• kosova'nın başkenti.

    sokaklarında gezerken kendinizi eski bursa'da geziyormuş gibi hissettiğiniz bir şehir. şehir daha yüksek bir alanda kurulmuş eski priştina ve ovada kurulu olan yeni priştina olmak üzere iki ana bölümden oluşuyor. yeni priştina kendisini tito zamanında yapılmış olan büyük blok apartmanlarla belli ediyor. bu apartmanlarda ve çevre düzenlemesinde eski doğu bloku cumhuriyetlerinin havası değil, balkanlarda göz aşinalığı duyduğumuz bir esteteik anlayışı var. yeni şehir iç savaşın hemen ardından aldığı göçlerle düzensiz büyüyen bir şehrin izlerini de taşıyor. savaştan önce 200,000 civarı imiş nüfus, hemen hemen %25'i oluşturan sırplar savaştan sonra kenti terk etmiş ama çevre coğrafyalardan göç eden arnavut ve türklerle nüfus 600,000 e çıkmış.

    şehrin hakim dili ve kültürü arnavutça ama eski priştina'da gezerken türk olduğunuzu anlayanlar hemen "merhaba" diye laf atıyorlar. eski priştina'da osmanlı'dan kalan pek çok eser hemen göze çarpıyor. eski osmanlı camileri, bir kaç tane taş kervansaray ... ama osmanlı'nın bu coğrafyadaki en önemli izi murat hüdavendigarın priştina'nın 20 km dışında yer alan türbesi. 1389 ikinci kosova savaşından şehit düşen padişahın iç organları burada defnedilmiş. adına yapılan türbe tam 620 yıldır ayakta, yakın zamanda türk diyanet vakfı tarafından restore edilmiş. türbenin bahçesinde ise türbedarların mezarları var. 1389 dan bu yana özbek türkü bir aile sıra ile mezarı beklemişler. nur yüzlü, beyaz tenli bir kadın türbedar şu anda nöbeti devralmış. çevresinde çamurlar içinde oynayan güler yüzlü çocuklar size türkçe bağırıp şeker istiyorlar.

    neticede priştina bizden kopmuş, bizden bir şehir. ata toprağı
  • yeni belediye başkanı şpend ahmeti denen aslan parçasının çok farklı işlere imza attığı memleketimdir.
    öncelikle şpend abimiz makam aracını kullanmama kararı alıp, belediyenin benzin giderlerini düşürmüştür. daha sonra korumalarını da görevden alıp halk'ın içinden geldiğini ve korumalık bir durumu olmadığını anlatmıştır.
    en son olarak "ruhsatsız" olduğunu tespit ettiği avm'nin yıkımlarına başlamıştır. kendisi de bizzat olay yerinde durumu açıklayan ilk ağız olmuştur.
    aslen ipek kasabasından olsamda, yeni kurdukları bir ülke'ye gözü açılmamış bebek muamelesi yapıp her yaptıkları harcamaya dikkat eden insanların olduğunu bilmek içimi rahatlatıyor.
    doğup büyüdüğüm vatandaşı olduğum ve 30 yıldır vergi vermeme rağmen sürekli farklı kazıklar yemekten sıkılmış olan bir türk insanı olarak bunları dışarıdan bile görmek, onurlu, gururlu, düşünceli insanların yaşadığını bilmek güzel.
    yaşasın tam bağımsız kosova
  • kenan evrenin memleketi. kaymakamlik ve bayindirlik bakanligi bas mufettisligi yapmis cumhuriyet cocugu dedem her seferinde gazetede, tv'de karsilastikca pristineli oldugunu soyledigi kenan evrene pristineli pezevenk diye kufrederdi. ulkenin bu halini gordukce hak vermemek elde degil.
  • bu şehirde gezinirken size yol tarif edeyim derken birbiriyle sözlü kavgaya tutuşan arnavut amcaları görebilirsiniz. sonra da haritayı elinize vererek bu adresi bilmiyoruz derler. yardımseverlikte çok ileri bir şehir. müsait birini bulursanız şehrin öbür ucuna kadar size eşlik eder yardımcı olur. tabi her şehirde olduğu gibi çok fazla saf görünmemeniz lazım. bazı uyanıkları etrafınıza toplayabilirsiniz. bir de benim yaptığım gibi "sırp dinarı geçiyor mu burada" gibi denyo hareketler yapmayınız.
  • podgorica'dan sonra en boş şehir burası sanırım. yani öyle böyle boş değil. ucuza bir şeyler yiyip içerim diyecekseniz buyurun gelin. ilk defa yurtdışına çıkacaksanız ve ingilizce bilmiyorsanız da gelebilirsiniz. çünkü türkçe konuşan birisini bulmak ingilizce konuşan birisini bulmaktan daha olası.

    hemen önden havaalanına geldiğinizde yapacağınız ilk şeyi söyleyeyim de kapıda avını bekleyen sırtlanlar gibi duran taksicilere 25 euro bayılmayın. önce buradaki otobüs saatlerine bir bakın. indikten sonra otobüs kalkıyorsa 3 euro ile otobüse binin.

    diyelim ki kaçırdınız.

