• carina kimdir?

    bbc.com'da carina'nın hikayesine dair bir yazı var:

    --- spoiler ---

    hollanda'daki leiden üniversite'sinde kültür antrolopoloji okuyan iki arkadaş 1992 yılı yazında ayrı ayrı türkiye'de uzun tatillere çıktılar.

    carina cuanna thedora thuys karadeniz bölgesi ve nemrut dağını, maryze schoneveld van der linde ise akdeniz bölgesini ve sonra nemrut dağını ziyaret etti.
    seyahatler, iki arkadaşta da türkiye ve kültürüne dair merak duygusunu artırdı.
    carina ve maryze bu merakla bitirme tezleri için türkiye'yle ilgili çalışmaya karar verdi.

    türk kadınlarıyla ilgili araştırma tez, 'türk kadınının aile içi rolü ve çevre ile ilişkilerini' ele alacaktı. buna göre carina asıl olarak türkiye'de alan araştırması yapacak, maryze ise hollanda'daki türkiye kökenliler arasında çalışacaktı.

    iki arkadaş çalışmalarına yardım istemek için sosyal hizmetler dairesi'ne başvurdu.
    bu sayede daire'nin yabancılar şubesi'nde çalışan türkiyeli rahmi sivri'yle tanıştılar.
    sivri, gençlere birçok konuda bilgi verdi ve carina'nın kendi memleketi olan çorum'da çalışma yapması için ayarlamalar yaptı.

    sonunda planlama yapıldı: carina, 1993 yazında çorum'da köylerde saha çalışması yapacaktı.

    çorum öncesi ankara

    ancak öncesinde yaklaşık iki ay ankara'da kalmak ve hollanda'da öğrenmeye başladığı türkçesini geliştirmek istiyordu. gitme vakti yaklaşırken rahmi sivri carina'ya, türkiye'de kalacak yeri olup olmadığını sordu.

    'hayır' cevabı aldığında kendisine daha önce hollanda'da yaşayan anne ve babasının evinde kalabileceğini söyledi.

    carina bu teklife çok sevindi ve hemen kabul etti. türkiye'yi birlikte gezdiği erkek arkadaşı michiel ise tedirgindi, carina'nın gitmesini istemedi. ancak carina, 22 haziran'da gitti. o gün itibariyle günlüğüne türkiye'yle ilgili notlarını almaya başlamıştı.

    gecekondu mahallesine ilk adım:

    uçaktan inip kalmak için gittiği gecekondu mahallesiyle ilgili ilk gözlemleri şöyle kağıda döküyordu carina: "ankara çok kalabalık ama oldukça da şirin bir kent. birbirine yapışık düzende inşa edilmiş apartman blokları gördüm. içimden de, benim de böyle bir yere götürülmemem için dua ediyordum. ama maalesef bu duam kabul olmadı çünkü biz de bunlardan birine girdik. içerisi oldukça şirindi. manzara da güzeldi ve yüksek apartman blokları arasında düşündüğümün aksine bol mesafe bırakılmıştı."

    "hem yemek, hem de sultan hanım'ın bol sohbeti aynı anda hazırdı. çok hoş vakit geçiriyordum ve kendimi iyi ve neşeli hissediyordum. bu ortama çabuk alışmıştım. üniversiteden 'asistan' beni aramış. ben de hemen michiel'i (erkek arkadaşı) arayarak kendisine 'benim çok rahat bir şekilde buraya gelerek yerleştiğimi' haber vermesini istedim. burada epey bir lüks yaşam tarzı sürmekteydiler. bulaşık makinesi, çamaşır makinesi ve duş vardı. buna karşın ne yazık ki, benim kaldığım odada bir dolap veya bir etajer bile yoktu."

    günlüklerine bakılırsa carina ilk günlerinde bir yandan türkiye'deki hayata uyum sorunları yaşıyor, bazı şeyler hoşuna gitmiyor, bir yandan da kendisine gösterilen sıcaklıktan ve içine düştüğü yaşama dair sürekli yeni bir şeyler öğrenmekten mutlu oluyordu.

