• sevdigim kizin evine ilk defa gidip, geç saate kadar film izleyip, güzel bir gecenin ardından sarılarak uyumus, boynunu bir an olsun burnumdan ayirmamistim. o koku her saniye burnumda olsun istedim. okula gitmek icin sabah yataktan ciktim. uyandim demiyorum cunku heyecandan uyuyamamistim. yanagina opucuk kondurup evden ciktigimda yolda gordugum ise gitmekte olan mutsuz yuzlere, olm hayat cok guzel lann gulsenizeeee demek gelmisti icimden

    sonra kiz terk etti mk
  • ender gelişen osasuna atakları gibidir.
  • maksimum 2-3 saniye sürer; her şey yolundaymış gibi hissettirir, geçer gider.
  • en son hatırladığım, 10 yaşımdayım, dışarıda gece deli gibi kar yağmış, annem henüz hayatta, kahvaltıda en sevdiğimiz salçalı kaşarlı tost sıcacık önümüzde, nadir olarak babamız bizimle kartopu oynamaya çıkıyor.
  • uzun yola çıkıp, metropolü yavas yavas arkada bıraktığın anda cok süper gelen his.
  • yaklaşık 3 aydır bu havada yaşıyorum. hatta adına bir blogger hesabım da var.
    https://iamilker.blogspot.com.tr/
    kanseri yen sonra hayat güzel deme... vah babuş vah...

    edit: değerli mesajlarınız için çok teşekkür ederim. iyi ki varsınız! her zaman dediğim gibi: inanıyorsanız allah sizi korusun!, inanmıyorsanız iç huzurunuz hep sizinle olsun!
  • 1saat önce hissettiğimdi galiba
    en sevdiğim yemeğimi almış, eve gidip yayılıp son ses müziğimi açıp, en sevdiğim oyunumu oynayacağımı düşünürken yok ya hayat o kadar da kötü değil dedim bi an.
    mutluluğun özgürlükle bir ilgisi olmali.
  • hatırlıyorum berbat bir gün. berbat olduğuna göre ya salıdır ya perşembe. son günlerim, haftalarım hatta aylarım hep berbat gidiyor zaten. geldikçe geliyor canına tükürdüğüm, bir dur diyen de yok. uyuyorum uyanıyorum aynı bitmeyen gün. kabus mu acaba diye bazen kendimi çimdikliyorum, kollarım mosmor. ıhh değişen bişey yok, demek ki aynı gün değil. hay skeyim...
    çocuğun durumu pek iyiye gitmiyor, evde durumlar kötü, eskiden bakmaya doyamadığım adamı daha az göreyim diye trafik olsun istiyorum, iş o kadar yoğun ki yemek arasında bile çalışıyorum, bakıcıdan nefret ediyorum, evin taksidi gelecek yine diye dertleniyorum, annem hala hasta onu arayıp da dertleşemiyorum, kardeşim leyla, babam... ah babama hiç kıyamıyorum.
    bişeyler oluyor, doktora gitmem gerek. gitmişken bazı rutin kontrolleri yaptırıyorum. hı hı evet d vitamini eksik, evet kansızlık var, yaa sormayın benim kan şekerim hep böyle düşük...al bu da ultrasonlarım, ne? biyopsi mi? ne için?
    ben hiç tokat yemedim ama herhalde bahsettikleri tokat öyle bir şeydir. adam baya dan diye “kanser gibi bu” dedi. öyle bir psikoloji içindeyim ki kalkıp adama sağlam bir yumruk atıp “nasıl konuşuyorsun lan sen” mi desem yoksa boynuna atlayıp “ohh kurtuluyorum, çok sağol” mu desem arasındayım. elbette sustum ve biyopsi için hemşirelerin beni hazırlamasına izin verdim.
    hiç konuşmadım sonuçları beklerken, kimseye anlatmadım, aynı döngüde günlerimi geçirdim. amat’ta şöyle bir paragraf vardır. "ilk kez öldürdüğünde bir değil, sanki bin kişiyi öldürmüş gibi olursun. yeni doğmuş ve annesi tarafından emzirilen o bebeği öldürmüşsündür. babasının başını okşadığı o çocuğu da, bir genç kıza aşkını ilan eden o delikanlıyı da, zavallı bir kadının kocasını da, savaşa giderken ailesi tarafından uğurlanan o masumu da..bütün bu kişileri öldürmüş olursun. ikinci kez birini öldürdüğünde alt tarafı bir tek kişi öldürmüşsündür. üçüncü kez ise, kimseyi öldürmüş sayılmazsın.”
    ben o ilki zaten yaşamıştım kendim için, belki o yüzden daha rahattım, ya da öyle korkuyordum ki kendimi bu şekilde koruyordum, siklemiyorum havasında. he yavrum he.

    sonuçlar çıkınca arayacaklar, sanırım yine günlerden salı ya da perşembe. bir toplantıdayım ama gözüm telefonda. ve işte bilmediğim 216 ile başlayan numara arıyor. çıkıyorum odadan, tek başıma bir başka odaya geçiyorum. tek başıma. (olm şimdi düşünüyorum da niye hep tek başıma yaşadım bunları ben. şimdiki aklım olsa kendime bu kadar kötü davranmazdım.)
    doktor beyimiz “yok ya düşündüğüm gibi değilmiş, yanlış alarm ehehe” diyor. senin ağzına sçayım doktor gibi. insanla nasıl konuşulur bir öğren hayvan evladı diyesim geldi. ama demedim. yüzyüze de görüşelim, ilaçları anlatacağım vs bişeyler daha dedi de dinlemedim. toplantıya dönmem gerek diyerek kapadım ve toplantıya döndüm.
    bir hastalık için zamanım yoktu zaten diye düşündüğümü hatırlıyorum. bir de aylardan nisan olduğunu. çünkü şimdi ofisteki çekmeceleri temizleyesim tuttu da doktorla görüşürken bana verdiği dosyayı gördüm. öyle hatırladım zaten bunları. sonuç kağıdını aldım elime, buruşturdum, çöpe attım.
    çünkü her şey geçer ve hayat süper.
  • iki yanı ağaçlı yolun denize çıkması.

    (bkz: beykoz ikmal grup komutanlığı)
hesabın var mı? giriş yap