• asmalı mescit'te güzel bir mekan. fiyatlar bir hayli makul. shot tekila dört lira. altı tanesi de yirmi lira. ayrıca şöyle bir diyalog yaşanmasına da sebep olmuştur. mekanda oturken yeni gelecek arkadaşa yer tarifi yapılmaktadır.

    +ya tünele gelirken yemek kulübünü geçince sağa dönüyosun, orada darty'nin tam karşısında.
    *nerenin karşısında?
    +darty'nin
    *canti'nin mi?
    +ya siktir et şimdi. mekanın ismi motreal
    *ne?
    +montreal ulan montreal. var ya hani kanada'nın başkenti
    *kanada'nın başkenti ottowa bi kere.
    +ulan ottowa'yı biliyosun da darty'i nasıl bilmiyorun pezevenk
    *beni yemek kulübünün önünden alırsınız.............
  • delisi, evsizi ve yokuslari bol, st lawrence ve ottowa nehirleri arasinda kalmis bir ada uzerine kurulu, kanada' nin toronto ve vancouver ile birlikte uc buyugunden biri; quebec in incisi. nam-i diger ville-marie. araclarin onune bilinmez bir sebeple plaka takilmayan, tursitik degil; ancak, en azindan bir sureligine, yasanilasi bir sehir. kanada, dunya' nin rusya' dan sonra ikinci en buyuk ulkesi, dunya nufusunun sadece yuzde yarimi bu dev topraklarda yasiyor ve dahasi dunyadaki sulak alanlarin yuzde 25 i yine bu ulkede. dolayisiyla yesil, ferah ve doga sporlarini, outdoor faaliyetleri sevenler icin ozelikle yazin bir cennet. bu cografi avantaj, kuzey amerika' nin yillar once tamamladigi sanayilesme ve sehirlesme sureclerine de eklenince, montreal in karakteristik ozellikleri ortaya cikmaya basliyor. kanada da, montreal de dunya uzerindeki cennetler, utopyalar filan degiller. ancak turkiye gibi bir ulkede hamurunuz karilmissa, montreal' de goreceginiz su tip davranislar sizi dusunmeye sevkedecektir:

    duzenli ve gecis ustunlugune gore (yayalara) isleyen bir trafik, korunan ve ici ice yasana bir cevre ve dogal hayat (onunuze zirt pirt rakunlar ve sincaplar cikacaktir), duzgun ve insan odakli bir sehirlesme, sehrin hemen her yerine bisikletle, motosikletle ve tekerlekli sandalye ile gidilebilmesi akilda tutularak kurulmus bir sehir (bisiklet yollari bol oldugu gibi, kaldirimlar da ona gore duzenlenmistir; dolayisiyla her yer genc-yasli bisikletci kaynar), oldukca yeterli bir toplu tasima sistemi, halka acik alanlarda insanlarin kurallara uymasi, montreal' in gobegindeki bir parka kosmaya gelmis bir kisinin yerdeki cer copu veya kirilmis bira sisesini toplamak icin egilip dakikalarini bu ise vermesi, arkadan sirenlerini calarak gelen bir ambulansa ondeki tum araclarin bir sag seride gecerek veya kaldirima cikarak yol vermesi, birlikte yasama kulturunun tesis edilmis olmasi, cocuk pornosu korkusuyla, umuma acik yerlerde kurulan yuzme havuzlarinin fotograflarinin cekilmesine izin verilmemesi, kimsenin kisisel tercihi veya kilik kiyefetine gore yargilanmamasi (ornegin; rus pogromlarindan* ve dogu avrupa'nin yoksullugundan kacmis onemli olcude bir yahudi nufus, geleneksel kiyafetlerini giyerek ve yidce konusarak outremont ve mont-royal semtleri civarinda surekli onunuze cikacaktir). bu noktada bir karsilastirma yapalim:

