• (bkz: emre nalbantoğlu)

    şarkıdan çok az kişi bahsetmiş, oysa ne de güzel şarkı:

    --- sözler ---

    zaman akar nehir ben salınır kayık
    benim anlamaya gücüm yetmiyor
    inansam aklım vazgeçsem gönlüm kayıp
    anlatmak istedim dilim dönmüyor

    duruyorum öylece duruyorum
    yalnızlığım ve deniz dalgalanıyor...

    rüzgar güzel ama yırtık yelkenim
    kürek çekmeye de elim gitmiyor
    yola çıkmaya hazır değilim
    zaten neredeyim fark etmiyor

    --- sözler ---

    bir dost vasıtası ile şarkıyı keşfettiğim günden beri, her denize geldiğimde dinliyorum.

    şu kıcacık dizelere neler sığdırmışlar, duydukça bir garip, bir hoş oluyorum. bana dair çok şey var bu şarkıda, birayla da güzel gidiyor zaten, daha ne olsun.
  • emre nalbantoğlu şarkısı.

    "duruyorum öylece duruyorum
    yalnızlığım ve deniz dalgalanıyor"

    sonda oktav yükselterek soyledigi yer de şarkının müko oldugu nokta...
  • kıyıda da, suda da... bir mısra değilse nedir? sonbahar akşamı, güneş batıda kaybolmak üzereyken öylece otur içinde. ipek gibi mavi göl suyu, ötede sazlıklar, geride mor dağlar. bırak oltan, misinan bir kenarda dursun; balıklar bunu bilsin, içleri rahat etsin. altın rengi sazlıkların üzerinde fır dönen göl kuşlarına bak, hâtıralara dal. hâtıralara dalmak için bu sessiz âlemin ortasında, bu kayığın içinde olmaktan daha iyisini bulamayacağını düşünüp mesut ol.

    ve işte göl saatleri bitip kıyıya dönerken bu ihsan için sun şükranlarını yere, göğe, âleme, kayığa. ve elbet sular, sazlar, kuşlar, dağlar ilahına...
  • osmanlı da istanbulun kent içi ulaşıma zamanında büyük hizmet eden su üstü taşıtı.
    4 kürekli, 6 kürekli gibi güce ve kalabalığa dayalı şekillerde tasarlanmıştır.
    saltanat kayığından balıkçı kayığına kadar folklorik öğeler ihtiva eden türevleri mevcuttur.
  • kulaç atarak yürüyen ıslak kerevet
    (bkz: yatay akrostiş)
  • kayık, suyun üzerinde kayıp giden küçük tekne olarak tasvir edilmektedir. halkın kendiliğinden bulduğu ve türettiği, som türkçe bir isim olan kayık, istanbul’da doğmuş ve bu mavi sular üzerinde gelişmiştir.

    kayık, 16. yüzyıl itibariyle gündelik yaşamın bir parçası olmuş, 17. yüzyılın ikinci yarısından itibarense istanbul’da en yaygın taşıma aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır. istanbul 30 kilometrelik boğaziçi kanalına ve haliç’e sahip olduğundan kayıklar uzun mesafeleri kısa zamanlarda alması açısından önemliydi. kayıklar, özellikle eminönü-galata, eminönü-üsküdar ve haliç ile boğaziçi’ndeki ulaşımı sağlarlardı. belirli bir ücret karşılığında gerçekleştirilen bu nakliye çeşidi sayesinde kayık sahipleri iyi kazanç temin etmekte idiler. istanbul’da deniz ulaşımını sağlayan kayık sayısı her dönem binli rakamlarla ifade edilmekteydi. bu kadar çok sayıda kayığın deniz ulaşımında başıbozukluk meydana getirmemeleri için farklı dönemlerde nizamnameler çıkarılmıştır. ayrıca kayık ücretlerinin ucuz olmasının sağlanması açısından dolmuş yönteminin kullanılıyor oluşu da o dönemin orijinal bir detayıdır.

