• - eğer tanrı başka türlü olmamı isteseydi, beni başka türlü yaratırdı.
    - anlamayacaklara anlatma sakın, bilebileceğin en güzel şeyleri.
    - tanrı'm, bu mudur insanların yazgısı? ya henüz akıl sahibi değilken ya da akıllarını yitirdikten sonra mı mutlu olacaklar ancak?
  • ben de bir çocukken
    ne yapacağımı bilmez olunca
    çevirirdim güneşe doğru
    görmediğini gören gözlerimi;
    yakarışımı dinleyecek
    bir kulak varmış gibi yukarıda;
    varmış gibi derdimle dertlenecek
    benimkine benzer bir yürek yukarıda.

    (bkz: prometheus)
  • ahmet goethe çakar.
    (bkz: beyaz futbol)
  • “en mutlu sözcükle bile alay edilir,
    onu dinleyen kulak çarpıksa eğer.

    yapamıyorsun, her şey duygusuz kalıyor,
    iyimser ol!

    bataklığa atılan taş halka yapmaz.”
  • "...tabi ki hayatımda hep mutluydum; ama mutluluğum sorulursa bu anların hiçbirinin uzun sürdüğünü hatırlamıyorum."

    çaktırmadan izafiyeti anlatmış.
  • 18 yaşında yazmaya başladığı "faust" adlı eserini 83 yaşında tamamlayan azimli, kalemi kuvvetli yazar.
  • zamanında iktidarsızlık çekmiş alman şair.
    goethe küçük bir köy otelinde genç bir bayanla tanışır. şanının verdiği imkan ile yatağa varır iş. ama haşmetli alman şairinin baba yadigarı* kalkış yapamamaktadır.
    o utanç verici anları şöyle tanımlar goethe: “böyle bir çıkmazda kalmaktansa, kılıçlarla doğranmayı yeğlerdim.”
  • ''korkaklar, tehlikeli olmadığı zaman kuyruğunu sallar'' demiş.
  • johann wolfgang von goethe, 18 ağustos 1749 yılında, frankurt’da doğdu. nesilden nesile gelişip zenginleşmiş, thuringenli bir esnaf ailesinin çocuğuydu. babası geniş kültürlü bir hukuk bilginiydi. goethe’de babası gibi hukuk okudu. hukuk tahsilini 1765'ten 1768'e kadar leipzig’de, 1770 ve 1771 yıllarında da strasburg’da yaptı. sonra avukatlığa başladı. 1775 sonbaharına, yani weimar’a yerleşinceye kadar yirmi sekiz davaya baktı. bu arada birtakım şiirler yazdı. ilk şiirlerini yaktıktan sonra, bazılarını kitaplar halinde yayınladı. goethe’nin sanat hayatında, strasburg’da geçirdiği günlerin büyük önemi vardır. sanatındaki ustalığına burada erişti. birtakım çağdaş sanatçılarla düşüp kalktı. frédérique brion’la gene bu şehirde tanıştı; aralarındaki aşk tamamen platonikti, üstelik de acı bir ayrılışla sona erdi. ama goethe’nin bu aşkın etkisiyle yazdığı şiirlerin, alman edebiyatının ilk modern şiirleri olduğu söylenebilir. strasbourg katedraline duyduğu hayranlıksa, başka bir alanda önemli bir eser yazmasına yol açtı: alman mimarisi üzerine. bu eser, büyük bir ilgi gördü, o zamana kadar hor görülen gotik sanatın sevilip benimsenmesini sağladı. goethe, gotik sanatın nereden çıktığını bilmediği için katedrali yapanlardan biri olan erwin von stinbach’ı bu sanatın asıl yaratıcısı olarak görüyor, onu eski kuralları yıkan, yeni ölçülerle, yeni bir dünya kurmaya çalışan bir dahi sanatçı olarak alkışlıyordu. kendisi de aynı şeyi yapmaya çalıştı, elbette kendi alanında. bu düşünceyle, 1773 yılında, shakespeare’i örnek olarak alan, yer, zaman, hareket birliğini hiçe sayan bir oyun yazdı: demir elli berlichingen. goethe eserini sert bir ortaçağ şövalyesinin kişiliği üzerine kurmuştu. bu eseri de geniş bir ilgi uyandırdı, ortaçağ ve şövalyelik konusu moda oluverdi. kleist ile scott'da aynı konuları işlediler.

