• cağaloğlu ismi messina bölgesinde doğan, cicala ailesine mensup, scipione cicala isminden gelmektedir. kendisinin babası, cerbe deniz savaşı sırasında osmanlı devletine esir düşmüş, daha sonra devşirme okulunda okuyup, babası geri dönmesine rağmen, istanbul'da kalmıştır.

    müslüman olup, adını yusuf sinan paşa olarak değiştirmiş olsa da cığalazade adıyla anılmaya devam etmiştir. sadrazam olmuş, orduya kumandanlik etmiş bu zat, şimdi cağaloğlu olarak bilinen bölgeye hamam yaptırmış, cığalazade ismi zamanla cağaloğlu'na kadar dönmüştür.
  • bugün nörolojik araştırmalar ışığında biliyoruz ki; şefkat, dokunma, göz iletişimi, gülümseme gibi şeylerden yoksun bırakılan bebeklerin beyinleri büyüme hormonu salgılamıyor ve fiziksel ihtiyaçları karşılansa bile yaşayamıyorlar. vücutlarına giren besinler büyümeleri ve gelişimleri için kullanılmadan vücuttan atılıyor.

    1944'te abd'de bir yetimhanede 40 yeni doğan bebekle uygulanan bir deneyde 20 bebek deney grubu, diğer 20 bebek de kontrol grubu olmak üzere iki ayrı yetimhaneye yerleştiriliyorlar.
    deney grubundaki bebekleri bakıcılarının sadece beslemesi, banyo yaptırması ve altlarını değiştirmeleri sağlanıyor. bakıcılardan bu koşullar dışında bebeklerle göz kontağı kurmamaları, dokunmamaları ve konuşmamaları isteniyor. bebeklerin bütün fiziksel ihtiyaçları dikkatle karşılanıyor. ayrıca hasta olmamaları için oda sıcaklığı, hava vs gibi ortam koşulları sağlıklı seviyelerde tutuluyor.

    deney başlatıldıktan 4 ay sonra durdurulmak zorunda kalınıyor. çünkü deney grubundaki bebeklerin en az yarısı ölüyor; 2'si de deney durdulup daha doğal koşullara, ailelerin yanına yerleştirildikten kısa bir süre sonra. bebeklerin sağlık taramalarında hiçbir fizyolojik sebep bulunamıyor. bebekler ölmeden önce konuşmaya ve bakıcılarıyla iletişim kurmaya çalışmayı, hareket etmeyi, ağlamayı bırakıyorlar. kısa süre sonra da ölüyorlar. bu yüzden aile ortamına yerleştirilseler de o iki bebek için artık çok geçti.

    kontrol grubundaki bebeklerin deney grubundaki bebekler gibi temel fizyolojik ihtiyaçları karşılanırken, farklı olarak bakıcıları tarafından ilgi ve şefkat gösteriliyor. beklenildiği üzere, kontrol grubundaki bebekler arasında hiç ölüm gerçekleşmiyor.
  • -arap atlarının, ingiliz atlarına göre iskeletlerinde 1 omurunun daha fazla olduğunu,

    -ingiliz atlarının ön bacaklarının arap atlarına göre 25-30cm yüksek-uzun olduğunu,

    -uzun mesafeler için arap, hız gerektiren kısa mesafeler için ingiliz atlarının kullanıldığını,

    -bir arap atının 30 km. hiç durmadan gidebileceğini (vicdan meselesi tabii)

    -hiçbir ata arkadan yaklaşılmaması ve yaklaşırken ona ellerimizi göstermemiz gerektiği
  • qwerty klavyenin, 1800 lü yıllarda karşı - mühendislik yöntemi ile yavaş yazma amacıyla özel olarak geliştirilmiş bir klavye olduğunu biliyor muydunuz?

    o dönemlerde daktilolarda hızlı yazayım derken yan yana bulunan iki harfe basma esnasında karışıklık olmasından ve yazımda hatalara sebep olmasından dolayı, en çok kullanılan harfler birbirinden uzakta yerleştirilmiş.

    sağ elini kullananların, sol elini de kullanmak üzere çok kullanılan harfler klavyenin soluna yerleştirilmiştir. böylece her iki elde kullanılarak yan yana olan harflere yanlışlıkla basma olayı ortadan kaldırılmıştır.

    fakat 1900'lerde daktiloların gelişmesi üzerine klavye düzeninde yapılan bu değişikliğe ihtiyaç kalmamıştır ancak qwerty klavyeye alışıldığı için değiştirilmemiştir.

    sonraları yapılan çalışmalarda, farklı harf dizilimleri ile %95'e varan daha hızlı imkanı olmuştur fakat yinede dizilim değiştirilememiştir.

    kaynak: (bkz: tüfek mikrop ve çelik)
  • halkın artık dayanamayıp patrona halil isyanı'nı başlatmasına sebep olan son olay: yanlış ramazan bayramı ilânı.

    hepimizin bildiği üzere lale devri dediğimiz dönem osmanlı'da 1718 - 1730 yıllarını kapsayan, zevk ü sefânın hüküm sürdüğü, halk yoksulluk içinde iken padişah üçüncü ahmet'in, sadrazam nevşehirli damat ibrahim paşa'nın, şair nedim'in ve nice saray ahâlîsinin keyiflerine keyif kattıkları bir dönemdir.*
    öyle ki bazı şairler ramazan ayı geldiği için üzüntülerini bildiren şiirler dahi yazmışlardır ancak yine de eğlenceye ara vermemişlerdir.

