• 16 mart 2006'dir*. hayran bunye gunesin acmasina dayanamayarak kendini cekim yerine* atmistir. araclar gelmis, set yeni yeni kurulmaya basliyordur etrafta. cihazlarin buyuklugu sanki korkutur biraz. parkta ise hayat devam ediyordur; kosanlar, bisiklete binenler.. "yahu burda noluo be adam!" demeyen "cool" new yorklular fink atiyodur yani. sonra bi cift mavi goz iner tamda onunuzdeki jeepten. sakince etrafina bakinir siz gorus alanina ziplamadan once*. karsinizda inanmasanizda filmdeki karakterinin kostumuyle edward norton durmaktadir. hic vakit kaybedilmez tanisilir. iste o andan itibaren unutulmayacak bir film olmustur bile pride&glory. boylede kendisini zorla hafizaniza kazir*.
  • çok sağlam bir senaryonun sallama bir yönetmenin elinde nasıl piç olduğunu gördüğüm başka bir film daha..

    filmi hakkında yazmaya nerden başlayacağımı bilemiyorum şu an. konu üzerinden gidip karakterlerin ailesel bağlarına oradan ışıklandırmaya en sonunda da yönetmene ve diyalokları hazırlayanlara değinerek olabilir mi acaba? zira böylesine heba olmuş bir yapımı anlatmak için en güzelinden doğru kelimeleri seçmek lazım. çünkü film 30 ocakta gösterime girecekmiş ve bir çok insan bu yazılara göre eminim kendini yönlendirecektir. belli mi olur film ekşiye reklam bile verebilir...

    konu, uzun yıllar polis teşkilatında görev yapan bir ailenin etrafında dönüyor aslında. filmin iki esas oğlanlarından birisi bu ailenin adını kirletmek üzere diğeri ise hem kendini bulma hem de ailesine karşı olan duygusallığını da düşünerek bu ailenin kirlenmekte olan ismini hem bilmeyerek hemde bilerek ortaya çıkarmak üzere.. hemen hemen tüm senaryo bundan ibaret olmasa da bana göre konu budur..

    şimdi edward norton'un oynadığı "ray tierney" karakterine değinmek istiyorum biraz. kişiliği gelgitler arasıda kalmış, hayatta yapmak istediği planları dolaylı olarak babasından ötürü gerçekleştirememiş yada babası manidar olmuş, dürüst ve ilkeli olmaya çalışan ama kariyer yapmaktan ziyade hayatını bir nevi gurur üzerine kurmuş bir kişi. yanağında belirgin bir yara izi var ve filmde bariz gözünüze sokuluyor bu, hatta sürekli olarak “acaba neden acaba neden” diye sormaktan kendinizi de alamıyorsunuz. fakat finale yaklaşmadan hemen önce ufak bir diyalokta açıklanıyor ki buda karakterin kişisel yapısıyla çok yakından alakalı bişi çıkıyor. edward bu karakteri oynarken her zamanki mimikleri, ses tonunu, el kol hareketlerini kullanıyor yani farklı bir şey beklemeyin adamdan çünkü filmin cast ekibi de karaktere göre onu seçmişler sanırım. alışık olduğumuz tarzda bir oyunculuk sergiliyor. bu da kötü değil anlamına gelebilir tabi.

    colin farrell ise "jimmy egan" rolünde oynuyor ve edward abimizin kayınbiraderi oluyor. colin'in şişmiş suratı (belkide kocaman adam olmuş oturmuş yüzü demek lazım) dikkatlerden kaçmıyor, yanakları kemikleri falan hayli genişlemiş. açıkçası colin bu filmde de sıçmak üzere, bu kadar basit bir karakteri bile sanki istemeyerek oynamış havası veriyor. zaten yıllardan beri düşen performansı, aldığı karamsar tepkiler onu neredeyse b sınıfı filmlerin içine sokucaktı ama sanırım son şans olarak ona bahşedilen bu film belkide bir nokta (son durak) oldu.. bir daha böyle yüksek bütceli filmlerde yardımcı başrol alabilirse öpüp başına koysun derim.

    filmde en beğendiğim şey ışık gösterimi idi. yani ışık şefi her kimse yüksek takdiri hak ediyor zira duygusal yada aksiyonlu sahnelerde kullanılan ışık yansıması yapılan renkler on numara olmuş.

    senaryonun altında sıcan yönetmen ise şimdiden aldığı ağır eleştirileri hak ediyor. prensip sahibi, teşkilatta saygı uyandıran ve belirli bir konuma gelmiş bir baba, bu babanın ogulları arasındaki farklı derecelenmeye sahip oğul karakterleri, bu karakterlerin kendi duygusal ilişkileri kendi aileleri, her şeyin tam ortasına düşen ve artık okun yaydan çıktığı bir karmaşa.. herşey tam toparlanırken zaten film bitiyor. herkesten bir paçya vereyim derken olaylar arka planda kalıyor ve karakterlerinde iç dünyası bundan etkilenerek kendini tamamlayamıyor. amans her neyse..

