• giresun'a yaklaşık 60 km uzaklıkta bir yayladır.

    korkunç bir yerdir. emin olabilirsiniz korkunç bir yerdir. şimdi mesela internete girip kümbet yaylası diye arama yapın. wikipedia dahil olmak üzere her yerde bulacağıınız tek bilgi yolunun 30 km'sinin asfalt 22 km'sinin toprak olduğudur. yolunun 30 km'si asfaltmış. geri kalan 22 km nasıl biliyor musun. yol değil bir kere. evet yol değil. yol yok. arabanla gideceksen hiç gitme yaylasıdır.

    hadi diyelim ki olsun, bakalım, bi çıkalım dediniz. çıkma demiştim ya niye çıktınız!

    ne göreceksiniz biliyor musunuz? şimdi buradan hareket çekemiyorum ama dur pardon devam edeyim.

    göreceğiniz şey güzel bir manzara ve temiz bir hava olacak. o büyük vadiye sis çökmüşse hele manzara süper olabilir. olsun bakalım başka neler görecekmişiz.

    gitme diye yalvarmama rağmen sabah erkenden çıkmıştın ya sen yola, acıktın tabi. yaylada kahvaltı süper olur diye geldi şimdi senin aklına.

    dur şu arada bir güleyim senin aklına: ha ha ha ha nihohahaha

    yok kardeşim kahvaltı. bu yaylada ne tereyağı var, ne bal var, ne de peynir var.

    tamam var, yalan söylüyorum. tereyağı ve bal yok ama peynir var. fakat yaylanın peyniri değil. kadının biri uzungöl (taaa trabzon) civarlarında peynir yapıp haftasonu getirip satıyor.

    sen şöyle yaylaya doğru oturup bulduğumu yiyeyim diyorsun.

    yiyemezsin.

    yedirmezler.

    çünkü yaylayı gören bir yer yok.

    kümbet yaylasına çıktın ya az önce sen. ortalık beton yığını. o şehirde gördüğün kusturucu boktan ev biçimi var ya. azcık para denkleştirenin iki tane kırmızı tuğlayı üst üste koyduğu araya da azıcık çimento sürüp diktiği sıvasız gerizekalı ev biçimi. işte ortalık onlarla dolu. hem de tahmin edemeyeceğin kadar çok dolu.

    lokantalardan birine yaklaşıyorsun. kahvaltı yapacaktık da var mı diyorsun. var diyor kurnaz amcam. iki tane domatesi kesmiş sana, giresun'dan alınmış bu domatesler. bildiğin hormonlu domates. azıcık da salatalık doğramış. biraz da zeytin var.

    eee.

    abi peynir yok muydu, bal , tereyağı filan.

    yok babam, yok burada.

    inanılmaz, gıcıklık değil mi. o boktan yolu teptim geldim. yemiyorum abi sağol, ben buna gelmedim, alırdım o domatesi ben de keser yerdim.

    dersiniz çıkarsınız ve başka bir lokantaya gidersiniz. kahvaltıda ne var diye. aynısı,

    başka bir yer denersiniz yine aynı.

    zaten var ya, bu lokantaların dışarıyı gören bir pencereleri dahi yoktur. ya inamazsın, lokantaların dışarıyı gören kısımları yok. lokanta var, kırmızı tuğladan , arada taşmış çimento, sıvasız, pencere var ama nereye bakıyor bil. yaylaya değil. yaylanın tersine yolun olduğu bölüme. yolda ne var peki. hiç. koskocaman bir hiç. toz var, yersen. muhteşem bir vadiyi görmeye geldin sen az önce, oturup temiz havada bir şeyler yemek istiyorsun, ama temiz havada değil, kırmızı tuğladan karanlık ve kokuşmuş içeride yiyebiliyorsun, çünkü yok, düşünmemiş adam bunu daha önce. abi niye böyle yaptınız diye sorduğunda ise verebilecek hiç bir cevabı yok. evet, emin olun yok cevabı adamın.

    gıcık oldun ve dedin ki, çimenleri yiyeceğim ama yapacağım ulan ben bu kahvaltıyı.

    lokantaları geçip yerel halkın evine veriyorsun kendini utanmazlığa vurarak. öfkelisiniz ama umudunuz var.

    -tak tak,

    -buyrun

    -teyze merhaba, (uzatarak, yavşakça) nassın

    -iyiyim

    -ben de iyiyim teyze, az bi arada hapşuruyorum ama olsun, iyiyim.