    kayıkçıların yolcu taşımaları sırasında uymaları gereken birtakım kurallar konmuş ve bunlar her dönemde genel hatlarıyla geçerli olmuştur. buna göre, hava şartlarına uygun kayıklarla ve güvenli bir şekilde yolcu taşınacak, yolculardan fazla ücret alınmayacaktır. kayığa haddinden fazla yolcu alınmayacak, yolcular karşılıklı oturtulmayacak ve yolcu alımında nöbet usulü uygulanacaktır. bu kurallardan en fazla ihlal edileni fazla ücret talep etmek ve fazla yolcu taşımaktı. böyle durumlarda hem yolcularla hem de kendi aralarında sık sık tartışmalar da kaçınılmaz olmuştur. tüm yasaklamalara rağmen, ince yapılan ve bu sayede daha hızlı giden peremeler dalgalara ve rüzgâra dayanıklı olmadıklarından sıkça devrilmekte ve yaralanma veya ölümlere sebep olmaktaydılar.

    istanbul’da bulunan kayık ve kayıkçı sayısı kaynaklarda farklı belirtilmiş olsa da 16. yy’ın sonlarında haliç, boğaziçi ve üsküdar’da 21 iskele olduğu bilinmektedir. evliya çelebi, seyahatname’de peremeci esnafının 8.000, kayıkların sayısının ise 4.614 olduğunu bildirmektedir. 18. yy’da kayık ve kayıkçı sayısında büyük bir artış görülmektedir. buna göre 3.996 adet kayık ve 6.572 kayıtlı kayıkçı tespit edilmiştir.

    kayığın itibarı ıı. abdülhamid döneminde azalmış, dönemin sonlarına doğru kayık, yerini sandala bırakmıştır. vapurların işlemeye başlamasından sonra kayıkların yolcu taşıma işi büsbütün yok olmayıp çehre değiştirmiştir. bazı vapurlar, iskeleye yanaşmayıp açıkta durduklarında yolcular karaya, buralarda bekleyen kayıklarla çıkardı.

    kayık kullanımlarından kişilerin sosyal statülerine dair çıkarımlar yapmak da mümkündür. saltanata ve devlet erkanına ait kayıklar halkın bindiği kayıklardan daha ihtişamlıydı. sadrazam, şeyhülislam ve bazı yüksek rütbeli devlet yetkilileri on çifte kürekle, anadolu ve rumeli kazaskerleri ile istanbul, üsküdar, galata kadıları, hekimbaşı ve benzeri diğer memurlar sekiz çifte kürekle, sancakbeyi ve daha aşağı rütbedekiler ise üç çifte kürekle giderlerdi. bunun yanında boğaziçi ve diğer istanbul kıyılarında her yalı ve sahilhanede bir veya birden fazla kayık bulunurdu. günümüzde kayıklar eyüp-sütlüce iskelesi arasında vatandaşlara hizmet vermeye devam etmektedir.

    önemli kayık türleri olarak saltanat ve hünkâr kayıkları, peremeler, piyadeler, elçi, balıkçı, pazar, ateş ve odun kayıkları gelmektedir.

    saltanat kayıkları & hünkâr kayıkları
    padişahların kısa mesafeli deniz gezintileri için kullandıkları saltanat kayıkları istanbul sularının en şık, en estetik ulaşım araçlarıydı. koyu al atlasla döşeli, kıymetli bir fenere sahip bu kayıkların kıç taraflarında padişahın oturması için ihtişamlı bir köşk bulunurdu. bu köşk dolayısıyla bu kayıklara “köşklü” de denilmekteydi. saltanat kayıklarının baş taraflarında kartal, deniz kuşu gibi çeşitli şekiller, altın yaldızlı oymalar bulunurdu. estetik açıdan mükemmel olan bu kayıkların süslemesinde, özellikle köşk kısmında değerli taşlar kullanılırdı. bu kayıkların saraydan her ayrılışı özel bir merasimle gerçekleşirdi.