    ankara öveçler'de kaldığı evde kendisine yoğun ilgi vardı. ev sakinleri kadar akrabalar ve komşular da ilgi gösteriyordu… öyle ki, günlüklerinde bu ilgiden hoşnut olduğunu ama yalnız kalmaya da ihtiyaç duyduğunu yazıyordu.

    alevi kültürüyle tanışma:

    carina, sivri ailesinin gençlerinden yasemin ve asuman'la tanıştı. asuman lise öğrencisi ve pir sultan abdal kültür derneği'nde semah öğretmeniydi. yasemin ise hacettepe üniversitesi felsefe bölümü öğrencisiydi. bu arada carina, alevi kültürüyle tanışma fırsatı buldu.

    26 haziran'da günlüğüne şu satırlar dökülüyordu:

    "pir sultan abdal kültür derneği! bu kişi, 16. yüzyılda yaşamış önemli bir alevi şahsiyeti imiş. burada, gençler asuman öncülüğünde çok hoş halk dansları (semah) gösterisi yapıyorlardı. yeğenler beni, türkçe öğrenen ve alevi kültürünü araştıran bir hollandalı olarak tanıttılar. alevilik çok önemliymiş." "bana burada aleviler ile sünni'ler arasındaki farkları anlattılar. buradaki herkes, benim alevi kültürüne duyduğum ilgiden dolayı çok memnun olmuş görünüyordu (neyse ki hollanda lisanındaki 'tesadüfen' kelimesinin türkçe'sini bilmiyorum, yoksa tüm karizmam silinecekti)."

    sivas'a gitmek için ısrar etti:

    carina bir kaç gün sonra, yasemin ve asuman'ın sivas'ta düzenlenecek şenliklere katılacaklarını öğrendi. kendisi de katılmak istedi.

    asuman ve yasemin'in annesi yeter sivri'nin anlattıklarına göre yasemin başlarda bu fikre sıcak yaklaşmadı. yasemin'in programı yoğun olacaktı ve ona zaman ayıramayacağını düşünmüştü.

    yeter sivri, carina'nın gitme isteğini şöyle anlatıyor:
    "yasemin 'orada su bulamayacağız, belki lavabo bulamayacağız, ekmek bulamayacağız, sen bunlara dayanamazın carina, sen gitme' dedi. olsun 'ben aç da susuz da kalırım ama geleyim' demiş. hatta 'orada yeriz, aç kalmayız' diyerek yola çıkarken yanına bir poşet kraker bisküvi almıştı."

    sivas'a giden 'neşe dolu' otobüs:

    günlüklerinde sivas'a gelişi ve bu kentteki ilk gözlemleriyle ilgili şu notları düşüyordu carina: "evvelki gün, (bekle bekle durdan sonra), bir otobüs dolusu alevi gencin arasında, pir sultan kültür festivali için sivas'a hareket ettik. otobüsün içi çok neşeliydi; müzik, yemek, neşeli gençlik… devamlı türkü söyleniyordu ve inanılmaz ama aktörlük yapılıp dans bile ediyordu. sabah saat 8.00 civarında sivas'a geldik. türkçe söylenen şeylerin manasız kalan ve anlamadığım tarafların hengamesinde dinlemeye, yemek yemeye ve hemen ardından tiyatroya gitmeyi başardık."

    bir sonraki sabahın yoğun geçtiğini ama akşam 'kütük gibi uyuduğunu' yazıyordu.
    yeter sivri, o günlerde yasemin'le konuşmasında carina'nın iyi olduğunu, dinlediğini hatırlatıyor: "yasemin, 'carina'yı iyi ki ankara'da bırakıp gelmemişim' dedi. carina çok mutlu dedi. 'bir hollandalı vardı, onunla tanıştırdık, carina onunla iyi arkadaş oldu, onunla geziyorlar' dedi. 'metin altıok'la iyi arkadaş oldu' dedi. 'aman kızım ilgilenin o misafir' dedim. 'tabii anne' dedi, 'ilgileniyoruz' dedi."
    'kendime turist süsü verdim'

    2 temmuz'daki notlarında günün nasıl geçtiğini ve neler yaptıklarını şöyle kaleme dökmüştü: "kahvaltı ettikten sonra tek başıma gezintiye çıktım. kendime turist süsü vermiştim (fotoğraf makinesi, seyahat kitapları) ve tarihi yapıları seyrettim (12 ve 13. yüzyıl selçuklu yapıları)."

