• ilgili röportajı okuyunca, bana kendi işimi kurabileceğim veya devlette çok iyi yerlere atanabileceğim bir mesleğim olduğu için, "tam bir eşit ağırlıkçısın bla bla" diyen nice öğretmeni, teyzeyi halayı dinlemeyip (genel olarak işletme fakültesi gibi yerlerin insanlarını sevmediğimden dolayı) sayısal seçtiğim için, teknik üniversite'de yıllarca ebeminkini tersten görerek okuduğum için sevinç gözyaşları döktüren bir ablamız.

    çok samimi söylüyorum, sıfır beden, at suratlı, fönlü saçlı, burnunun ucuna bok bulaşmış ifadeli, lütfederek doğurduğu veledi haftasonu kanyon'da gezdiren plaza hatunlarından tiksiniyorum, keza aynı tipin erkeklerinden de. içinde kendini kaybettiği yalakalık girdabından, her gün 15 cm topuk üzerinde duran ayaklarından bacaklarından, sabahın köründen akşamın karanlığına kadar çalıştıktan sonra insanlığından, başta kendisi olmak üzere ailesine, çocuğuna, kocasına nasıl bir hayır gelebilir pahalı tatillerle lüks giyip lüks yemekten başka? insanlığı, kadınlığı, anneliği mi kalır o kişinin haftasonu da kendini göstermek için kıçını yırtarak gittiği boğaz kenarı brunchlarında?
    şahsen 12.000 tl'yi 1 ayda kazanıp bu kadar kevaşe bu kadar leş ötesi bir ortamın kendini çok önemli zanneden ırgatlarından biri olacağıma, 3-4 ayda kazanır, boş vakitlerimde kışlık domates yapar kavanozlara koyarım, mac bebeköy'de değil sahilde spor yaparım, ayağımda çocuk sallar 2-3 tane büyütürüm, islim kebabıyla bulgur pilavı filan yapar pişmesini beklerken devrilip kitap okurum, etiket gibi koluma takacağım ve iş stresinden haydar dümenlik olacak bir plazberk ile değil rahat adamın tekiyle evlenirim.

    yok 30 yaşında expat olacakmış da 33 yaşında çükübik, 35'inde fikibok olacakmış.. ahy içim sıkıldı, 12.000 teleymiş, vah ablam leşliğe bak.

    edit: teknik üniversite sadece mühendislik eğitimi vermiyor, ayrıca laflar ablanın şahsına değil yanlış anlaşılmasın, "sevgili kaşar'lar, yarın kendi kendimize göndereceğimiz çiçeklerin organizasyonu yapıldı mı?" tweetine ise sesli güldüm.
  • - işe başladığı gün kendisine 3-4 tane çiçek, 1-2 tane şekil şükül çikolatalardan gelir. farklı açılardan fotoğraflanıp insta'ya atılır.
    - ağzını yaymadan, cümleye ingilizce bir şeyler sokuşturmadan konuşamaz. bat yu olredi nov det!
    - en sevdiği web sitesi 'tabiisi ki' trendyol'dur. günaşırı kargo alır.
    - varoş gibi çay içecek değildir. kahveden vazgeçemez. zaman zaman kendini şımartmak için karamelli makiyato götürür.
    - bilgisayar ekranının kenarlarına yapıştırılmış post-it'lerde türlü türlü 'tatlişko' notlar vardır.
    - 'yakınlarda bir yer açılmış' ise bu öğlen orada yemelidir. yeni açılan bir yer varsa belediyeden, maliyeden önce bu öğrenir.
    - vegan - vejetaryen olma ihtimali yüksektir. toplumda en çok vegan, vejetaryen bunların arasından çıkar. bunlardan biri değilse de 'steak' dışında et yemez. yok öyle kebap falan!
    - her ayın son pazartesi günü diyete başlar. diyetteyken evden çiya tohumlu, avokadolu, kinoalı şeyler getirir. keten tohumu yer, salatalık suyu içer.
    - önümüzdeki 3 senenin resmi tatil takvimine hakimdir. hafta sonuyla birleşip 3 gün olacak tatil varsa ucuz bilet 'düşürmüş' yurt dışı tatil planı yapmıştır. sizin gibi tatile gitmez o, bir yerlere 'kaçar'.
    - zaman zaman "çok sıkılıom" veya "çok çalışıyom yha" temalı 'sıtori'ler atar. bumerangda sallanan ayağın veya klavyede gezinen elin subliminal mesajı ise "bugün ne kadar da fetişim"dir.
  • beyinsiz duyar makinelerini kendine çeken bir mıknatıs sanki.

