• şimdi şöyle, içinizden bi söyleyin..izzet altınmeşe'nin tipini gözünüzün önüne getirerek:

    ***vur davulcu vur davula gümgüm gümlesin dıley***

    hah, burdaki "dıley" de oluyo tam bu (tanım: dıley'de olan tını)

    kurban edilecekken can havliyle kaçan bi koyunun şişmiş dalağının atışları gibi...

    o koyun gibi...
    kum gibi...
    dağlar gibi!behey behey!
    dağlardaki bahar gibi gülüm!
    namluların arasında seken ceylan
    ve toprak olacağım örneğin
    o zaman beni burada arama anne! sorma sorma adımı kapıda behey!
    dıley!
    dıleyyy!
    mitralyöz!
    bi de keleş!
    bi de dağlarda bahar!

    evet bi sonraki uktemde ahmet kaya tarzını işlicez..

    (kendi uktemdi bu, ani bi kararla entry oldu)
  • gözüme bir an için "izzet altınmeşe tarzı koyun dalağı çağrışımlı ses" gibi abuk görünen bir cümledir ve "dalak çağrışımı" mı diye düşününce, ağzımdaki çayı meslekdaşımın suratına püskürtmeme neden olmuştur.

    çünkü "dalak" deyince, hakikaten birşeyler çağrıştırdı ama koyun'u görünce işin rengi değişti (yüzüme baka baka karardı), izzet altinmese'yi bunun neresine koyacagim lan! diye düşünmemle birlikte, iyice batırdım.

    şimdi, koyun, dalak ve bilumum çağırışımları bir kenara bırakıp, izzet altinmese'ye parmak basalım (tövbe yarabbi, bu dil beni öldürecek, sinirimden gülüyorum, özür dilerim yaa!)

    ehm, yani demek istiyorum ki, buradaki titreşime, cher'in do you believe in love adlı şarkısında elde edilen elektronik "pitch bend" güzel bir örnektir. fakat sözkonusu şarkıdaki ses kayması synthesizer ile elde edilmiştir, sn. altinmese bunu doğal yollardan yapar. bir örneği de, "yörelerimiz türkülerimiz" ya da benzer bir programın jeneriğinde geçer. burada, türkü söyleyen bir kadın, sözkonusu titreşimi, eli ile gırtlağını oynatmak suretiyle elde eder. amacım bu örnekleri vermek idi ama piç ettim.

    o diil de, demek bunun adı "koyun dalağı titreşimli ses" imiş ha? vay be! cher'in bundan haberi var mı acaba?
  • kıraçta vardır bu ses. meleye meleye şarkı söyler.
  • edip akbayram coşkusuyla kıyas kabul etmez
  • acaip yodelcı olabilecek sestir. yodeller mi deseydim acep .. neyse iste ..
  • bir benzeri de fatih ürek'te bulunan sestir.
    "elalem ne derse desin hadi hadi hadi hadi be-e-aaaaa" diye devam edecek gibi sanıyor insan.
    zaten o görkemli gıdısında bir adet koyun dalagı barındırdığından şüpheleniyorum.
  • annemle babamın en sevdiği tarz.

    birazdan bu ikilinin beni ve kardeşlerimi nasıl zehirlediğinin hikayesini dinleyeceksiniz.

    yaşamımın ilk konser deneyimi 7 yaşında gülhane parkı konserleri çerçevesinde gerçekleştirilen izzet altınmeşe feat belkıs akkale ikilisiyle başladı.

    iğne atsan yere düşmez olurdu bu konserler, piknik yapanlar, patlamış mısır, pamuk şeker satanlar, ne etinden yapıldığı belli olmayan lahmacun - ayran satıcıları ki bunları o dönem beyazıt - eminönü - topkapı civarında görmek mümkündür ve fayda fiyat ikilisi karşılaştırıldığında mükemmel bir marjinal fayda sağlar, şimdinin tavuk pilav satıcıları gibi doyurucu bir girişimdir.

    taneyle hıyar, dilimle karpuz satıcıları ise babam tarafından, cimriyim almıyorum kardeşim demek yerine, lüks tüketim diye adlandırılan alana dahil edilirdi.