    "daha sonra oturup değişik insanlarla sohbet ettim. hoşnut ama yine de bir tedirginlikle karikatür sanatçısı ile sohbete daldım. kendisi benim çok şirin bir portremi çizdi."

    carina 2 temmuz'daki notlarına madımak oteli'nde, dışarıda gösteriler devam ederken başlamıştı.
    "yine her bir şeylere şahit oldum. şu anda 'kapatılmış' bir vaziyette bir otelde oturmaktayız, zira dışarıdaki kökten dinci müslümanlar dolaşıp duruyorlar" sözleriyle başladığı cümlelerinden sonra "bunun ile ilgili daha sonra yazacağım" diyerek yukarıda alıntılanan sivas günlerini anlatmaya koyulmuştu.
    'ben bütün bunlardan ne anlarım ki?'

    ancak zaman ilerledikçe dışarıdaki eylemler bir saldırıya dönüşüyordu.
    carina yeniden ilk cümlelerine döndü ve dışarıdaki gösterilerle ilgili artan kaygısını döktü günlüğüne.
    "fakat şimdi işler ters gitmeye başlıyor" diye başladığı cümlesine şöyle devam edecekti:
    "biz uzun bir zamandır otelde oturuyoruz. dışarıda devasa ve kökten dinci grup (aşırı sağcı) bağırıp naralar atıyor."

    "bu binada solcu düşünür ve yazar aziz nesin'i saklıyorlarmış. kendisi "şeytan ayetleri'ni" yayınlamak düşüncesindeymiş. bunların hepsi nahoş şeyler. kendimi çok zor ve sıkıntılı bir durumda hissediyorum, zira biraz sonra burada neler olacak, tahmin bile edemiyorum."

    "sonunda bu şehrin bir türk kökten dinciler topluluğunun bulunduğu bir yer olduğunu öğrendim. bir sürü sloganlar atılıyordu ve bağrışmalar vardı. bununla birlikte bir sürü de polis vardı."

    bunları takiben olanı biteni anlayamadığı son cümleleri geldi carina'nın:
    "fakat ben bütün bunlardan ne anlarım ki?… dışarıdan yüksek tonda bağırmalar geliyor ama ne olduğunu anlamıyorum……."

    bu cümlelerden kısa süre sonra carina göstericilerin ateşe verdiği otelde 34 kişiyle beraber yaşamını yitirecekti. ismi, 3 temmuz günü gazetelerde sivas katliamında ölenlerin arasındaki tek yabancı olarak yer alacaktı.

    rahmi sivri, ölenler arasında kızının da bulunduğunun kesin olduğu bilgisini carina'nın annesine haber verdiğinde anne inanamamıştı. ona göre carina ölmemişti ve evine dönecekti. ancak gerçekti: carina'nın 1970'de hollanda'nın dontichem'de başlayan hayatı 1993'te türkiye'nin sivas kentindeki katliam sonucu sona ermişti.
    cenaze töreninde livaneli'nin parçası rahmi sivri, ankara'dan carina'nın eşyalarını hollanda'ya getirirken, genç kadının cenazesi de uçakla ülkesine getirildi.
    külleri, türkiyeliler'in de katıldığı kalabalık bir cenaze töreniyle toprağa gömüldü.
    rahmi sivri, carina'nın cenaze töreninde şarkılar çalındığını, annesinin çaldığı ilk şarkınınsa zülfü lüvaneli'nin 'saat 4 yoksun' olduğunu hatırlatıyor.
    katliamda ölenler her yıl türkiye'nin farklı yerlerinde kitlesel törenlerle anılıyor.
    törenlerde 35 kişi arasında carina cuanna'nın fotoğrafı, arkadaşları yasemin ve asuman sivri'ninkiler birlikte taşınıyor.