    hej taxi diye bir uygulama var. havaalanı wi-fi ile onu indirin ve taksi çağırın. merkeze 15 euro gösteriyor. ya da buraya bırakacağım numaraya mesaj atın. bildiğiniz korsan taksi. yazın adama, gelir sizi alır. üstlelik gece 2-3 hiç fark etmiyor. numarayı veriyorum: +377 45 181 919. tüm taksicilerle pazarlık yapın. ölesiye yapın. 15 eurodan açılan yeri 6 euroya kadar indirdik mesela. ayrıca havaalanına inen diğer türklerle ortak tutun taksiyi, kişi başı 4-5 euroya merkeze gelirsiniz.

    gelelim gezi notlarına:

    * öncelikle gerçekten ucuz bir şehir. çok ucuza bir ülke gezebilirseniz burası olabilir sanırım. para birimi euro ancak 2.5 euroya hamburger veya pizza alabiliyorsunuz. kahveler 1.5 eurodan başlar. marketlerde alkollere zaten bir şey demeyeyim. bir adet şampanyayı 1.5 küsur euroya aldık. bu yeterlidir. sadece patlatmak için bile alabilirsiniz.

    * cep telefonu almak isterseniz normal kurumsal bir mağaza olan neptun'den değil de katedralin arkasındaki caddede sağlı sollu sıralanan telefonculardan alabilirsiniz. normal mağaza fiyatı ile aralarında epey fark oluyor. neden diye soracaksınızdır ki bende sordum. çünkü bu telefoncular aslında vergi kaçırıyor. kredi kartı ile ödeme kabul etmediklerinden elden parayı alıyorlar ve vergisi düşülmüş telefonları üstüne kar paylarını koyup satıyorlarmış. kimi telefoncular ''kutuyu mecbur açıyoruz'' diyorlar ama bildiğiniz kapalı kutu satan yerler de vardı. gidip her telefoncuya sorun, fiyat alın. uçaktan inenlerin neredeyse yarısından fazlası bir günlüğüne, telefon almak için gelmişlerdi buraya.

    * şehir çok küçük. öyle böyle küçük değil. yani merkezde gezilecek rahibe teressa kilisesi, ulusal kütüphane, birkaç irili ufaklı cami var ve başka bir şey yok. meydandaki kilisenin tepesine asansörle çıkabilirsiniz bir. ki kilisenin içi de şu ana kadar gördüklerim içinde en boş kilisedir diyebilirim. kilisenin tepesine çıkmak için ücret ödüyorsunuz ama pazarlık yapabilirsiniz.

    * şehrin biraz dışına doğru birkaç yer var ancak oraya ulaşım bulunabilir mi bir fikrim yok. bunlar sırasıyla gazimestan monument, parku i germise, sultan murat türbesi ve adını bile unuttuğum birkaç yer daha var.

    * diğer balkan ülkelerinde de olan mon cheri ve mulliri kafeleri burada da var. buralarda kahvenizi, pastanızı alabilirsiniz. bunun haricinde meydanda missini adlı yer var. yeme içme diğer yerlere göre bir tık pahalı ama pasta/tatlı çeşitleri epey fazla.

    * proper pizza'da 20 cm pizza 2.5 euro. iki tane söyleyin, doyarsınız. direkt 40 cm söylerseniz 8 küsur euro.

    * shaban atlı baya bir meşhur köfteci var. diğer balkan ülkelerinde yapılan köftelerden yapıyorlar. hamburger 2.5 euro, patates kızartması dahil. karışık ızgara (köfte, sucuk, sosis, tavuk) 5.40 euro.

    * fakir fakir konuşma derseniz varlıklı kesime hitap eden yerler de var. ben bunlardan liburnia adlı yere gittim. içerisi zaten otantik ama 15 euro'ya söylediğim steak sosuyla, yanındaki makarnası ve garnitürleriyle cidden çok güzeldi. biftek zaten iki parça kalın etten oluşuyor. salatalar da 3-4 euro. merak edenlere buyurun tabağım.

    * gece hayatı için iki yer önerdiler. birisi venom, diğeri ise zone. zone daha iyi dediler diye oraya gittik ancak şehirde kadın oranının erkek oranına fazla olduğunu buradan anlayabiliyorsunuz. çünkü içerdekilerinin %70'i erkekti diyebilirim. biz geri çıktık zaten. ki burada fiyatlar da hiç ucuz değil. şişeler 150 eurolardan başlıyor.

    * soma book station ise benim favorim. gayet nezih, eli yüzü düzgün insanlar burada eğlenip sohbet ediyorlar.

    * albi mall büyük bir avm. ucuza da epey ürünler var. tr ile kıyaslandığında dahi. ya da ben yılbaşı dönemine denk geldiğimden çoğu üründe en az %20, en fazla %50 indirim vardı. merkezden 10 numara otobüslerle gidebiliyorsunuz. otobüs ücreti 60 cent.

    * royal mall ise küçük ancak orada bulunan, daha önce tiran'da deneyimlediğim (bkz: tiran/@milazi) cioccolati ıtaliani adlı enfes bir kahveci var.

    * meydanda half & half cafe var. kışın oradaysanız 1.5 euroya salep içiniz. bizdeki gibi toz salebe sıcak su katmamışlar. salebi kaşıkla birlikte getiriyorlar ki içmeyip kaşıklıyorsunuz.