    (bkz: türk şehircilik anlayışı)
    (bkz: türk trafik kuralları)
    (bkz: asfaltiniz hayirli olsun)

    bir parklar sehri:

    la fontaine parki nda, kimse tarafindan rahatsiz ve taciz edilmeden, gec saatlere kadar surecek mangal/bbq keyfi yapmak, petanque oynayan insanlari izlemek, ellerinde whitey* veya french bulldoglari*ile parkta yuruyuse cikmis hos hanimlari ve beyleri sofraniza davet etmek, gecenin uzayip gitmesi. spor yapmak icin; montreal' in new york' un central park ina cevabi olan parc du mont-royal' a uzanip, tenisten jogging e onlarca sporu baska insanlarla birlikte yapabilme imkani. ucsuz bucaksiz parc olimpique' de mangalin da sporun da en alasini yapmak. ornegin; bir cumartesi gunu, bisikletinizle, jacques cartier koprusu uzerinden gecip, iki koca park ve konser/eglence/spor alani olarak tahsis edilmis sainte-helene ve notre-dame adalarini turlayabilir, eski formula pistinde pedal basip, aquatic complex veya ufak golette suya girip serinledikten sonra, sainte-helene de o gun ne gibi bir panayir, konser, gosteri vs. varsa orada biraz takilip, onunde her daim bir kuyruk goreceginiz, yahudilerin meshur schwartz indan smoked meat inizi alip soluklanabilir (schwartz' in hizzasindaki whisky cafe de hos bir yerdir; yakinlarinda ortadogu mutfagini sunan rumi isimli sekilli bir lokanta bulunur) veya eski sehir (old montreal)- port boyunca gezinize devam edebilirsiniz. biraz daha kuzey-batiya, laval sehrine dogru gitiginizde, italyan mafyasinin sahip oldugu muhtesem malikanelerle ic ice ve st lawrence nehri nin ottowa nehriyle birlestigi kol boyunca onlarca irili ufakli parkta, sincaplarin, agac golgelerinin ve serinligin tadini cikartabilirsiniz.

    bu sehir iyi guzel de bir seyi eksik derseniz, o sey buyuk ihtimalle denizdir. su samurlariyla birlikte nehirde yuzmek icin notre-dame, l'ile bizard veya cap-saint-jacques park indaki plajlarlara gidebilirsiniz.

    bir festivaller ve event sehri:

    festimanina denilen kavram, ozellikle yaz aylarinda, montreal icin cok uygundur. surekli bir konser, parade, ulke temali etkinlikler (bu sene guney amerika agirlikliydi), bitmek bilmez cirque du soleil sovlari, panayirlar sizi ne yapsam, nereye gitsem saskinligina dusurebilir. bu eventlerin bazilari ucretsiz ve montreallilerin tamamina aciktir. eglence herkes icindir. ankarali adamin aklina, ister istemez, sanatta ankara belediyesi ile kimse yarışamaz diyen melih basgan ve buyuk ankara festivali geliyor. paradan puldan bagimsiz, kendi insaninin hayati belli bir kalitede yasayamadigini ve yasamasi icin calismasi gerekenlerin, bu insanlari kandirarak guttugunu yine yeniden hissetmek uzucu.

    kuzey avrupa' nin, ornegin saat 6 da bircok mekanin, cafelerin, lokantalarin, marketlerin, sunun bunun kapandigi bayik ingiltere' nin aksine, montreal' de hayat daha uzun akar. dolayisiyla gecenin bir vakti gidilebilecek mekanlar, sadece publar ve gece kulupleriyle sinirli degildir. farz-i muhal; second cup larin cogu sabaha kadar aciktir ve ozellikle universitlerin cevresinde olanlari bedava wi-fi hizmeti verirler. lakin; marketlerde gece 11 den sonra alkol satilmaz. montreal deyken, saint-laurent bulvari ' nin, sainte-cathrine caddesi nin, crescent bolgesinin, quartier latin' in, little italy' nin, old montreal' incafelerinin, barlarinin, lokanta ve kuluplerinin tadini cikartin.

    notlar:

    kanada, ingilizce ve fransizca olmak uzere iki dilli bir ulkedir evet; ancak quebec bolgesi, tarih boyunca suregelen anglo-sakson baskidan dolayi frankafon kimligine sahip cikar. tabela ve anonslarin bircogu sadece fransizcadir. ingilizcesi kotu montrealliye rastalamak sasirilacak bir sey degildir.

