• günümüz türkiyesinde alışageldik bi durum olmakla beraber savunması "biz senin iyiliğin için bıdıbıdı"dır
  • türk ebeveynlerinin belki de en büyük hatası. bunu da sevgi adı altında kamufle etmesi. cesaretli gençler bu duruma hayır demesini bilir ancak onların hayatı da genellikle mutsuz olur. böyle de sikik bişey işte.
  • yanlış yönlendirme ve kişinin kendini erken bulamaması ve kararlarında bir kesinlik olmamasından dolayı dolaylı bir şekilde olabilen durum
  • bugün tüm gün üzüldüğüm durum. genel olarak düşünüp üzülürüm ama bugün sürekli bunu düşündüm.

    küçüklükten beri resme bir merakım oldu. elim de yatkın. küçükken hep kursa gitmek isterdim. yollamadılar. şimdi kendi kendimi geliştirmeye çalışıyorum.

    yine küçükken keman kursuna gitmek isterdim. sonuç: yollamadılar.

    dansa ve spora benim kadar yeteneksiz olan insan sayısı epey azdır. bu ikisi ile ilgili kurslara gittim. (yaşım küçüktü ve ablam ve arkadaşlarım da gidiyordu, o yüzden benim için bir sorun teşkil etmiyordu ama hiçbir tanıdığım insanın gitmediği resim veya keman kursuna gitseydim çok daha mutlu olurdum.) hâlâ çok yeteneksizim. bana doğru voleybol topu gelse yapacağım şey yüzüme çarpmasın diye kaçmak olur. ki yüzüme çarptığı da çok oldu. aynı şekilde gram dans yeteneğim yok.

    kendi yeteneklerimin ve bunları geliştirebileceğimin farkındaydım ama ailem bunun için hiçbir adım atmadı. piyano da çalmayı çok isterdim. onun da kursuna gidemedim. ben de gidip oyuncak org almıştım kendime. hoşuma giden şarkıların notalarını bulup kendi kendime çalışırdım. ama bu şekilde kendimi geliştirmem mümkün değildi.

    bu satırları yazarken gözlerim dolu dolu. boşa giden hayatım beni çok üzüyor. yaşlanmaktan korkuyorum ama beni daha da korkutan hiçbir şey yaşayamadan yaşlanmak. pek dışarı çıkmayı seven biri değilim. evde oturmayı tercih ederim ama hoşuma giden bir etkinlik olduğunda da buna gitmeyi isterim. ama ailemden dolayı bu mümkün değil. saat yedi olsun, aramaya başlıyorlar, neredesin, eve ne zaman geleceksin diye. bazen geç kaldığımda neden geç geldin diye sormuyorlar diye baskı yapmadıklarını söylüyorlar ama ben neden bunu düşünüyorum?

    lisedeyken bilişim teknolojileri okudum. bunu ben istemedim. annem karar verdi. puanım tam olarak ona yetiyormuş. ben tekstil okumak istiyorum demiştim. (en düşük de oydu) annem buna karşı çıktı. sonuç: bilgisayara format atamıyorum. bilgisayarda bir sorun çıktığında ablamı çağırıyorum. ailem beni tanımıyor. beni ablamla aynı kişi olarak görüyorlar belki de. onun yapabileceği şeyleri benim de yapabileceğimi sanıyorlar. yanılıyorlar, yanıldılar.

    moda tasarımcısı olmak istiyordum. izin vermediler. onun için kursa gidebilirmişim. şimdi başka bir bölüm okumalıymışım, meslek edineceğim. türk dili ve edebiyatı okudum. yanlış anlaşılmasın, bölümümü isteyerek seçtim ve isteyerek de okudum. (hâlâ bu bölümün öğrencisiyim ama artık mutsuzum.) yine de bu bölümü okumuş olmak beni meslek sahibi yapmıyor. akademisyen olmak istiyorum ve onlar da bunu istiyorlar ama bunun bir garantisi yok, onlar da bunu biliyorlar. ama işte onların gözünde demek ki moda tasarımcılığı ve akademisyenlik aynı kefede değil.

    model olmak istiyordum. artık yaşım geçti, olamam ama birkaç sene önce olabilirdim. bana hep manken gibisin diyen insanlar buna karşı çıktılar. aslında tam olarak karşı çıkmadılar. bunu söyleyemedim bile. bir de böyle şeyler vardır. söyleyemezsiniz bile, söylemeye gerek de yoktur. cevap açık ve net bellidir. mesela kamp yapmayı çok isterim ama ailem buna şiddetle karşı çıkar. o yüzden hiç sorma gereği bile duymuyorum.