    * konaklama da ucuz. günlük 4-5 euroya kalacak hostel bulursunuz. grupça gidiyorsunuz direkt ev bakın. kocaman kocaman evlerde 6 kişi dahi kalabilirsiniz. biz öyle yaptık.

    * türklere karşı sempatileri var. türk olduğunuzu anlayan yanınıza ''abi, arkadaş, merhaba'' deyip yaklaşıveriyor. okullarda türkçe de öğretilen bir dilmiş zaten.
    * margo garden bar sessiz, sakin bir yer isteyenler için ideal. son yemeğimi burada yedim. karidesleri güzeldi. gece geç saatlere kadar mutfakları açık olan pek yer bulamıyorsunuz. 22:00'de kapatıyorlar genellikle. burada bulabilirsiniz. alkol ve kokteyller de var.

    hani ''diğer balkanları gezdim. buranın da boynu bükük kalmasın'' diyorsanız sabahtan akşama dek bir gün yeterli gelecektir. buradan ayrıca üsküp 2 saat. oraya da gidebilirsiniz kolaylıkla.

    diğer ülkeler için ve genel balkanlar hakkındaki gezi notlarımı (bkz: balkan turu/@milazi) başlığından erişebilirsiniz.

    duty free editi: sabiha duty free ile arada baya fark var. alkollerde 2-5 euro istanbul daha pahalıyken; burada 93 euro olan hermes parfüm sabiha'da tam 132 euroydu.
  • turistik amaçla gidiyorsanız gitmeyin. öyle görülecek çok fazla şey yok. yollar, altyapı vs. dökülüyor. saat 10:30'dan sonra su bile akmıyor şehirde.

    şehir aslında üç ana cadde üzerine kurulmuş gibi. bunlardan en önemlisi nene tereza bulvarı. bizim istiklal gibi diyeceğim ama daha çok herhangi bir anadolu ilçesinin yürüyüş caddesinden farklı değil. bu caddenin üzerinde kültür bakanlığının karşısındaki sokakta güzel barlar var. the house bar tercih edilebilir. yeme içme için tiffany fena değil. biz 4 kişi deli gibi yedik, içkilerle beraber hesap 25 euro gibi bir şey geldi. dit e nat da aynı şekilde hem yemek için hem de sakin birkaç içecek almak için güzel bir yer ama self-servis. the ninety one da bişeyler içmek için fena değil. peja içmeyin. rezalet resmen. bir de kültür bakanlığının yanında bir sokak var, çok ucuz köfte, ciğer falan yapıyorlar. oraya gidin tıkının.

    gece hayatı için creme de la creme diyorum. kadıköy'de zeplin pub'a girmek ne kadar zorsa buraya girmek onun üç katı zor. bir de şu an adını hatırlayamadığım eski tren istasyonundan bozma bir club var. zaten bahçede biraz yürüseniz raylara takılıyorsunuz. orası da gayet iyi. priştine'nin alternatif gençliği burada takılıyor.

    etnografya müzesi, kosova müzesi, newborn yazısı, bill clinton heykeli, saat kulesi ve birkaç cami dışında hiçbir şey yok. bunların hepsini 2 saatte gezebilirsiniz.

    aklımda kalan en net pozitif şey halkın çok yardımsever ve iyi olduğu. benim gibi burdan atlayıp prizren'e, üsküp'e falan gidin.
  • kısa süre önce ziyaret ettiğim güzel balkan şehri. en önemli şeyi en başta söylemek istiyorum; hayatımda ilk defa yurt dışında bir şehirde türk olmak mutlu hissettirdi. ekşi'de de bahsedildiği üzere türklere karşı büyük bir sevgileri var. türkiye'nin kosova'yı ilk tanıyan ülkelerden olması, yaptığı yardımlar sebebiyle. konuştuğumuz 50 yaşlarındaki bir kosovalı, son dönemde sırbistan sınırında yaşanan askeri gerilim sonrası erdoğan'ın anında 600 - 700 askeri buraya gönderdiğini ve kendisini çok sevdiklerini söyledi.

    ülkenin para birimi euro olduğu için gelmeden önce euro'larınızı hazırlayın. günlük yeme - içme masrafınız maksimum 40 euro tutar, o da biraz eliniz açık ve yemeğe iştahlı olursanız. güzel bir köftecide köftenin tanesi 0.5 euro mesela. masaya getirilen pide / ekmekten para alınması veya kaymaklı ızgara köfte (pljeskavica) dedikleri şeyde kaymağa 2 euro almaları gibi konulardan biz ödeme yapmadan önce habersizdik, sizin haberiniz olsun. tabii kişi başı 10 euro hesap biraz fazla geldi priştine için, o da işte bu kaymak ve pideden kaynaklı bir artış oldu. mekanı (qebaptore gjakova e vjeter) tavsiye ederim. biz gitmedik ama priştine'nin istiklal caddesi denilen yerdeki shaban restoranın da köftesinin çok iyi olduğu söyleniyor.