    -teyze

    -söyle

    -(aniden kükreyerek) kahvaltı ver ulan bana, kahvaltı!,

    demiyorsunuz elbette. yoldan geçen tonton bir amca ile teyzeye yanaşıp, iyi günler, biz kahvaltı yapacaktık da, sizin evde tereyağı, bal mal artık ne varsa yemek istiyoruz, burada lokantada bulamadık diyorsunuz. teyze ve amca ne diyor, iyi seyret,

    -biz buralı değilik

    -anaaa, şansa bak! nerelisiniz o zaman,

    -giresunluyuz, kiracıyız burada, hatta burada gördüğün evlerin hemen hepsi kiracı, buralı değil.

    ah ulan ah, atacağım kendimi vadiye o olacak. yapacağım lan bu kahvaltıyı, lop lop yiyeceğim tereyağını, her yerime sürerek. hatta sadece tereyağı yiyeceğim gözyaşları içinde. ama nerede. ah nerede, vah nerede.

    ikinci bir eve yanaşıyorsunuz. bunlar yerel allahtan, yaylalı yani. kümbetli anlayacağın.

    -merhaba, nasılsınız, (acındırma mode on) biz taaaaa ankara'dan geliyoruz, burayı duyduk da çok güzelmiş diye, kahvaltı yapacaktık ama hiç bir lokantada tereyağı bal yok, biz de işte sapıklık yapıp takıldık tereyağına illa yiyeceğiz. abi, abla noolur, tereyağı var mı, bal var mı, aha bak para, neyse veririz. az yalayacağım o tereyağını o kadar. lütfen.

    diyorsunuz.

    yok anam yok. buralarda olmazmış tereyağı, o deminki kadın vardı ya yukarda trabzondan gelen, onlar da ondan alırlarmış. hatta herkes o kadından alırmış. lan siz ne biçim yaylacısınız.

    ulan kümbetliler!

    niye tereyağı yapmıyorsunuz ulan. yapsanıza.

    çıldırmış bir şekilde saatin öğlen olduğunu farkediyorsunuz. 3 saattir tereyağı, bal, peynir arıyormuşsunuz. çalmadık kapı kalmamış.

    iyi öğlen oldu, öğlen yemeği yiyelim diyorsun. ne var burada öğlen yemeği. dur şu amcaya soralım. amca ellerkıçtakenetli mode açık yavaştan yaklaşıyor. amcaya gülümseyerek yaklaşıyoruz. merhaba amca, öğlen yemeği yiyec... diyemeden amuca kıçına koyduğu ellerinin oluşturduğu sol dirseğiyle bize bir koyuyor. bizi ikiye yarıp yola devam.

    lan sizi yazdılar mı bugün ben geldim diye. neyse amcaya takılmıyoruz. hemen başkasına aynı şirinlikle soruyoruz.

    -burada ne yenir

    -pirzula

    -ne

    -pirzula

    bildiğin pirzola, iyi be hiç olmazsa onu yiyelim de doyalım diyoruz. ulan bu lokantaların camı yok. camı olan da tozlu yola bakıyor, başka bir lokantanın camı var ama camın önüne içi et dolu dolap koymuş. camın kenarına oturdun mu et seyrediyorsun.

    diyorlar ki yukarıda koçkayası diye bir yer var oraya gidin.

    ulan son şans diyoruz, gidiyoruz. yeni bir tesis yapmışlar. öyle işte soralım diyoruz. 160 ytl diyor görevli. kahvaltıda ne var diyorum, tereyağı var mı. yok! ben de diyorum ki tereyağı yoksa 160 ytl de yok. ne güzel anlaştık adamla.

    aç bilaç şekilde 30 km'si asfalt, 22 km'si toprak olan o yolu hırsla dönüyorsunuz. 22 km'lik kısım arabanın canına okuyor ama olsun.

    bir başka gezimizde buluşmak üzere.