    osmanlı imparatorluğu döneminde ramazan ayı'nın başlaması ve bitmesine hilâl gözetlenerek karar verilmektedir. elbette bu iş için eğitimli kişilerden meydana gelen kayyumlar oluşturulmuştur.

    vaziyet böyle iken daha ramazan bayramı'na iki gün var diye bilen sultan üçüncü ahmed, vezir-i âzâm nevşehirli paşa'nın konağına gitmiştir.
    burada her akşam olduğu gibi eğlenceler düzenlenir iken bir anda ayasofya'nın minaresinde kandiller yakılmış, böylece yarın sabah bayram namazı kılınacağı ilan edilmiştir.
    ahâlî teravih namazı kılmayı bekler iken yatsı namazını kılıp evlerine dönmüş, bayram telaşesine o geceden girmiştir.

    ancak padişah ve saray ahâlîsi hemen saraya dönüp olan bitenler hakkında malûmat istemiş, nihayetinde ayasofya kayyumunun yanlışlık yaptığı ve ramazan bayramı'na bir gün daha olduğu belirlenmiştir.

    belirlenmiştir ama ahâlîden kimisi ve hatta bazı yeniçeri bölükleri durumdan haberdar dahi olmamışlar, sahura bile kalkmamışlardır.

    ertesi sabah istanbul ahâlîsinin kimisi bayram namazı kılmak için hazırlanıp yollara düşmüşken kimisi sahurunu yapmış, orucuna niyet etmiş hâlde bulununca ortalık karışmış ve zaten patlamaya yer arayan millet artık sokaklara dökülmüştür.

    sarayın zevk içinde yaşamaktan allah'ın dinini bile unuttuğu, bunca insanı oruçsuz bıraktıkları gibi bir sürü slogan ortaya çıkmıştır.

    sorumlular idam edilmişlerse de saraydakiler yine de israftan ve sefadan vazgeçmeyip asıl sorunlara inmeye çalışmayınca patrona halil isyanı başlamış ve padişah, koltuğundan; nevşehirli damat ibrahim paşa ve nedim de canlarından olmuşlardır.

    bu yazım vesilesiyle tüm ekşi sözlük ahâlîsinin ve ailelerinin ramazan bayramlarını kutlar; sağlıklı ve huzurlu bir şekilde ehl-i sarayın keyfi için dinini satanlardan kurtulduğumuz keyifli bayramlara kavuşmamızı dilerim.
    annelerimizin, babalarımızın ellerinden öperim.
  • yapılan yeni bir araştırmaya göre ağır depresyon hastalarının retinaları kontrasta daha az hassas hale geliyor. depresyon hastaları daha az görsel kontrast görüyorlar, yani depresyonda olmayan insanlara göre dünyayı daha gri şekilde algılıyorlar.

    bu ölçüm, hastaların kontrast algılarını ölçebilen "pattern electroretinogram" adı verilen bir cihazla gerçekleştiriliyor. ayrıca bu sayede daha yüksek oranda bir doğrulukla depresyon tanısı konulabileceği düşünülüyor.

    kaynak
  • anayasa'nın 169.maddesinde "ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz." denilmiştir. bunun tek istisnası cumhurbaşkanıdır.
    cumhurbaşkanı'nın bireysel özel af yetkisi açısından böyle bir kısıtlama yoktur. orman yakma suçu söz konusu olsa bile sürekli hastalık, kocalık ve sakatlık sebebiyle istediği kişinin/kişilerin cezalarını hafifletebilir veya kaldırabilir.
  • neden rüya görüyoruz? rüya görmezsek ne olur?

    freud, rüyaların yorumu isimli kitabında şöyle diyor: rüya görmesi yetisi elinden alınan bir insan, kısa zaman içinde yaşlanacak ve ölecektir. yemek yemezsek de ölüyoruz rüya görmezsek de. bunun sebebi de gayet mantıklı.

    gün içerisinde o kadar çok görüntüye, sese ve duruma maruz kalıyoruz ki. gün içinde harıl harıl çalışmaktan yorulan beynimiz, biz uykudayken, gün içinde biriktirdiklerinden gereksiz olanları rüyalar sayesinde içinden boşaltıyor. ya hiç boşaltamasaydı? o kadar bilgiyi kaldıramayacak, ısınmaya başlayacak ve en sonunda hata verecekti. işte o yüzden freud, rüya görmesi yetisi elinden alınan bir insan, kısa zaman içinde yaşlanacak ve ölecektir diyor.

    bütün rüyalar bilinçaltıyla alakalı değil. çok daha somut sebeplere dayanan rüyalarımız da var. örneğin çok tipik bir rüya olan, yüksek bir yerden düşme ve akabinde uyanma rüyalarının sebebi çok büyük olasılıkla vücudunuzun yatağınızdan biraz dışarı çıkması ve kendisini düşecekmiş gibi hissetmesi.

    boğulduğunuzu mu görüyorsunuz? büyük ihtimal başınız, yastığınızın altında kaldı.

    çamurlu ve ıslak bir yolda mı yürüyorsunuz? galiba, tuvaletiniz geldi ve bağırsaklarınızda bir hareketlilik var. yani her şey o anki fiziksel duruma bağlı.

    bunların yanısıra rüyalarımızda daha çok, gerçekleşmesini istediğimiz şeyleri görüyoruz. şöyle bir deyiş yok mu? "sen onu anca rüyanda görürsün." hatta durum daha vahimse: "sen onu rüyanda bile göremezsin."
  • bal arılarının rüya görmesi.
    kaynak bbc
  • bayramda köprülerin ücretsiz olması
hesabın var mı? giriş yap