    şehre geliş ile ilgili zaten herkes bahsetmişti. uçaktan inince 3 alternatif var. ya taksiyle gidecekseniz, ya otobüsle gideceksiniz ya da havalimanında araba kiralayacaksınız. https://www.limakkosovo.aero/public-transport şu linkten otobüsün kalkış saatlerini ve duraklarını görebilirsiniz. kişi başı 3 euro ödüyorsunuz. gayet modern ve güzel otobüs. otobüsü de güzel bir hanım abla kullanırken, sağ arkasında muavin mi lan bu dedirten bir başka hanım abla, yola çıktıktan sonra 3'er euro'ları almak için yanınıza geliyor. bindiğinizde şoföre para uzatmayın o yüzden. merkeze en yakın yer grand hotel prishtina, sonra da katedral. otobüste çok az yolcu kalırsa, "muavin" gelip katedral durağında indirmeyi teklif edebilir, zaten yakın yerler birbirine.

    taksi fiyatları da verdiğim linkteki menüde yazıyor. taksilerin indirim konusundan zaten bahsedilmişti. ben, havalimanından taksiye binmedim. ama priştine merkezinden, havalimanına taksiyle gittim. pazar günüydü, etrafta pek insan yoktu. taksiciler ilk defa yolda yürürken sizi almak için taciz edercesine konuşuyor, yanınıza yaklaşıyordu. 20 euro diyen, hiç cevap vermeden kendi kendine 15 euro'ya düşenler oldu. sonra bir tanesine gidip 10 euro teklif ettim, kabul etmedi. yanındaki taksici 12 euro dedi, tamam dedim. 12 euro'ya priştine merkezinden, havalimanına geldim. pazarlık yapacak olursanız diye. normalde havalimanı - priştine için 25 euro istiyorlar.

    araç kiralayıp, çevre şehir veya ülkeleri de ziyaret edebilirsiniz. priştine içerisinde arabaya gerek yok, yürüyerek her yeri gezersiniz. prizren'e, başka bir şehre veya başka bir ülkeye gitmek için kiralayabilirsiniz. online rent a car şirketinden günlüğü 30 euro'dan kiraladık. havalimanına ek olarak şehir merkezi çevresinde de araç kiralama yerleri var. araç kiralamada işte sadece kredi kartı kullanmak, araç sigortası için yüksek miktardaki bir para çekilmesi vs bunlar konuşarak halledilebilen konular. biz de hallettik. ne sigorta için kiralarken bir ödeme yaptık ne de kredi kartı kullandık, nakit verdik. bir de ülke değiştirirken sanırım yeşil kart (green card) dedikleri bir ödeme olayı var. 30 - 50 euro civarı paralar konuşuluyor. fakat arabayı kiraladığımız online rent a car şirketinin çalışanlarıyla bunu da hallettik. sınırdan geçerken araç kiralama şirketinin verdiği belgeleri göstermek yeterli oldu. sadece arnavutluk girişinde 5 euro ödedik. o da ülkeye giriş için mi, o yolları kullanmak için miydi, ne için anlamadım. arabayı yarım depo benzinle verdikleri için tam hatırlamıyorum ama depoyu full'lemek için sanırım 80 euro civarı bir benzin yeterli oluyor.

    şehrin merkezi olarak rahibe teresa meydanı (sheshi nënë tereza) söylenebilir. swiss hotel'in de konumlandığı, istiklal caddesi'ne benzer caddenin etrafında çeşitli restoranlar, kafeler var. bu uzun caddeden devam ettiğinizde trafiğe kapalı bu yol üzerinde yaklaşık 50 metre boyunca karşılıklı ufak stant gibi dükkanların kurulduğu nevizade gibi bir yere çıkıyorsunuz. bitişinde de bir sahne vardı fakat konsere denk gelmedim hiç. girişteki pizzacı ve patates kızartması / tavuk satan mekan dışında hepsi alkol satıyor ve hepsinin önünde oturma yerleri var. işin güzel yanı, istediğiniz mekandan istediğinizi alıp, başka bir mekanın önüne oturabiliyorsunuz. yani kızarmış patates / tavuklarınızı veya pizzanızı alıp, gidip o ufak bar'lardan birisinin önüne oturup yiyebiliyorsunuz. hepsi sadece kendi çevrelerinin duyacağı kadar bir müzik açıyor. çok tatlı, güzel bir ortam. burası herhalde yaz dönemi için kurulmuş, kısa süre sonra kaldırılır diye düşünüyorum. bu arada her akşam buradan geçerken, tam buraya gelmeden önce aurora isimli fast food mekanının önündeki doluluk dikkatimi çekiyordu. çoğunlukla gençler. bizdeki ıslak hamburger gibi buraya içmeye gelenler de sanırım bu köfteciye uğruyorlar. hızlıca köftenizi veriyorlar, tadı fena değil, fiyatı uygun.

