• dinleme şansı bulabildiğim to the bone şarkıları arasında en steven wilson olanı sanırım bu. bir yerden sonra the raven that refused to sing'den ve hatta yer yer deadwing'den fırlamış bir havaya bürünebiliyor. dinlettikçe dinletiyor kendini. yeterince progressive, yeterince karanlık, yeterince melankolik, yeterince alıp götürebilen, yeterince yükselten ve düşüşünde de sizi yerinize yeterince yumuşak bırakan. bildiğimiz, sevdiğimiz, istediğimiz gibi...

    "o şarkılar işte" olarak nitelediğim bir şarkı grubu var benim. başka türlü açıklayamadığım, bir şekilde dinleyeni bağlayan ve bir şekilde birbirlerine de bağlanabildiklerini art arda dinlediğinizde farkettiğiniz, somutlanması güç bir havaya ve ortak etkiye sahip, anca bu şekilde adlandırabildiğim, o şarkılar işte... bugüne kadar bu isimde bir janr oluşturulmamış olmasını garipsiyorum hatta zaman zaman. tam olarak izah edebilme ya da bir yere bağlayabilme ihtimalim olmayan bu paragrafı neden açtım onu da hiç bilmiyorum bu arada. neyse, bu da o şarkılardan işte...

    uslu bir çocuk olur ve de altyapının öldürmeyip süründürücülüğünden, wilson'un depresif vokalinden kopabilip odaklanabilirseniz eğer, üstüne bir de kendisine ne bileyim birtakım oasis şarkılarından falan aşina iseniz tabii; mark feltham'ın armonikasının keyfini de sürebiliyor(muş)sunuz şarkı esnasında. bonus gibi.

    sağlam şarkı efendim. sağlam kafalarda bulunsun.
  • to the bone'un en dikkat ceken parcalarindan, steven wilson'dan cok porcupine tree'msi, cok seviyorum. epey guclu bir parca.
  • steven wilson'un yeni şarkılarından biri. tek kelimeyle inanılmaz. sakin sakin ortamı hazırlayıp bir anda yumruk atıyor. bittiğinde kendinize gelmeniz zaman alıyor. sıra sıra gitar ve mızıka sololarıyla aklınız alınıyor.

    --- spoiler ---

    üçüncü dakika civarında steven wilson sahneden ayrılıp yerine pink floyd geliyor gibi.

    --- spoiler ---
  • kimsenin sözlerini yazmadığı to the bone albümünden öldürmeyip süründüren sw şarkısı. (bkz: şarkı mı ? hayır o da ne ?)

    here in the wreckage
    the winter is hard
    ı sleep in the same clothes
    that ı dragged through the mud

    and if you ask me
    nothing's changed
    there's nowhere else ı can go
    so ı stay

    we're writhing rats
    we make beds in the straw
    and then we build houses
    paint our names on the door

    and if you ask me again
    ıs this life?
    ı don't see ı have a choice
    but ı still smile

    and bide my time

    ı who have no roots
    and nowhere to go
    and as for the future
    well, ı really don't know

    but if you ask me
    ı will nod
    but if you ask me...

    here ı am
    here ı am

    my dear wife
    and my children of god
    the borders were already drawn for us

    hold on to life
    ın this refuge of dirt
    and search for a place you can breathe again

    ıt's not a crime

    ı'd love to see you again
    sometime soon
    but will you give back to me now
    what you stole?

    yukarılarda birisi "deadwing albümünden gibi" demiş. kesinlikle. o albümdeki şarkıların tipik bir özelliği ilk dakikalardan asla birazdan olacakları tahmin edemezsiniz. bu şarkı da kendi halinde uysal şekilde başlıyor ama o solo var ya... albümün sonuna gelseydi sağ çıkabileceğimi sanmıyorum. bir de bu şarkının arkasından permanating giriyor, çok sikik bir durum.
  • sanki göklerden gelen, dinleyenin ruhunu da alıp göklere yükselten, ruha şifa bir azam ali şarkısı.
  • dinleyin, dinlettirin. muhteşem bir ses, güzel bir şarkı.

    (bkz: azam ali)

    http://www.youtube.com/watch?v=faahimdpspk
  • vas 'ın tabi solisti azam alinin, insan bir sese nasıl hayran olur sorusuna cevap vererek seslendirdiği şarkısı.
    vas'ın sunyata albümünde yer alır.
  • başka diyarlardan gelip sizi başka diyarlara sürükleyen muhteşem azam ali eseri.
    huzurun diğer adıdır bir başka deyişle.
  • ing. sığınak/barınak.
  • to the bone'un açık ara en güzel şarkısı...
hesabın var mı? giriş yap