    türkiye'den kilometrelerce uzakta, hollanda'nın almanya sınırındaki doetinchem kenti mezarlığındaysa carina'nın mezarlığına ailesi ve birkaç arkadaşı tarafından sessizce çiçek bırakılıyor.
    --- spoiler ---

    içine doğmadığı bir hikayenin en can alıcı yerinden bir parçası olan carina'nın hikayesi, sivas katliamı olarak belleklerimizde kalan bir acıyı canlandırıyor.
  • fragmanını yeni izledim. seyrederken bildiğiniz ve bilmediğiniz hikayeler yan yana gelecek gibi duruyor, boğazı düğümleniyor insanın...

    madımak carina'nın günlüğü

    --- spoiler ---

    tarihler 2 temmuz 1993’ü gösterirken saatler 19, yer sivas madımak oteli. cehennemin tam orta yeri. üç şair otelin hole bakan merdivenlerine oturmuş, binlerce ipten boşalmış sözde müslümanların saldırısından korunmaya çalışıyorlar. aralarında bir diyalog oluşuyor, “şimdi bizi burada öldürseler ne olur?” merdivenin kenar kısmında oturan şair metin altıok başını ağır bir hareketle arkadaşına çevirerek, “kalanlar ölenler için şiir yazar” diyor. kalanlar intikamımızı alır, demiyor. yürekleri öylesine insan sevgisi ile dolu ki, ölmek aklından geçiyor ama öldürmek asla.

    (...)
    --- spoiler ---
  • siz hiç ağzınızdan sivas'a dair bir cümle çıktığı anda karşınızda değişen yüz ifadelerini gördünüz mü? konu o ana dek su gibi akıp giderken "şimdi sen söyle bakalım, yananlardan mısın yoksa yakanlardan mısın" sorusu ile şok oldunuz mu? ne diyeceğinizi bilemeyip, susup kaldınız mı?
    televizyondan izlediğinizi hatırlamasanız da, defalarca o videoları izleyip o çaresizliğin hikayelerini okuyup kahroldunuz mu? ben oldum. ama bu gerçekten kaçıp kulaktan dolma şeylerle olayları yorumlayanların, ama onlar dinsizdi, allah cezalandırdı onları cümlelerini duydukça daha çok kahroldum.
    bir umuttur bu film, etraftaki onca had bilmez aymaz insana olayları anlatabilmek ufak da olsa bir farkındalık yaratabilmek için bir umuttur bu film. elele olmalı, çok fazla kişiye ulaşıp göz açmasını sağlamalıyız. kalanlar ölenler için şiir yazdı, kalanlar ölenleri unutmadı. bu filmi izlemek ve izlettirmek kalanların ölen canlara borcudur da aynı zamanda.
  • bu hazin olayın filmini anlatırken spoiler gibi bir şey yazmayacağım herşey ortada.

    film çok didaktik olmuş. akademik tanımlamalar, tespitler havada uçuşuyor. biz filmi "bir amaç için yaptık"ı bu kadar ön plana çıkarmak rahatsız etti. düşününce bu film kime ne ifade edebilir ki? ben madımakı travma olarak görüyorum. agnostiğim. sunilik ve alevilikle alakam yok. durumun vahametini biliyorum. peki bana neden bunlar tekrar anlatılıyor? kimler izleyecek filmi?

