• parasızlık insana beleşe dünyalar kurdurur; olmayan başarılar yarattırır.
    ama ilk parasızlık en zorudur sonraki parasızlıklar sırtını tesellilere dayar.

    parasızdım ben okul hayatım boyunca; nasıl bir yer ettiyse içimde; bir fobiye dönüştüyse artık; haftada 7 gün günde bazen 18 saat çalıştığım oldu okul bittikten sonra.

    dişlerim delice kamaşmasına rağmen, demir tablot tabaklarda demir çatalla, her seferinde mide bozan fabrika yemekleri yedim, 800 derecede metal eriten kazanlar arasında gezdim en hamile hallerimle. iş ki parasız kalmayayım; bir daha açlık görmeyeyim istedim.

    bir dönem mobbing vardı iş yerimde, iş arıyordum delice; üstelik ikiz bebeklerim var daha 9 aylık. bir abim dedi ki; "aramayıver iş, tek maaşla hayatta kalma sınavı verin bir süre, kapanın içinize, ben en güzel günlerimi sürgünde, her gün bulgura talim ederken yaşadım. çocuklarımla en güzel vakti o dönem yaşadım. en çok o dönem aşık ve hayrandık eşimle birbirimize"

    hayat o yana savurdu sonra, bırakıverdim işi, her gün daha 1 yaşına gelmemiş 2 çocuğu 14 saat terketmek, bütün gün çantama sakladığım serçe parmak uzunluğunda çoraplarını sevmek, bir de üzerine azar kıyamet çekilmez dedim.

    hayatı komple değiştiriverdik 3-5 ayda, istanbul'a taşındık.
    kan kusup kızılcık şerbeti içme dönemi başladı. tek maaşın yarısını kiraya, kalan yarının 5/2'sini aidat ve yakıta, 1/5'ini bebek bezi ve ıslak mendile verince başkalaşıverdi hayat.

    ve hayatımın en özlemle andığım, en parasız ama en içimi ailemle dolduran 1,5 senesini yaşadım.

    3 market vardı 1 kilometrekare içinde; ben her bir kalem ihtiyacın hangisinde ucuz olduğunu bilir, elime, belime, ayağıma üşenmez o markete giderdim.

    şampuan migros'tan alınırdı, yeşillikler carrefourdan, kalan çoğu şey dia'dan.
    12 tl'ye 8 kişi ağırlayabiliyordum.
    4 tl'lik tavuk göğsü ve 0,75'e 3 yumurta alıp tavuklu krep yapıyordum, 1,25'e krema 0,50'ye makarna, 2 tl'ye mantar ile kremalı mantarlı makarna kalanla da yeşillik alıp salata.
    birileri " bu makarnanın porsiyonu valla 20 tl bizim oradaki kafede" dedikçe keyiften coşardım.

    çocukları bebek arabasına koyar markete kadar otursunlar diye şarkı söylerdim. markette çocukları bir arabaya aldıklarımı başka arabaya koyar 2 araba sürerdim. o arada çocuklar raftan ne buldularsa arabaya atarlardı, kasada ayıklardım. mahcubiyetimden herkese sıramı verirdim, iş uzardı.

    sonra torbaları market arabasına takardım, çocuklarla bebek arabasını iterdik eve kadar.

    kira ve yakıt çıkınca elimize asgari ücretten az kalıyordu galiba, öyle açlık sınırında da değildik aslında. ama bebek bezi ve çocuklara hatırlanacak bir yaşam sunma hevesi zorluyordu.

    eve yakın bir sinema vardı, halk günleri yani çarşambaları öğlen seanslarında bir kız olurdu gişede. 2 çocukla gelince tek tam bilet ücreti alır ona da kendi telefon hattının kampanyasından ekstra indirim yapardı.
    ben o çizgi filmi koca istanbul'da 3 kişi girip en ucuza izleyebilen insan olmanın gururu ile dönerdim eve.

    bir avm'nin ücretsiz çocuk oyun alanı vardı. oraya götürürdüm çocukları arada. dolmuşla gidersek; ikisini birden kucağıma alır tek kişi öderdim.
    öğlen yemeğinde de kaçamak yapardık çocuklarla, 2 lahmacun alırdım. bazen tekini bitirebilirlerdi; biri bana kalırdı. ikisini bir yediklerinde ben lahmacun yanında verilen salatayı yer, çocuklar çok güzel yedi diye mutluluktan doyardım.

