• bi solucan varmis
    hep zorluklarla karsilasiyormus
    ait olmadigi yerde hosgoru sahibi olmayan, kibirli insanlarla yasamak zorunda kaliyormus
    her yeni gun farkli zorluklarla mucadele ediyormus
    geceleri "mutlu" olacagi gunleri hayal edip, uykuya daliyormus
    gunler gunleri kovalamis, aylar gecmis acaba mutlu olacak mi? bunu kimse bilememis.... boyle sonu belirsiz olan turleri de vardir bunlarin...
  • tatlı bebek muz ve üzgün bal böregi'nin de icinde bulundugu güzel dinleti.

    link

    zaman kavramının bizim bildigimizden farklı oldugu, sarı ve turuncu bir evrende tatlı bebek muz ve üzgün bal böregi yasıyormus. tatlı bebek muz oldukca neseli ve sarıymıs. her sabah uykusundan uyanırken gülümsermis ve ayakkabılarını giydirmesi icin annesini beklermis. üzgün bal böregi ise oldukca kederliymis cünkü dısarıya yaydıgı tatlı bal kokusunun kötü oldugunu düsünürmüs. bu yüzden hep hüzünlü uyanır ve kendi ayakkabısını kendi giyermis. tüm güzel muffin'ler ve cupcake'ler kötü kokmadıgını söyleseler de üzgün bal böregi ikna olmazmıs ve herkesten uzak kendi kücük kurabiye duvarlı evinde yasarmıs.

    ayakkabıları annesi tarafından giydirilen tatlı bebek muz, bir sabah dısarıya cıkıp yakın arkadasları olan süte batırılmıs bisküvi ve bögürtlen receli aromalı ıhlamur ile oynamaya baslamıs. daha sonra yanlarına gelen elma yapragı'nın cok üzgün oldugunu görmüsler. tatlı bebek muz sormus "elma yapragı, neden üzgünsün?" ve elma yapragı cevaplamıs. "kurabiye duvarlı evde yasayan üzgün bal böregi bana "günaydın" demedi."

    sarı ve turuncu evrende herkes birbirine "günaydın" der. bu bilinir ve önemlidir. herkes birbirini sevmeli ve arkadas olmalıdır. yoksa sarı ve turuncu evren hastalanıp ölür.

    duyduguna inanamayan ve sasıran tatlı bebek muz, kurabiye duvarlı eve gidip durumu kendi gözleriyle görmek istemis. nice güzel ve sevimli sarkılarla yürüyen tatlı bebek muz sonunda kurabiye duvarlı eve ulasmıs ve kapıyı 3 kez calmıs. üzgün bal böregi yavasca kapıyı acmıs ve gelenin tatlı bebek muz oldugunu görmüs. üzgün bal böregi, tatlı bebek muz bal kokusundan rahatsız olmasın diye geriye dogru 7 adım atmıs ve beklemis. "günaydın" demis tatlı bebek muz. buna ragmen cevap alamamıs ve üzgün bal böregi'nin duymadıgını düsünerek daha tatlı ve yüksek sesle "günaydın" demis.

    yine cevap alamamıs.

    üzgün bal böregi bu sabah hic konusmama kararı vermis ve bunun kötü kokudan kurtulusu olacagını düsünmüs ancak bunu sarı ve turuncu evrendeki sevimli canlılar bilmiyormus.

    sarı ve turuncu evrende zamanı gelmeden asla evine dönmeyen sıcak, yuvarlak gök cisminin önüne evrende hic görülmemis renkte karanlık, sevimsiz bir bulut gecmis. bulut öyle kızgınmıs ki hic durmadan homurdanıyormus. yüzü asık ve kasları catıkmıs. öyle ki cıkarttıgı sesler bile hicbir güzel müzige benzemiyormus. "hom hom hom.."

    ve tatlı bebek muz, günaydın demeyen üzgün bal böregi'ne, kızgın bulutu göstermek icin dısarı cıkmasını rica etmis. üzgün bal böregi, tatlı bebek muz'u uzaktan takip ederek dısarı cıkmıs ve o da karanlık, sevimsiz bulutu görmüs. bunu görmek onu daha da üzmüs ve geri kurabiye duvarlı evine kacmıs. her üzücü, kötü kokulu ve sarı turuncu evreni hasta eden seyin sebebinin kendisi oldugu düsünmeye baslamıs. bir yerde haklıymıs, karanlık, sevimsiz bulutun, sıcak gök cisminin önüne gecmesinin sebebi, üzgün bal böreginin "günaydın" dememesiymis.
    isteyerek yapmamıs ama olmus iste bir kez. üzgün bal böregi, elleriyle gözlerini kapatıp aglamaya baslamıs. sarı ve turuncu evrende daha önce kimse aglamamıs. sarı ve turuncu evren'de depremler olmaya baslamıs, karanlık, sevimsiz bulutlar cogalmıs ve zamansız bir gece yaratmıs. gece aslında iyi niyetliymis ancak karanlık, sevimsiz bulutlar onu ele gecirmis ve zorla kötü olmasını saglamıs.