    faiziyle alırsanız:
    bir entry uğruna ya rab ne rot başları çıkıyor
  • giresun'un en ünlü yaylalarındandır. dereli ilçesi sınırlarındadır. her sene temmuz'un 2. haftasonunda şenlikleri vardır. çam ormanları ve çayırlarla kaplı yemyeşil bir cennettir.
  • giresun ili sınırları içerisinde, beton binalardan dolayı bozulmuş yaylalardan biridir. elbet yayla merkezinde yemek ve çay içmekten başka bir aktivite yapmamak gerek. tabi konaklama hariç. yaylada uyumanın tadını, hiç bir beş yıldızlı otel vermez o ayrı. yemek işi için öyle lokantaya felan gitmeye gerek yok; elbette iyi bir kasap bulursanız hemen mangalı yakarlar size ama gereksiz. çünkü ordaki bir fırından sıcak sıcak alacağınız bi'koca somun ekmeğin yanına, marketlerden bulacağınız ev yapımı tereyağı ve peyniri azık ederek yemektir. yemeğiniz hazır, yapılacak bir kahvehaneye girip (camlı olanı çoktur, hatta ve hatta üst katında terasımısı bölmesi olanı tercih ediniz) güzelce çayla içmektir. ekmeği soğutmadan. öyle güzel olur öyle güzel olur ki, aşağıda giresunda otelde bekleyen yemeği ekmeyi göze alırsınız.
    yapılacak aktivite olarak, giresun yönünden gelip yaylanın arka tarafına inerseniz kocaman düzlüklükler, orman kırıntıları göreceksiniz. orda yürüyün gezin tozun. ama benim favorim, yaylaya gelmeden önceki son virajdan yukarıdan bir dere akar ince bir vadide, ordan tırmanmaya başlayın suyun kenarından kenarından. bir yandan su içip bir yandan bitkiler arasında yürüyüş yapmış olursunuz. arada orman içi açıklık alanlara geleceksiniz, burdaki çimenlere bırakmayın kendinizi, ıslak...burayı yüreycekseniz, yanınızda yedek giysi olsun. ayrıca giysileriniz çabuk kuruyan naylonumsu giyeceklerden olmasın, yırtılır.
    yolu güzeldir. yol boyunca öyle manzaralar çıkacak ki, aslında klasik yayla manzarasıdır hepsi, ilk defa görüyorsanız küçük dilinizi yutturur. bu yolu en güzel sabah güneşle birlikte almak ya da akşam güneş batarken inmektir. çünkü bu saatlerde tepelere sis çökmeye başlar, amatör fotoğrafçıysanız manzara çalışmak için çok şahane fırsatlar çıkacaktır. fotokritiğe acaip malzeme çıkar. unutmadan yol boyunca bir iki şelale göreceksiniz, durun onları da çekin. yol diyorduk, asfaltlanmış bütün yol ama sürekli heyelandı, püsürdü derken bazı yerler kopmuş...köy dolmuşları, şaşırtıcı şekilde virajları ortalayalarak almıyor burda...
    gidin.
  • öylesine muazzam bir manzarası vardır ki, 360 derecelik görsel bir şölenin tam ortasında, gözlerin görebileceği en muhteşem görüntülerin keyfini yaşatır.*

    ayrıca koçkayası denilen yerleşim yerinde, doğu karadeniz'in en iyi tesislerden biri bulunur. birun kümbet
    https://birun.com/
  • gidip görmeli, o soğuğu iliklerine kadar hissetmeli. kümbetten alınan pideyle oradaki bir lokantada yapılan pirzola ve köftenin tadına da bakmalı. son olarak kümbet şenlikleri de görülürse kümbetle işiniz bitmiş demektir, hayırlı olsun.
  • en son kasım ayında ailenin erkekleri ile toplaşıp gittiğimiz ve manzarası ile bizi tekrar tekrar mest eden yayladır. tabii babam ve amcam ile gidince, manzara haricinde hikayeler ile de mest oluyorsunuz - rakıdan hiç bahsetmiyorum bile. yol boyunca köy kahvelerine girip sıcak çay eşliğinde eskiden büyüklerinin onları gezmeye götürdükleri zaman kaldıkları evlerden, konuştukları insanlardan, yaşadıkları anılardan bahsetmeleri benim için ayrı bir öneme sahiptir.

    kaliteli et nereden bulunur, hangi manzaraya karşı içilir konularında uzman olan babam ve amcam sağ olsunlar yazın da tekrar gitmek için can atmaktayım. en son gittiğimizde koçkayası'nın yanında bulunan yeşil alanda, arabanın arkasında rakı koyup içilip küçük bir piknik yapmıştık kendileri ile*.

    giresun'un sayısız yeşil güzelliklerinden bir tanesidir, özellikle gittiğiniz yolun güzelliği` :şelaleler`` :dik yamaçlar`` :tepe üstü çamlar` her daim insanı mest eder. bilen birilerine yol üzerinden acı su (doğal maden suyu) pınarı sorulması ve içilmesi unutulmaması gerekilenlerdendir.
  • uzun yıllardan sonra tekrar ziyaret ettiğim yayladır. 2012 yılında hala bok gibi bir yola sahip olan oksijen deposudur. karadeniz'in üvey evlat yaylalarından biri olan bu mekandaki son kadeh, etrafı çöp içinde bırakan bölge halkına içilir.
  • yıl 2014, aylardan kasım. efsane bir yol yapıldığını teyit edebilirim. aracımın altı yere yakın ve yola çıkarken çokça tereddüt etsem de, karşılaştığım manzara bambaşkaydı. dereli ilçesinden sonra, kümbet yaylasına kadar muazzam bir asfalt üzerinde gidiliyor.