    çocukları öğlen uykusuna yatırıp; hızlıca her güne bir cam denk gelecek şekilde cam siler, herkes uyuyunca televizyonu açar karşısında ütümü yapardım.
    o saatleri kendime ayırdığım saatler sayar, ütü gömleklerin üzerinde kırışıklıkları aça aça ilerlerken, gündelik işe gelen bir kadının bu işler için kaç para alacağını hesaplar; tasarrufuma gülümserdim.
    evimizde çorapların en düzgün katlandığı, çocuk çamaşırlarının iç dış ütülendiği, çekmecelerin en düzgün olduğu dönem, kendimi eve ve aileye adadığım o dönemdi. düzgün katlanmış ve doğru eşlenmiş çoraplar kendi küçük zaferlerimdi.

    ben süpürge yaparken; çocuklar elektrik süpürgesinin üzerine otururlardı, trencilikle karışık temizlik yapardık. kuru vileda uydurmuştum, ben ıslak silerdim, çocuklara birer kuru bez verip, "buraları kuru vileda yapın" derdim. 2 yaşında aldıkları en büyük sorumluluk sayarlardı ve cidden güzel kurularlardı.

    çocukların dağınıklığı batmazdı, toplamaya yüksünmezdim. balkon fayanslarında suluboya yaptırırdım, banyo duvarlarına pastel. onlar yatınca 2 saat boya temizlerdim.

    kocam halden anlardı bunaldığımda, "ben çok yorgun değilim sen dışarı çık istersen, değişiklik olsun" derdi. ben evde 2 bira çakardım, dışarıda arkadaşlarla gittiğim mekanda tek. dolmuşlar bitmeden dönerdim eve. dolmuştan eve yürürdüm 1 kilometre, hem taksiye para vermeyeyim hem de açılayım biraz derdim.

    evde kocayla en uzun sohbetler o zamanlara rastlar. ben bir tek günlük gazeteyi reklamlarının küçük notlarına kadar okurdum. akşamları özetlerdim. o da bilmediğim plaza hayatını anlatırdı bana. bıkmazdık.
    her zaman alkol olamazdı evde, birer kahve ile de zaman zaman geceyarılarını geride bırakırdık.

    haftasonları çocukları yakınlardaki bir basket sahasına, parka götürürdük. yanımıza evden kek alırdık. yürüme mesafesinde geçen uzun haftasonları yaratırdık.

    bazen çocuklarla babayı karşılama konseptleri yaratırdık. resimler çizer duvarlara yapıştırırdık, sokak kapısının önüne şakacıktan barikatlar kurardık.

    her yemeği çocuklarla beraber yapardık. 2 yaşında yumurta kırmayı öğrendiler, başlarında durmam şartı ile puding karıştırmayı mesela.

    sonra çocukların okul zamanı geldi, okulla birlikte işlevsiz kalacaktım ben. ve eldeki yetmeyecekti okula, masrafına.

    ben yine döndüm mutsuz duvarlar arasına. sonra yine başka işler, kendi işimi kurmalar, parasız kalmamak için kimsenin beğenmediği paralara oturup işleri kendim yapmalar derken; şimdi ne yalan söyleyeyim baldosundan alıyorum pirincin bir şekil. hala makarnaya 30 kağıt vermiyorsam; nedeni paranın nasıl kazanıldığını bilmemdendir ve o makarnanın ne kadar kolay piştiğini.

    ama hiç bir lokanta, hiç bir sinema o zafer hissini yaşatamadı bir daha bana.harcamadıkça mutluydum, almadıkça daha zengin. tek bir terlikle koca yazı, bir tek kot ile koca seneyi geçirmek zaferdi. saatim çoktu. kendimi adamak isteğim sonsuzdu.

