• ankaranın gobeginde isminin hastasi oldugum yapay vadi,
  • ki burasi portakal cicegi sokagi uzerindedir, ve astronomik fiyatlara daireleri satilan bir vadi apartmani gokdeleni bulunur sekilli semalli.
  • ankaranın göbeğindeki diğer bir yapay vadi için (bkz: dikmen vadisi)
  • dikmen vadisi kentsel donusum projesinin kardesidir. murat karayalcindoneminde ankara'ya kazandirilmıs ancak dikmen vadisikadar basarili olamamistir.
  • yürümek; düşünce açacağı misali öze dönüştü, hareketin en temel hâlidir.

    portakalı soydum baş ucuma koydum. ankara’da portakal ağacı olmamasına rağmen burnumuzun dibinde portakal çiçeği vadisi var biliyor musunuz? teeee 1991 yılında karayalçın zamanında gerçekleştirilen bir proje. kendisi samsun doğumlu idi kimin aklına gelir portakal yetişmeyen bir bozkırın ortasına bu ismi yerleştirmek. biz karadenizlilerin delizeka aklına şaşayım. neyse konumuz bu değil.. belediye’nin kaynak ayırmadan,’’kendi kaynağını kendi yaratan‘’ bir proje ile gerçekleştirdiği en önemli ve büyük yatırımı olan bu yeşil alanda canlı bitki koleksiyonu oluşturulmuş ve fauna için yeni yaşam mekanları tasarlanmıştır.. kendi kaynağınızda kendi içinizde yaratmanız için sizleri de bu vadide yürümeye davet ediyorum

    portakaldan girdik ama buradaki ağaçların çiçeklerinin kokusu da yalancı baharın telaşında olduklarından herhalde insanın burnundan doğrudan kalbine inebiliyor bilesiniz.. ağaçların mini mini çocukları çiçekleri; kendi döngülerindeki yürüşlerinde açarlar, meyve verirler, solarlar, kururlar.. başka nasıl doğabilirler ki zaten yeniden.. uçaktaki bir insanla yürüyen bir insan arasında bir fark vardır. en azından uçakta seyahat eden bir kişinin canlı yaşamına ilişkin bir tefekkür geliştirmesini bekleyemeyiz. oysa yürürken o canlı yaşamanın farkına varır, karıncaları görür onları gideceği yere kadar bırakır, bazen güvercinleri seyreder, kedilere köpeklere selam verir, karahindibağına üfleyip minik paraşütlerin uçuşunu izleriz bu, bize varoluşumuzun farkına varmamızı sağlar. biliriz ki toprağa basan ayak, önüne çıkan her şeyi acımasızca ezen ve geçtiği yerde yara izi bırakan araba lastiği gibi saldırgan değildir.

    zamanın ve yerin tadını çıkarma olan yürüyüş bir kaçış, modernliğe bir naniktir. çılgın yaşam ritimlerimiz içinde bir kestirme yoldur, mesafe almaya elverişli bir etkinliktir bazen kendine bazen dış dünyaya.. basit bir yürüyüş de insan hayatında bir diyalektiktir; acelesi olmayan bir yürüyüşle dünyaya açılır da hem dışarıda görünür, hem içeriye kaybolabilir insan. zamana yenik düşmeden başkaca yolları da seçip kendi iç patikalarında yol aldıkça kalıplaşmış normlarının ritimleri karşısında bağımsızdır. atalarımız için bir yerden bir yere gitmek, hatta uzun yolculuklara çıkmak için yürümek bir zorunluluktu ama bugün bilinçli bir tercihtir yürümek. insan her yürüyüşten öyle ya da böyle değişmiş olarak döner; kendine ait duyguları içinde yeniden oluştururken, büyütürken, kendi toprağında kendi yeni ağacını ekerken muzur bir gülümseme suratında belirir.. hiç bir şey yapmasanız bile olur ille de düşünmek, kendinle konuşmak lazım gerekmez yürürken. an’da kalırsınız bazen de çevrenizdeki ağır basan ivediliğe boyun eğmeden sadece o an’ın, size ait zamanın keyfini de çıkarabilirsiniz.

    yürüme ve düşünme, sürekli bir güven ilişkisi içindedir; daha hızlı yürürse düşüncesi azalır, daha yoğun düşünürse yürüyüşü yavaşlar insanın.. denemesi bedava (= olduğunuz yerde çakılıp kalmayın gelin portakal çiçeğine şöyle bir yürüyüşe çıkın, hareket edip dönüştürün kendinizi.

    haaaa portakal mı?...çiçeği mi? yedim onları ben
    siz gelin buraya sokakta hayat var

    edit: hayatta bırakma ve doğum düzeltme
  • insan kaynıyor şu anda. birkaç yıl önce insan geçmezdi şimdi sandalyesini, hamağını ve yiyeceğini alan geliyor. gelsinler tabi ne kadar çok insan geliyorsa parka o kadar çok iyi bakıyorlar. bide insanlar aynı parklardan sıkılıp yeni parklar arıyor ankara'da. illaki buradan da sıkılacaklar.
hesabın var mı? giriş yap