• mazlum çimen'in feryadı isyanım adıyla bestelediği ozan emekçi şiiri.

    mem nelere gark olmadı zin’in ateşi için
    ferhat dağlar delmedi mi şirinin düşü için
    kusur ise her saniye her yerde seni anmak
    mecnun az mı yemin etti leyla’nın başı için

    sesi yorgun gözlerinden uykusuzluk seçilir
    görkeminin zerresinden ağrı dağı küçülür
    gecelerin kollarında leblerinin bal suyu
    aydan dökülürcesine kana kana içilir

    uykularından kopardım hoş geldin mihmanımsın
    artık geri dönüşü yok ahımsın eyvahımsın
    el alem ne derse desin hiç umurumda değil
    akıbetine razıyım sevabım günahımsın

    sana yine sana yandım nesimide dün gece
    gözlerine yüzüleyim bend olayım hallaca
    öyle hüküm buyurmuşlar tanrılar divanında
    ha ben sana yollanmışım ha muhammed miraca

    cümle cihan güzelleri yüzlerine ben örsün
    gözlerin balyozu oldu içerimdeki örsün
    ruhumdaki fırtınalar merih-i usandırdı
    nuh-a haber eyleyin de gelsin de tufan görsün

    yokluğuna dayanamam ahım arş-ı boyladı
    gölgeni nil de görmüşler piramitler söyledi
    hele bir bak şu sevdaya kimler yanmış ben gibi
    dediği üzre yunus un gör beni aşk neyledi

    son duraklarda beklerdim sonun olsaydı senin
    neler verilmez ki yerim yanın olsaydı senin
    çıkar kınından ne olur kirpilerinle bile
    çal sineme gözlerini aşkına şah hüsey nin

    harikalardan biriymiş diyorlar çin seddine
    seni görmeden hükmetmek kimin düşmüş haddine
    ulu divana baş vurdum dönsün diye bağdat’tan
    ol sebepten ahvalimi arz ettim bedreddin e

    gamzelerini görseler bülbüller de lal olur
    aşklar ülkesi sarsılır korkunç ihtilal olur
    beklenmedik bir zamanda olur isem sebebi
    beni eritip bitiren savda-i iclal olur

    kahreden ateş bilinem yananı sen olsaydın
    nal olurdum aşk atına bineni sen olsaydın
    deseler ki şu kadehte ağu var içen ölür
    bir solukta bitirirdim sunanı sen olsaydın

    belki de hatırlanırım ararsın şimdi nerde
    izim deryada damladır köyüm hatçepınar da
    bizim köyün kıyısında dilav suyuna uğra
    hangi çobanın kavalı ağlıyorsa ben orda

    tanrılar yaratan zerdüşt serdarıdır aslinin
    mazdek hürrem nişanıdır inancımın neslimin
    dersimli seyyid rıza’ya ağır selamları var
    himmeti var gayreti var horasanlı müslim in

    seni tanrılara sunam keremetin görünsün
    nazar eden köryılandan beter olsun sürünsün
    dağlar naz yapmaya aday insafını bağışla
    bağışla ki gözlerinde eşkıyalar barınsın

    söyler misin anlar mısın ah çekerin suçu ne
    bulutlardan damlar gibi düştüm girdap içine
    ay bulandı güneş kustu yıldızlar beklemede
    artık yolla gözlerini yolla çin u maçin e

    titanik ten son sesleri alizeler getirdi
    son seslerin son demini balinalar bitirdi
    her yerde terör estiren sabıkalı gözlerin
    bermuda’yı kamçılayıp atlantis’i batırdı

    toprak sudan bülbül gülden dost dosttan bulur deva
    dara dan çok önce seni ağırlamış ninova
    benim ömrüm yanan roma senin gözlerin neron
    örste demir dövmededir şimdi demirci kawa

    melekler ipek yolu nda aryaları gözledi
    yeri göğe ayı güne seni bana söyledi
    ilık bir güz akşamıydı yine senin yüzünden
    koçero harran’a doğru atını mahmuzladı

    kirpiklerin yeni deymiş kaşların firik başak
    ay ışığı az geliyor hadi gözlerini yak
    fesatların hasetlerin eli kına görmesin
    terk-i canan eylemeden şahmeran a danışak

    keşke gelmez olaydı böyle bir hal başıma
    temaşaya meraklılar toplandı el başıma
    herkesin dilinde şarkı elinde yarin eli
    artık yine sensiz artık yalnızım kul başıma

    en yorulmaz yolcusuyum müptelası bu yolun
    ben zamanla boğuşayım sen seyreyle sen salın
    kor alevler buz kesilir gördüklerinde beni
    bir sensizlik yakar bir de hasreti istanbul’un