    para kazanmak ve kazanmamak arasındaki süre bana özgüven verdi. hayatta kalabilirim ben her şartta. var olurum bir şekil. bundan sonrası sadece tercihlerimdir. ben hayatta 2 kez çıktıysam parasızlıktan; birinde kölece, birinde bir zevki ve bol zamanı geride bırakarak; bedel ödemeyi göze alan herkes de çıkabilir.

    bedel ödemeden olmuyor lakin, zihnen, fiziken, manen yorulmadan olmuyor.
    hayat genel adı bunun; iyi bir yanını bulabildiğin kadar elindekinin, o kadar çekilir oluyor.
  • beden eğitimi kıyafetlerini evde unutmaktır. resim-iş derslerinden nefret etmektir.
  • parasızlık insanın kendine yakışanı giyememesidir
  • sözlükte parasızlık başlığında diğer sözlük yazarlarının garibanlık hallerini okuyup, yalnız olmadığını düşünerek teselli bulmaktır.
  • -sen de birşeyler yesene aşkım?
    -ben tokum ya, yedim de geldim.

    işte budur.
  • ilk zamanlar zor olur parasızlığa alışmak sonra bu durumla eğlenmeye başlarsın ağlanacak halinle. içten içe dersin ulan param olaydı ne vardı? benim bu adamdan eksiğim ne diye ama belli etmezsin hele ki en çok yanındaki sevdiklerine. neyse kısa bir girişten sonra hikayemize geçebiliriz.

    babamın hali vakti yerindeydi, zamanında baya paramız yazlığımız,evimiz,arabalarımız vardı. özel okulda okurdum anlayacağınız her şeyimiz vardı bize göre. gün oldu zaman döndü işler kötü gitti. iflas ettik. bir bir mallarımız satılıyor. annemle balkonda oturuyoruz garibim kadın hasta olmuş. balkondan aşağı bakıyoruz sabah üç arabamız var. öğlen oluyor biri gidiyor. aradan bir saat daha geçiyor biri daha satılıyor. akşam üstü oluyor son olan. annemin olan,otomatik olan da satılıyor. başlıyor annem ağlamaya üzülme kadın diyorum aynısını alacağım benden sana söz diyorum. bunu duyunca daha çok ağlıyor. canım sıkılıyor çıkıyorum dışarı biraz yürüyeyim diyorum. pastane görüyorum alman pastası var annemin en sevdiği diyorum ki alayım mutlu olsun 1 tl diyor adam bende cebe eli bir atıyorum ki maşallah batmanin düştüğü kuyu gibi derin amk. varım yoğum 75 kuruşum var olmaz mı diyorum. yok diyor. yürüyorum bare diyorum bir tang alayım beraber içelim diyorum alıyorum bir tane 35 kuruş tanesi annemde vişneli sever alıyorum yolda giderken gözüme bir ışık çarpıyor yerden. hassiktir para galiba diyorum yere eğiliyorum bir bakıyorum 1 tl. parayı alıyorum.

    pastanede ebesinin amında siksen gidemem. yolda yürürken bir bakıyorum bir tane pastane giriyorum. adama diyorum alman pastan var mı? olmaz mı yiğidim diyor. ne kadar diyorum küçük 1 tl büyük 1.40 tl diyor. bir bakıyorum 1.40 var. ver amını sikim ver diyorum. pastayı aldım gidiyorum eve nasıl mutluluk var. içimdende diyorum ulan 1.40 a alman pastası aldık kadın ölmese bare. eve geliyorum garajdan giriyorum ki annem balkondaysa görmesin gizlice su-buz-tang üçlüsünü karıştırıp bardağa koyup anneme götürüyorum.
    annemde diyor garibim harcamasaydın paranı. ulan bir üzülüyorum yok anne diyorum bak ne aldım diyorum. kadın alman pastasını görünce bir gülmeye başlıyor. öyle güzel gülüyor ki ben ağlamaya başlıyorum. gel ikiye bölelim diyor. yok anne diyorum ben sevmem diyorum o daha çok yesin diye tang bittikçe su koyuyoruz tadı her geçen saniye bok gibi oluyor ama koyuyoruz. annemle o gün beraber oturmuş alman pastasını yemişiz,sarılmış ağlamışız. şimdi bakıyorum durumda pek değişen bir şey yok. evet daha rahat alman pastası alıyoruz ama hiç birinin tadı o bozuk olanın ki kadar güzel olmuyor.