    ++ bi kilo hıyar ne kadar ki? bi hıyara o kadar para verelim kazıkçı pezevenkler, demişliği vardır.

    ağaçlara tırmananlar, kuytularda hacet giderenler, kuytularda öpüşenler, alkışlar, ıslıklar, ışıklar, zılgıtlar ve halaylar eşliğinde koyun dalağı titreşimli o ses.

    konserlere gitmeyi o gün hayatımdan çıkarmalı ve yoluma devam etmeliydim ama direndim, kendimi bilmeye, bulmaya başladığım zamanlardan itibaren, bulduğum her konsere gittim. bilet alacak param olmadığında konser salonlarının önünde, fazla bileti olan var mıııaaaa? diye bağırdım. amaç bu travmanın izlerini silmekti. silindi sanıyordum ama yanıldığımı anladım.

    evet yanılmışım. içinize yazılır, tabana yayılır bu ses, zehirli bir sarmaşık gibi içinizde büyür, unuttum sanırsınız, gün gelir bütün gerçekliğiyle önünüze serilir.

    her şey dün başladı. gün rutin bir pazar miskinliğiyle devam ederken uyku vakti geldiğinde işler çığırından çıktı.

    ebeveynlerim sıcak yataklarına yeni girmişti ve ben uykuya teslim olmayı reddediyordum. bilgisayarımı alıp ayakuçlarına oturdum. yaş 28.

    arka fonda brian crain - wind çalarken başladım,

    “hiç, birisinin sana sahip olduğunu düşündüğün oluyor mu? ya da bir şeyin?

    evet. evet, fark ettim bunu. her fark ettiğimde de gitmek istedim. bazı insanlar aile kurmaya önem verirler. yani buna değer verirler. bazılarıysa başka bir takım şeylere değer verirler. bunlara değer verirken, niye değer verdiğini düşünmez birey.

    toplumun içinde erimiş olan birey. hem toplum, koleje girmeyi bir değer olarak sunduğu için artık o, kişiliğini yok sayma halidir. koleje girmek için yarışır. üniversiteye girmek için yarışır. iyi bir işe girmek için yarışır.

    güzel bir kadınla evlenmek için yarışır. devamlı bir yarış ve kazanma zorunluluğu.”

    ++ annem: (burda kaşlar çatık, kafası yastıktan 30 cm havada) neden evlenmediğini mi anlatıyorsun?

    ++ babam: uyuycaz pezevengin çocuğu..

    "bazen yanılabilir.
    bazen susar.
    bazen konuşmak ister.
    bazen dinlemek ister.
    bazen yalnız kalmak ister.
    bazen arkadaş ister."

    ++ babam: keriman siktir git burdan.

    tamam sayın dinleyiciler, sıcak yataklarınız da huzurlu bir uyku diliyorum, bu şarkı sevip de konuşamayanlara gelsin. ibrahim tatlıses’ten geliyor,ceylan

    yüzlerde bir gülümseme bir huşu hali, türküyü sonuna kadar dinletip odama geçtim. uyumadan önce iki kere daha dinledim. sabah ofise geldiğim de bir kez daha dinledim. yenildim sözlük, o ses’e yenildim.

    not1: bu entry yazılırken ceylan dinlenilmiştir.
    not2: kaybedenler kulübü mükemmel filmdir.
  • cin seddinden sonra uzaydan gorulebilen ikinci insan yapisi nesne izzet altınmeşe'nin beni oldugundan, koyun dalagi da makul gorunmekte.
  • rihanna'nın şarkılarında en nadide örneklerini sergilediği sestir.
hesabın var mı? giriş yap