    havaların hala güzel olduğu ve ortamın tenhalaştığı, doğayı hissedebileceğiniz bir dönem. o muhteşem yolda, arabayı iyice yavaşlatıp, manzaranın tadını çıkara çıkara seyir bambaşkaydı. kalabalık zamanlarını bilmem ancak abartısız söylüyorum, memleketteki herkes gidip görmeli oraları. civarda, dünya üzerinde eşi benzeri olmayan yerler var. madem ki oralara gidiliyor, bir değil birkaç yaylayı birden görmek, ona göre güzergah planı yapmak lazım. onu da hatırlatayım, pişman olmazsınız.
  • en son 1998-1999 gibi gitmiştim, o zamanlar muhteşemdi, şimdi ne durumdadır bilmiyorum ama çok özlediğim bi yer.
  • 2 yılda bir düzenli olarak giderim, en son geçen ay bayramda gittim anılarımı paylaşmak isterim:

    - çıkış yolu her sene daha iyileşse de hâlâ 2-3 yerde sıkıntı var. ama şöyle bi 10 sene öncesini düşünüyorum da vay anasını diyor insan, ne eziyetler çekmişiz. çok keskin virajlar vardı oralara tüneller yapılmış, yapılıyor...

    - dereli'ye doğru giderken iğrenç hes'ler canınızı sıkıyor. ben çocukluğumdan beri o yolu dereyi izleyerek çıktım, şimdi sinirim bozulmasın diye dağlara baka baka gidiyorum.

    - sanırım valilik falan bi karar falan almış, kümbetteki bütün o çirkin beton evler ahşap kaplama ile kamufile edilmiş. fakat sorun şu hepsi tek elden çıktığı için hepsi tıpa tıp olmuş. hadi biz biliyoz da bari turiste çaktırmayın.

    - siz siz olun bayramda ve festivalde gitmeyin! bu nasıl bi trafik! istanbul halt yemiş! 100 metreyi gerizekalılar yüzünden yarım saatte indik. e dayı yol zaten dar görüyon da! niye park ediyosun!

    - ilk defa kümbeti bu kadar temiz gördüm. siz siz olun ağustosun ilk haftasından önce gidin. festivalden sonra giderseniz boku yediniz açık söyleyeyim. temiz 10 metrekare bulamazsınız.

    - daha önce mis gibi çekmesine rağmen bu sene vodafone hiç çekmedi. hadi interneti geçtim, 2g de çekmiyor. bi ara üç araba birbirimizi kaybettik, şansa da bizim arabada herkes vodafonedu, arama bile yapamadık. baya dolaştık ettik, hiçbir yerden çekmiyor! turkcell'de 4g bile çekiyor bazı yerlerde.

    - jandarma şu silah magandalarına bi çözüm bulmalı. 4 saat oturduk, abartısız söylüyorum en fazla 30 saniye falan silah sesi kesildi. herkeste tabanca var anasını satayım! eskiden böyle değildi. biri iki tane sıkınca 400 metre ilerden cevap geliyor, sonra ordan bi 100 metre ilerden o adama cevap geliyor falan derken herkes sıkıyor! sorsan "ne var iki tane cevap amaçlı sıktım" der. haklı da fakat 50 kişi "iki tane cevap amaçlı sıkınca" bitmiyor! tamam açık arazi at ama bokunu niye çıkartıyorsun! ordaki hayvanlara üzüldüm valla. eğer silah sesinden ürken varsaa aranızda gidin insan olmayan tepelere çıkın.

    sırf yemek için gidenler için küçük tüyolar:

    - böyle kalabalık zamanlarda gitmeyin. adamlar et yetiştirebilmek için yeni kesilmiş, dinlenmemiş et veriyorlar güzel olmuyor.

    - içecek ve meyve işini dereli'den halledin. durmuşken bide plastik top alın.

    - pide işini kalabalık zamanlarda dereli'den, normal zamanlarda kümbette halledin. bide etle pide daha iyi gider ekmeğe göre.

    - muhakkak kümbet'in girişindeki çeşmeden su için. iştah açar.
hesabın var mı? giriş yap