    goethe, egmont adlı eserinde, deha ile yüreği, eski çağın mantık saygısına karşı çıkarır. bu onun başlıca niteliklerinden biridir zaten. genç werther’in çektikleri’de bunu çok iyi gösterir. bu romanın yepyeni havası, talihsiz aşığın kendi kendini öldürmesi bütün avrupa’yı etkisi altına almış, birçok gençlerin intihar etmesine yol açmıştı. goethe werther’i yazarken yaşadıklarından faydalanmıştı. kendisinin bir arkadaşı, bir arkadaşının nişanlısı olan charlotte buff’a duyduğu aşkla bir başka arkadaşının intihar etmesi meydana getirir eserin temelini. aynı sıralarda yazdığı stella gibi, clavigo gibi eserlerinde ise, kendi hayat tecrübelerinden hiç faydalanmamış, bunları, düşüncelerini tiyatro yoluyla anlatabilmek ihtiyacıyla kaleme almıştı.

    goethe, hayatında önemli bir yer tutan başlıca sevgililerinden biriyle, zengin bir tüccarın güzel kızı lili schönenman’la frankurt’ta tanıştı, ona hemen aşık oldu ve nişanlandı. genç kızın onun üzerinde çok büyük etkisi vardı, ama ondan hiç yapamayacağı bir şeyi, geleneklere daha uygun bir hayat yaşamasını istiyordu; şair bu düşünceye isyan etti. yıllarca kendi kendisiyle çarpışıp durduktan sonra, şair tabiatı galip geldi, lili’den kesin olarak ayrıldı. bu sıralarda, devlet işlerini daha yeni eline alan genç weimar dükü, goethe’yi devlet hizmetine çağırdı. böylece, 1776 yılında, goethe’nin devlet adamlığı hayatı başladı. birçok yüksek mevkilerde bulundu, dükün başlıca müşaviriydi. 1782 yılında asil payesi aldı. 1815 yılında, viyana kongresinden sonra da bakanlığa getirildi. ama hükûmet işleri, goethe’nin şairlik yanını felce uğratıyordu. bir dostuna yazdığı mektupta: “kendi hakkımda söyleyebileceğim bir şey varsa, o da kendimi işime harcağımdır,” diyordu. buna karşılık, devlet idaresinin pratik gerçekleri, bireyciliğin sınırlarını aşmasına yardım etmekteydi. saraydan bir kadına, charlotte von stein’a beslediği aşk da, onun bu gelişiminde yararlı oldu. “arılık ve huzur!” kendine yaşama kuralı yaptığı ilke buydu artık. hayatının bu devresinin iki büyük meyvesi vardır, iki büyük dram: iphigénie tauris’te ve torquato tasso. bir de romana başlamıştı aynı zamanda: wilhelm meister’in çıraklık yılları. bir oyuncular topluluğunda tiyatro yazarı olmak isteyen wilhelm’in hayal kırıklıklarını anlatıyordu…

