• günbegün çöküşe sürüklenen, insanların adeta birer birer zombileştiği dünyada mottosu "yaşa ve yaşat" olan iki vampirin olabilecek en güzel şekilde anlatılmış hikayesi. benim gibi, "dracula" dışındaki vampir külliyatı zerre kadar ilgisini çekmeyen birini bile "bir gün dönüp tekrar izlemeliyim" diye düşündürdü.

    -- spoiler--

    filmin en etkileyici bölümü kanımca tanca'daki son dakikalar. insanların varoluşlarının bu denli anlamsızlaştığı bir dünyada birbirine delicesine aşık iki sevgilinin kanından daha arı, daha temiz, daha "yaşatmaya değer" ne olabilir ki? zombiler hala darwin'i tartışadursun, adam ve eve'in yapay seçilim kıstası sadece saf aşk. hiçbir şey olmasa bile aşk mutlaka hayatta kalmalı.

    -- spoiler --

    küçük bir not: davetsiz misafir ava, evde yarattığı gergin ve huzursuz ortam itibariyle şahsıma stranger than paradise'daki eva'yı hatırlatmadı değil.
  • hayatimda 2 kere ost indirdim.. biri great expectations birisi de bu film oldu.. filmi vasat vampir filminden ayirarak izlemeye basladim bi kere oyuncu kadrosu nedeniyle.. ama, bu kadarini tahmin etmiyodum.. agzimda enfes bi tat birakti.. o kadar ki bi iki gun hic bi film izlemicem sanirim..

    tilda swan denen kadinin o beti benzi atmis medusa sacli halinden korkmazsaniz, film cok daha zevkli oluyo.. tesla ve edisonu hep kalbinin bi yerinde tutanlar, modern zamanlarin teslalari, yaptigi isin karsiligini alamamislar, patronunun gotune yag cekemedi diye yukselememisler, kendi suyunda akip giderken okyanuslardaki dalgalara karisamamislar, en muhimi memurlar..

    butun hepsi var filmde.. la ne diyosun sen kafan mi iyi deme.. iyi bakarsaniz var.. ayrica o guzelim mekanlara ve kadife kiyafetlere bittim.. gozumde sonbahar yapraklarini izlemisim gibi bi tat birakti film.. gozun tad aldigi nerde gorulmus demeyin, filmi izleyin..

    iyi ve kotu nedir, askin adaleti var midir, dunyanin temelinde her bir kisinin kabul edecegi deger nedir bu gibi sorulari dusunduren bi film.. dusunmuyosaniz o sizin borcam gibi kalin olmanizdan..
  • --- spoiler ---

    bu filmde adam & eve = yin - yang dir. tam anlamıyla hem de. adam ne kadar intihara meyilli, karamsar, içe dönük, depresifse eve de bir o kadar dışa dönük ve hayatın güzelliklerinden zevk alan, yüzyıllardır yaşıyor olmasına rağmen birçok şeyle ilk defa karşılaşıyor gibi heyecan duyan, adam'ın dengeleyicisi konumunda bir karakter. bu ruh halleri giyimlerine de yansımış haliyle (eve yoğun olarak beyaz adam ise siyah giyiniyor.)
    adam intihar için kendisine istediklerini tedarik eden ian'a ahşap kurşun siparişi veriyor. verdiği hammedelerden birinden yani dalbergia retusa'dan yapılan kurşun tedarik ediliyor ve adam'a ulaşıyor. ne var ki eve kurşunu buluyor ve kısa sürede tatlıya bağladıkları, ufak çaplı bir tartışma yaşıyorlar. filmin sonunda ise adam'ın detroit'teki evinden apar topar kaçmak zorunda kaldıkları için arkasında bıraktığı tüm enstrümanlarının yerini doldurması adına eve tanca'dan adam'a çok beğeneceği bir enstrüman hediye ediyor. udu kucaklayan ve arkasını okşayan adam'ın ağzından şu sözler dökülüyor. "dalbergia retusa". işte bu detay bile eve'in adam'a oranla dünya nimetlerinden olumlu yönde yararlanma konusunda ne kadar başarılı olduğunun bir ispatı.
    genel olarak film yozlaşmış dünyanın ücralarına çekilmiş iki bilge vampir ve yüzyıllardır süren aşkları üzerine. insanların ellerindeki değerleri geçmişten bugüne nasıl harcadıkları ya da bertaraf ettiklerinin anlatımı kimilerince kör parmağım kör gözüne gibi algılanabilir ama bence güzel yedirilmiş senaryoya. müzikler, mekanlar ve atmosfer, adam ve eve'in leziz diyalogları benim için oldukça doyurucuydu. yalnız her kitleye hitap eden bir film olmadığı açık. birçok sahnedeki göndermeleri anlamak için bilim, sanat, edebiyat alanlarında ciddi anlamda birikim gerekiyor. misal shakespeare'in eserlerinin aslında christopher marlowe tarafından yazıldığı iddiasının varlığından haberi olmayan bir seyirci neyin mücadelesini veriyor bunlar yaov diye düşünebilir.
    yine bir kısım seyircinin hazzetmemiş olduğu haşarı karakter baldız eva beni çok eğlendirdi.

    eva: yeees, adam is gonna take us out. (eveet adam bizi dışarı çıkaracak)
    adam: no, adam is not gonna take you out. (hayır adam sizi dışarı çıkarmayacak)
    (çıkardı) :)

    adam eva'ya hayır demekten usanmadı eva da reddedilmekten.

    son olarak o müthiş dans sahnesi ve çiftin uyku pozisyonları eritti beni. ne kadar estetik sahnelerdi öyle.
    şişirme hollywood filmlerinden bunalıp şöyle derin bir nefes almak için mutlaka izlenmeli bu film.

