük, ancak gelen mültecilerle bu huzurlu ortam bozulmuş, o kadar huzura alışmışlar ki, polisleri hiç bir suçluyu yakalayamıyor, hiç bir olayı aydınlatamıyor, yani bu zamana kadar kendilerine pek iş düşmemiş, insan haklarına aykırı bulunduğundan hiç bir yere mobesa kamera konmuyor, haliyle her türlü pisliği yapan arap, somali, suriyeli mültecilerin işlediği suçlar yanlarına kar kalıyor. burası da değişecek, öğrenecekler bizim gibi ülkelerin yaşadığı iğrençlikleri, tabii insan üzülüyor bari buralar batırılmasaydı diye, ama suç yine isveç'te, bu kadar iyi niyetli olmamaları gerekiyordu.
  • balıkçıları çok olan soğuk kara parçası.
hesabın var mı? giriş yap