    goethe, italya’ya büyük bir hayranlık besler, italya’yı dolaşmayı çok isterdi. 1770 yılında: “italya! italya! paris benim okulum olacak, roma ise üniversitem!” diye yazmıştı. ama bu hayalini ancak 1787 yılında gerçekleştirebildi. italya’nın birçok yerlerini dolaştı, birçok şehirlerinden aylarca kaldı. birçok önemli kişilerle tanıştı, dostluk kurdu. devlet işlerinin götürdüğü canlılığına yeniden kavuştu. italya yolculuğu ile şiir ve gerçek, bu mutlu günlerinin meyveleridir. ama büyük şair, weimar’a döndükten sonra, gene günlük aleladeliğe gömüldü. kimse onu anlamıyordu. saraydan mümkün olduğunca kaçmaya çalışıyordu ama, prusya ordusunda savaşa katılan dükün ardından gitmemezlik edemedi. weimar dükü, ona daha fazla bir hürriyet vermek istedi. unvanlarına ve maaşına dokunmamakla beraber, başındaki ağır işlerden kurtardı onu. böylece, 1817 yılına kadar, goethe yalnız weimar tiyatrosunun yönetmenliğiyle uğraştı. roma’dan döneli beri, orta tabakadan gelme bir ailenin kızı olan christine vulpius’a duyduğu aşk ona bir yuva, bir barınak oluyordu. christine’le ancak 1806 yılında evlendi. ama goethe’nin hayatına gerek yeni hızı karısı değil, lena üniversitesinde tarih okutan şair friedrich schiller’in dostluğu verdi.ama iki dost arasındaki konuşmalar şiir üzerine değil, tabiat bilimleri ve felsefe üzerineydi. faust gibi, goethe’de her şeyden önce, tabiatın kanunlarını, sezmeye çalışırdı. daha weimar’daki ilk yıllarında, jeoloji ve botanik üzerinde incelemeler yapmıştı. palermo’nun bitkiler bahçesini gezdikten sonra da “ilk bitki” fikri doğmuştu içine, goethe bu fikirden “bütün bitki organlarının ilkel aynılığı ilkesi”ni çıkarmıştı.1791'de, newton’a karşı bir bilimsel eser yayınladıktan sonra, 1810 yılında, üç bölümlük bir büyük eser daha yayınladı: renkler teorisi, bitkilerin değişimi, hayvanların değişimi. maddenin birliğini ispat etmeye, başlangıcını göstermeye, cinslerin çeşitliliğinin pek sabit bir ilk yapıdan geldiğini ortaya koymaya çalışan denemelerdir bunlar. schiller’le geothe’nin dostlukları, 1805 yılına, schiller’in ölümüne kadar sürdü ve goethe’nin hayatında büyük etkileri oldu. şiiri yöneten kanunlar üzerinde, biçimleri üzerinde fikir alışverişleri de sürekliydi. bu fikirlerde klasik ilk çağın büyük etkileri vardı.

    goethe, 1787'de, bir burjuva destanı yazdı: hermann ile dorothea;pandora adlı alegorik dramında, eski yunan efsanelerine dayanarak, medeniyetin ve sanatın zirvesine ulaşacağı bir gelecek dünyayı coşkunlukla anlatmaya çalıştı. wilhelm meister’in çıraklık yılları’nı 1796'da tamamladı. bu kitabın asıl konusu eğitim ve bireysel kişiliğin meydana gelişiydi. wilhelm meister’in yolculuk yılları’nda ise, toplum önemli bir yer tutuyordu. batılı doğu divanı’nda tanrı, şairin görevi, dostluk ve kin, aşk ve vazgeçiş gibi değişik konuları işledi. en büyük eseri faust’a gelince, altmış yıllık bir sürekli çalışmanın meyvesidir bu. goethe’nin düşünceleri, hayatı,aşkları bu eserde büyük bir yer tutar. faust, en sonunda 2 şubat 1832'de bitmişti. ama goethe büyük eserini hala elinden bırakmıyor, onu mükemmelleştirmeye, derinleştirmeye çalışıyordu. ama zaman elvermedi, 22 şubat 1832'de goethe, eserine istediği derinliği veremeden öldü.

    kaynak: büyük yazarlar - 70 yazar - varlık yayınları - ağustos, 1964 (ıı. baskı)
    çeviri: ernst beutler’den kısaltarak çeviren tahsin yücel
  • mutlu özleyiş
    yalnız bilgeye söyle, kimseye değil,
    zira nâdân kalabalık alaya hazırdır:
    hayat dolu olanı övmek isterim;
    aleve atılıp ölmeğe hasret duyanı.

    seni yaratan, senin vücut verdiğin,
    o sevdâ gecelerinin serinliğinde,
    bir mum, ışıldarken sessizce,
    yabancı bir duygu çöker üstüne.

    artık kuşatılıp kalmazsın
    koyu gölgesinde karanlığın,
    ve daha ulvî bir izdivaç için
    yeni bir istekle kanatlanırsın.

    mesâfeler takatini kesemez
    büyülenmiş gelirsin, süzülerek,
    ve akıbet yanarsın o ilâhî alevde,
    sen ey ışığa susamış pervâne.

    daha anlamamışsan bunu,
    şu hakikati: öl ve ol!
    bil ki ham bir misâfirsin ancak,
    şu kapkaranlık yer yüzünde.
hesabın var mı? giriş yap