    sen ey gönüller sahibi ey yüzleri gök zemin
    ey deryalar şahanesi sen ey gözleri kimin
    düzgün baba hatırına munzurlara mihman ol
    mihman ol da güneşlensin yaylaları dersim in

    gözlerinin dokunduğu her mekan memleketim
    bakıver de uzamasın gurbetin esaretin
    ahmed arif hasretinden prangalar eskitmiş
    beni böyle eskitense prangalı hasretin

    umutların menzilinden uzaklara atılmış
    iki cihan mucizesi ilahlara katılmış
    en amansız gecelerde aynalar yine suskun
    perçemi yüzünü gizler sanırsın ay tutulmuş

    senin yüzdüğün sularda ayrılık ölümü yur
    en son yolcun ben olayım bekle biraz gitme dur
    beni istanbul’a götür ya da istanbul getir
    dokununca nazım’ın ellerini yakan vapur

    gördüklerin sensizliğin dayanılmaz gücüdür
    sıla gurbet gurbet sıla bir birinin içidir
    ne aradın ne de sordun ben nerde neylerim
    kara fatma kara yılan senden şikayetçidir

    bilirsin ki sevenlerin ayrılığı kâbustur
    tahir i zühre’ye bahset zemmedenleri sustur
    sen istesen sina çölü bin çeşit çiçek açar
    suya sudan köprü kurmak yalnız sana mahsustur

    bazen kırmızı karanfil zakkum mereti bazen
    sevmeyenleri şad edip sevenlerini üzen
    ağlayanın güleninden misli misli fazladır
    işte gidiyorum çeşm-i siyahım diyen ozan

    bahçıvanlar kır bayırda boz kevene gül aşlar
    ol sebepten didelerden eksilmez kanlı yaşlar
    sana yanar sana susar sana acıkır sana
    ehle haklar kaka iler ve mağrur kızılbaşlar

    meri keklik binboğa dan çukurova’yı süzer
    yörüklere konuk olur yaylalarını gezer
    al osman a diklenenler gov osman a kul oldu
    avşar ellerinin hali dadaloğlu nu üzer

    sana sevdalıdır diye pir sultan asılırken
    kadılar bayram ettiler hızır’a susulurken
    bilcümle taş kesildiler sözde itır sevenler
    kirli sarı bir bıçakla nergisler kesilirken

    senin rengin tüm renklerin şahı padişahıdır
    senin ahın tüm ahların kahredici ahıdır
    yıllar gün misali geçti asırlar ay misali
    herkes kendi aleminde bu neyin eyvahıdır

    yüreğim atom yüklenir sesini duyduğum an
    dört kitap çaresiz kalır el aman aman aman
    başka biri yapar mıydı eyyub a sabır verdim
    ay kendini kuşatıp da gece sustuğu zaman

    arzu yu kamber e yolla bayram seyran etsinler
    on emiri on bir eyleyip tur da semah tutsunlar
    lûtfeyle de eshab-ı kehf açsın kapılarını
    yediler e yoldaş olup yedi asır yatsınlar

    güzelliklerin mimari cennetlerin ustası
    misk-u amberli cemlerin vazgeçilmez bestesi
    dört kapı kırk makam madur mecbur olsa da sana
    en çok zerdüşt yanar bir de zerst in avestası

    tay dağından kafdağına bakışların gerilmiş
    nazlarını çekemiyor arap atlar yorulmuş
    yol bilenler hal bilenler sırrın sual etmişler
    nesimi hallaca mansur şah hatay’a darılmış

    gel de dağ tomura dursun dala uzansın elim
    eski dostu yarenleri gel de çağırsın dilim
    bir he desen ben sıratı tez geçerim kıratla
    köroğlu tek vekilimdir kiziroğlu kefilim

    ay ışığı biladestur rüyalarıma dalar
    kuşkularımı bağlamış uykularımı yolar
    daha kuşlar uçmazken nergisler açmazken
    bir sen vardın gülümseyen birsen bir de inkalar

    gözlerinden uzak olmak inan beni bitirir
    gider de gelmez bilirim yıllarımı götürür
    bir sonbahar yaprağı ol dalı ver kuşun çekme
    kızıl ırmak incitmeden seni bana getirir

    ağıları yıllandırıp içirdin yudum yudum
    ahvalimi anlar diye baba üryan’a dedim
    karıncayı gözlerinin karasından vuran ben
    çok saldırdım ruhumdaki seni öldüremedim

    yerim yurdum meçhul oldu nerdeyim şaşmışım
    kafdağını turnaların kanadında aşmışım
    kanlılar kandan vazgeçer üçler beşler aşkına
    sen de bir gün maraş’tan geç ocağına düşmüşüm

    bana gözlerini gönder sakın ha olmaz deme
    kime yanam dertlerimi yalnızlığımı kime
    bir başıma kabuslarla boğuşurken ansızın
    hayallerin şeref verdi dün akşam viraneme