    ucuz prodüksiyon.
    bu filmin bütçesinin çok kısıtlı olduğunu olmak zorunda olduğunu biliyorum. ancak bu şekilde de zoraki bir şekilde o oteli dijital efektlerle yakmak, iğrenç tansu çiller rolü, çevreden bulunan figüranlar çok sırıtıyor. öğrenci filmi izliyor gibisiniz. ancak iyi niyetli bir film gibi. oteli yakacak değiller tabi..bu yüzden yangın alevler yapmacık olarak yanıyor yanıyor..bir tiyatro da temsili objeler, sahne olur ya objelerin inandırıcılığı yoktur ama tiyatronun doğası gereği biz onu kafamızda tamamlarız. filmde de bunu yapmak zorundasınız. ama o zaman da niye benim madımak canlandırmasıyla tekrar canım yansın ki diyorsunuz. garip geliyor.

    kopuk kurgu
    bir hollandalı kızın çok heyecan vermeyen dünyasıyla başladık. türk adetleri bunlardır, türk kadınları böyledir sema cem evleri alevi ibadeti böyledir dedik. (ki burası günlükten ayrı kurgulama) sonra birden pat olayın aynısına sadık kalalım denmiş. olayı bilmeyen insanlar da baş dönmesi yaratabilir. ayrıca benim bildiğim hollandalı carina ve iki kız kardeş biraz dolaştıktan sonra bir grupla otele geliyor. filmde kopuk bir kurgu var. aziz nesinin gazeteciyle konuştuğu yer madımaktan uzakta ayrı bir fuar alanıyken oradan polisler tarafından kaldırılıp içeriye götürüyorlar. meğersem orası madımak oteliymiş. vay vay. kızlar da yolda yürürken bir den madımak içinde spawn oluyorlar.

    türkçe destanlar yazan hollandalı kız
    şakır şakır türkçe konuşuyor. meryem uzerli aksanıyla onun gibi. ama evde şarap içtikleri sahnede özel hayatını anlatırken birden ingilizceye dönmesini anlamadık. zaten basit bir şey anlatıyordun neden ingilizceye döndün? carla türkçe bilmiyordu hatta kursa gitmeyi düşünüyor kurs ücretinden yakınıyordu günlükte.

    olayın dış mihrakları
    kim bu olayı düzenleyenler? devlet eliyle mi yapıldığı iddia ediliyor. depoda bulunan 4-5 kişi bu madımak komplosunu düzenlerken sahte dinci oluyor. dinci yani sunni olmadıkları açık çünkü "ya din iman diyoruz hemen alevleniyor halk kandırıyoruz keh keh" muhabbeti yapıyorlar. ülkücü bbp desek ülküyle-islamla ilgili bir amaç yok. kim lan bunlar? askerin yanında oturup askeri de zan altında bırakmışlar. doğru mu? askeri engelleyen gladyo, derin devlet vb mi vardı resmi-gayri-resmi böyle bir bulgu var mı? aydınlatılmak isterim.

    iyiler çok iyi kötüler çok kötü
    tamam bu olayın kimler tarafından alevlendirildiğini az çok biliyoruz ancak. belediye başkanı temel karamollaoğlu vanın üzerinde konuşmayı filmdeki gibi madımak otelinin direkt önünde yapmıyor daha uzak bir yerde. gazanız mübarek olsun demiş midir bilmiyoruz ama filmde alıntılan yerin gerçek görüntüleri var. orada kalabalığa karşı dağılma uyarısı yapıyor. "bana saygınız varsa beni seviyorsanız dağılın" diyor. aleviliği yüceltirken sunnilere doğal olarak da eleştiri yapılıyor.

    film ne amaçla çekilmiş kimlere hitap ediyor?
    bütün ölümler vahim bu olayda. hollandalı bir kadının orada olması daha da garip. ancak carla nın sadece günlüklerini okumak yetiyor. neden filmi yapılsın ki? film zaten prodüksiyon ve işleniş açısından berbat ötesi. carla hakkında samanyolu flash tv canlandırması dışında ne alıyoruz ki hollandalı karakter için? film hepsini anlatayım derken iyice odaktan çıkıp harala gürele madımak vahşetine bağlanıyor. bu kadar elim bir olayın filminin çekilmesi gerekir miydi bilmiyorum. bu bir realite, vahşet zaten. ne amaçla çekilmiş? anlamadım.

