• doc. dr. psikiyatrist. an itibariyle taa urfalardan bakirköy ruh ve sinir hastaliklari hastanesi başhekimliğine atanan kişi. 1970 doğumlu. işi zor, kolay gelsin..

    (bkz: hafirgan)
    (bkz: sarma tutun)
    (bkz: sira gecesi)
    (bkz: urfa)
  • muhteşem ders anlatan insandır kendisi. konuşmaları da direk güven verir insana, ses tonu tonlaması, konuşma tarzı iyi de nirvana yapmıştır kanımca. umarım daha çok zaman dersini dinleme, anlama zevkinde bulunabiliriz.
  • istanbul şehir üniversitesi psikoloji bölüm başkanıdır. kültürel psikoloji alanındaki çalışmalarıyla mehurdur.
  • a haberde su an madenci ailelerinin istifa falan istemediğini, aileler dışında başka kişilerin tepkilerinin değerli olmadığını anlatiyor tatli tatli. tarihine not olsun.
  • dün trt'de mecburiyetten izlediğim seçim konulu programda erken seçimde çok ciddi oy değişiklikleri yaşanacağı, akp'nin kürtlere kendini anlatarak eski oylarını geri alabileceğini söyleyen kişi. hayır programdaki diğer isimler de akp'liydi ama onların suratlarında bile ne diyor yahu bu adam ifadesi vardı.
  • ismi cem olmasına rağmen daha önce duymadığım cem küçük isimli köşe yazarının, akp ve recep tayyip erdoğan yandaşı olarak bilinen star gazetesi'ndeki, ahmet hakan'ı eleştirdiği bugünkü yazısında "usta bir psikiyatri profesörü" diye bahsetmesi üzerine "kimmiş acaba bu profesör?" diye merak edip araştırma ihtiyacı hissettiğim kişi. elazığ doğumluymuş. siyaset ekonomi ve toplum araştırmaları vakfı (seta)'nın genel koordinatör yardımcısıymış.
  • iyi niyetliymiş gibi gözüken, kendince demokrat bir şahıs. yazık. trt'deki enine boyuna programında seyrettim biraz.

    "putin nasıl bir lider?" ile ilgili konuşuyorlardı. özetle, putin'in rusya'nın ve kendi geleceğinin bir olduğunu düşündüğünü, rusya'nın geçmişten gelen geleneğine çok bağlı olduğunu, bazı kararları alırken başına buyruk bir tutum sergilediği başta olmak üzere genel olarak otoriter tavrını işaret etti. bana çok tanıdık birini anlatıyor gibi geldi aslında.

    başkanlık sistemi ile ilgili bölümde dünyadaki çeşitli uygulamalarda belirli süreli başkanlığın müthiş bir değişim ve yenilenmeyi beraberinde getirdiği, kadroların devamlı tazelendiği ve bunun muhalefete de sirayet ettiğini belirtti. ölüm kalım olmazsa en az bir 17 sene bilfiil siyaset sahnesinde kalacak birini gene anımsattı ama neyse.
  • 2015 yılında istanbul şehir üniversitesi'nden istifa eden profesör.

    şimdi 2017-2018 sezonunda öğrenci alımına başlayacak ibn haldun üniversitesi'nin psikoloji bölümü akademik kadrosunda gözükmektedir.

    (bkz: #68111568)
  • iyi bir adamdır, güzel bir hocadır!
  • psikiyatrist. bu yüzden psikolojik sorunları "nörolojik" anlamda ele alan bir kişi.
    şu entryimde de bahsettim, psikolog ile psikiyatrist farklıdır, ikisi psikolojik sorunları tamamen farklı açıdan ele alır: #62611295
    psikolojide insanların sorunlarına bambaşka açılardan bakan yaklaşımlar vardır. psikiyatri ile psikolojinin farklı disiplinler olmasının da temelinde bu vardır.
    örneğin psikolojide insan davranışlarına biyolojik yaklaşım, nörobilimsel yaklaşım, evrimsel yaklaşım, psikodinamik yaklaşım, davranışsal yaklaşım, insancıl yaklaşım, bilişsel yaklaşım, sosyokültürel yaklaşım gibi çok farklı yaklaşımlar kullanılarak irdeleme yapılabilir. bir durumu, herkes farklı açıdan ele alabiliyor psikoloji ve sosyolojide. örneğin bir sonuca sadece nörolojik açıklama getirmeye çalışmanız yetmez, olayın bir de toplumsal süreci, toplumsal baskı, evrimsel süreç gibi bambaşka etkileyiciler içine girebilir. bu yüzden her kuram her iddia eleştiriye açıktır.
    örneğin sigmund freud'u şu entryde eleştirmiştim: #68002854