    dısarıdaki tatlı bebek muz, süte batırılmıs bisküvi ve bögürtlen receli aromalı ıhlamur kosarak annelerine ve arkadaslarına haber vermisler. sarı ve turuncu evrendeki herkes kurabiye duvarlı evin önünde toplanmıs ve üzgün bal böregi'ne aglamaması gerektigini söylemisler.

    kurabiye duvarlı evin duvarları catlamaya baslamıs. üzgün bal böregi, aglamaya devam ettikce gözlerinden düsen damlalar kurabiye duvarlı evin catlaklarına nüfus etmis ve eritmeye baslamıs. dısarıda deprem ve zamansız gece varken artık aglamayı bırakmanın faydasız olacagını düsünmüs üzgün bal böregi! daha cok. daha cok aglamıs ve sarı turuncu evrenin tüm o güzel gök cisimleri arasından kayıp, baska bir gezegenin atmosferine carpmasına sebep olmus.

    atmosferde binlerce kücük parcaya ayrılan sarı ve turuncu gezegenin en büyük parcaları bu gezegenin her yanına yayılmıs. su, ates, hava ve topragı olusturmus ve sonra sarı turuncu gezegenin parcalanan 7 parcası, 7 güzel insanın gözlerine düsmüs. 7 parcası, 7 kötü insanın kalbine düsmüs ancak yine de düsmek icin binlerce parcası varmıs geride.

    bazı gecelerde karanlık, sevimsiz bulutların homurtusu arasında hala aglayan üzgün bal böregi'nin sesinin geldigini söylerler. üzgün bal böregi, karanlık, sevimsiz bulutların arasında kendi göz damlalarında yıkanıp kötü oldugunu düsündügü kokusundan kurtulmustur umarım.
  • masal kaçış demektir.

    anlatılamayanın şekil değiştirilmiş halidir. beyaz yalanların vücut bulmasıdır.

    ben kendi masalımı bulamamış bir insanım. gerçekliğin gölgesine o denli bürünmüştüm ki, geleceği düşünmekten şu an içerisinde nefes almayı bile unutan biriyim, biriydim.

    öğrendim, öğrenmedim değil. nefes almayı öğrendim, nefes almanın nasıl bir şey olduğunu öğrendim. bol bol acı öğrendim, şu an içerisinde acı çekmeyi öğrendim, gelecek için değil!

    gerçek üstü, hayır bu insan üstü değil, gerçek üstü. güzel bir yürekten bahsediyorum burada, beyazlar içerisinde bir masalda, cici mi cici konuşan bir prensesten bahsediyorum.

    karalar ülkesinin içerisinde inci tanesi gibi bir prensesmiş bu. gülümsemesine herkes hayran, bir bakışına herkes köleymiş. bir birine düşman iki ülkenin tohumuymuş prenses. bir ülkenin kralı ve diğer ülkenin kraliçesinin eski dostluk, mutluluk döneminin ürünüymüş. ama sonra ülkeler bölünmüş, prensesin yüreği de öyle.

    prenses okumayı sevmezmiş çok, gezermiş ama bol bol gezermiş. gezilerinde okuyan bir keşişe rastlamış. keşiş prensese bakıp hayran olmuş. prenses ise ona aşk nedir diye sormuş.

    keşiş ona, "bir terazinin iki ucunda iki insan düşün" demiş "bu iki insandan birinin terazisinin ağır basmasıdır aşk"

    prenses hevesle sormuş " neden ama neden bir taraf diğerinden ağır?"

    keşiş "bir tarafın hüznü öylesine ağırdır ki, terazi öyle hal alır" demiş sabırla.

    prenses durur mu devam etmiş sormaya "peki eşit olur mu bu aşk terazisi?"

    "o zaman bu aşk değil, tutku olur" demiş keşiş kızararak, alışkın değilmiş bunlara.

    prenses önceki soru ve cevapları önemsemeden atılmış "annemle babamın aşkı ne oldu peki? aşk varsa hüzün kimde ağır basıyordu acaba?"

