• nihayet okumaya başlayabildigim yazar.
  • jacques lacan abi der ki:

    "derhal oturup bazı yazarların kitaplarını okumaya koyulmalısınız –kendi çağınızın yazarlarını okuyun demiyorum, philippe sollers okuyun da demiyorum, o da tıpkı benim gibi kolay kolay okunmuyor– fakat pekâlâ joyce okuyabilirsiniz. işte o zaman yazıyla oynamayı bilenlerin elinde dilin nasıl da mükemmelleştiğini göreceksiniz.
    joyce’un okunabilir olmadığı görüşüne katılabilirim –üstelik kesinlikle çinceye tercüme edilmesi mümkün değildir. joyce’un yapıtında olan nedir? imleyen, imleneni tıka basa doldurur. imleyenler iç içe geçtiği, birleştiği ve çarpıştığı – finnegan’s wake’i okuyun– içindir ki imlenen gibi/anlam mahiyetine sahip esrarengiz görünebilecek ama biz analistlerin, analitik söylem sayesinde okumamız gerekene –dil sürçmesi– çok yakın bir şey meydana gelir.bunlar sürçme olarak bir anlama gelirler/bir şey imlerler, yani bunlar sonsuz sayıda farklı biçimde okunabilirler. tam da bu sebeple okunmaları zordur, çarpık okunurlar ya da hiç okunamazlar. [zira analitik söylemde de] sözcelenen imleyenler için imlediklerinden farklı bir okuma yaparsınız [ya da imleyen yoluyla sözcelenenin imlediğinden/anlamına geldiği şeyden farklı bir okumasını yaparsınız.] "

    hepinize başarılar
  • kitapları gittikçe takıntım haline gelen irlandalı karma karışık yazar. bi' allah olmasa da james joyce'un kitapları da oldukça karışık.
  • kuarkın isim babası.

    (bkz: finnegans wake)

    (bkz: three quarks for muster mark)
  • "sözlerimi karanlık buluyorsunuz. karanlık bizim içimizde çünkü.."
  • irlandalılar kendisinden öyle sebepsiz nefret ediyorlar ki, postmodern dönemde popüler olmasının ardından ele güne karşı ayıp olmasın diyerek şehirdeki heykelinin yanı sıra bir de sokağa ismini verip yaşatalım diyorlar ve bu iş için şimdilerde terkedilmiş olan eski genelev sokağını münasip görüyorlar. entelektüel kimliğimi bir kenara bırakıp "la bu james joyce size ne etti kardeşim" diye sormak istiyorum.*
  • bugün zürih fluntern mezarlığı’nda, sade bir mezar taşının altında yatıyor. a portrait of the artist as a young man, dubliners, ulysses, finnegans wake gibi edebi büstleri de, hıçkıran ve gürleyen semânın mezar taşında bir karakter niteliği taşıyor.
  • james joyce'u bilmesem, şiirlerini okuduktan sonra romanlarına bakmazdım herhalde. bir yazarın düz yazıdaki üslubuyla şiirdeki üslubunda bu kadar mı fark olur. zaten kendisi de yıllar sonra, bu şiirlerin yayımlanmış olmasından utanç duyduğunu söylemiştir.
  • süresiz happy hour uygulamasına geçmiş mekan. örneğin normalde 13 lira olan carlsberg 50'lik haftalardır 10 lira. taksim'de son dönemde işlerin kesat olmasından dolayı olsa gerek.

    bir de premier lig maçları izlenir burada, maçta britanyalı taraftarlar adeta işgal eder mekanı.
hesabın var mı? giriş yap