    her neyse, başlıktaki beyfendiye dönecek olursak, böyle bir açıklama ile entrye giriş yapmak zorundaydım, çünkü aşağıdaki açıklamaları hangi açıdan ele aldığımı ve ortaya atılan herhangi bir "araştırma sonucuna" getirilebilecek açıklama farklılıklarına dikkat çekmek istedim.

    bu beyfendiye de sosyolojik araştırma yöntemleri ve araştırmaları yorumlamada farklı bakış açıları edinme anlamında bir eğitim verildiğini sanmıyorum. malum tıp fakültesinden mezun olan biri psikiyatrist olabiliyor. davranışların psikolojik boyutu veya psikolojik yorumlaması yönünde bir ders alsa da hatta kendi kendisini geliştirse dahi, "sosyolojik yorumlama" konusunda bir eğitim aldığını sanmıyorum. zira, kendisinin geçenlerde "evli çiftlere cinsellik tavsiyeleri" veren bir makalesini gördüm, okudum. makalede bir iki cümle "yanlış anlaşılabilir" geldi. etik dersi filan almış olmasına rağmen, "bir araştırmada ortaya çıkan bir sonucu nasıl yorumlayalım?" kısmı boşlukluydu.

    sosyoloji ve psikoloji eğitimi almış biri olarak söylüyorum, psikiyatri olaylara nörolojik açıdan bakar. beyinde yükselen eksilen maddeyi inceler. ilaçla tedavi odaklıdır. tedavi yöntemi psikologla aynı değildir. yorumlama kısımlarında daha çok psikologlar ve sosyologlar öndedir. araştırma nasıl yapılır, araştırma sonuçları neyi gösterir, bir sonuç nasıl yorumlanmalı veya bu araştırma niye böyle çıktı, bu sonucun nedenleri ne olabilir; gibi sorulara sosyologlar ve psikologlar çalışmaları ile cevap verir. diyelim ki bir araştırma yaptık ve "dünyada genellikle kız öğrenciler daha başarılır" gibi bir sonuç çıktı. işte bu sonuç "erkekler başarısızlık potansiyelindedir" gibi bir açıklamaya götürmez hemen sosyolog ve psikologları. erkekler niye başarısız, erkeklerin başarısı arttırılabilir mi, niye cinsiyetlerde bir farklılık var yoksa toplumlar cinsiyetlerin eğitimdeki başarısı yönünde farklı etkilenebilecekleri ortamlar mı oluşturuyorlar vs gibi bir sürü açıdan nedenleri ele alınabilir. dahası kızlar daha başarılıdır sonucu dediğim gibi "erkek öğrenciler kızlar kadar başarılı olamaz" ı ise hayatta göstermez! erkekler niye bu konuda geride kalmış, cinsiyetler nelere göre okul başarısında etkileniyorlar, erkeklerin başarısı nasıl arttırılabilir gibi yepyeni ve deeepdeeriiin bir araştırma alanı karşımıza çıkar.

    işte kendisinin evli çiftlere cinsellik hakkında tavsiyeler verdiğini okuduğum bir makalesinde, "kadınların çoğu seksin kendileri için olumlu bir şey olduğunu ama kocalarının kendilerinden daha düşkün olduğunu söylediler" ifadesini görünce ve bu ifadenin devamında bu sonucun ne anlama geldiğine dair kısa da olsa bir açıklama göremeyince, bu konularda araştırma yapan biri olarak kendisine pek yakıştıramadım. bence böyle "hassas" bir konuda (zira makalenin amacı eşlerin birbirlerinden soğumasını kopmasını önlemek) böyle bir cümle kurarken, bunu okuyan "kadın" veya "erkeğin" ne düşüneceği hesaba katılmalıydı. yukarıda verdiğim kız öğrenci erkek öğrenci örneğinde olduğu gibi, zira siz "bir araştırma yaptık, bu araştırmada kadınların çoğu kocalarının cinselliğe daha düşkün olduğunu söyledi" sonucu ile gelirseniz, psikolog veya sosyolog bir sürü şey sorar. bunun en başında "niye?" gelir ve bu sonuç katiyen "kadınlar, erkekler kadar cinselliğe düşkün olma potansiyelinde değildir" gibi bir şeyi göstermez.

    amma velakin, beni şaşırtan başka bir nokta ise şuydu. makalede bu bahsettiğim cümle "bir araştırma yapıldı abd'de bilmem ne yılında. şu kadar kadın üzerinde" gibi herhangi bir araştırma verisi söylenmeden yer alıyordu. bildiğiniz sokak röportajı yapar gibi "kadınlara sorduk, çoğu öyle dedi" şeklinde bitiriliyordu. yüzde kaçının öyle dediği bile yazmıyordu ki, %51 i öyle dedi sonucu ile %95 i öyle dedi sonucu da farklı sorular sorulmasına neden olabilecektir. bu ifadenin bu denli özensiz verilmesi beni çok şaşırttı, açıkcası sosyoloji ve psikoloji eğitimi gören biri olarak, beyefendinin "sosyal bir algı" oluşturmaya çalıştığını bile düşündüm bir an (hem de tahmin edersiniz ki olumsuz bir sosyal algı oluşturmaya çalıştığını düşündüm...) ama ben gene de kötü düşünmek istemedim, ve kendisinin psikiyatrist olduğunu dolayısıyla bir araştırma sonucunu hem de sosyal bir araştırmayı yorumlayamayacağını düşündüm. (ki kadınlara, sekse sizce siz mi düşkünsünüz kocanız mı sorusu sosyal bir araştırmadır ama kadın ve erkek beyninin tomografisini çekerek bir sonuçlar çıkartırsanız bu bir tıbbi araştırmadır) bir kere bahsettiği cümle de, sonucunun yorumlaması da tamamen sosyal bilimlerin özüne giriyordu.

    dediğim gibi, bizle bir araştırma verisi paylaşmamış. örneğin 1000 kadına sorduk 600 ü böyle dedi gibi bir veri yok. hem sorulan kadın sayısı hem de kocam düşkün diyenin oranı önemli. örneğin 600 ile 950 çıkması farklı.

    ayrıca bu ankete katılan kadınların dediğim bazı tipik özellikleri de önemli. örneğin muhafazakar bir aileden mi gelmeler ya da kız çocuğu iken ne kadar cinsellik hakkında bilinçaltları bozulmuş, cinsel tacize uğramışlar mı özellikle çocukken ya da eğitim seviyeleri ekonomik özgürlükleri ne, sosyal meşgaleleri var mı, hatta spor yapıyorlar mı, kadınların kaçı anne, kaçı kendisini çocuğunun ve evin hizmetçisi konumunda üretken olmayan değersiz biri gibi görüyor vs gibi bir sürü alt veri de almanız lazım ki bu sonucu yorumlayabilesiniz. bir siyasi seçimde bile şehirden şehire parti seçimi değişir, böyle bir sosyal soruda da şehirden şehire kadınların cevabı değişecektir. zira cinsellik, sosyal bir eylemdir, bir sosyal eylemin cinsiyetlerde oluşturduğu psikolojik algısı da çok farklı yönlerden etkilenir. hdp doğuda bir ilde %80 oy alır chp başka yerde %70 akp başka yerde %80. neden? toplum farklıdır. bir kadının evlenirken bir erkekte istediği özellikler bile değişir şehirden şehire. cinsellik gibi zevk alma odaklı yani sosyal bir boyuttaki eylem, cinselliğe düşkünlük gibi bizzat psikolojik boyutu olan bir konuda, büyüdüğün il hatta mahallen ilçen ekonomik koşulun okuduğun okulun tarzı bile etkili olabilmekte. okul okumuş mu, okuduğu okul tutucu mu sosyal mi vs veya okuldaki erkek profilleri de etkilemekte. imam hatip'de okuyan bir kız ile ted kolejinde okuyan bir kızın hayata bakışı, cinsellik algısı bambaşkadır. zira imam hatip'de okuyan kız mastürbasyonu günah görmektedir,
    kendi bedenini tanımada çekincelidir.(kuran'da böyle bir günah olmamasına rağmen) yahut bir aile evindeki genç kıza "sen kızsın tek şuraya gidemezsin, kız erkeklerle konuşma" gibi şeyler söylenip erkek kardeşi varsa ve ona "oo oğlum kız arkadaş var mı" deniyorsa bu kızın cinsellik algısı normalden farklıdır, başka bir genç kızı ailesi piyano dersi aldırıp 8 kişilik kızlı erkekli arkadaş grubu ile takılmasına izin veriyorsa bu kızın algısı farklıdır.

    meslek tatmini bile cinselliği etkilemekte. sabahtan akşama kadar hamallık yapan, stresli bir işte çalışan, taksicilik yapan biri ile dilediğinde ibizaya tatile gidebilen, ya da akademik anlamda kendisine doyum veren, sanatla uğraşan bir adamın cinsel hayatı farklıdır.

    neyse, medaim yanık'ın bu "araştırma verisi" sunmadan verdiği cümlesine dönersek, bunu görüşmelerden edindi ise, e çok normal...zaten kadınlarda daha fazla cinsellik sorunu olması bizim gibi toplumlarda normal...bir de şu var ki diğer kişilerde belli ki çoğunluk olmasa bile bazı kadınlar "kocam daha düşkün" dememiş. araştırma niye yapılır? bir soru niye sorulur?

    örneğin 1 milyon kadına aynı soruyu sorsak yani "cinsellik sizin için iyi olumlu bir şey mi, siz mi daha düşkünsünüz kocanız mı" diye sorsak, %75 i "bence cinsellik kötü rahatsız edici" dese, diyecektik ki "kadınların terapiye ihtiyacı var, normal olan bu olmamalı. çünkü kadınların da vücudu cinsellikten zevk almaya psikolojileri cinselliği olumlu görmeye açık"... ee şimdi kendisinin verdiği bu cümleye geri dönersek, "kocasından daha az cinselliğe düşkün olmadığını düşünen" kadınlar da olduğuna göre ve dahası bu durumu engelleyecek hiçbir fiziksel psikolojik neden olmadığına göre (çünkü kadınların da libidosu mens döngülerinin herhangi bir gününde artabilir, herhangi bir gün cinsellik isteyebilirler, herhangi bir gıda isteği arttırabilir, herhangi bir psikolojik rahatlık cinsellik arzusu doğurabilir, herhangi bir uyarım cinsel istek verebilir vs...yani kadının 1 ayın 25 günü cinsellik isteyemez maksimum 5 gün filan ister gibi bir kısıtlama yok...), neden bu ifadeyi makalenize koyarken, "kadınlar da kocaları kadar cinselliğe düşkün olabilir, cinselliği kocaları kadar sevebilir, bunu engelleyen herhangi bir fizyolojik engel psikolojik etken yok" diyemediniz de, mevcut bir toplumsal olgu olarak pek çok kadın da görülebilen "kadınların cinsel soğukluk yaşayabilmesi veya erkekler kadar cinselliğe kendilerini rahat bırakamaması" sorununa değinmediniz!?

    allahtan neyse ki medaim beyin bu soruyu sorduğu kadınlar "seks bence olumlu" demiş! %50 den fazlası cinselliğe kocamdan daha az düşkünüm dedi ise bunu niye bir sorun olarak ele alan bir makale yazmadınız? belli ki kocası kadar düşkün olabilenler de var! kadınların cinsellikte daha rahat olmaları, cinselliğe daha kaliteli yönelmeleri adına öneri sunmadınız da yarım yamalak bir cümle bıraktınız? madem bahsettiğiniz makale, cinsellikten doğabilecek sorunların evliliği tehdit altına alması gibi önemli bir konu iken, kendisi kadar cinselliğe şevk duymayan bir partner ile olan erkeğin ve kadının bu konudan ötürü pek çok sorun yaşayabileceği aşikar değil mi!?

    erkeklerin 20 sine geldiğinde hatta daha bile erken yaşta iken, geneleve gitmesi beklenen bir toplum yapısının sık görüldüğü ülkemizde, her erkeğin birkaç kere geneleve gitmesini pavyona gitmesini dansöz izlemeye gitmesini normal gören bir halk kitlesi çok çok fazla iken (üstelik erkek fakir de olsa zengin de olsa mühendis de olsa işçi de olsa normal gören bunu yapınca e o erkektir normaldir diyen) erkek çok kadınla olunca oo abim diyen ama kadın yaptığında anında orospu gören bir anlayışın sıkça görüldüğü toplum kesimlerimizde, bu kesimlerin içinde sıkışıp kalan kadınlar ne kadar bu konuda rahat olabilir? bir gün kocaları olduğunda bile bu önermelerle yetişmenin verdiği bir baskı (kendisini cinselliğe rahat ve arzulu bırakamama) olacak ve muhtemelen cinsel soğukluk olacak haliyle (ki oluyor). kocasını istememeyi doğasına uygun görecek kadınlar. kocaların çapkın olmasını da normal görecek! neden? sebebi psikolojide olmasın? örneğin ayşe arman gibi seksi tabu görmeyen, doğal ve haz unsuru olduğunu idrak edenler ile, kocasına bile kadınsı görünemeyen çünkü kocasına bile kadınsı olsa bunu kendi doğasına uygun düşüremeyen kadınlar bir olur mu?