    montreal ayrica pahali bir sehirdir. federal vergi ve eyalet vergisi olmak uzere cift katmerli gecirilen vergiler yuksektir. sacma sapan sebeplerden sizden para almaya calisan, sizi duduklemeye calisan sirketler ve esnaflar burada da boldur. bunu bilip ayagi yorganina gore uzatmakta fayda vardir.

    montreal' de iki yil ve uzeri kalinacaksa ucuzundan bir araba - tercihen dort cekerli - temin edilmesinde yarar vardir. kuzey amerika'nin tamaminda oldugu gibi burada da motorlu araclar uygun fiyata alinabilir. montreal cok buyuk degil; ancak tepesi tirmanmasi bol bir sehir. dolayisiyla yurumek veya bisiklet mevsimsel ve cografi sebeplerle gecerli olamayabiliyor. bir adet toplu tasimi sinirsiz kullanma karti olan "opus" lardan edinebilirsiniz. bisiklet kiralama sistemi olan bixi her yerde bulunmakta ve oldukca kazik. canadian tire dan veya internetten ikinci el bir bisiklet alip, isiniz bittikten sonra satabilirsiniz. bisikletinize sahip cikin; hirsizlik cok fazla.

    mumkunse betonarme bir yapida kalmaya, yasamaya calisin. sorunlarla daha az karsilasirsiniz.

    bolgenin iklimi elma ve berry yetistirmeye uygun. bu meyvelerin cesitlerini mutlaka deneyin. ayrica et, et urunleri ve peynir cesitliligi konusunda da montreal basarili bir sehir. tadin.

    hayatinizda gordugunuz en hos zenci ve ve beyaz-zenci evladi melez kizlarla muhtemelen burada karsilasacaksiniz.

    cakal garsonlar, siz aksini belirtmedikce para ustunu "bahsis" kabul etme terbiyesizligini sikca yapiyor. paranizin ustunu istemekten cekinmeyin; birakacaksaniz bahsisi para ustunden birakirsiniz.

    bircok yerde kredi karti gecmez. kredi kartindan da komisyon keserler genelde. o bakimdan bir miktar nakit bulundurmakta fayda vardir her daim.
  • hababam sınıfında badi ekremin yazın gittiği yer.
    (bkz: montreal 1976)
  • otobüs duraklarında kurulan salıncakları müzik çalan şehir. oluşturulan sistemle 21 salıncaktan her biri tek başına bir nota çıkarıyorken, bir arada sallandıklarında ise uyumlu bir müzik ritmi yakalıyorlarmış.

    şöyle ki
  • fransizca ogrenmek icin gidilmemesi gereken sehir. quebecois aksaninizla gotoglani muamelesi gorursunuz sonra fransa'da.
  • monreal okunur demek yanlis olur.
    ingilizce montreal, fransizca monreal diye okunur.
  • kanada'nın quebec eyaletinin en büyük şehri. ülkede iki dilin ** de sorunsuz konuşabildiği nadir şehirlerinden biri. biraz kuzeye çıkarsanız ingilizce anlaşmakta biraz batıya giderseniz de fransızca anlaşmakta zorluk çekersiniz. halkı ilk olarak fransızca konuşmaya başlasa da sadece ingilizce bildiğinizi belirttiğinizde aksansız bir şekilde ingilizce sohbete devam edebiliyorsunuz.

    şehrin mimarisi daha çok avrupa-fransız etkisi altında kalmış olsa da klasik amerikan şehircilik anlayışı -downtown banka gökdelenleri- buraya da etki etmiş durumda. bu haliyle salt dil olarak değil mimari olarak da müthiş bir harmana sahip olduğu söylenebilir. insanı, huzuru ve güleryüzlülüğü hakkında en ufak bir eleştri yapılamaz zaten ancak göçmenler arasındaki asya'lı eksikliğinin daha çok araplar* tarafından doldurulmuş olması zaman zaman ilginç diyaloglar yaşanmasına yol açabiliyor. aslında büyükçe bir adanın üzerine kurulu bu şehre dair bir kaç ufak not derlemek gerekirse;