    "onların aşkı sen oldun" demiş keşiş.

    "ben hüzün müyüm?" demiş kıkırdayarak prenses, oysa o hep öylesine mutlu biriymiş ki.

    "sen hüzün getirensin"

    "asla, ben kimseyi üzemem ki?"

    susmuş keşiş, terazinin bir tarafında öylece durarak, susmuş.
  • eyvah eyvah ünlemleriyle karşılanabilecek örnekleri olan sözlü ya da yazılı ürün:
    buyrunuz:

    "tembel ahmet bir an bile ürpermedi, irkilmedi. ilerledi, kılıcını güzel kızın gösterdiği yere indirdi. dört bir yana kanlar fışkırdı. korkunç dev sıçrayıp kalktı, inim inim inledi.” “tembel ahmet kılıcını bir kere daha indirdi. dev kocaman bir dağ gibi devriliverdi.” “çok değerli mücevherler vardı, alabildikleri kadar aldılar. ahıra gittiler, atları çıkardılar. çok değerli malları yüklediler, yola çıktılar."

    evvel zaman içinde, türk masalları dizisi, hazırlayan mümtaz güleryüz, nehir yayınları, evvel zaman içinde

    bir de bunu görünüz:

    "kadın gündüz kaleye aldığı erkekleri öldürüyor, kanlarını içiyormuş. gece olunca da aşıkları ile gönül eğlendiriyormuş... küçük kardeş, hançeri ile kadının boynunu kesmiş. kadını öldürünce de, mallarını, eşyalarını alarak," eve dönmüş.

    (mendilli güzel, cuma karataş, gendaş yayınları, s.10, 11, 15)
  • kücük sınavlar evreninde, havanın sıcaklardan soguklara gecis yaptıgı bir dönemde, palavracı pembe domuz ile aptal kücük mantar birbirine ilk görüste asık olduklarını sanmıslar. zaman bükücü bebek poposu, aptal kücük mantar'ın yanına gelip bir hatanın icinde oldugunu söylemis söylemesine ama ne aptal kücük mantar'ı ne de baska bir kimseyi inanmamıs.

    zaman ırmagın icerisinde akmıs ve çarkı döndürmüs biraz. cok degil. bir süre sonra palavracı pembe domuz, kendi pisligini yemege ve aptal kücük mantar'ı kendisinden tiksindirmeye baslamıs. palavracı pembe domuzlar böyledir. sevimli görünür ama kendi pisliginde yüzer ve bundan zevk alırlar üstelik agızlarında yedikleri pislikten daha kötü olan yalanlar da yaşar..

    palavracı pembe domuz icinde bulundugu pisliklen bir avuc alıp aptal kücük mantar'a atmıs ve beyaz sapkasını pisletmis. bundan sonra aptal kücük mantar kendisine neden "aptal" dediklerini anlamaya baslamıs. daha fazla aptal olmak istemeyen kücük mantar, palavracı pembe domuzu dövüp, kendisinden uzaklastırmıs.

    bu zamandan sonra kücük mantar, sapkasındaki pisligi cıkartmak icin cabalamıs ancak palavracı pembe domuzun pisligi tıpkı kendisi gibi yapıskan oldugundan basarılı olamamıs. sapkasındaki pislige ragmen, kücük sınavlar evreninde dolasmaya devam eden kücük mantar daha fazla aptal olmadıgı icin mutlu olmus.

    ^^,
  • kitapçılarda çocuk bölümü dışında da bulunması elzem olan kısım. masallar edebiyatın önemli bir bölümünü hatta kaynağını oluşturuyor, hala sözlü edebiyat olarak yolculuğuna devam ediyor. yüzyıllardır yeniden yeniden yazılıyor. faust goetheye gelinceye kadar kaç kişi tarafından yazılıyor. shakespeare de yazdığı oyunların hemen hemen hepsinde halk masallarından etkileniyor. demem o ki edebiyata giriş, mitolojiye giriş gibi sayabileceğim birçok konuda 101 dersi gibi önümüzde duruyor masallar. kaynaklar çok: kendi halk masallarımız, fabllar, kutsal kitaplar, destanlar, homerosun metinleri...

    bütün coğrafyların masallarını ayrı ayrı sıralayamayız elbet ama klasikleşmiş belli başlıları:

    (bkz: grimm masalları)
    (bkz: binbir gece masalları)
    (bkz: decameron)
    (bkz: kurtlarla koşan kadınlar)
    (bkz: dede korkut hikayeleri)