    pereme
    xv. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlanan peremeler boğaz’da insan ve yük taşımacılığında en sık kullanılan araçlardı. süsten ve gösterişten uzak olan peremeler boğaz’ın dalgalı sularında hızlı yol alabilmeleri için burunları kalkık ve yassı olarak dizayn edilirdi.

    piyade
    tasarımları gereği süratli gidebilen piyadeler narin yapılı kayık çeşitlerindendi. istanbul’da zengin ve orta halli halkın kendi imkânlarıyla yaptırıp kullanabildikleri bir ulaşım aracıydı.

    pazar kayığı
    devasa gövdeli pazar kayıkları kendine has yapılarıyla genelde küçük kayıkların bulunduğu boğaz sularında hemen kendini belli ederdi. 50-60 kişi alabilen bu kayıklar hem yük hem insan taşımacılığında kullanılırdı. sepet, küfe, hurç, ambar, sandık cinsi eşyalar pazar kayıklarına yüklenir, yolcuların kimi bu eşyaların üzerine oturur kimi de bu eşyalardan artakalan yerlere serilen kilimler üzerinde seyahat ederdi. devasa gövdeli bu kayıklar rüzgârlı havalarda bile insanlara güvenli bir yolculuk sunardı. boğaz köylerinin her birinde bulunan bu pazar kayıkları sabah ve akşam olmak üzere istanbul’a günde iki kere sefer yapardı. genelde hayırsever bir vatandaş veya vakıflar tarafından tesis edilen bu kayıklar bir iskeleye bağlı olarak çalışır, dar gelirli insanların ulaşım ihtiyacını karşılar ve bunlardan elde edilen gelir de hayır işlerine harcanırdı. zenginler köyleri için yaptırdıkları bu kayıkların gerektiğinde tamirini, bakımını, kürekçi masrafını da üstlenirlerdi.

    ateş kayığı
    diğer kayıklara göre daha dar ve zayıf olarak inşa edilen ateş kayıkları yangın çıktığında tulum ve tulumbacıları süratle yangın yerine taşımak için kullanılırdı. bu kayıklar anadolu yakasında üsküdar iskelesi'nde, avrupa yakasında haliç’te çardak iskelesi’nde beklerdi.

    elçilik kayıkları
    elçileri taşımak için kullanılan bu kayıklar ait oldukları milletlerin rengine boyanır ve kürek sayıları osmanlı devleti tarafından sınırlandırılırdı. belirli bir zamana kadar bayrak çekilmesi yasak olan bu kayıkların fazla süslü olmasına da izin verilmezdi.

    at kayığı
    dört kürekli, içi döşemeli, baş ve kıç tarafı rampalı olan bu kayıklar üsküdar ile eminönü iskeleleri arasında at taşımak için kullanılırdı. bu kayıklar devlet tarafından işletilir ve sabaha kadar nöbet tutardı.

    kayıkhaneler
    kayıkları çekmek, ayrıca güneşten korumak amacıyla tasarlanan mekanlar ‘kayıkhane’ olarak adlandırılmıştır. deniz ulaşımından azami derecede yararlanan istanbul’da kayıkhaneler, sahilsaraylar ve yalılar başta olmak üzere, haliç ve boğaz kıyılarında yer alan hemen her türlü yapının vazgeçilmez birer parçası olmuşlardır. içlerinden pek azının günümüze kadar gelebildiği kayıkhaneler, çoğunlukla ait bulundukları yapının zemin katında, denizle aynı kotta yer almakta, bir kısmı da bu yapının bahçesinde bağımsız olarak tasarlanmaktaydı.
  • kıyak kelimesinin tersi.
  • kimse yazmamış ama çok güzel bir "emre nalbantoğlu" parçasıdır
  • anadolu'nun güney illerinde mişli geçmiş zaman yerine kullanılan -ık ekiyle kay fiil kökünden türetilmiş ulaşım aracı.
    bu örnek çoğaltılmak istenirse:
    -babam eve gelmiş.
    -babam eve gelik.
  • divan-ı lügatit türkte "kayğuk" şeklinde geçiyor. küçük sandal anlamında.
hesabın var mı? giriş yap