    biraz sonralar daha da yazı yazacağım

    ek:
    yaşım tutmuyordu bu filmi izlemem iyi oldu/ bu olayı bilmiyordum filmine gideyimcilere.

    arkadaşlar eğer yakın türkiye tarihine meraklıysanız sivas katliamını mutlaka merak edip araştırmalıydınız. esasında madımak katliamı için benim bildiğim 4-5 ayrı detaylı anlatım var.

    birinci ağızdan. otelde olan ve sağ çıkan panorama dergisi muhabiri mehtap yücel'in olayla ilgili gözlemleri
    http://www.turknostalji.com/…m-olume-dogru-434.html

    can dündar'ın madımak belgeseli
    https://www.youtube.com/watch?v=ht0h_pefiew

    aziz nesin'in yaşadıkları kendi ağzından
    https://www.youtube.com/watch?v=rxuozkpfr3a
    https://www.youtube.com/watch?v=hppwnrwio-4

    lütfi kaleli. aziz nesinin hemen yanındaydı
    https://www.youtube.com/watch?v=1heajozmrzg

    şimdi bu kaynaklara bakınca zaten böyle belgeselimsi, kurmacalara ihtiyaç kalmıyor. amacımız bu (veya bundan sonraki) filmler üzerinden duygu sömürüsü mü yapmak. yoksa belgeleri inceleyerek bundan sonra bu tür olayların yaşanmaması için bilinçli mi olmak gerekiyor. bu yüzden madımak katliamı ile ilgili belgesellerin yapılmasını daha doğru buluyorum. ki 2012 yılında da menekşeden önceadında bir belgesel yapıldı bu konuyla ilgili

    tamamını buradan izleyebilirsiniz
    https://www.youtube.com/watch?t=27&v=vnpj9kmzcrk y
  • senaryo ve kurgu açısından bakacak olursak pek çok eksiği olan filmdir,madimak ta olup kurtulanlarin nasıl kurtulduklarına,kurtulurken yandaki bbp binasındakilerce tehdit edildiklerine,siz de yanın demelerine değinilmemiş,aziz nesin nasıl kurtuldu,kurtulurken oradaki gerici yobaz güruh tarafından nasil dövüldü yine değinilmemiş,ve yine madımak taki katliam sonrası gericilerin valiliğe yürüyüp,valinin alaydaki askerlerce nasıl kurtulduğundan yine bahsedilmemiş,bütün bunların dışında madımak önündeki kalabalık sanki saf temiz duyguları ile oynanmış müslüman olarak gösterilmiş,ellerine fırsat geçince çorum ve maraş ta alevilere ne yapıldığını herkes biliyor,bütün bu eleştirilerden sonra herşeye rağmen bu film in başlangıç için bir adım olduğunu düşünüyorum,özellikle filmin sonunda hüzünlenmemek,ağlamamak cok zordu,umarım bu film toplumdaki farkındalığı bir nebze olsa artırır,madımak bir utanç müzesi olabilir,yeni madımaklar yaşanmaz.
  • "hmmm olmamış" çıları başlık altına toplamış film.

    abi bak 93'ten bu yana 22 sene geçti ve bu yirmi iki senede kimse (tiyatro ve belgesel hariç) bu katliam ile alakalı film yapmadı. izlemedim, eksik olabilir, veya senin hissettiklerinle alakası yoktur fakat bu ilk. en azından benim izleyeceğim ilk...

    yapma gözünü seveyim. bize her katliam 2 temmuz. 1'i de bir 1000'i de bir.
  • yasadigim sehirde (bursa) gosterime girerse filmi izlemek isteyip de gidemeyen 20 kisinin biletini ben alacagim. bursa'daki yazarlar vakti geldiginde yesillendirebilirler.

    kurban kesmek, zekat vermek gibi rituellerim olmadigi icin bunu bir hayır işi
    olarak görüyorum.
  • bugün kadıköy'de kadıköy sineması'nda sadece 2 seanstan birinde izleyebildiğim anlamlı, izlenmesi gereken film..

    sadece 2 seans ! evet..