    şehirde abartısız söylüyorum, 1 tane mekan hariç gittiğim her yerde çat pat da olsa türkçe konuşan çalışanlar vardı. ilk gittiğim yer, az önce bahsettiğim istiklal caddesi gibi yerin hemen aşağısındaki destan burektore'ydi. içeri girer girmez eleman bize türkçe seslendi. ankara'da üniversite okumuş, çok tatlı bir çocuk. fakat börekler yanmıştı. içecek olarak sadece ayran ve yoğurt vardı. yine de ucuz bir sabah kahvaltısı için tercih edilebilir. berlin dönercisinin hemen yanında.

    sorduğum kosovalılar, dondurma için elida'yı tavsiye etti. newborn monument'in yakınında. dondurma yerine trileçe yemek istedim. trileçe'sini beğenmedim. dondurmayı denemeye fırsat olmadı. ve yine burada da çat pat türkçe konuşan bir genç vardı çalışan. elida'nın da bulunduğu pasajda spor ürünleri veya kıyafetler satan çeşitli dükkanlar var, bir bakabilirsiniz. yediğim en iyi trileçe ise yine merkeze yakın bir noktadaki mama mantia isimli mekandaydı. bir youtube videosunda, burada çalışan bir türk kadın, dükkanın sahibinin eşinin ablası olduğunu söylemişti. ben gittiğimde o kadın yoktu ama çalışan iki kişi de yardımcı olacak kadar türkçe biliyordu. börekleri, destan burektore'den daha güzeldi ve trileçe'si priştine'de yediğim en iyi trileçe'ydi. çayı da güzeldi mekanın. fiyatları da uygundu.

    başka bir yer ile karıştırıyor muyum bilmiyorum ama sanırım rahibe teresa katedraliydi ve galiba 1,5 euro ödeyerek asansörle tepesine çıkıyorsunuz. girişte bileti kesen kosovalı'nın, türk olduğumuzu öğrendiğinde asansör gelene kadar erdoğan, mülteci problemi ve türk lirasının değer kaybı üzerine yaptığı eleştirileri dinlemek ilgi çekiciydi. şehir manzarası görmek için güzel bir yer. isminin, "biblioteka kombëtare e kosovës" olduğu, garip mimarili kütüphane diye de bilinen yeri buradan görüp, gitmek istedik. ziyaret edilebilecek yerlerden biri o da.

    bu bahsettiğim kütüphanenin girişinde özel bir sebebi olup, olmadığını bilmediğim bir "american corner" dikkati çekiyor. kosovalılar, gördüğüm kadarıyla abd'yi çok seviyor. abd, kosova'yı türkiye'den bile daha önce tanımış bir ülke. kosova'daki sırp güçlerine yapılan askeri müdahale sebebiyle dönemin abd başkanı bill clinton'a da ayrı bir sevgileri var. hatta şehir merkezine yakın bir noktada bill clinton'ın heykeli bile var. şehir merkezinden uzaklaştığım bir yerde bir binanın üstünde özgürlük heykeli bile gördüm.

    bunların dışında ilgimi çekenler: buraya gelmeden önce okuduğum yorumlarda çok muhafazakar bir şehir, kadınlar da ona göre giyiniyor, hatta güzel bir kız, çekici bir kadın, burada pek karşılaşmayacağınız bir durum diye düşünmüştüm. öyle ki, bir yorumda, kız arkadaşının gayet normal olan bir kıyafetine rağmen sürekli ona bakıldığı için bu durumdan rahatsız olan bir erkeğin yorumunu okumuştum. kafamda da böyle bir şehir kurgulamıştım. tam tersiyle karşılaştım. şehir merkezi ve çevresindeki her sokaktan cıvıl cıvıl, alımlı, güzel genç kızlar, çekici kadınlar çıkıyor. hatta güzellik konusunda şaşırtıcı derecede etkileyiciydi. keza kıyafet konusunda da olmaları gerektiği gibi gayet rahatlar. usta bir ressamın tuvalinden fırlamışçasına bu kadar güzel ve çekici hanımefendilerin çoğunda karadenizli burnu olması da dikkatimi çekti, kosova'da klinik açmayı düşünecek cerrahların dikkatine.

    ülkede asgari ücret sanırım 250 - 300 euro civarıymış. konuştuğum bir kosovalı, diğer ülkelerden buraya gelen gurbetçi kosovalıların harcadıkları parayla ekonominin döndüğünü ifade etti. bir başka kosovalı da sadece isviçre'de 500 bin kosovalının yaşadığını söyledi.

    bu kadar yeni kurulmuş, savaştan yeni çıkmış bir ülke için bence geldikleri nokta şahane. tabii ki hala birçok eksik var. örneğin şehirdeki temizlik konusunda hala atacakları adımlar var. ama 20 yılda bunları yapan ülke, eminim 5-10 yıl içerisinde çok daha iyi bir noktaya gelecektir. o yüzden 5-10 yıl sonra, türk vatandaşları için kosova şu ankinden çok daha pahalı bir ülkeye dönüşebilir. 1 ocak 2024'ten itibaren kosova vatandaşları, schengen ülkelerine vizesiz gidebilecek. konuştuğumuz bir kosovalı, bütün gençlerin özellikle almanya'ya gitmek için bu tarihi beklediğini söyledi.

    hava sıcaklığı istanbul'a benzerdi. ama özellikle gece vakti geldiğinde o balkanlardan gelen soğuk havayı hissettiren bir esintisi var. yine de yanımda getirdiğim uzun kolluyu giymeye hiç gerek duymadan döndüğüm bir yer oldu.

    priştine notlarımız bu şekildedir. özetle: 2 günlük tatil için gayet güzel bir şehirdir. türkiye'de euro daha fazla artmadan ve priştine daha pahalı bir şehir olmadan gidilmesi tavsiyedir.
  • 2 gece 3 gün kaldığım ufak ve tatlı şehir, ki burası için daha fazlasına gerek olmadığını düşünüyorum.

