• ankarapunkların, hemşehrisi olmaktan gurur duydukları insan. haftada bir kere* bu konuyla ilgili birkaç laf ederler aralarında.
  • the clashin esas adamı. punkı bir baska boyuta cekebilmis, kuru sloganlardan kurtarıp icini doldurmayı basarabilmis az sayıda insanlardan (bkz: dead kennedys), (bkz: jello biafra) biri.
    ankara dogumlu olması ise ayrı bir hosluk.
  • "sigara olmasaydı, 20. yüzyılda hayranlık duyduğumuz sanat eserlerinin hiçbiri olmazdı. bence sigara içmeyenlerin, sigara içenler tarafından üretilmiş eserleri satın alması yasaklanmalı." vecizesinin sahibi, london calling efendisi.
  • ankara'da doğmuş en büyük müzisyen de denebilir.
  • ankara dogumlu, irkcilara ve irkciliga karsi yillarca savasti, solcuydu, hep oyle kalacak...should i stay or shoul i go...gitti...
  • benim için her zaman bir ihtimalin insanı olmuştur. başka bir hayatın değil ama baraj kapıları biz uykudayken açılmış bu hayatın çıkış sesi; ne kadar yüksekten doldurursak dolduralım, elimiz alıştığından artık taşmayacağını bildiğimiz biranın (saniyesinde yaşlanan) köpüğü gibi yapışmıştır kelimeleri zihnime. anlamamayı anlaşamamaktan soyutlamış, politikayı siyasi kusmuktan ayırmıştır. bir denizin içinden sana bakan deniz, toza bulanmış uzayın otobüs bekleyen sonsuzluğu gibi kalakalmıştır inceliği. insanı; ve insanı, insan yapan her atışı seven, zehrini tükürmüş bir kalbin imza günü gibidir tüm fotoğraflarda. öyle bakar, rolden sapar ve hapsedilen zamana takılmadan boşaltır ceplerini. new york'a "bak gördüm seni, beni göremediğin yerden." çeken harika bir fotoğrafı vardır. yaşama meydan okur resmen o fotoğrafta. bir çok sözüm ona sanatçı ölüme meydan okuduğu güvenceli anlarda- tir, tir titreye dursun yaşam karşısında; o ölüpte yeniden doğmuş gibidir o binanın çatısında...strummer içine çeker soluduğu günü; şarkılarına yansır geçerlilik, vatansızlık, bilinç. damarlarımızda ki trenleri devirir bu beyaz ayaklanma. cevabı olmayan bir soru gibidir. hangi kutuda olduğunu bilmediğiniz bir ton kağıt para, hissedememe durumudur uzakta ki-oysa yaklaştıkça samimiyeti içselleştirirsin ve yansır günlük giysilerine. postacına, iddaa bayine, nefessiz çalgılara. bir farklı yaklaşırsın parçalanmış spor ayakkabına. çünkü bilirsin, bir şekilde malum olmuştur sana. şehirde ki son çete dağılmış olsa bile, acid testinden çaksa bile bu bünye; londra yanarken ölüm bir yıldızdır sadece. bodoslama cehenneme gitse bile yağmursuz ruhun, cenneti görmüş, geçirmişsindir bir şekilde.
  • (bkz: ankara bebesi)
  • öleli 16 seneden fazla mi olmus? benim icin hala yasiyor o. rock n roll tarihinin büyük frontmanlari arasinda hicbirinin joe strummer'dan daha iyi bir insan oldugunu zannetmiyorum. her seyiyle dört dörtlük bir adam intibasi vermisti bana; öldükten sonra da muhtesem sarkilarinda yasamaya ve yanimda olmaya devam ediyor.

    surada mükemmel bir anma var kendisi hakkinda: http://epitaph.com/…alk-about-joe-strummerthe-clash
    bono, ve elton john ölümünün birinci yildönümünde strummer'dan bahsederek sohbet ediyorlar kendi aralarinda. ayrica chuck d'den de alintilar var strummer hakkinda. dikkatimi ceken kisimlari türkceye cevirmek istedim:

    bono: u2'da en basindan beri dogru olmayan bir seyler vardi ama sonucta o özel seyi yakaladik. etrafimizdaki gruplarin cogu bizden daha iyi görünümlüydü, bizden daha iyi müzisyenlerdi, daha iyi sarki yazarlariydi. ama biz o seye sahiptik, her ne ise o sey, ve her seyi bunun üzerine insa ettik. bu fikir the clash'ten geliyor aslinda; izleyicilerin arasindan gelip sahneye cikabiliyor, mikrofonu kapabiliyor ve söyleyecek bir seyleriniz olduguna insanlari inandirabiliyorsaniz, orada olmak icin gecerli bir nedeniniz var demektir. bu fikir hayatimi degistirmisti: bugün u2'nun varolmasinin sebebi bu.

    elton john: joe gecen sene kaybettigimiz iki sarkicinin, nina simone'nin ve johnny cash'in de sahip oldugu o nadir bulunan yetenege sahipti: söyledigi sarki sizi etkilerdi cünkü cok cig söylerdi. sesi incinme ve öfke doluydu. streetcore'daki redemption song yorumunu bir dinleyin, tek basina bir akustik gitarla. sarkiyi kendisinin yapmis adeta.
    (notum: harika bir tespit. "redemption song" en sevdigim bob marley sarkisidir, ancak joe strummer yorumunun bob marley'nin gölgesinde kalmadigi cok net. iste cover böyle yapilir, sarkiyi kendinin yaparak. cover'i haksiz yere aslindan cok sevilen sarkilar mevzusunun tam tersi belki de bu - muhtesem olmasina ragmen pek bilinmeyen cover'lar gibisinden bir sey.)

    chuck d reyis: the clash'i ilk duydugumda 1981'de üniversitedeydim ve bir gece manhattan'da bir gösteriye gittim - kurtis blow'un paket hip-hop showlarindan birine. kalabalik fenaydi; sekil sekil insan vardi, hip-hopcilar ve punk-rock insanlari. kurtis'e domates bile firlatmaya basladilar, böyle vahsi tiplerdi. fakat the clash o geceyi fethetti. benim gibi bir new yorklu icin uyanis zamaniydi.

    chuck d reyis: public enemy olarak amerikali bir grubuz; ancak (tipki the clash gibi) ele aldigimiz siyasi, sosyal, müzikal sorunlar global aslinda. bu yüzden kavgamizi dünya capina tasiyoruz. bunun önemini joe strummer'dan ögrendim. su anda onun gibi bir müzisyene ihtiyac var.
  • babasinin gorevi sebebiyle ankara da dogmustur, hatta evlerinin kucukesat bardacik sokak ta oldugu soylenir.
  • rock tarihinde, nihilizme karşı marksizmi benimseyen seyrek beyinlerden
hesabın var mı? giriş yap