    asla asla asla asla asla istediğim hayatı yaşayamıyorum. özgürce düşüncemi bile dile getiremiyorum. cinsel kimliğimden, siyasi düşüncelerimden, din hakkındaki düşüncelerimden bihaberler. benim kim olduğum konusunda herhangi bir fikirleri yok. kafamın içinde neler olduğunu ve yeteneklerimin sınırlarını bilmiyorlar. onlara göre yeteneklerim ödevlerde kullanılan bir lütuf. kardeşimin öykü yazma ödevi mi var? ona ben yardım etmeliyim. resim ödevi? yine ben. işte, ancak böyle durumlarda kullanılır yetenekler.

    nefret ediyorum. nefret ediyorum. nefret ediyorum. ailemden değil. kendimden. onlara karşı çıkamayacak bir karaktere sahip olmamdan. aciz oluşumdan. güçsüz bir insanım. herkes güçlü olmak zorunda değil. ben de böyleyim işte. ama en azından maddi olarak güçlü olabilsem en azından kendi başıma yaşayabilecek güçte olabilsem belki bir şekilde hayatımı istediğim gibi yaşayabilirim. ama bu gücü elime geçirene kadar yaşlanacağım ve bu durum beni derinden üzüyor.

    ailemi sanırım affedemeyeceğim. bunları yapmama izin vermedikleri için değil, kendi doğrularından başkasını kabul etmeyip beni anlamaya bir an olsun bile çalışmadıkları ve sırf onların çocuğuyum diye onların düşüncelerinin, yaşamlarının, zevklerinin bir uzantısı olmam gerektiğini düşündükleri için.
  • birçok aile "elalem ne der hapishanesi"nin hem yöneticisi hem de gardiyanıdır.
  • daha ilk başta üreme kararı vermeleri yanlıştır.
    orta doğu bataklığında üremeleri ise komple mallıktır.

    seni tanıdıktan sonra, ikinci bir çocuk yapmayı düşünmemeleri ise belki de tek başarılarıdır.
  • bu ülkede böyle
  • sıkıntı ailede değildir. okuduğum okul, yaşadığım semt demiş bir de mal.
    bunların hayatında ne kadar az yön belirleyici olduğunu daha kavrayamadı isen o canım ailene laf atmakla uğraşmadan hayatı kendi başına öğrenip kendin şekillendirmeyi deneyebilirsin. gerçi bu kafa ne kadar basar? bilemeyiz
  • aileye bağımlı kalmanın getirisi sonucunda mahvolan hayatlar silsilesi. onlarınkini de birileri mahvetmiştir illaki. kısır döngüden çıkmak kolay aslında son halkanın bunu anlayıp doğruyu seçmesi ile zincir kırılabilir. anılara tutsak kalmamak lazım. hayatın bir dönemi kayıp olsa da geri kalanı kazanılabilir. doğrusu ben de bir dönem bizimkileri mutsuzluk kaynağım olarak görmüş, yıllarca günlük yazmış, kendimce çıkarımlar yapmıştım ve sonuç olarak onların doğru bildiği bu kadardı. o kadar emek ve sevgiye karşılık yanlış kararlarından dolayı onları yargılamak yanlış olurdu, çünkü bildikleri en doğru ve güzel olan benim için aslında çok da doğru değildi. günümüzdeki ebeveynler de genelde dengeyi tutturamamış, çocuklar inanılmaz şımartılmış ve sorumluluk verilmemiş, sonucunda da tatminsiz, isyankar ve mutsuz. umarım çocuk gelişiminde davranışlarımızda altın oran gibi bir dengeyi yakalayabiliriz ya da aslında ebeveynler her daim bir önceki kuşak olduğundan yeni neslin taleplerini asla karşılayamayacak.
  • yazarın hangi kuşaktan olduğunu merak etmeme neden olan başlık,

    günümüze bakıyorum, çocukların isteği dışına çıkılmıyor artı fazlasıyla şımarıklık,

    yaşıtlarıma bakıyorum evet bir zorlama söz konusu olmasına rağmen şu an çoğu memnun ve ailesine duacı,

    biraz daha geri gittiğimde belki..

    yazar ya 55 yaşlarında ya da ergenlik çağında olmalı.
hesabın var mı? giriş yap