• cinsel tercihini turkiye gibi bir ulkede saklamadan, korkmadan acikca soyleyen, bir $eye tepki koymak istediginde serbestce hicbir kural tanimadan koyan anar$ist ki$ilik. $iirlerini severek okurken, dergide onlari bir erkege yazdigini soyleyince tiskindigim adam hey hey...

    kadim zamandan sonra gelen edit: ulan adam ister erkege yazar, ister tav$ana yazar. ayni duygulari sen bir kadina kar$i ya$arsin niye tiksiniyorsun diye sordum durdum kendi kendime.(bkz: kendi kendine ayar vermek)
  • "ben mi iyileşmeyen yarayım, herkes mi keskin bıçak" demiş ve gitmiştir.
  • on altı yıl falan evvel şimdiki ot dergisinin babası hayvan dergisindeydim. hatice meryem yanına çağırdı, önüme adreslerin yazılı olduğu bir kağıt bıraktı, şu şu yazarlara şairlere git, sana gelecek sayı için yazılarını verecekler, dedi. temmuz ağustos havası, sırtımda boncuk boncuk ter, o kapı senin bu bu kapı benim kadıköy'den nişantaşı'ya git babam git. isimleri lazım değil, hangi kapıyı çalsam bir suratsızlık, bir kibir... yazılarını veriyorlar, iyi günler diyorlar ve çat diye kapanıyor kapı. insan bir der ki "çocuğum çok yorulmuşsun, hele bir soluklan, bir su iç" nerede! son adres kazancı yokuşu'nda bir ev. kapıyı küçük iskender açtı. "abi ben hayvan dergisinden geliyorum, yazı verecekmişsin" falan dedim. gülümsedi. "terden sırılsıklam olmuşsun" dedi, beni içeriye aldı, bir bardak soğuk su verdi, bir sandalyeye oturttu, vereceği yazıyı ararken bir yandansa adımı, hayatımı, geleceğim hakkındaki fikirlerimi sordu. aynı gülümsemeyle beni yolcu etti.

    dürüst davranacağım. küçük iskender'in şiiriyle aramda hep bir mesafe vardı zira benim çağdaş şiirle bir meselem vardı. bazı şiirlerini fırsat bulup okuduğumda çok sevdim bazılarını sevmedim, bazılarına tutunamadım. ama onun bana şiiriyle ulaşmasına gerek yoktu, o gün perişan halde karşısında dikiliyorken takındığı babacan tavır, uzattığı o su bardağı, çok önemli biriymişim gibi sorduğu sorularla zaten beni kazanmıştı.

    aramızdan ayrılmış. bazıları onu şiirlerini paylaşarak anarken ne mutlu ki ben hafızamdan bir parçayla ve iyi bir hisle onu uğurlayabiliyorum. hoşça kalsın.
  • rivayet o ki, bir gün küçük iskender, can baba'nın "şey"ini tutunca, can baba "sikecek olsam büyük iskenderi sikerim" demiş. der.
  • 'hiçbir lokantada tek başınıza oturabileceğiniz şekilde dizayn edilmiş masa bulamazsınız. toplum sizi yalnızlıktan kurtarmak için gerekirse ruh sağlığınızla oynar...'
  • üzmüştür. yarın ot, kafa, cart curt dergiler kapağına koyar üstünden ekmeği yerler.
    ah be.
  • facebook iletilerinin baş kahramanlarından biri can yücel ile birlikte. bi sürü sözü falan paylaşılıyor, güzel olanlar da var içinde. (tabi bunlar kendisine gerçekten ait mi orası meçhul)

    kendisine ait ya da değil, ben son günlerde küçük iskender'e ait olduğu iddia edilen bi söz görüyorum ki sayfalarda evlere şenlik. hani lafa bak çay demle derler ya, aynen o cinsten.