    ah be anam iyi ki yanımdasın ne zaman boşluğa düşsek anamla alman pastası yeyip ağladığımız günü hatırlatırız birbirimize. canım anam sen yanımda olda ben yine yerde ki 1 liralara niyetleneyim.
  • bir akrabamız var. aynı semtte oturuyoruz ve haliyle sık sık görüşüyoruz… karı koca memurlar ve aylık gelirleri hayli iyi. daha iyi olsun. ankara’nın kalburüstü semtlerinde iki daireleri var(yıllarca taksit ödeyip dişleriyle tırnaklarıyla kazıyıp aldılar) ne güzel. buraya kadar her şey normal ama ne zaman bize gelseler ya da biz onlara gitsek parasızlıktan, üst komşularının her yaz çoluk çocuk bodrum’a tatile gitmelerinden(hiç utanmıyorlar mı), benim artık şu kitaplardan, dergilerden(boş işlerden) bir an önce kurtulmamdan ve "bu millet ne kadar sonradan görme canımlardan" bahsediyorlar. arabaları var ama kullanmıyorlar, sorsak benzin almaya paraları yok… hep para konuşuyorlar, olmadığından bahsediyorlar… bir kez tatile gittiklerini yahut hadi bu hafta sonu da piknik yapalım dediklerini görmedim… çünkü paraları yok. öyle diyorlar… yok mına koduğumun parası onlarda. geçen yine bir kooperatife girmişler, kısmetse üçüncüyü alıyorlarmış… ama yok işte! bunlarda para yok, konuştuğun zaman için parçalanıyor, karnınız tok mu bari diyesi geliyor insanın. mallarında mülklerinde gözüm yok tabi de arkadaş niye bu kadar parasızlıktan şikayet ediyorsun, niye? hadi para isteyeceğimizden falan korksalar anlarım, öyle bir durumda yok. ve dikkat ettim parasızlıktan en fazla şikayet edenler parasızlığın ne demek olduğunu bilmeyenlerden oluşuyor(sonunda tespit yaptırdınız bana, beter olun!)
  • 1 saat once ekmek almaya giderken yanimdan elinde kirik oyuncagiyla aglayarak gecen kucuk kizin cektigidir. "kosmasaydim kirilmazdi" diyordu. kosma tabii, kosarsan dusurursun kirilir. senin neyine kosmak. cocuk musun sen?
  • eve kapanma ve bu yüzden depresif damgası yeme nedeni.
  • bu ülkede para yoksa olmaz arkadaşım.

    hasta olup, devlet hastenesine gidemezsen;

    (bkz: özel hastanelerde katkı payının %200'e çıkması)

    mezun olup işe giremezsen;

    (bkz: sigortalı olmayanların 213 tl ödeme zorunluluğu)

    iş bulamadın, kıt kanaat yurt dışı eğitime gitmeye çalışıyorsan;

    (bkz: en pahalı pasaport harcının türkiye'de olması)

    hadi iş buldun, işe gireceksen;

    (bkz: sağlık raporu almanın paralı olması)

    asgari ücretten işe girersen;

    (bkz: asgari ücretten vergi almak)

    askere gitmemek bir tercih meselesi dersen;

    (bkz: 5 ay askerlik yapmamak için 30 bin lira ödemek)

    zorundasın.

    "bedava yaşıyoruz, bedava;
    hava bedava, bulut bedava;
    dere tepe.."

    derelerde paralı oldu.

    (bkz: türkiye'de yapılması planlanan 2000 hes)
hesabın var mı? giriş yap