    öncelikle biletleri pegasustan uygun fiyatlı alabilirsiniz, havalimanına indikten sonra şehir merkezine ulaşmak için iki seçeneğiniz var:

    ilki otobüs; seferlerine buradan bakabilirsiniz. fiyatı 3 €.

    ikincisi taksi; başlangıçta 25 euro diyorlar ama 15-20 euro’ya kadar düşürebilirsiniz, uçaktan inince 3 türk daha bulup hep beraber paylaşabilirsiniz. ben öyle yapmıştım.

    şehir merkezine geldik, bundan sonra ne yapacağız derseniz:

    1. nene tereza bulvarı: yürüyüş için güzel; iki tarafında da cafeler, barlar ve pizzacılar var, burası bizim istiklal caddemize denk ama tabii ki daha ufak.

    yeme içme fiyatları çok uygun, güzel bir yemeği 3-4€’ya yiyebilirsiniz. tavsiyem köfte için shaban, pizza için proper pizza.

    2. mother teresa katedrali : bu katedrale giriş ücretsiz ancak kulesine çıkış 1,5 €. mutlaka çıkmanızı öneririm, manzarası harika, burası dışında şehri bu kadar net görmeniz mümkün değil.

    3. bibloteka (garip tasarımlı kütüphane) : binanın tasarımına bakarsınız, bayağı ilginç görünüyor. buraya gidince hemen yanında yarım kalan bir kilise var, ona da mutlaka uğrayın. gayet güzel görünüyor.

    priştine’de başka ne yapılır derseniz: buradaki gardan istediğiniz çoğu yere gidebilirsiniz.

    her gün seferler var, şehirleri sıralıyorum.
    1. prizren , saat ve bilet 5 €
    2. üsküp, 3 saat, bilet 9 €
    3. tiran ,4 saat, bilet 10-15 €
    4. işkodra , 5-6 saat, bilet 15€
    5. ulçin ; karadağ , 7 saat, bilet 15 €

    daha çok şehire sefer var tabiki ama onlarla ilgilenmediğim için bakmadım.

    ben priştine’den karadağ’a geçip tüm sahil şeridini gezdikten sonra tiran’a geçtim. şimdi priştine havalimanındayım ve istanbul’a geri dönüyorum.

    buradaki duty free’nin fiyatları kesinlikle sabiha gökçen’den daha iyi dönüş için alacaklarınızı buradan alabilirsiniz.
  • eğer uygun uçak bileti bulduysanız, aklınıza buraya gitmek düştüyse, arkadaşlarınızla, sevgilinizle, veya her kimle gitmeyi düşünmeye başladıysanız hoşgeldiniz. evvela üstteki yorumlar kafanızı karıştırmış olabilir zira herkes kötü şeyler söylemiş. ben taze taze tüm priştineyi ele alacağım. öncelikle balkan turu yapılacaksa sırbistan balkanlar arasında gezme malzemesi en fazla olan ülke, bosna da kosovadan 2 gömlek büyüktür. fakat bu ülkeler için gerekecek uçuş ve konaklama bütçeleri de benzer şekilde büyüyor. o yüzden eğer cebinize burası uyuyorsa, gelin başlayalım.

    öncelikle burası çok yeni bir şehir. savaş geçmişi oldukça yeni. o yüzden her şey daha yeni yeni oturuyor, şehrin merkezindeki newborn anıtı gayet yerli yerinde bir tanım o yüzden bu ülke için. gezecek 4 adet imza yer sayabilirim, birincisi rahibe teresa katedrali. uzaktan güzel bir bina, içi de 10 dakika gezilecek sade ve ilginç bir yer. 1.5€ karşılığında tepesine çıkabilirsiniz ki kesinlikle çıkın. şehri yukarıdan görmek ve fotoğraf çekmek için ideal.

    ikincisi milli kütüphaneleri diyebileceğim ilginç dekorasyonlu bir bina, üniversitelerinin hemen karşısında. uzaktan çok güzel gözüküyor, hele katedralin tepesinden gerçekten efsane gözüküyor. yaklaştıkça maalesef duvarları gençlerin biraz graffiti ile kirlettiğini görüyorsunuz. içi çok büyük değil ama girişler serbest, mutlaka girip bir bakın. çatı dekorasyonu içeriden çok ilginç gözüküyor. en üst kattaki kitapların olduğu yerde gjylek diye bir teyze var, oranın görevlisi o sanırım, mühendismiş. kendisi ingilizce ve türkçe bilmiyordu, bu dil konusuna geleceğiz; ama şans eseri almanca bildiğini fark ettik. kosova arnavutları acayip düzeyde almanca biliyor. sebebini anlatacağım. eğer sizin de çat pat bir almancanız varsa bu teyzemizle muhabbet edebilirsiniz, çok sıcak ve güzel bir insan.

    devamında kütüphanenin hemen yanında sanırım yapımı savaş yüzünden yarım kalmış christ the saviour kilisesi var. burası iyi bir fotoğrafçının ellerinde her şeye dönüşebilir, tam bir korku filmi materyali. çok güzel ve ürpertici bir görüntüsü var. içine giriliyor mu bilmiyorum.

