11240 entry daha
  • yıllardır masterchef programının yabancı versiyonlarını izlerim, özellikle masterchef junior izlemek çok keyiflidir. 7-8 yaşlarında, küçücük çocukların mutfakta neler yaptığını, hangi tekniklerle yemek yaptığını, mutfak ve yemek bilgisini görseniz ağzınız açık kalır. sous vide, deep fry, poaching, broiling gibi teknikleri kullanıp, bir de neden tercih ettiğini, kullandığı ürünün neden buna uygun olduğunu açıklayabiliyor.

    bizde yayınlananı izlemeye başladım, henüz elemelerdeyken hayatında ilk defa ali nazik yapan yarışmacı, “şefim, yoğurtla közlenmiş patlıcanı nasıl bir araya getirebilirim?” diye soruyordu aklından geçeni hala anlamış değilim, bir başkası ilk defa avokado tadıyor, diğer bir grup kendilerine verilen yemeği yapamadığı için poşe yumurta yaparak elemeyi geçiyordu, ki bunda bile 10 dakikada poşe yumurta yapabilen tek yarışmacı oldu ve en azından sonuçlandırdığı için seçildi. bu gruptan önceki grupta gnocchinin ne olduğunu bilemedikleri için kendi kendime söylenmiştim, beni nelerin beklediğinden habersiz. piyazın nasıl yapıldığını sorup, tavada fasulyeleri ve yeşillikleri pişiren yarışmacı oldu, tadım sırasında da “piz karateniz’te pöyle yapıyoruz” cevabını verdi pişkin pişkin. elemelerde kimine yarım saatte mercimek çorbası yaptırıp, kimine ekmek yapımı da dahil 45 dakikada hamburger diyip, 3 tane yetenekli adamı birbirine kırdırdılar, köfte piyazla adam seçtiler, öte tarafta hamurunu yaptırıp ravioli beklediler. tüm bu elemelerde eşit şartlarda seçilmemiş yarışmacı birbiriyle yarışıyor.

    şeflerden biri gordon ramsey gibi davranıp ilgi çekmeye çalışıyor, özgün bir davranışı yok, şeflik denen şeyin kaba saba, karşıdakini hor gören bir şey olduğuna inanmış, alaylı olduğu için de usta-çırak iletişim biçiminde davranıyor. bir diğeri, geçen sene kayseri yağlamasının dörde bölünüp çeyrek parçanın çatala dolanarak yendiğini bilmeden, bir bütün yağlamayı çatala sarıp yemeye çalışmış ve “bak bu böyle yenir” diye de ahkam kesmişti, çüş derler adama.

    yarışmacılarda yetenek yok, yemek bilgisi yok, teknik yok, vizyon yok. hasbelkader üç beş yemek bilen katılmış, röportajlarda isminin yanında aşçı yazıyor, kafayı duvarlara vuruyorum. şu programın formatını bile doğru düzgün kendimize uyarlayamadık, adam gibi işini yapan, en azından biraz teknik bilgisi olan barbaros, emir, serhat, furkan gibi yarışmacılardan koy bari de en fazla gelişen, en yaratıcı olan seçilsin. ama yok reyting de getirecek profiller lazım, bizim ülkede cehalet kutsanır. işte o yüzden yarışmacı olarak bir adam koydular yarışmaya, sen ben belki izlemeyi bırakırız ama o büyük çoğunluk bu adam için izleyecek. cahili severiz, cahil olup da böyle özgüvenli insanlara bayılırız. izlerken, başkası adına utanmak duygusunu yaşatıyor, tüm cehaletiyle ahkam kesiyor, ramen için “ne bulduysa içine atmış” diyor, fine dining bir etki yaratmaya çalışan tabağa “zayıf tabak” diyip yanındaki brezilyalı yarışmacıya o kıt ingilizcesiyle “small plate” diyor. kendisinden sürekli birinci çoğul şahıs olarak bahsediyor, “inandık, biz yaptık, başardık, yine yaparız” diyerek iticiliğin sınırlarını zorluyor, çünkü cahil ve biz cehaleti kutsarız, çünkü bu toprakların âdetindendir güçsüz, niteliksiz gördüğünü korumak, o da bunun farkında, o yüzden de köpürttükçe köpürtüyor. gülüyor herkes, severiz çünkü cahile sempati göstermeyi, “yazık cahil işte” der geçeriz, bu sempatiyi gördükçe o cehaletten asla kurtulmaya çalışmaz, kendine olan inancı artar ve utanmadan gelir bu yarışmaya bile katılır. ama işte ne yazık ki bu tipler her yerde, bu cehalet her yerde, gülümseyip geçtikçe, haline acıdıkça, yaptığı kabalıklar için “cahilliğine ver” dedikçe artacaklar, “urfa’da oxford vardı da biz mi okumadık?” diyerek bilmemekle, geride kalmakla övünen adamlar baş tacı edilecekler. cehaletin mutluluk olduğunu fark ettikçe aynı kalmaya devam edecekler. kendini geliştirene “entel-dantel”, kibar davranan erkeklere “karı kılıklı”, cahile tepki gösterene “elitist, burnu büyük” sıfatlarını atfedip, kendilerini yüceltecekler.

    dostoyevski der ki: “bilgisizlik, soytarılık demektir; pislikten farkı yoktur yani”.

    son olarak da, atatürk’ün bir sözünü eklemek isterim ki her şeyi özetlemektedir.

    “biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okumak bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek âlimler çıkabilir.”
  • pandemi döneminde işimden dolayı çok yoğun olmadığımdan ilk defa izledim. bişeyler de öğrendim açıkçası. bi hallenmedim değil evde ben de yapayım bişeyler diye.
  • kayhan, bizim millete dair nefret ettiğim herşeyi aynı anda barındırıyor.

    sosyolojik araştırma konusu bir şahıs.
  • kayhan son 18 yıllık türkiye'nin özeti gibi bir karakter. bu döneme dair herşey bu elemanda vücut bulmuş.
  • eğence ve şov dışında izleyiciler açısından en değerli kazanımı sunan kısmı, kimlerin devam edeceğinin kararının açıklandığı bölüm.

    her bir yarışmacının yüzüne söylenen karardan sonra tabakların eleştirilmesi, incelenmesi olmasa izlenecek pek bir şey yok.

    bir de şu "bakış açını değiştir." gibi yuvarlak ifadelerden kaçınmaları gerekiyor. ne kadar çok örnek verirlerse o kadar anlaşılır olacaklar. reytingin sebeplerinden biri de yarışmanın konusunun yemek olması. yemekle izleyici arasında mutfak pratiğine yönelik bağlar kurmaları gerekir.
  • barbaros reyiz sadece yemek yaparken ciddi ama bu eray tombişi neden millete öyle iğrenerek bakıyor bir türlü çözemedim. inşallah kadroya en son girersin. yukarı bi çıksa ikinci serhat olacak
  • bugün eray kazanır inşallah,her gün 2.oluyor
  • eray yine ikinci olmuş.
  • ya bi gidin artık. erayı almazlarsa izlemeyi bırakırım sonrasında.
  • bu gidişle eray, (bkz: kingpin)'e dönüşecek.
34799 entry daha
hesabın var mı? giriş yap