    başlık: plaza kaşarı

    altında yazılan şey ise plaza kaşarı denince kafada beliren tipin karikatürize edilmiş hali.

    birincisi, burada "plazada çalışan kadın böyledir" denmiyor. neden?
    çünkü başlık plaza kadını, plaza çalışanı vs. değil; plaza kaşarı.

    ikincisi, stereotipik argümanlar içeriyor.
    çünkü karikatür böyle bir şeydir.

    son olarak, kadına çiçek gelmesi onu kaşar yapmıyor.
    burada kaşara gelen çiçekten bahsediliyor.

    eğer okuduğunuzu anlamıyorsanız onu halledip öyle gelin.
  • bir gün, böylesi streotipik argümanlarla hakkında konuştuğunuz zaman, o kişi hakkında değil, kendi komplekslerinize dair bir şeyler anlattığınızı anlayacağınızı umuyorum. umutlu değilim.
  • tweetlerini okuduktan sonra "en kotu ticaret en yuksek maasli isten iyidir" yahudi atasozunu hatirladigim kisi.
  • görebildiğim kadarıyla networkinge aşırı takık, imaj yönetiminin piyasada herşey olduğuna inanan çalışanlardan biri. haklı mı? evet, her ne kadar bu profilden tiksinsem de onlarca rakibi arasından sıyrılıp yukarı zıplayanlar genelde bu profillerden çıkıyor.

    ablamızın tanınmamak için bazı bilgileri saptırdığını düşünüyorum. öncelikle 30 yaşındaymış, onun üniversite sınavına girdiği 2000 yılında sabancı o kadar parlak değildi, bence muhtemelen koç mezunu. çalıştığı şirketin unilever ya da p&g olması mümkün, başka türlü genel müdürle aynı asansorde başbaşa kalamaz, çünkü diğer şirketlerin çoğunun kendi çok katlı plazaları olmaz, en fazla 2 kata sığabilirler. genel plazalarda kat kiralarlar, onda da genel müdür zırt bırt girip çıkmaz, o girip çıksa da brand manager girip çıkmaz, oturur oturdugu yerde.

    bu profilde birkaç şirket daha var elbette ama ablamız şampuan kelimesini örnek olarak başta verince bir anda açık verdi. bisküviyi de kullanmış, bu da önemli ayrıntı. şampuan satan başkaları da var ama onlar ablamıza 12.000 tl veremez ayda. l'oreal hariç. ablamız örneklerinin tamamını avrupa yakasından vermiş, şirketin merkezinin avrupa yakasında olma ihtimali az değil, unilever ve p&g anadolu yakasında. ben güçlü ihtimalleri dörde düşürüyorum, unilever, p&g, l'oreal ve nestle.

    expatlardan bahsediyor, expat kullanan şirketler fazla değil, yukarıdaki ihtimalleri yazarken bunu da göz önünde bulundurdum.