    hicran son arifesinde yolculuk var makbere
    siyabend i öldürdüler xece ölmek üzere
    ab-ı hayat çeşmesidir leblerin esirgeme
    ne o tanrıya minnet ne de dal tevekküre

    bulutlar yağmur yorgunu ufuklar ateş yüklü
    bir damla ateşte derdim senisizliklerim saklı
    yedi kıtaya dağılıp elleri boş döndüler
    huma kuşu intizarda turnalar ağlamaklı

    sana sunulmaya hazır gök kuşağı destimde
    emrine amade olmak hayran olmak kastımda
    gözden ırak alemlerde yitik insanlar gibi
    ha ülkeler zaptedilmiş ha gözlerin üstümde

    hal bilmeze yoldaş olmak yola zulüm değil mi
    cevreyleyip gönül kırmak dile zulüm değil mi
    ömründe bir defa bile gül koklamamışların
    bahçıvana saldırması güle zulüm değil mi

    mevsimlerin prensidir güzleri akdeniz in
    aşikârdır huzurunda gizleri akdeniz in
    damıtılıp lût golüne bağışlansa suları
    leblerinde denizleşir buzları akdeniz in

    şarkılarını dokudun senle geçen heran ın
    sebebi katili olma olma yorgun yaralı canın
    sen de anlamazsan beni sen de gider gelmezsen
    şikayet ederim seni şahına pir sultan’ın

    sürmeleri yel götürür gözlerine güneş çek
    yağmur yanak rengin yağsın bulutlara kına ek
    lübnan yeniden kurulur yine şenlenir beyrut
    ama senin gözlerinin savaşı bitmeyecek

    yeter çektiklerim yeter benden beter olası
    yusuf u kahretmedi mi züleyha nın çilesi
    yüzün suyu hürmetine binboğalar and içer
    ol diyarda vekilimdir diyarbakır kalesi

    karda kan damlası rengi yüreklerde ölmezin
    ne hükmü var ne kıymeti gidip geri gelmezin
    dost fuzuli mest fuzuli mayalara anlatmış
    sızıları zap suyunda siverek li yılmaz’ın

    bana renklerini uzat uzat ellerimi tut
    tut ki gönüller şenlensin tut ki yeşersin umut
    kervanlar yollara düştü şam dan jerusalemden
    doğuver de incinmesin mahcup olmasın nemrut

    sırrın dirheminde tutsak arzuların ağlaşır
    bıçkın kaçak hislerinde gece gündüz bağlaşır
    bir elinde van gölü var bir elinde urmiye
    damlasını sürgün etsen nurhaklarda çağlaşır

    duyar mısın ince memet toroslardan seslenir
    iki canlı hatçesiyle doruklara yaslanır
    en onulmaz en insafsız en çaresiz ağrılar
    gözlerinin feri değse iflah olur uslanır

    senin olmadığın yerde benim yokluğum başlar
    hayallerim yola düştü arandı dağlar taşlar
    hayyam çorak yüreğime bir kaç damla dem serpti
    periler cudi dağında izine rastlamışlar

    sen pervasız çığlıklar at ben kahrolam ben üzgün
    sen kırklarda demlene dur ben beklemekten bezgin
    deryaların kucağında cem tutar semazenler
    düşlerim ağlar başında düşlerim dolu dizgin

    seni dicle beni fırat resmetmiş güneş ya rab
    güneşin vekili aya yıldızlar olmuş turab
    bizleri merak edenler aydan izin alsınlar
    bir başkadır yıldızlardan görülse şattu l-arap

    yağmur yüklü bulutlardan ruhunu koklayışım
    çağları tedirgin etmiş ömrünü saklayışın
    eyyubun sabrı tükendi tükenmiyor nedense
    ne senin gelmeyişlerin ne benim bekleyişim

    gözlerinin damlasıyla çölde gül yetiştirdim
    sam yelleri yenik düştü sesinle çatıştırdım
    gölgenin düştüğü yerden bir avuç sönmüş külü
    serptim derin uykularda kerem i tutuşturdum

    dilek ağacına gittim sesini bağlamışsın
    islaktı dallar yapraklar hıçkırıp ağlamışsın
    karac oğlan hayıflanır hayyam duysa gücenir
    bulanık göl sularını şaraba yeylemişsin

    düştüm dipsiz kuyuların zifiri yerine
    sarkıt gözlerini durma muhtaç oldum narına
    semiramis haber salmış zümrüd ü-anka ile
    davetliymişiz babilin asma bahçelerine

    sen mavi rengi esmer bu diyarda sazların
    geceleri parlamaktır töresi yıldızların
    dağlar uykulara daldı okyanuslar uykuda
    beni sabahlara boğan senin deli gözlerin

