• plantinga'nın naturalizm ile bilimin arasında yüzeysel bir uyum olmasına rağmen gerçekte hiçbir şekilde birbirlerine uymadıklarını, aralarında derin bir uyumsuzluk ve çatışma olduğunu gösterdiği argümanı.

    abstract niteliğindeki kısım;

    ''benim argümanım, bizim bilişsel yeteneklerimizi merkeze alacaktır: bizde inanç veya bilgi üreten yetenekler veya kuvveler veya süreçler. bu yeteneklerden biri hafızadır ki bunun vasıtasıyla geçmişimize dair bir şeyler biliriz. ayrıca bir de algı vardır ki bununla fiziksel çevremiz hakkında –çoğunlukla yakın çevremiz, fakat ayrıca güneş, ay ve yıldızlar gibi uzak nesneler hakkında da— bilgi ediniriz. diğer bir yeteneğimiz, genelde “a priori sezgi” dediğimiz şeydir; bunun sayesinde temel aritmetiğin ve mantığın hakikatlerini biliriz. a priori sezgi vasıtasıyla biz ayrıca önermeler arasındaki tümdengelimsel ilişkileri algılarız; hangi önermelerin, diğer hangi önermelerden mantıksal olarak çıktığını görebiliriz. bu şekilde, az sayıda temel aksiyomlardan hareketle, çağdaş mantık ve matematiğin muazzam yapılarını keşfedebiliriz.

    daha başka bilişsel yetenekler de vardır: thomas reid, bizim diğer insanların düşüncelerini ve hissiyatını bilmemizi sağlayan ‘sempati’ (sympathy), sayesinde kendi zihinsel hayatımız hakkında bilgi edindiğimiz ‘iç-gözlem’ (tefekkür) (introspection-reflection), sayesinde başkalarından bilgi öğrendiğimiz ‘tanıklık’ (testimony) ve kendisi vasıtasıyla tecrübelerimizden bilgi çıkardığımız ‘tümevarım’ (induction) gibi yeteneklerden bahsetmişti. birçok kişi, bir ahlak duygusu (moral sense) olduğunu da ekleyecektir ki bununla biz doğruyu yanlıştan ayırırız. tanrı’ya inananlar, ayrıca, sayesinde tanrı’ya dair bir şeyler
    bildiğimiz, john calvin’in “sensus divinitatis” [tanrısal hissiyat, fıtrat] dediği veya thomas aquinas’ın “tanrı hakkında tabiî fakat karışık bilgi” dediği şeyi de buna ilave edecektir. bu yetenekler veya kuvveler –‘burası çok sıcak’, ‘sağ dizimde bir ağrı var’ gibi— en basit günlük inançlardan, felsefe, teoloji, tarih ve bilimin uzak alanlarında bulunabilen daha az gündelik olan inançlara kadar, çok geniş bir inanç
    ve bilgi dizisi üretecek şekilde karmaşık ve türlü tarzlarda birlikte çalışırlar. yeterince açık olduğu üzere, bilimde bu yeteneklerden birçoğu birlikte iş yaparlar —algı, hafıza, tanıklık, sempati, tümevarım
    ve a priori sezgi, bunların hepsi tipik olarak işin içindedir. bunun ya- nında, daha önceki yeteneklere indirgenebilen veya indirgenemeyen bütün bir teori inşa etme süreci de bulunmaktadır.

    benim argümanım bu bilişsel yeteneklerin güvenilirliği ile ilgili olacaktır. örneğin, benim hafızam, ancak çoğunlukla doğru inanç üretirse güvenilirdir –tabii eğer hafızama dayalı inançların çoğu doğru
    ise. hafızama dayalı inançlarım, hangi oranda doğru olmalıdır ki hafızam güvenilir olsun? elbette bunun tam bir cevabı yoktur; fakat muhtemelen bu oran, mesela 2/3’ten büyük olacaktır. belli bir yeteneğin güvenilirliğinden bahsedebiliriz –örneğin hafıza— fakat aynı zamanda bilişsel yeteneklerimizin bütün bir dizisinin güvenilirliğin- den de söz edebiliriz. aslına bakılırsa biz normalde yeteneklerimizin güvenilir olduklarını düşünürüz, hiç olmazsa uygun şekilde işlev gördükleri, bilişsel bir işlev hatası, bozukluk veya işlevsizlik olmadığı zamanlarda. (sarhoş olup titremeli hezeyan (delirium tremens) hastalığına maruz kalırsam, benim algılarım kötüleşir ve algımın güvenilirliğine dair bütün bahisler iptal olur.) ayrıca onların bazı şartlar altında daha güvenilir olduklarını da düşünürüz. yanı başımızda duran orta-boy nesnelere (j.l. austin’in adlandırdığı üzere orta-boy kumaş mamullerine) dair görsel algı, çok ufak nesnelerin veya belli bir uzaklıktaki orta-boy nesnelerin (örneğin, 500 metreden bir dağ keçisi) algısından daha güvenilirdir. dün nerede olduğuma dair inançların doğru olması, normalde, hayli güçlü en son bilimsel teorilerden daha fazla muhtemeldir.

