• gençliğimde bu filme izledikten sonra yönetmen olmak istedim senaryolar yazdım kısa filimler çektim

    ama hepsi bi hatıra olarak saklı bi köşede

    ileride neden olmasın ?
  • ahmet uluçay'ın kendi yaşam öyküsünden kesitler sunduğu ilk uzun metrajlı filmidir. film boyunca çalan 'gesi bağları' türküsü filmi izeyicinin gözünde daha etkili kılmıştır bence. filmin kahramanları olan iki çocuğun yaşadıkları kasabada film oynatmak için film projeksiyon makinası yapma çabaları ve umutlarını konu edinir. film bittikten sonra yönetmen ahmet uluçay'ın ölümüne daha bir üzülür insan.
  • en sevdiğim filmlerden biridir...çok sık film izlediğim için genelde unuturum izlediklerimi ama bu filmi yıllar önce ve sadece bir kez izlemiş olmama rağmen çok iyi hatırlıyorum...konusu, oyunculukları, her şeyi on numaradır...genel bir kitle sıkıcı bulsa da benim için külttür...

    sırf filmde rol alan çocuk oyuncuların performansı için bile izlenilebilir...
  • çoluk çocuk her yaştan insanın oturup keyifle izleyebileceği aile filmlerinden. buram buram amatörlük kokan bir iş olsa da samimiyetten ya da masumiyetten gram ödün vermemiştir uluçay. öyle ki film bittikten sonra, güğümü sıcak suyla doldurup soba kenarına koyduğunuz leğen içinde yıkanasınız gelir.

    iki çocuğun mesleklerin kritiğini yaptıkları bir bölüm vardır ki zannımca en güzel sahnelerdendir.

    meslekler

    --- spoiler ---

    -köy yerinde sinema buldular da bir de sandalye mi canları çekiyor?

    --- spoiler ---
  • filme yöneltilen eleştiriler genel olarak teknik yetersizliklerine yönelik. sesin, ışığın, montajın kötü olduğu vurgulanmış. kısmen katılmakla birlikte bu yetersizliklerin de filmin konusu ve anlatmak istediği ile doğrudan alakalı olduğunu düşünüyorum. bu filmin teknik olarak kusursuz bir şekilde çekilmesi bana ironik gelirdi. karpuz kabuğundan gemiler yapmak adı ile yola çıkmış bir yapım bu. varsın güvertesi küçük olsun, filikası yetersiz kalsın. yüksel aksu sinemasından daha gerçek olsun ve samimi olsun benim için önemli olan bu. dondurmam gaymak'taki ve özellikle entelköy efeköy'e karşı (şu addan ne beklersin zaten) filmindeki samimiyet bana vıcık vıcık geliyor biraz. bu hiç öyle değil. ahmet uluçay, güzel bir hikaye bıraktı ardından. karpuz kabuğundan yapılmış gemilerle kıyıya ulaşmayı düşlemek de bizlere kaldı.
  • fazla "bizden" bir film bu, aramızdan.

    --- spoiler ---

    aslında izleyeli biraz zaman oluyor. üstüne ünlü yönetmenlerin, çokça ünlü oyuncuları oynattığı filmler de izledim; ama nedense bu filmdeki sahneleri unutturamadı onlar. hiçbirinde recep ve mehmet'in masumiyeti yoktu. üzülen çocuğu teselli eden karpuzcunun ruhu yoktu hiç. diğer filmlerde sevdikleri çocuğa oradaki minik kız kadar saf kur yapamıyorlardı, olmuyordu.
    anlatacak çok şeyi olup da susan bir insan gibi hepsi işte, ne bileyim...

    --- spoiler ---

    keşke herkes -dvd'sini almak olur, sinemada izlemek olur- bir şeyler yapsa da, böyle içten filmler parasızlığa yenik düşmese.
  • beyaz giyme toz olur'un en iyi versiyonuna sahip film.
  • zordur.
  • ahmet uluçay'ın erkek çocuklara armağanı. o kadar içten, o kadar samimi olmuş ki insanı çocukluğuna o platonik aşklara gönderiyor. o acıyı bir kez daha dadıyorsun. sonra emrah serbestin dediği gibi içine unutmanın acısı çöküyor.

    --- spoiler ---

    karpuz kabuğundan gemiler yaparsan işte böyle batar.

    --- spoiler ---
  • --- spoiler ---

    uzun saçlı bir adamım ve recep'in saçlarını mecburiyetten kestirdiği sahneyi izleyince 35 cm'lik saçlarımı kestirip patates kafayla dolaşma fikrimden vazgeçtim. içten bir oyunculuğun eseridir recep karakteri.

    itiraf edeyim, içimde kalmasın; rigor mortis'in ne olduğunu iyi bildiğim halde, başlangıçtaki cenaze sahnesinde adamın ölü olmadığını sandım çocuk gibi. bi' anlık saflığıma geldi, evet. yok, normalde böyle biri değilim ben. cık.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap