• belgeselini beğenmeyenler arasına dahil oluyorum. sanırım beğenen yok zaten. minimalismi duyurmaya gönüllü arkadaşların pek samimi görünmediği açık olmakla birlikte burada genel olarak önerilen alternatif bir tüketim alışkanlığından ve iç mekan tasarımından öteye gitmiyor. mahremiyetin içine gömülmüş ve değer yüklü nesnelerle bütünleşmiş amerikan rüyasını daha küçük bir mahremiyet alanıyla, daha az nesneyle aşabileceğini varsaymak alternatif bir rüyadan başka ne olabilir? dertlerinin bir yerde nitel değil nicel olduğunu belirterek tüketime bakışlarını veriyorlar, sanırım daha sahici eleştiri için nitel bir kopuş da gerekiyor.
  • theminimalists tarafından yayınlanan belgeselini beğenmeyenlere öneriler:
    (bkz: no impact man/@alainderon)
    (bkz: thrive with less/@alainderon)

    beğenmeyenlerin beğenmeme lüksünü nerden bulduğunu anlamadığım belgesel. içinde çok farklı alanlardan insanlar gösteriliyor. bunları gör, araştır, dahasını sen kendin öğren diye gösterilmiş. etraflı bir anlatım istersen bunu kendin yapacaksın.
  • ortalama bir belgesel. joshua ve ryan ikilisini samimiyetsiz bulanlardanım ama diğer anlatıcılar için izlenebilir.
    project 333 ilginç projelerden biri. 3 ay boyunca sadece 33 parça kıyafet ile hayatınızı sürdürüp yeni kıyafetler almıyorsunuz. denemesi zor görünse de fikir vermesi açısından güzel görünüyor.
  • canım kocam izlemiş bu belgeseli işten geldim ne göreyim? okunmuş kitaplar, dergiler, giyilmeyen kıyafetler, kullanılmayan eşyalar ayrılmış/dağıtılmış. neyse efendim iyi güzel oh ferah yer açılmış bizim paşaya. neden dedim minimalizm dedi banada tavsiye etti falan.

    sonra yine bi gün işten geldim adam evde yok! sen git o boşalttığı odaya kondisyon bisikleti al. olacak iş değil ne anladım ben bu minimalizmden? sorarım size nerde kaldı minimalizm?
  • bu arkadaslarin podcastleri guzel ama belgesel siradan.
  • bir hödük olarak belgeseli ben de sıkıcı buldum ve o 2 elemandan özellikle saçlı olanı aşırı samimiyetsiz gördüm. hatta sözlük jargonuyla sormak isterdim kendisine (bkz: böyle yapınca düşüyor mu?)
  • o kadar beğenmemişsiniz ki belgeseli beklentimi aşırı düşürdünüz sanırım çünkü ben o kadar da kötü bulamadım. temelde anlattıklarını doğru buldum. gerisine de çok takılamadım. üstteki yazarlardan birinin entryde yazdığı gibi that sugar filmden sonra bu belgesel cuk oturdu.

    --- spoiler ---

    333 kuralı denemeye değer ve son cümle; "insanları sevin ve eşyaları kullanın çünkü tam tersi asla işe yaramaz." kesinlikle iyiydi.
    --- spoiler ---
  • sözde minimalizmi anlatıyorlar. benim arabam yok ve telefonumu onlar kadar kontrol etmiyorum sanırım. ayrıca minimalist yaşayıp kitap imzalamaya ve bu kitapları satmaya uğraşıyorlar. acaba bu kitaptan ve verilen seminerlerden aldıkları parayı hayır kurumuna mı bağışlıyorlar? tabii ki hayır.

    ayrıca üzerlerine giydikleri elbiseler ''minimal'' değil, kalitelerinden belli. bir de 33 tane elbise kuralı çok saçma. benim zaten toplasan 33 elbisem ancak vardır. burada 100'den düşen bir 33'ten bahsediyor. bayağı bayağı orta düzey geliri olan insanları ''minimal'' olarak tanımlamak amaçlı yapılmış bir belgesel.
  • minimalizm, modern sanat ve müzikte, 1960’lı yıllardan başlayıp bugüne kadar gelen bir akım olarak kısaca tanımlanabilir. sadeliğin ve nesnelliğin ön planda tutulduğu akım.
  • yarısına kadar geldim. önce kitabını bulmuştum da okumaya fırsatım olmamıştı. bundan sekiz veya dokuz sene önce bizdeki avm'lerin ve her yere markaların pompalanmasından önce bu sistem abd'de yapılmış sonrasında bilinçli ve sorgulayan kesim bunun böyle bir boka yaramayacağını anlayıp, tam tersi "almama" modası getirmişlerdi.

    sonu yok. evet sonu yok, materyalizm vs. eşyalara duyulan aşk, sevgi hastalık derecesinde. araştırılıyor da... yine altı sene önce istanbulda (o zaman yaptığım farklı işlerden biri) bir çiftin evine konuk olmuştum. adam makine mühendisi, işi bırakmadan önce de baya harcama yapıyorlarmış. birden bu işin içinden çıkamadıklarını görünce benim de kafada yanan soruyu sormuşlar "bu aldıklarımız benim işime yarıyor mu?" ilk minimalist canlı örneği gözlerimle gördüm ve sakin, huzurlu, göze, ruha kalabalık gelmeyen bir dünya içindeler. şu son zamanda en iyi dökümanterlerden biri.

    cemil meriç'in insanların eşyalara daha çok önem verdiği ile ilgili bir sözü vardı. ona benzer bir söz yine burada geçiyor.

    bununla birlikte birçok etken var tabi fakat yine önemli olanlarından birisi de gerçekten bir eşyaya bu kadar bağlanmalı mı insanlar ?

    evet biz ne yapıyoruz ?

    cemil meriç'in sözüyle noktalıyorum,

    “insanlar sevilmek için yaratıldılar, eşyalar ise kullanılmak için. dünyadaki kaosun nedeni; eşyaların sevilmeleri ve insanların kullanılmalarıdır.”
hesabın var mı? giriş yap