    entrylerimi takip edenler bilir, allah'ın sınırlarına göre yaşamaya gayret eden biriyim ve kur'an araştırmacısıyım.

    kuran'da orta yola dikkat çekilir yani ne aşırılığa ne azlığa. kadın da erkek de dini kuralları gözettiği müddetçe, örneğin erkek kendisinin de namusu olduğnu zinanın övünülecek normal bir iş olmadığını idrak eder, çirkin işler yaptığında otomatik bir allah'a karşı suçluluğun verdiği kötü hissi tadabilen biri olursa, kadınlar üzerinde psikolojik baskı olmaz ise... örneğin bir kadına kolay kolay fahişe denmedikçe, fahişe ile olan erkeğe de namussuz dendikçe, evlenildiğinde ilk gün kanı görmemenin kadının bakire olmadığı anlamına gelmeyeceğini bazı köy erkeklerine öğrettikçe yani kadın da erkek de bu konuda ne iffetsiz denebilecek kadar pişkin(ben her önüme gelenle yatarım gibi) ya da bu konularda yanlış bir şekilde geniş olmadan, mesela yatak odasını açabilen bir meşrepte olmadan ama akademik bir dilde konuşmaya da çekinmez olursa vs ne seksi hayat felsefesi yapan seksi hayatın en mühim sırrı amacı gibi gören seksomanyak nesiller ne de frijitler (cinsel soğuklar) doğar. (asgari düzeyde en azından...) erkek, kendisinin de bir namusu olduğunu öğrendikçe, kendilerini birbirine bırakan iffetli kadınlar ve erkekler olur. kadın, cinsellik yaşadığında bunun kendisi için bir mahrem iken, erkek için de mahrem olduğunu bilir. (kadın cinsellik yaşadığında bunu açıkladığında yollu diye sürekli ezeceklerinden gizlerse iyi, erkek gizlemez söyler ise övgü aldığı düşünülürse toplumda...)

    kadın da erkek de, normal cinsel hayat normal bir istek kısaca cinsel anlamda sağlıklı birbirlerine denk beyinlere denk psikolojiye ve doyuma kavuşabilirler. yani ne erkek "karım isteksiz, soğuk, donuk, yaşamıyor, cilve yapmıyor, benim kadar istemiyor" kuruntuları ile kadına dokunmaktan soğur ne de kadın "ya zaten erkekler böyle şeyleri daha çok ister" diye baştan savma bir şekilde cinsellikten kaçar.

    doğum kontrolü bile bilmeyen milyonlarca insan var bakın. bu ekşide bile 30 u geçmiş iyi eğitimli olup %100 koruyan doğum kontrol yöntemleri olduğunu bilmeyen beyanlar görüyorum. ki bu gördüğüm insanlar bilgi anlamında, topluma nazaran bilgi anlamında daha bilgili kalan kesimi temsil ediyor.

    dinci çevrede (bakın dindar demiyorum), erkek her halttan tahrik olur olmuyorsa anormaldir algısı vardır. kadınlar için de kendisini teşhir etme doğasında vardır derler ee ama doğasında var denilip bunu yapmayan onca kadın var gerçeğinden yola çıkarak bir şeyler düşünürler. kadın iffetsizlik yapmayınca, bunu daha normal görürler. hele ki günü geldiğinde kocası ile bu isteklerini giderince daha da normal görürler. erkek ise bir gün koca da olsa, hormonlarını psikolojik anlamda yönetemez çünkü erkeğin doğasında bu konuda beceriksizlik vardır dincilere göre...(halbuki bu sanıları küçük bir mantık yürütme ile ortadan kalkar. kur'an'da kadınlar için giyim kuralları vardır ama bu kuralları elbette müminler uygulayacaktır. mümin toplumda müşrikler münafıklar olması vs kaçınılmazdır ve kuran'a göre pekala erkek iffetli olabilir)