    şimdi film hakkında biraz --- spoiler -----

    ilk sahnelerde ispanyol amcam, kendisini tedaviye gelen dokturu silahının uçuna patates takarak öldürmesi var ki, sanki daha önce hiç bir filmde kullanılmamış gibi geldi bana. genelde yastık kullanılır ama buda yaratıcı olmuş, özellikle kumbir yapma kıvamına gelene kadar haşlanmış olması da cabası..

    cenaze töreni sahnesi var ki buda her zaman görmeye alışık olduğumuz tarzda artık klişeleşmiş derecede diğer filmlerle aynı olan bir sarmal. o sahne birse de meraklandırıcı şeyler izlemeye devam etsek diyoruz resmen.

    colin farrel in ütü masası üzerine koyup işkence yapmaya hazırlandığı çocuk sahnesi de oldukça geriyor insanı. hani bastı basacak, yok basmayacak, basabilir lan manyak bu, yok yok o kadarda cani değildir, ahanda basıyor işte derken adamın konuşması ve coklin in tekrar çocuğu öpmesi enteresandı. ha o sahnede güzel oynamış..

    bide filmin sonuna doğru edward ile colin in dövüşmeye başlamadan önce çok güzel bir parça çalıyordu böle slow falan ama sonra makine birden oynak bir şeye gecti.. komik oldu o sahne..

    --- spoiler ---
  • bu kadar sağlam bir kadro ile nasıl bu kadar adam bayılır'ın canlı kanıtı. jon voight,edward norton,colin farrell hiçbiri kurtaramıyor maalesef. ray tierney* ve jimmy eagan* arasındaki gerilim çok zayıf ifadelenmiş demiyeceğim. hiç yok.

    --- spoiler ---

    hiçbir polis öyle yüzünü kapatmadan market falan soymaya kalkmaz. bunun kamerası var, görgü tanığı var. var oğlu var.

    --- spoiler ---
  • ray tierney (edward norton): bu akşam biraz içtin mi, baba?
    francis tierney (jon voight): bir bardak scotch içtim, memur bey..
    ray tierney: sadece bir bardak mı?
    francis tierney, sr: aynı bardağı kullandım, evet..
  • fuck kelimesine takıntı yapan bir başka film daha. diğeri için : (bkz: the departed)
    kadronun süperliği filmi bunaltıcılıktan öteye götürmeye yetmemiştir.
  • hakkinda yazilan entry'leri okuyunca 'kimse begenmemis mi?', 'bir tek ben mi begendim?' diye dusundugum, her ne kadar diger edward norton filmleri ile kiyaslanamayacak olsa da yine sevdigim, yine 'iyi ki izledim' dedigim film. sadece edward norton icin bile izlemeye degecegine inandigim film.
  • colin farrell denilen heriften zerre hazetmeme rağmen edward norton bulunduğu için kaçırmayacağım film. edward norton oynadığı her filmi sırtlayıp götüren bir oyuncu olduğu için ortaya kötü bir işe çıkacağını sanmıyorum. fragmanı da görünce bayağı bir heyecanlandım açıkçası. mart'a da daha var. bekleyip görelim.
  • su gunlerde cekimleri devam eden filmdir, gectigimiz hafta edward norton ve digerleri queens'te bir evde cekim yapmislardir bolca. yarin * baslayacak yeni cekimin yeri ise hudson nehri kenarindaki riverside park-boat basin'dir. sehirde* olanlar gidip gorsundur, cok soguktur ben bi yere kipirdayamamdir. * *
  • tam bir hayal kırıklığı.kadroya bakıp aldanmamak lazım...
  • 4 oyuncu 50 kadar da figüranla çekilebilecek yavan ötesi bir film. pubdaki hesaplaşma sahnesi beni hayli güldürdü yalnız. filmde insanı geren, filmin içine alan tek sahne var o da küçük emrah aka colin farrell'ın kundakdakti çocuğu kullanarak ifade alma sahnesi.
hesabın var mı? giriş yap