    dördüncü olarak birkaç mekanı birden sayacağım ve türk tarafı diyeceğim, bunların etnografya müzesi dediği bir yer var. o müze burada eskiden yaşayan türk bir ailenin eviymiş. bildiğiniz eski türk konağı. dedesinin falan köyü olanlar bilir o konak şeklini. o konağa giderken de yolda 3 adet cami ve 1 adet sahat kulla dedikleri saat kulesi var. hiçbiri aman aman etkileyici değil ama bir bakılır. yol üzerinde bir de müzeleri var aynı bizim ulus'ta bulunan müzelerden birisi gibi, uçk gerillalarının savaş aletleri ve motorsikletleri falan bulunuyor. giriş ücretsiz, bir bakınabilirsiniz girip.

    gelelim dil konusuna, gençler çok iyi ingilizce biliyor. sırtında çantalı genç birini gördüyseniz bilin ki bülbül gibi ingilizce konuşuyordur, istediğinizi sorabilirsiniz. dükkanlarda ve marketlerde çalışan insanların ingilizceleri çok kısıtlı, yani alışveriş yapmasına yaparsınız da bir şeyler sormak ve sohbet etmek için yetersiz. fakat şansınızı mutlaka deneyin, çok iyi türkçe bilenler çıkıyor. hatta sizin türk olduğunuzu anlayıp ''how much is that?'' sorunuza ''yirmi bej lera abe'' diyorlar. orta yaşlardaki kuşak baya türk dizisi izlemiş. ama öyle 1-2 tane değil, adam yanımızda çukur evimiz yamaç babamız diye geziyordu. her şeyi izlemişler. gayet iyi de konuşuyorlar. bir de sanırım okullarda türkçe okuyanlar var, türkiye ile hiçbir bağlantısı olmamasına rağmen takır takır türkçe konuşuyor bazı kişiler.

    gelelim almanca mevzusuna. bizim bu kütüphanedeki teyzemizde keşfettiğimiz almanca mevzusu bu ülkede baya yaygın, çünkü savaş dönemi almanya, avusturya, isviçre gibi ülkelere kaçmışlar. bazıları da çalışmaya gitmiş, 5-6 sene yaşamışlar oralarda. o yüzden almanca bilenler, birisi sizi ingilizce veya türkçe anlamadıysa kesinlikle sprechen sie deutsch diye şansınızı deneyin. biz magnet almaya gittiğimiz sokak satıcısından almanca dersi alıp geri döndük. adam bize hangi fiili nasıl çekimleyeceğimizi anlattı, üzerine bir de aldıklarımızın yanında bir magnet hediye edip gönderdi.

    hediye demişken, insanlar çok iyi. özellikle esnaf çok hevesli ve güzel insanlardan oluşuyor. türkiye'deki gibi ''kaç saat baktı bişey almadan çıktı p.ç'' durumu yok. aceleleri yok, stresleri yok, sohbet etmekten memnunlar, yüzler hep gülüyor ama öyle nezaketen medeni duralım gülüşü değil, baya güzel muhabbet dönüyor. mesela rembrandt art store diye bir yer var oraya kesin gidin güzel bir şeyler alırsınız, dizilerden türkçe öğrenen bir eleman da orada var. katedralin hediyelik eşya satılan bir bölümü var çıkışında, orada adı krist olan bir adam var, çok mütevazı ve bilgin bir adam. gidin yanına oturun sohbet edin. ne merak ediyorsanız sorun anlatsın. biz kendisiyle en son türkiye'deki depremde hükümetin ne yaptığını falan konuşuyorduk. deprem yüzünden de bize indirim yaptı biz bir şey istemeden. o da çok iyi ingilizce ve almanca konuşuyor.

    yeme içmeye gelirsek, gerçekten bu konuda çok güzel ortam. türkiye'deki gibi talep patlaması olmadığı için sağa sola saçma sapan burgerdinho, burgerzilla falan açılmamış. mekanlar belli, müşteri sayısı belli, kalite belli. cost cutting henüz buralara uğramamış, %1 köfte %99 ekmek içi tarzı ürünler yok. her şey kaliteli ve lezzetli. buranın efsane köftecisi shaban'a kesinlikle gidin. 3€'ya köfte tabağı, 6€'ya köfte+tavuk+sucuk+sosis tabağı var. yanında gelen salata ve soğanda aklınız kalıyor keşke alıp eve de götürebilsem diye. bill clinton heykeline giderken gençlerin takıldığı 2 kafe var yan yana sach ve prush sanırım, bu ikisinin de yemekleri çok güzel. adının ne olduğunu anlayamadığım safranlı pilavlı tavuklu sebzeli bir şeyler yedim, arkadaşım da alakasız başka bir şey aldı ve ikimiz de bayıldık. proper pizza diye bir mekanları var sanırım zincir, biz newborn caddesindekine gittik. 20 cm pizza 2.5€, 30 cm pizza 6.5€. pizzalar baya güzel. 20 cm'den 2 çeşit alın, hem doyarsınız hem de tadına varırsınız. çok güzel çeşitleri var. bahsettiğim şubede yine çat pat türkçe bilen ve türke benzeyen bir eleman var, baya kafa arkadaşlar, onlarla da güzel anlaşmıştık. gezinin genel olarak en iyi yönü insan ilişkileriydi diyebilirim. pizza yemeye geldiğim mekanda çalışanlarla beraber mavi mavi masmavi söylemeyi beklemiyordum:)