    21.15 seansında izledik filmi.

    izlerken sol yanıma çöken sızıyı asla anlatamam, tanımlayamam ne anlatabilirim ne de hissettirebilirim o acıyı en içlerimdeki. katliamın olduğu o sene, koray ile, madımak'ta yakılan 12 yaşındaki koray ile aynı yaştaydım ben.
    aynı yaşta ve bir yaz döneminde sokakta top koşturan erkek fatma idim, o dönemde. 2 temmuz'da
    ama benim yaşıtım bir çocuk, orada yanacaktı. ben bu durumdan yıllar sonra haberdar olacaktım.
    o anda anlamlandıramadığım yegane şey ise annemin tv karşısındaki gözyaşları olacaktı.
    annem o sene içinde bir de 24 ocak'ta ağlamış olacaktı. uğur mumcu katledildiğinde yani..

    nasıl bir ülkede yaşıyorduk biz?
    bunu henüz o dönemde anlayamayacaktı çocuk ruhum..
    allahü ekber nidaları ile bir otelin perdelerini ve otelin önündeki o ters çevrilmiş kırmızı arabayı ateşe veren pislik bir güruhu da anlayamayacaktım belki de.

    1 seneye kalmadı anladım sonrasında.
    çünkü 1 sene içinde "gülünün solduğu akşam" gibi kitapları okumaya başlayıp, çocukluktan ergenliğe ilk adımlarımı atacaktım. anneme deniz'in gazeteden kesilmiş resimlerini soracaktım, kitabının arasında bulunca. öğrenecektim. öğreteceklerdi. bu ülkede iyiyi, güzeli, temizi, adil olan her ne var ise onu istemenin ne menem bir cezaya neden olabileceğini anlayacaktım zamanla ben de.

    carina'yi bilmiyordum o gün. 2 temmuz 93'te orada kaç kişi yanıyordu, kaç kişi adına şiirler yazılacaktı sonra, bilmiyordum. metin altıok kimdi, bilmiyordum. öğrenecektim.

    öğreteceklerdi.

    bu ülkede bütün yangın yerlerinde insanların, halkları için temizi, iyiyi ararlarken nasıl karanlığa gömüldüklerini görecektim zamanla.

    tıpkı madımak filminde olduğu gibi, carina çalışma masasındaki ışığını söndürdüğünde o karanlık suratlı yobazların ellerinde olduğu gibi, daha da karanlığa gömülecekti ülkem. gömüldük de.

    birileri o yobazları korudu, birileri koray'ın çığlıklarını unuttu o duman nefesli madımak'ta zar zor verdiği.

    birileri sivas katliamı'nda zaman aşımını yarattı.

    birileri o katilleri koruyanlar bakan oldu, milletvekili oldu, yönetim kurulu üyesi oldu. oldu da oldu sonrasında.

    hepsini gördük, hepsini öğrendik acı ile. gaz bombaları ile hatırlattılar bize, zehirli sular ile kafamıza kazıdılar adliye önlerinde zaman aşımını protesto ederken. plastik mermi ile yüzümüze vurdular taksim'de, her defasında. öğrendik ki, bu ülkede hiçbir başarı cezasız kalmazdı ve bu ülkede adalet sadece bir kadın ismi idi.

    içim yanıyor sözlük. !!!

    bu filmi izledim ve hala istediklerimi yazamadığımı fark ettim, yine yine yeniden..!

    ne yazsam ne anlatsam bilmiyorum.. sivas katliamında 12 yaşında olan beni mi anlatayım? annemin tv ekranı karşısında ağlayan gözlerinin bende yarattığı korkuyu mu? koray'ın bugün madımak duman altında iken, filmde de gördüğüm gibi, ablasına sarılıp ağlayışının ruhumda yarattığı öfkeyi mi ? neyi anlatayım, nasıl anlatayım?

