• gazi mustafa kemal, 28 haziran 1933 günü ankara erkek lisesini (taş mektep) ziyaret eder. o gün okulda tarih imtihanları yapılmaktadır. mustafa kemal imtihan aralarında bazı öğrencilerle konuşur, sorular sorar. dönem, türk tarih tezinin revaçta olduğu bir dönem olduğundan sorular daha ziyade dünyaya medeniyeti kimlerin yaydığı hakkındadır. okulun tarih öğretmenlerinden samih nafiz tansu anlatır:

    "derken samih rifat'ın oğlu oktay'a da bir soru gelir.

    'söyle oktay, yunan medeniyetini türkler mi kurdu?'

    (oktay biraz aksi bir edayla)

    'öyle diyorlar efendim...' der. ortalık buz keser.

    tabii mustafa kemal bu lakayt cevaptan pek hoşlanmaz ve 'öyle diyorlar değil, öyledir!' der.

    oktay çıktıktan sonra mustafa kemal gülerek 'allah rahmet etsin, babası da böyleydi... fakat sonradan bizden daha ileri gitti,' diyerek ortamı rahatlatır."

    [kaynak: samih nafiz tansu, atatürk tarih imtihanında, yeni mecmua, 19 şubat 1940]
  • sen ve başkaları

    bir sen yürürsün sokakta, yürürken;
    oturursun koltuğa, oturunca.
    su, bir senin bardağında en çok su.
    bir senin kolların bileziklidir .
    bir senin ağzın dudaklı ve sıcak.
    bir sen memelisin, ince bellisin

    başkaları gitmiş olur, gidince;
    bir sen yakınsın, uzakta kalınca...

    şiiriyle hayatımı, aşkımı; her şeyimi özetlemiş şairdir.
  • orhan veli nin ölümünden sonra dünyanın en güzel ağıtını yazmış şair.

    gel gel kardeşim orhan
    benim ellerimi al
    benim gözlerimi kullan...
  • ağzımın tadı yoksa, hasta gibiysem,
    boğazımda düğümleniyorsa lokma,
    buluttan nem kapıyorsam, vara yoğa
    alınıyorsam, geçimsiz ve işkilli,
    yüzüm öfkeden karaya çalıyorsa,
    denize bile iştahsız bakıyorsam,
    hep bu boyu devrilesi bozuk düzen,
    bu darağacı suratlı toplum.

    oktay rıfat horozcu
  • şiirleri, otoriteden bunalmış ve yavaşca değişmek istediğinin sinyallerini veren toplumun duyarlılığını, yine o "garip" lisanla dillendirdiği, bugün okuduğunumuzda, dimağımızda müthiş bir tat ve ironi bırakan şairin 1952'de kaleme aldığı "ahmet" adlı şiiri şöyle:

    ağlama ahmet ağlama
    davranma kuşağına ikide bir
    anam avradım olsun
    bu kara günlerin sonu gelir
    büyük balık küçük balığı yutar demişler
    bok yemişler
    onu sardalyalar düşünsün
    sen balık değilsin ki ahmet
    mek parmak mek parmak daha
    sonu selamet"
  • karisina su satirlari yazmis sairdir:

    karima

    sofalar seninle serin
    odalar seninle ferah
    gunum sevincle uzun
    yataginda kalktigim sabah

    elmanin yarisi sen yarisi ben
    gunumuz gecemiz evimiz barkimiz bir
    mutluluk bir cimendir bastigin yerde biter
    yalnizlik gittigin yoldan gelir

    oktay rifat
  • "güzel şeyler düşünmeme rağmen ağlamak geliyor içimden"
  • oktay rifat'ın tam adı ali oktay rifat'tır; "horozcu" soyadı uydurmadır. metin celal de, çok değerli ozanın yüzüncü doğum yılı nedeniyle yapı kredi kültür merkezinde açılan "elleri var özgürlüğün" başlıklı sergiyle ilgili köşe yazısında konuyu irdelemiştir :

    *

    //"tanzimat'tan bugüne edebiyatçılar ansiklopedisi"nin oktay rifat maddesinin ilk cümleleri şöyledir; "tam adı ali oktay rifat. kendisi kullanmadığı halde bazı kaynaklarda soyadı 'horozcu' olarak geçer." bu madde oğlu samih rifat'ın 1999'da doldurduğu "bilgi formu"ndan yararlanılarak hazırlanmış. oysa basılı birçok kaynağa ve internet sitelerinin çoğuna göre oktay rifat'ın soyadı "horozcu"dur. "elleri var özgürlüğün" sergisinde oktay rifat'ın birçok resmi evrakı ve kimlik belgeleri yer alıyor. pasaportuna, evlilik cüzdanına, ehliyetine, avukatlık kimliğine baktığımızda adı "ali oktay" soyadı "rifat". hiçbir belgede "horozcu" diye bir soyadı geçmiyor.

    oktay rifat'ın soyadı tartışması yeni bir şey değil. dr. selahattin tuncer 2005'te yayımlanan "şair oktay rifat - yaşam öyküsü ve sanatı" adlı kitabında bu soyadı sorununu inceler. tcdd basın müşaviri şair mehmet aycı da rifat'ın tcdd 1. bölge müdürlüğü'nde uzun yıllar avukatlık yaptığını, dosyasındaki belgelerde şairin tam isminin "ali oktay rifat" olarak geçtiğini gördüğünü belirtmiş (http://www.milliyet.com.tr/…11/08/son/sonyas17.html). oktay rifat'a "horozcu" soyadı yapıştırılmış bir kere, her duyduğuna inanan, doğrusunu araştırmayan bu toplumda düzeltmek olası görünmüyor.//
  • burasi dalyan kahvesi,
    ortalik sut mavisi,
    apostol bu ne bicim meyhane,
    tabagimda bir bulut,
    kadehimde gokyuzu..

    (bkz: dalyan)
  • oktay rifat'ın "yan yana başlarımız" şiirinin çevirisini yaptım, buyrun:

    our heads next to each other

    our heads,
    next to each other,
    on the pillow,
    what is it that we moon
    with our eyes in gloom?
    bring your face whose birds have flown
    and hold it against mine,
    so that the frame,
    of that sterile mirror,
    that contains,
    the lookalike of my own,
    all alone,
    could grow
    on your bosom

    a mill turns in between us, howling
    its wings dipped in my night,
    with its ropes, moaning,
    absent mindedly do we glide,
    at a plain,
    out of time
    on a road,
    to a city:
    through a bridge
    without a passage,
    above weeds
    that cannot be mown,
    and bitter waters
    that cannot be known,
    on a shadow map,
    that cannot be shown,
    we find it,
    we lose it,
    we live it again
    we sleep,
    like naked gods with many limbs,
    our ships,
    finally closing in
    port to port
    and then
    we’re startled:
    ıs it us, or,
    someone else’s own?
    such is she,
    that mare with a pedigree,
    it shrugs and runs
    with a sharpened knife,
    high alive
    to the sun.

    our heads,
    next to each other,
    on the pillow
    hands open to hopes,
    and forlorn,
    lips and teeth swim in a lake of hair
    a forgotten leg have ı found on the sand
    restless still,
    in its dreams,
    grinding the rye it has mown,
    while its mills
    slowly turn.
hesabın var mı? giriş yap