    teizm perspektifinden bakınca doğal olarak düşünülecek şey, yeteneklerimizin aslında çoğunlukla güvenilir olduklarıdır, en azından onların operasyon alanlarının büyük bir kısmında. teistik dine göre,
    tanrı bizi kendi suretinde yaratmıştır; bu suretin önemli bir kısmını, bizim de o’nun gibi bilgi sahibi olabilmemiz bakımından tanrı’ya benzememiz oluşturur. thomas aquinas bunu şu şekilde ifade etmiştir:

    insanların, akıl ihtiva eden bir tabiata sahip olmalarından ötürü tanrı’nın suretinde olduğu söylenir; böylesi bir tabiat, tanrı’yı taklit etmede en kabiliyetli olması sebebiyle en fazla tanrı’ya benzeyendir. (st ia q. 93 a. 4)

    thomas, bir akıl ihtiva eden tabiatımızdan bahsederken, açıkça, bilişsel yeteneklerimizin çoğunlukla güvenilir oldukları fikrini desteklemeyi amaçlamaktadır. fakat farzedin ki siz bir naturalistsiniz: tanrı
    diye bir zatın olmadığını, bilişsel yeteneklerimizin doğal seleksiyon yoluyla bir araya getirilmiş olduğunu düşünüyorsunuz. o zaman, bilişsel yeteneklerimizin çoğunlukla güvenilir olduğunu makul bir şekilde düşünebilir misiniz?

    ben diyorum ki düşünemezsiniz. argümanımın temel fikri (biraz kabataslak) şu şekilde ifade edilebilir: ilk olarak, naturalizm ve evrim hesaba katılınca, bilişsel yeteneklerimizin güvenilirlik ihtimaliyeti düşüktür. (biraz kusurlu fakat imalı şekilde ifade edecek olursak, eğer naturalizm ve evrimin her ikisi de doğru olsaydı, bilişsel yeteneklerimiz, çok büyük ihtimalle güvenilir olmazdı.) fakat bu durumda argümanımın ikinci öncülüne göre, eğer ben hem naturalizme hem de evrime inanırsam, benim bilişsel yeteneklerimin güvenilir olduğu şeklindeki sezgisel varsayımım için bir çürüten (defeater) ortaya çıkacaktır. ancak, eğer o inanç için bir çürüten olursa, o zaman, bilişsel yeteneklerim tarafından üretildiğini kabul ettiğim herhangi bir inanç için de bir çürüten olacaktır. dolayısıyla benim ‘naturalizm ve evrim doğrudur’ şeklindeki inancım, bana, tam da bu inanç için bir çürüten verir. bu inanç kendi ayağına sıkmış olur ve kendi kendine referanslı olarak (self-referentially) tutarsız olur; bu sebeple, ben onu rasyonel açıdan kabul edemem. ve eğer bir kişi hem naturalizmi hem de günümüz biliminin direği olan evrimi kabul edemezse, o zaman naturalizm ve bilim arasında ciddi bir çatışma var demektir.''

    devamı burada (sayfa 184'ten itibaren)

    edit: imla.
  • "beynin dogru dusunceler uretmesinin hicbir adaptif getirisi" olmamasını, atalarının beyinlerinin sağladığı "adaptif" avantajlara borçlu olduğunun farkında olmayan sığırcık sürüsü argümanı.

    hristiyan tanrısının her şeye gücü yetip de yine de "asla kötülük yapmayı seçmeyen varlıklar yaratamayabileceği" gibi saçma sapan bir paradoksu savunmaya çalışan "filozof"tan çıkan bir fikir ancak bu kadar çürük olabilir.
  • bir yukarıdaki entry hayatta kalmamızı, platinga'nın küçümsediği dediği beynimize bağlıyor. iyi de bu argüman da aksini iddia etmiyor ki. sen hayatta kaldın ama bu sadece bir avantaj. evrimsel açıdan bir avantaj. doğru senin doğrun, sahip olduğun her bilgiye kendi duyu organların ve zihninle açıklama getirebilirsin. realite çok çok daha farklı olabilir.

    ne gözün, ne de kulağın bütün sesleri ve görüntüleri algılayabiliyor mu ki? insanoğlu kendini bu kadar dev aynasında görmemeli..

    aslında çok da sıçmık olmayan bir argüman.
hesabın var mı? giriş yap