    (bkz: ramayana)
    (bkz: mahabharata)

    (bkz: ilahi komedya)
    (bkz: şahname)

    (bkz: ilyada)
    (bkz: odysseia)

    (bkz: kuran)
    (bkz: tevrat)
    (bkz: incil)
  • akustik versiyonuna doyulamayan, yasar'in o harika sesiyle insani hakikaten masal alemine tasiyan mukemmel sarki. uyandigimdan beri nedensizce dilimin ucunda.
  • ozan ekici'nin 2015 yılında çıkardığı "rüzgarın rengi var" albümünün çıkış parçasıdır.

    bana çağrı çetinsel, yaşar kurt tadı vermiş, soft bir sese sahip.

    sözleri de şöyle ki:

    belki bugün, belki yarın
    belki şimdi durur zaman.
    solar renkler, susar her şey
    biter yaşam.

    neyim var neyim yok
    alıp götürsün rüzgar
    sevgidir inandığım
    yoksa ne önemi var hayatın
    senin ışık dediğin bana masal…

    belki küskün, belki yorgunsun
    belki aşık, belki eksik
    kim bilir kendini nerede bulursun
    ölüm bir sır kapısında durursun
    senin ışık dediğin bana masal.
  • güneşin altında söylenmesi gereken gerçekleri masallar binlerce yıl önce söyledi. anımsamak, okumak ve anlamak gerek.
  • küçük bebek beyinli çocuk ve mavi gezegenli kız.

    mavi gezegenli kızın mutsuzluktan öldüğü ve bir damla yeşil çiçek suyu içerek hayata geri döndüğü bir dönemde başka başka kıtalarda yaşayan küçük bebek beyinli bir çocuk varmış. ismi “6 ” olan bir ayna portalından içeriye doğru bakarlarken ilk kez birbirlerini görmüşler. mavi gezegenli kız ön görüye sahip olduğundan çok ağlamış çünkü neler olacağını biliyormuş. aynı zamanda küçük bebek beyinli çocuk o dünyanın en mutlu bebek beyinlisi olmuş çünkü ön görüye sahip değilmiş. ön görüye sahip olmak lanetlerin içerisinde en kötü olanıdır. mutsuzluğu, neşesizliği ve heyecansızlığı doğurur. önce öper sonra doğurur tüm bunları. yine de birbirlerini sevmişler ancak küçük bebek beyinli çocuğun sevgisi, evrenler içerisindeki en büyük sevgiymiş. mavi gezegenli kız bu sevginin altında bazen eziliyormuş. bir defa ayağı ve kolu acımış bu ezilmeler yüzünden. ağlamaları iyileştirmiş tüm ezikleri. küçük bebek beyinli çocuğun aşkı nebula gözlerinden ikisini kör etmiş. artık sadece tek bir göz ile görebiliyormuş fakat bu göz bildiğimiz tüm gözlerden farklı algılıyormuş dünyasını. tek gözü sadece mavi gezegenli kızın gözlerindeymiş. onun görmek istediği gibi görmek istemiş dünyayı. onun sevdiği ve baktığında onu mutlu eden tüm renkli çiçekleri onun nebula gözlerinden görmek istemiş. bazı evrenlerin tanrıları hırslı ve kıskançtır. bu evrenin tanrısı öyle kıskanç ve kötüymüş ki iki küçük canlının birbirini sevmesinden hoşlanmamış. hele küçük bebek beyinli çocuğun aşkının büyüklüğünü öyle kıskanmış ki neredeyse elma çayını üzerine dökecekmiş. küçük bebek beyinli çocuğun kalbini büyütmüş. aşkından ölmesi için. kalbi büyüdükçe mutluluğu artmış çünkü daha çok sevebildiği için mutlu olmuş küçük bebek beyinli çocuk. tanrı bu sefer mavi gezegenli kıza dönmüş ve ona inançsızlık ve güçsüzlük vermiş. tanrılar böyledir. acımasız ve katildirler. mavi gezegenli insanlar küçük ve pembe kulaklı canlılardır ve hep ağlarlar. tanrının verdiği inançsızlık ve güçsüzlük altında nefes alamayan mavi gezegenli kız son bir kez küçük bebek beyinli çocuğu öpmek istemiş. öpücüğün son kez olduğunu bilmeyen küçük bebek beyinli çocuk verebileceği en iyi öpücüğü vermek yerine en iyisinin bir kötüsünü vermiş. ve sonra tanrı da ölmüş.
hesabın var mı? giriş yap