    bilmiyorum sözlük, bilmiyorum ama çok çok öfkeliyim !

    carina'nın ailesine de öfkeliyim. hollanda hükümeti'ne de ! bizler gözlerimiz yanarken her protestomuzda sivas'ta olanı biteni, gazlara boğdurulurken her zerremiz, coplanırken, onlar niye dava açmadılar misal ?
    niye bir şey yapmadılar carina için ?
    bir yandan da buna öfkelendim, bugün filmi izlerken.

    internette her yanda sinemadan eve gelince bunu araştırdım. sevgilisi michiel'in belki birşeyler yapmış olabilmesi ihtimalini sevmek istedim. ama olmadı. hiçbir şey bulamadım.

    sonra ; ne mi oldu?
    ağladım ağladım.

    ama bilirim ki;
    ölenler güneşe gömüldüler...
    ölenler hala içimdeler...
  • --- spoiler ---
    rıfat ılgaz'dan oğlu aydın ılgaz'a

    “bak aydın, firavunlar tabletleri kütüphanede kırdı, hitler’in orduları avrupa’da bütün kütüphaneleri yaktı. dünya tarihinde ilk kez aydınları bir binaya koyup yaktılar.”
    --- spoiler ---

    saat saat 2 temmuz 1993 sivas katliamı belgeseli
  • "çok utandım, çok ezildim, aman allahım kökten dinciler nelere muktedermiş"çilere gelsin; aynı güruh afganistan'da buda heykellerini yıktı, bugün palmira'yı yok ediyor, ezidileri, kürtleri, alevileri (suriye alevileri) yerinden ediyor, kadınlarına tecavüz ediyor, köleleştiriyor, "münafık" olarak gördüklerini dine dayanarak akıl almaz işkence yöntemleri ile katlediyor. zamanında pir sultan heykelini kaldırmak istemeleri ve şenlikleri de 'ateist şenliği' olarak görmeleri hiçbirimizi şaşırtmasın.

    evet sivas katliamı çok çok acı bir olaydır, içmizde dinmeyen, kanayan bir yaradır ama dünya radikal islam terörüyle mücadele konusunda değil bir adım öteye gitmek, daha da geriye gitti, keza türkiye de öyle, bunu görmek, her gün birebir şahit olmak daha da acı verici. aleviler sivas katliamından sonra dahi bu ülkede eşit haklara kavuşamadı; devlet en küçük bir mahcubiyet bile yaşamadı. şimdi filmi çekilmiş, üç beş aleviye izletilmiş kime ne fayda?

    işin güncel politik kısmını bir tarafa bırakırsak - ki alevilik meselesini güncel politikanın dışında görmek ne yazık ki seküler(!) anayasalı ülkemizde imkansız- kötü bir film olmuş, kimse kusuruma bakmasın, alınmasın. eksikleri çok fazla. ama sivas katliamı gibi çok katmanlı bir vakayı bir yabancının gözünden anlatmak da zor iş, teslim etmek lazım. spoiler veriyorum; bu filmdeki şarap sahnesi kadar gereksiz bir sahneyi başka çok az filmde gördüm. aleviler içki içiyor demek için konulmuş, bağlamsız, saçma sapan bir sahne.

    emeği geçen herkesin yine de eline sağlık. umalım ki daha fazla kişi izlesin ve sorgulasın. esas izlemesi ve öğrenmesi gerkenlerse sanata hiç bir zaman bu değeri verip, bir sinema salonuna gidip, "acaba ne olmuş?" sorusunu sormayacak. onların insana dair hiçbir güzelliğe tahammülü yok çünkü; onlar içlerindeki kötülüğe kılıf bulma konusunda çok becerikliler.

    edit: şunu yazdıktan iki dk. sonra bu yıl bangladeş'te dört blog yazarının feci şekillde katledildiğine ilişkin bir haber okudum. bu kadar, nokta. islam dünyası bağırsaklarındaki bu pislikten kurtulmadığı sürece dünyaya huzur yok.
hesabın var mı? giriş yap