    teninin saçtığı nurdan güneş bile utanır
    söyle seni benden başka daha iyi kim tanır
    sevdalıların tarihi ıstıraba büründü
    seni arzular kıskanır seni aslı kıskanır

    yanarım ah çeker gibi çekerim nazlarını
    canını canıma değdir tutuştur közlerini
    bir bilsen bir bilebilsen hallerim pemperişan
    merhem ol yarelerime gizleme yüzlerini

    düşlerimle savaşarak gün be gün yordum seni
    hayallerimle kuşatıp ruhuma kordum seni
    dediler ki aradığın sarba yoldaş oldu
    yani başımda bekleyen hayyama sordum seni

    daha mecalim kalmadı bitti bu son çağrı gel
    gel ki yokluğun tükensin tükensin bu ağrı gel
    köroğlu dan kıratını istesen sana verir
    seni nemruta beklerim her sabaha doğru gel

    aşıkların sırdaşıdır dicle gizemli akar
    siti muradına erdi botan seyrana çıkar
    korolası kinli beko keyfinden dört köşedir
    mem zini i zin mem i yakar tacdin evini yakar

    serbest geceleri giyin korkularını sıyır
    yudumla ki mest olasın şarabı sudan ayır
    çöl su ister lâl dil ister gözlerini isterem
    vermeyenin iki yüzü ben garibanı doyur

    haramiler cirit atar kaynağında bu nehrin
    dudaklarını savur ki hükmü kırılsın zehrin
    bir bakışın bir taburdur gönder ordularını
    sana mecburiyeti var yedi tepeli şehrin

    kudretinden sual olmaz can verir can alırsın
    ya ömrü sadetim ya da azrailim olursun
    mecrum un yerine sordum dediler allah bilir
    ben nerede ne olurum onu da sen bilirsin

    bir yanımda yarasalar işitir ağıtları
    halepçeli bir çocuğa taşıtır ağıtları
    küllerim ağrı da çiğdir tüterim çığlık çığlık
    sivasta tutuşan ateş kuşatır ağıtları

    gözlerinin beşiğinde rüyalarım sallanır
    zehri kana zerk etseler damarımda ballanır
    gılgamış küçük asyanın sensiz fotoğrafıdır
    yaşar kemalin dilinde anadolu dillenir

    ben dostumu hak bilirim hakkı bilir dost beni
    tanrıların sofrasına çağırır bir dest beni
    nesimi nin derisinden sızan şarabı tattım
    damlasına dilim sürdüm bir hoş etti mest beni

    hallac olup taşlandılar hak ruhunu tadanlar
    zal ın elinden savruldular riyakârlar nadanlar
    aşkı şehvete boğduran ummi nebi misali
    zul m ile serdar oldular nefse biat edenler

    hakkı sırda sır olanın sor kendisi necidir
    aklı mahrum ruhu kanlı her kelâmı acıdır
    baba üryan yana yana der ki aman uzak dur
    gönül gözü görmeyenin allahi kıyıcıdır

    saçlarından dökülüyor yıldız yıldız sırmalar
    düştüğü yeri yakar da sırlarımı tırmalar
    kör karanlık bir gecede cürm-i meshut dediler
    gözlerinde saklanıyor beni ele vermeler

    gözlerinde gözlerinde en çılgın uçurumlar
    atmacalar yuvalanmış bıldırcınları kovalar
    kabil habil e yapmadı senin yaptıklarını
    duy feryad-ı isyanımı duy artık havar havar

    beni sensizliğe sürme uzaklara bakamam
    girdaplarda boğulurum boğulurum çıkamam
    nice sefil ihanetin ceremesini çektim
    öldürseler gözlerimi gözlerinden çekemem

    yaslı doruklardan güler sağlarımıza kacak
    bir tılsımlı anahtardır bağlarımızda kacak
    tiksinirim siliklikten mıntıkama uğrama
    bize kaçaklık yakışır dağlarımıza kacak

    gel de bülbüller kıskansın gel de güller serpilsin
    gel de ah limanlar yansın gel de allar serpilsin
    istıraplar diyarını baykuşlara hibe et
    gel de emekçiyi güldür gel de diller serpilsin.
  • dunya yuzunde ezel ebed yazilmis en guzel siir bu olabilir. bana gore budur da, baskalari oyle dusunmez diye aday gosterdigim icin olabilir diyorum. anlatmaya kelimeler bulamiyorum, her dizesinde ask ve hasret var, her dizesinde bilgelik var.
  • bir şiirden çok daha fazlası. ayrıca hozan beşir yorumu için ne desem yetersiz kalan, tüyleri diken diken eden bir şarkı.

    detaylar için (bkz: #11615268)
hesabın var mı? giriş yap