    neyse, biz medaim beyin lafına dönelim tekrar. bir de kendisi yazıya seks sevaptır gibi dini karşılığı olmayan şeyler yazmış. siz her helal fiili, allah'a şükretme vesilesi kılarsanız bir sevap alabilirsiniz tabi ama otomatikman helal bir fiili yaptınız diye sevap almazsınız. sen makalene, kadınların ağzından erkekler sekse daha düşkün diye yazarsan, bu erkeklerin yanlış şeyleri meşrulaştırmasına veya kadınların cinsellik konusunda "e zaten benim isteksiz olmam normal" demesine veya az düşkün olmasını kaderi gibi görmesine sebep olabilir. yukarıda da anlattım, kadınların bu ifadesi farklı açılardan ele alınabilir ve alınmalıdır da. yukarıda anlattığım gibi. üstelik kadınların üzerindeki toplumun cinsellik hakkında yarattığı olumsuz algı ve bilgisizliğin de etkileri yadsınamaz. o halde bir de kadınlara sağlıklı bir ortamda veya etkili terapilerle bu cinsellik arzusunu arttırmak mümkün olacaktır. bu kelimeyi böylece yazmanın ifade etmenin amacı ne? bu cümleden yola çıkıp kadınların kendilerini daha iyi bırakmaları veya isteklerini arttırmak için kocalara psikolojik taktikler veya kadınlara terapiler önerilse pekala çiftlere bir katkısı olacaktı bu söylemin. peki medaim bey n'apmış bunu söyleyip kaçmış. halbuki hayırlı bir amaca yönelik yazılan bir metinde bu gibi ifadeler (makaleyi yazan uzman olduğundan ve insanlarda uzmana itaat gibi bir algı olduğundan) bu insanlara zarar verebilir. dediğim gibi kadın cinsellik hakkında olumsuz hisler duyduğunda bunu normal görür örneğin istememesi (tabi neden istemediği, ne derece istemediği değişebilir, kişinin o gün canı sıkkın olabilir, sağlık sorunu olabilir vs) ama eğer ki istememesi anormal bir durumsa bunu normal görebilir veya kendisini daha rahat bırakmak için çabalamaz çünkü kocamdan az istekli olmam normalmiş pek çok kadın da benim gibi düşünüyormuş der. siz kadınlar böyle demiştir diyerek bir kesit verirseniz kadınlar bunu kadın doğasına göre normal olan sanacaktır haliyle! hele ki akademik bir açıklamayı irdelemeyen "hmmm necla da böyle ise benim gibi ise benim ki de normal" diyerek bir sorunu ele alan kadınlarımızın çokluğunu düşünürsek, düşkün olmamalarını kader sanarlar. ben de çevremde, bu konularda daha özgür olan insanlarla bir arada olmamın verdiğin şansla, cinsel isteği gayette fazla olan cinselliğe düşkün kadınlar tanıdım (arkadaşlarımdı). özel hayatlarında karısının en az kendisi kadar düşkün oldğunu ifade eden erkeklere de rastlayabilirsiniz. haydar dümen'in sayfasında seks isteyen ama kocası sürekli yorgun diye seksi az yaşamaktan şikayet eden kadınların yazdıklarını da görürsünüz. erkekler de modern hayatta bir sürü stres yüzünden cinsel soğuma çok yaşıyorlar. cinsellik konusunda kadınları sürekli baskı altında tutan, cinselliği kadına tabulayan, seksi kötü aşağılayıcı gösteren (bel altı küfürler olsun, birine sinirlenince hemen "seni bilmem ne..." demek gibi) ya da ilk cinsel ilişkide kan görünmezse gibi stresler ile kadına bakirelik dayatılırken erkeğe çok kadınla seksi üstünlük gibi gösterme vs gibi şeylerden ötürü; kadın veya erkeğin cinsellik algısı tabi ki aynı olmaz. kadınlarda cinsellik konusunda daha fazla psikolojik sorun hatta vajinusmus görülmesi veya daha az istek olması şaşılacak bir şey değil. evlenip sorunum yok sananların bile bilinçaltı çok kirli olabilir ve zaman zaman gün yüzüne bu kirlilik çıkabilir. hayatında hiç orgazm olmamış kadınlar var ve bu sayıda dolu kadın var ve bu normal değil. şimdi medaim beyin yazdığı yazıda olduğu gibi herhangi bir yazıya "pek çok kadın orgazm hiç olmadığını söylemiştir" lafını normal olan buymuş gibi serpebileceğiniz bir yazı yazabilirsiniz. uzmansanız ve bu konuda açıklama yapmazsanız, sonuç bunu doğurur. uzmansanız şunu demelisiniz, tüm dünyada kadınların %99'u orgazm bile olamasa "bu normal değil" veya "bunu iyileştirebilirsiniz". zira cinselliği yeni yeni öğrenmeye çalışan kızlar, çevrelerinden ve hatta bir uzman ağzından bir açıklama almadan "kadınların %99 u orgazm olmuyor" gibi bir söz duysa "hmmm demek kadınların çoğu orgazm olmuyor demek ben de olmazsam normalim" sanabilir. bu açıklamasız ifadeler sunmak ne kadar etik? (ki erkekler daha düşkündür lafı tam da böyle serpiştirilmiş, çünkü açıklama yok! kadınlara motive vermek yok, kadınların da kocaları kadar sekse düşkün olmalarına hiçbir mani yokken üstelik) kaç asır nice toplumda kadın cinsellikten zevk almaz sanısı vardı. bizim toplumda bile daha 30 sene evvel böyle sanan ve cinselliğe kendini bırakamayan, haliyle orgazm olamayan, ya ilk ilişkimde kan gelmezse gibi cinselliği stres unsuru gören kadın çok. tecavüz haberleri ve toplumun sürekli seksi erkek için haz kadın için aşağılama gibi göstermesinden ötürü (kadına bir erkek cinsellik yaşatırsa, kadın aşağılanır algısı... ) kadınların çoğunluğu cinsel sorun yaşıyorsa bu mantık çerçevesinde beklenen bir şey. kadınların hayatında hiç orgazm olmayan kesimi de eminim zaten normal olan o, sanıyorlardı. ülkemizde de daha kaç sene evveline kadar, erkek zevk alır kadın bir şey hissetmez şeklinde 1 tık kötünün iyisi algısı yerleşti sonra. ve daha yeni yeni son 15 yılda toplum öğrenmeye başladı kadının da zevk aldığını. hatta tıp gösterdi, kadın erkekten daha fazla zevk alıyor. çünkü sınırsız sayıda orgazm olabildiği gibi orgazm süresi de erkekten daha uzun sürüyor.