    marketler ucuz, alkol çok ucuz. sular 0.20€ civarı, fresh store diye bim+carrefour tarzı bir marketleri var, bir de maxi var. oradan ne lazımsa alabilirsiniz, fiyatlar iyi. türkiye'ye dönerken mutfak bezi ve çay falan da getirdik biz. sattıkları çaylar iyi. 1.20€'ya çok güzel bir sandviçleri var, dönüş yolunda falan çantanıza atmak için alabilirsiniz. oranın çalışanları da çok iyi insanlardı, bizi tanıdılar 2-3 gün gidince otele yakın diye, uçaktan inince yerim diye sandviç almaya gittim, teyze baktı oradakilerin içine beğenmedi gitti bana yenisini yapıp verdi.

    alışveriş merkezlerine gitmek istiyorsanız gidebilirsiniz, albi mall diye bir yerleri var en büyüğü o. otobüse biniyorsun, herkesle beraber iniyorsun. 50 kişi beraber otobanda bariyerlerin üzerinden geçiyorsunuz, sınırı geçen afganlar gibi bir görüntü yaşanıyor orada. fiyatlar türkiye'yle hemen hemen aynı, burada 400 küsür olan jack jones sweat orada da 19.99€. ama ayakkabılarda güzel fırsatlar bulabilirsiniz.

    otobüslerde kart yok, siz binip oturuyorsunuz, muavin gelip sizden 0.60 veya 0.80 cent alıyor, üstünü veriyor. yaşça büyükler eski halk otobüslerini hatırlar, aynı o tarz.

    şunu eklemeden geçmeyeyim, burada dedikleri gibi 5 erkek veya 6 kız takılan grupları görmeniz çift görmenizden daha olası. turist olmayan kaç çift gördüm bilmiyorum. koca hemcins grupları takılıyor genelde. ve şort ya da etek giymiş birini gördüklerinde bir tık öküzün trene baktığı gibi bakıyorlar. erkekler abazanlık muhabbeti olarak demiyorum bunu, kadınlar da bakıyor. sanırım bu konularda biraz görmemişler. halkla ilgili söylenebilecek olumsuz noktalardan birisi bu sanırım.

    çok fazla türk genç gördük biz gezmeye gittiğimizde, odtü sweatini ankara'da bu kadar görmedim öyle diyeyim. kütüphane'de de şunlar türk mü ya dediğimiz bir çift evet türküz diye yanımıza geldiler çok tatlılardı, bizi yemeğe davet ettiler bir mekanda ama gidemedik, görüyorsanız kusurumuza bakmayın:) adam boğaziçiliydi kız da istanbulda bir yerden gelmişti. genel olarak öğrenciler ucuz konaklama+ucuz bilet görünce gelmişler, biz de öyle yaptık, iyi ki de yaptık. gelmeden önce iyice bakın, google mapste işaretleyin gitmeyi planladığınız yerleri, ve gelin gezin arkadaşlar. burası tatlı ve yüzünüz gülerek ayrılacağınız bir yer. 3-4 günlük bir gezi 5000-6000 civarı tutuyor tahminen, eh istanbula gezmeye gitseniz başka bir ilden aynı fiyat.

    size bir iyilik, çoğu mekanın wifi şifresi 12345678 ya da 1111122222. özellikle nene tereza caddesi, istiklal veya kızılay gibi bir yer, üzerinde tüm mekanların şifreleri bunlar. hat almazsanız wifiları kullanabilirsiniz. bize prizren'i de çok önerdiler ama vaktimiz olmadı. eğer kombolayabilirseniz bir de prizrene otobüse atlayıp git gel yapabilirsiniz, güzel bir osmanlı şehriymiş. ya da yine aklınızda daha uzun bir tatil varsa üsküp'e otobüs var, burada 2 gün + üsküp gibi bir rota çizebilirsiniz.

    taksi meselesine değineyim, ülkenin yarısı taksi. türkiye'de taksi mafyası olmasa nasıl olurdu sorusunun cevabı gibi bir yer burası. tesla taxi bile var, bildiğiniz elon musk'ın teslaları taksi yapmış geziyorlar. sanırım normal sarı taksidense bunların bu start-up tarzı taksileri daha ucuz. bir araştırın hej taksi, etaxitesla gibi firmalarını da gitmeden.

    iyi gezmeler.
  • 23, 24 ve 27 aralık 2023 tarihlerinde üç gün kaldığım şehir, uygun bir bütçeye noel havasını teneffüs edeyim dedim, christmas market ve soma book store çok güzel mekanlardı.

    hava bana göre soğuk değildi, merkeze yakın bir parkta koştum, sorun olmadı.

    konaklama, yeme içme ve ulaşım çok uygun, gitmek isteyen olursa her açıdan tavsiyelerimi iletirim.

    not: şehrin bilhassa merkezinde sürü ile gezen başıboş köpek sorunu var, ayrıca hiç kedi görmedim.
hesabın var mı? giriş yap