    -şehirde akılalmaz bir örümcek ağı yoğunluğu var, özellikle mcgill civarındaki bölgede. sokak lambaları, apartman içleri kısaca her yerde.
    -yine mcgill civarı yaşamak için gayet doğru seçim olacaktır, ev bakarken bu bölgede ısrarcı olmakta fayda var.
    -st. laorent*cıvarı bir sürü bar/pub bulunuyor ancak takılanların yaş ortalaması 18-20 civarı, içki yasağı abd'deki kadar katı değil.
    -şehri ziyaret için en iyi dönem ekim ayının başı, aslında kanada'nın geneli için ekim ayı oldukça doğru bir tarih kış başlamamış, kırmızı yapraklar yere düşmemiş oluyor bu dönemde.
    -olimpiyat stadı ve çevresindeki botanik bahçe mutlaka ziyaret edilmeli, özellikle olimpiyat yerleşkesi mimari olarak akılda kalıcı.
    -bu adamların poutine dedikleri bir yemekleri var, daha çok quebec eyaletinde meşhur bildiğiniz soslu, peynirli patates kızarması. denemeseniz de pek bir kaybınız olmaz.
    -kış mevsiminin uzun ve çok sert geçmesi sebebiyle şehrin altına bir şehir daha kurmuş adamlar gezilecek pek bir olayı yok ama soğukta hayat kurtarır o yeraltı şehri.
    -yine hava koşulları kışın çok kötü olduğu için avrupai mimari ve kültüre rağmen bir liman konsepti, kafe kültürü oluşamamış. ancak yemek yenecek bir sürü güzel mekan var, et yemek isteyenlerin reubens steak'e uğramasını şiddetle tavsiye ederim.
    -et yemeyi tercih etmiyorsanız lola rosa sizin için doğru adres. hatta et aşığıysanız bile uğramanızda fayda var.
    -şehirde hatrı sayılır bir ermeni nüfusu var, ermenilerin neredeyse tamamı istanbul'lu olunca insan kendine daha yakın hissediyor. ben oradayken şansıma rıfat bali'nin istanbul'lu ermenilerle olan bir söyleşisine denk geldim. aktif bir cemaat mevcut kısacası. istanbul'dan göç etmiş olmaları sebebiyle bir çoğu ingilizce-fransızca-türkçe-ermenice dillerine hakim, bu çeşitliliğe özenmedim desem yalan olur.
    -montreal kanada'nın hatta tüm kuzey amerika'nın en çok ot içilen şehri olabilir, bu konuda nam salmış san francisco'da ve new york'ta yaşamış biri olarak beni bile şaşırttı bu durum.
    -montreal'e gelip de şehre adını veren mont royal tepesine çıkmamak olmaz, tepeye çıkarken de tepede de harika bir manzara sizi bekliyor. ancak aynı şeyi tepenin ardındaki saint joseph du montreal kilisesi için söyleyemiyorum. dışarıdan oldukça güzel ve şaşaalı olmasına rağmen içi büyük hayalkırıklığı yarattı bende. sanıyorum kuzey amerika'daki en büyük kilise burası.
    -son olarak olur da buranın insanını kızdırmak isterseniz şehrin adını monreyal değil de montreyal olarak söylemeniz yeterli, aradaki t harfi fransız damarlarına basmanıza yetiyor.
  • bu yaz kayseri'den yola çıkıp önce malatya, gazayıntap, kahramanmaraş, ardından edirne'ye uğradığım, daha sonra fransa ve ispanya ile yolu kısalttığım gezimin son durağı. süper mekan!
  • montreal'in en popüler caddesinde (st. catherine ouest) avesta adında küçücük ama muhteşem yemekleri olan bir türk restoranı var, camekanlı girişinde teyzelerin mantı, gözleme, vs. açtığı ve insanların yoldan geçerken şaşkınlıkla baktığı... öyle minicik yapılmış kayseri mantısını türkiye'de bile bulmak zordur, lezzetli yemekleri, demleme çayı ve baklavasıyla memleket hasretini bir nebze azaltmaya yardımcı olur. güleryüzlü sahibi ve garsonlarına selam söyleyin eğer giderseniz...
  • yazları hatunların* sütyen giymediği gözlere şenlik şehir. *
hesabın var mı? giriş yap