    anadolu şehirlerini köyleri oradaki kadınları eğitimsizliği düşünün şimdi. kahvede seks düşkünlüğünü rahatça ortaya koyan erkek nesli ile seksi utanç ayıp kendisine kötülük yapılabilecek bir araç olarak gören kadınları bir de.... üstelik sosyoloji araştırmaları okuyan biri olarak medaim bey böyle bir konuda(seks gibi) anket yapsa bile katılan çoğu kadının gene toplum dayatmaları, utanç mahremiyetten ötürü, gerçeği saptıran ifadeler verebileceğini -evet hem de çoğunluğun- göz önünde bulundurmalı. insanların kendi iç dünyalarında şahit oldukları, bire bir gözlemcisi oldukları bu tarz içsel dünyalarına ilişkin bilgi edinmek, hele ki bunu genel yargıya dökmek çok çok zordur. (bir başka olasılık var ki, kocalar, kendi düşkünlüklerini daha iyi yansıtıyor, bu yüzden de kadınlar kendilerini daha az düşkün sanıyor da olabilirler.)

    edit: ülkemizde son 15 yılda kadının da cinsellikten zevk aldığı(orgazm olabildiği) bilgisi öğrenildi, bundan önce erkek zevk alır kadın bir şey hissetmez sanılıyordu dedim bu sanıdan önce ise kadının zevk almadığı gibi genel bir yargı da vardı hatırlatalım.

    bu entry'i girdikten sonra aklıma bir bilim sayfasının erkek üye sayısının daha fazla olduğunu söylemesi aklıma geldi. bu veriden de çıkaracağımız sonuç "kadın, bilime ilgisizdir. bilimde başarılı olamaz, bilimsel bir çalışma yapamaz" değildir elbette. bu sonuç "daha fazla kadını bilime teşvik etmek için neler yapılabilir" fikrini doğurabilir.
hesabın var mı? giriş yap