    "armut deyip geçmeyin, onun ilk hecesi çoğu insanda yoktur!"

    ve altında onlarca like ve comment...

    arkadaşım siz hasta mısınız ya? şiir dizesi desem değil, özlü söz desem hiç değil, götten uydurulmuş ve tamamen aforizma yapacağım kaygısıyla söylenmiş bi laf. laf sadece. ötesi değil. bu kadar sığ bi edebi anlayışımız mı var ya? bu kadar uyduruk lafları mı seviyoruz? ne demek lan armutun ilk hecesi yok? al bi tane de benden o zaman:

    "yarrak deyip geçmeyin, onun ilk hecesini çoğu kimse bulamaz hayatta!"

    oldu mu?

    adam oturup güzel bi edebi çalışma yaptıysa onun da adını lekeliyorsunuz kendi sıçmıklarınıza onun adını ekleyerek.
  • 2 yıl kadar önce, şehir dışından istanbul'a bir etkinliğe katılmak üzere gelen bir arkadaşım, kalacak yeri olmadığından mütevellit, yanında gelecek arkadaşıyla evimde kalmayı istemiş, ben de kabul etmiştim. akşam onların etkinliği bittikten sonra buluştuk. yeni tanıştığım çocuk (arkadaşımın arkadaşı), küçük iskender bizi evine içmeye davet etti, sen de gel muhakkak dedi. ben de, o güne kadar kendisini sevdiğimden ve okuduğumdan hemen atladım tabi, iki satır sohbet edebilmek için. yürüyerek 15 dakikada gidilecek gümüşsuyu'nda bir eve vardık. içeri girdik, hoşgeldiniz, nasılsınızlar vs. onlar tanışık olduğundan sohbete başladılar, içerde bir adam daha var bu arada. muhabbet en son bana geldi.
    küçük iskender; "eminim bu sarışın kadın kim bu adam diye düşünüyordur" dedi.
    ben de, hafif tebessüm ederek; "sizi tanıyor ve takip etmeye açlışıyorum" dedim, tüm sevecenliğimle.
    zaten gözleri alkolden kaymış o adam, tam da o anda bir canavara dönüşerek; "sen benim 45(daha fazla da olabilir) kitabımı okumadan beni tanıdığını nasıl iddia edersin." diye söylenmeye başladı.
    ben de kendime hakim olmaya çalışarak; "edebiyatı seviyorum ama evet kitaplarınızın tamamını okumadım maalesef" dedim.
    daha yüksek tonla konuşmaya başladı bu kez; " sen kimsin de türk edebiyatından bahsediyorsun benim yanımda, üstelik kitaplarımı okumadan"
    tabi benim de bir dayanma sınırım olduğunu arkadaşlarım o an farkettiler ve kaş göz işaretleriyle sus falan yapmaya başladılar.
    takdir edersiniz ki dayanamadım; "türk edebiyatını çok iyi bildiğimi iddia etmedim fakat senin bir cemal süreya, bir edip cansever olmadığını rahatlıkla söylebilirim" dedim.
    birden oturduğu yerden ayağa kalkıp, ağzından salyalar saçarak yırtınmaya başladı; "sarışın kaltak, kimsin lan sen, (küfür kıyamet)"
    daha fazla dayanamayıp ben de fırladım ayağa; "ne o? erkekliğini mi göstereceksin hakaret ederek?" dedim.
    o anda kemerini çözdü, malumunuz erkekliğini gösterebilmek için. bu arada küfürün kıyametin devam ettiğini söylememe gerek yok heralde. araya arkadaşlar ve şu tanımadığım adam girmeye çalışmadılar değil bi de.
    ve sonunda ben de bu küfür faslına dahil oldum, ayakkabılarımı giymeye başlayarak.
    "senin ne ahlak yoksunu bi adam olduğunu öğrenmem ne iyi oldu, kitaplarında yazdığın gibi orospu çocuğu ibnenin tekiymişsin" diye devam ettim.
    bu arada, kapıyı açıp apartmana çıktım, o hala arkamdan ; ne orospuluğumu, ne kahpeliğimi, ne bilmem neyimi bıraktı tabi.
    sinirlerim iyice gerilmişti. arkadaşım benle beraber çıktı evden.
    bu arada arkamdan, "sopam nerde lan benim diye" kapının önündeki haydar'ı almaya kalktı, beni kovalamak için, tabi ki yemedi.
    diğer arkadaş orda kaldı, şairlik kariyerini tamamlayabilmk adına.
    eve gittik, zaten başladığımız içki seansına evde devam ettik, bi kaç kitabı vardı evde; hepsini yırtıp camdan salladım.
    diğer arkadaş, sizinle gelmeliymişim o an diyip geldi, gecenin bi yarısı.
    ve benim ve beraberimdekiler için iskender tarihin karanlık sayfalarında yerini aldı bu vesile ile.

    meraklısı için not: pantalonu indirmedi.
  • o diil de sanırım evine bi tek ben gitmemişim..
  • "sana seyahat ve seks içerikli bir önerim var; siktir git!"
hesabın var mı? giriş yap