    --- spoiler ---

    son olarak tilda swinton
    1- seni çok kıskanıyorum. (allah her kadına tilda swinton karizması versin.)
    2- öyle büyüleyici bir oyuncusun ki kıskansam bile keşke ölsen diyemiyorum.

    ve tom hiddleston:
    1- aşığım sana,
    2- kedi canını senin, sen dev bir kedisin, big cat you, maşallah hocam, inşallah hocam
    3- her iş elinden gelmese de olur delirtme beni
  • film, salt vampir mitine olan entellektüel ve mizahi yaklaşımından dolayı bile el üstünde tutulmayı hak ediyor. tabi tilda swinton ve tom hiddleston uyumu, filmin karanlık atmosferi ve experimental müzikleri de cabası.

    8/10
  • şarap etkisi yaratan bir filmdir. en azından benim için öyle. şöyle ki; bir süre sonra* sanki köpek dişlerim dişlerim sivrilmiş gibi hissedip; bir vampirin, insan kanını aşkla içmesi gibi, şarabı içmeye devam ediyorum...
    zannımca jim jarmusch'un şimdiye kadarki en süpper filmidir.
  • insanı vampir olmaya özendiren bir film. herşey bu kadar mı karizma olur arkadaş.

    --- spoiler ---

    ayrıca sistem eleştirisi daha uzun tutulsaydı, dinlerin sorgulanamayan yanlarını sorgulasaydı kanımca tam bir kült ve başyapıt bir film olurdu
    --- spoiler ---
  • senaryosu biraz daha doldurulsa efsane olabilecekken, bu şansı ıskalamış bir film. fakat görüntüler, karakterler, müzikler, atmosfer o kadar -kelimenin tam anlamıyla- güzeldi ki, baldız işine hiç girmese, entrika örmekle-çözmekle uğraşmasa ve ööyle devam etse üç-dört saat daha izleyebilirdim.

    zorunlu yolculuklarında takma ad olarak ulysses'in karamsar kahramanı stephen dedalus ve the great gatsbynin uçarı kızı daisy buchanan'ı kullandıkları dikkatlerden kaçmasın. gerçi daisy, eve değil de eva'ya daha uygundu ama, yönetmenin takdiri diyelim...
  • tatlı bir film. ilk izlediğimde baymıştı iyice 20 dakikadan sonra bırakmıştım. dur lan bi bitireyim bari dedim ve oturdum izledim alayını.

    müzikleri, sahneleri, mekanları falan baya güzel filmin. ama bir konu beklemeyin. . işin özü doğal bir film. büyük beklentiyle izlenmemesi gerekiyor.

    aklımda our hearts condemn us dışında kalacak yegane şey kan dondurmasıdır.
  • yine izledim, yine bayildim. ama itiraf edecegim, jim jarmusch, tilda swinton gibi isimlerle damgalanmis olmasina ragmen, vampir filmi oldugunu duydugumda bir burun kivirdim once. fakat gercekten oyle gunumuz hype dizi/vampir filmlerinden degil.

    --- bu noktadan sonra biraz spoiler alert. asagida konu ve karakterler hakkinda az biraz baslangic bilgisi var.. filmin ilk 20 dakikasini ogreneceksiniz, ona gore..---

    vampirlik temasi sadece bir arac olarak kullanilmis. filmin merkezinde, olumsuz, yuzyilardir yasayan, yuzyilardir birbirine asik bir adam and eve var. guzel olan herseye hayranlar, hoslarina giden birsey gorduklerinde, bir sure gulumseyerek kendilerini memnun eden seyin (muzik, kisi, siir.. her neyse) butunuyle tadina variyorlar.
    ciftimizin daha depresif olan bireyi adam, gittikce "zombilesen" insanlardan umidi kesmis durumda. kendi vucutlarini, dunyayi zehirledikleri yetmez gibi bu zombi kitlesinin, zaten cok az sayida olan sanat, bilim dehalarini da katlettigine inaniyor. ciftin daha umutlu bireyi eve ise hala insanliga inaniyor ve bugunun hayatini, teknolojisini (iphone'a karsi tvden goruntulu telefon sahnesi hostu) daha bir kabullenmis. adam'i depresyondan cikartmak icin yanina gitmekten baska care kalmayinca, guzelim tanca'yi birakip detroit'e gidiyor. o kavusma sahnesi, bence filmin en etkileyici saniyeleriydi. hakkini verip anlatamayacagim, izleyin, filmi bitirin, sonra tekrar o sahneye donup izleyin, o kadar guzel.
    onun disinda, muzikler sahane geldi filmi izlerken. sonra dinledigimde ayni etkiyi yaratmadilar bende ama filmle cok uyumluydular. bir de detroit'i adam'in gozunden gormek entersandi: eskiden sanata onem veren, zevkli binalarla donatilmis, cok guzel bir sehrin gunumuzdeki ghetto hali ve zombi insanlarin curutucu etkisi. filmin cok etkileyici bir karesi icin: michigan theater hall simdi bir otopark.
    kisacasi, izlemediyseniz, izleyin.
  • geceleri güneş gözlüğüyle boş sokaklarda yürüme isteği uyandıran film.
hesabın var mı? giriş yap