    deyip entryi bitirecekken eski tweetlerine bakıp dedektiflik saatimizi başarıyla tamamlıyoruz. traş köpüğünden sorumlu brand manager olduğunu ima etmiş. traş köpüğü satan üç firma var, gillette (p&g), nivea (eczacıbaşı) ve arko (evyap). bunlardan sadece gillette yani p&g yabancı, ablamız p&g'de gillette ürünlerinden sorumlu brand manager belli ki. bakalım hayatında ne değişecek bu saptamadan sonra.
  • cuma akşamı departmandakilerle mutlaka canlı fasıl'a gidip, akşam insta story'e bağıra çağıra "iki satırlık adamları musallat ettik ömrümüzee.." söylerken post ederek, mesajı alması gereken kişiye ulaştırandır.
  • en nefret ettiğim yaşam biçimine sahiptir. marka, etiket, rol kesmek... yeni nesil, kopyala-yapıştır rezidans hayatı bu. allah esirgesin. porno film oyuncusu olsa daha çok saygı duyarım kendisine. ciddi diyorum, varsın böyle bir hayatım olacağına porno oyuncusu olayım, millet pornocu desin, sikimde olmaz. zira bahsi geçen yaşam biçiminin sonu kuklalık ya da intihar.
  • hayalidir. kolpadır. maaşı brüt 10bin lira olmakla birlikte, eline 6bin lira geçmemektedir. 30 yaşındadır. sevgilisi değil, kendisi gibi plaza çalışanı olan (tercihen farklı bir yerde çalışan) bir fuckbuddysi vardır ama haftada bir gördüğü fuckbuddysinin yatağında bile rapor hazırlamaya çalışıyordur. akşam eve gidip ayakkabılarını çıkarınca şişmiş ve ter kokan ayakları nedeniyle seksi halinden eser kalmaz, fönü bozulmasın diye hayvan evladı gibi uyur bunların bir çoğu...

    üniversite öğrencisiyken izlediği sex and the city ve ally mcbeal'ın gazıyla ilk iki senesi harala gürele geçmiş, öğle arasında toplantı odalarında uyuyup basur sahibi garip göbekli bir kadın olmuş, daha sonra vücudundaki deformasyonu önlemek için spora yazılmış, yıllık 1100$ bağladığı mac'e 3 kere gitmiştir. bağlı olduğu değerlerden, kişiliğinden eser kalmamıştır bunun, gerçi lise ve üniversite hayatında da bağlı olduğu pek bir değer yoktur. lisede öss'ye kasıp hande yener dinleyip dawson izlemiş, üniversite boyunca kendi gibi silik öğrenci grubunda takılmış, kariyer kulübüne üye olmuş, sunumlarda daha sonraları çalışacağı plaza hayatına prova yaparcasına kalem etek ve döpiyesle boy göstermiştir. üniversite bittikten sonra evlenen arkadaşlarına haset beslemiş, sinire kesmiş ama feysbuktaki düğün fotoğraflarının altına "cnm mutluluklar..." yazmaktan geri kalmamıştır.

    bunun gazı, kini, çalışma hırsı, yaşayamadığı çılgın üniversite hayatına isyandır. kendiyle aynı pozisyonda çalışan serseri okul arkadaşlarına ayardır. onlardan önce terfi alsa dahi onlara hayatı dar etmeye çalışır, bir iki kere topluluk içinde kendini rezil ettikten sonra susar oturur.

    kuyu kazar, oyun bozar. onlarla aynı çalışma hayatını paylaşmasına rağmen, hayatının kendi hayatı olduğunun farkında olan azınlık, bu zümreye acır. zira bu azınlık muhtemelen üst düzey yönetici olacakken, plaza kaşarımız orta düzey yönetici olarak emekli olacaktır. o yüzden üzerine gitmeyiniz. kendi haline bırakınız. gereksizse söndürünüz.
  • hayatına soktuğu insanı statüsüne ve maaşına göre seçen bir insan. bu bile yeterliyken aslında tam bir plaza kezbanı olduğunu teyit eden başka veriler de vereyim;

    -statüsüne ve maaşına göre sevgili seçimi demiştik zaten.
    -maaşını deklare etme hastalığı. iş hayatına girdiğimizde hepimizin iyi kötü bir maaşı oluyor. hele ki 30'lu yaşlarda çoğumuz master'ını yapmış ve 3-5 senelik tecrübe sahibi insanlar oluyor. şahsıma ve çevremdeki herkese maaş sorulduğunda ya "şükür be abi!" ya da "bana yeteni veriyorlar!" gibi mütevazi cevaplar alırken hanım kızımız döşemiş maaşını.
    -bu kadar maaşa rağmen hala taksi fişlerinde, bedava biletlerden filan beklenti içinde bahsediyor. ah be yavrum hangisine inanalım şimdi...

    sonra kezban denilince kızıyorsunuz. bu kezbanları gördükçe pozitif bilim üreten mühendis dişilerin gözünü seveyim ben!
hesabın var mı? giriş yap