aynı isimdeki diğer başlıklar:
  • sıkıldım mı? hayır. sıkıştım önce. tıpkı arabalarının evin duvarlarına sıkıştığı gibi.

    --- spoiler ---
    bebeğin cleo'nun karnına sıkışması gibi. öldük öldük dirildik sonra. tıpkı cleo'nun karnına sıkışan bebeğin ölümü gibi. yolda sıkıştırılan gençlerin öldürülmesi gibi. sonra dirildik suda. ellerimizi kavuşturduk havada, tek ayak üzerinde. yandık, deprem olduk, uçaklar geçti üzerimizden. kurtulduk en sonunda. bitti film. sonra haykırdım. harika bu! kusursuzzz! olağanüstü güzel.
    --- spoiler --- .
  • filmin ilk yarısında çok sıkıldım. ikinci yarısı ise güzeldi. ama hala neden bu kadar abartıldığını çözemedim. overrated olduğunu düşünüyorum.
    benim puanım: 5/10
  • zengin - fakir, aşağıdakiler - yukarıdakiler, yer - hava, ölü - diri, erkek - kadın... senaryosunda kontrastın bu kadar fazla olduğu bir film tabi ki siyah beyaz olmalıydı.
  • her şey çok sıradan ve günlük hayatın içindenmiş gibi çekince çünkü iyi film oluyor di mi. bir de alakasız bir isim koyduk mu tamamdır. kimse kusura bakmasın, ne oscar’ı ne de kıymetli vaktimi ayırmaya değecek bir filmdi. en son bu duyguyu (bkz: nuri bilge ceylan) ile yaşamıştım, o da akademiye aday olmuştu. doğal olarak, f*ck academy awards diyesim geliyor.
  • çok iyi film.

    çoğu insana sıkıcı gelebilecek tarzda bir film. tek planlı çekimler, ağır bir tempo, siyah-beyaz olmasının da etkisiyle oluşan kasvetli hava..

    ancak bir sinema filminin başarabileceği çok önemli bir şeyi başarıyor 'roma'. var olanı anlatıyor ve seyirciyi bunlar üzerine düşündürtebiliyor. bu filmi izledikten sonra cleo ve diğer karakterler üzerinden hizmetçi-efendi, kadın-erkek, karı-koca ilişkileri hakkında düşünebilirsiniz ya da o dönemin meksika'sı hakkında fikir yürütebilirsiniz. bir film bunu başarıyorsa çok değerlidir.

    çünkü günlük hayatımızda bize sıradan gelen, monotonlaşan şeylere yani hayatın gerçeklerine odaklanmak zor ama bir o kadar da gerekli bir şey.

    insanın hayal gücü sonsuz ve bu hayal gücüyle fantastik bir evren kurmak, süper kahramanlar yaratmak mümkün. bu evrenin anlatıldığı filmlerin insanların daha çok ilgisini çekmesi, daha çok izlenmesi de mümkün ve realite de bu. ancak ben 'roma' filminin gerçek sinema olduğunu düşünüyorum.

    film sinematografik olarak zaten mükemmel. harika ayrıntılar var ve sindirebilmek için birden fazla kez izlenmeli. dilerim ki 91. oscar ödül töreni'nde 'en iyi film' ya da 'yabancı dilde en iyi film' ödüllerinden birini alır. alfonso cuaron'un da sonuna kadar hak ettiği en iyi yönetmen ödülünü alacağı garanti gibi duruyor.
  • --- spoiler ---

    filmin boş bir film olduğunu söyleyenlere cevabı profesör zovek veriyor aslında:

    ''hayal kırıklığına mı uğradınız? ne bekliyordunuz? uçmamı mı?''

    cloe'nin hayatı dışarıdan çok basit. tıpkı zovek'in yaptığı hareket gibi. gündelik ev işleri. çocuklar kahvaltıdayken saat 7:20 (7:17). çocukların hepsini cloe uyandırıyor. uyandırmadan önce duş alıp hazırlanıyor. yani cloe muhtemelen 6'da uyanıyor. bütün gün ev işleriyle ve köpek bokuyla uğraşıktan sonra, akşam ışıkları kapatıp en son yatan oluyor. bir an için düşünelim: her gün bunları yapmak gerçekten kolay mı? en azından cuaron ve cloe'nin bize gösterdiği kadar kolay mı? hayır. alakası bile yok.

    ayrıca cloe istemediği halde hamile kalıyor, sonra terk ediliyor, en son bebeği ölü doğuyor ama ağzını açıp tek kelime sitem etmiyor. bir an bile söylenmiyor. hayatından memnun olduğu için mi? hayır. söylenmeye hakkı olmadığını düşündüğü ve farkında olmadığı bir çaresizliğin içine hapsolduğu için söylenmiyor. bize göre zor olan, onun için sıradanlaşmış. daha zoru ne olabilir? zovek'in sıkı bir disiplin ve çalışma ile gerçekleştirdiği hareketi tek sefer yapmak olabilirdi belki, zaten onu da yapıyor.

    film de basit görünüyor. yönetmen kamerayı sabit bırakıp tuvalete gitmiş dersin bazı sahnelerde. ne anlamı var, sinematografiye abanmak her film iyi mi yapar dersin. ben de zovek'in hareketi için aynısını demiştim. sonra kalkıp deneyince 2 saniye bile duramadığımı fark ettim. neyseki ben en azından filmin uçmasını beklemiyordum. o yüzden hayal kırıklığına uğramadım. epey beğendim hatta.

    filmi, uçmasını bekleyerek izlerseniz hayal kırıklığı yaşarsınız. bazen en zorunun, en basit görünen olduğunu düşünerek izlemeniz gerek.
    --- spoiler ---
  • ailenizin atanamamış film eleştirmeni geldi. buyurunuz efendim.

    sinematografi olarak ve senaryo olarak iki dala ayırmadan incelemek haksızlık olur.

    sinematografi olarak kusursuza yakın. 120 dakikanın üzerinde tamamen siyah beyaz film nedense gözlerimde bir süre sonra kanlanma ve hafif kızarıklığa sebep olsa da, arka planlar, tek plan çekimler, hemen her sahnesi dakikalarca bakılacak fotoğraflar, az ama öz aksiyon sahneleri... en iyi görüntü ve en iyi yönetmen dallarında diğer adaylara yazık olduğunu söyleyebilirim.

    senaryo bazında genel değerlendirirsek, film tabi ki marvel'ci dc'ci kardeşlerimiz için son derece durağan. avrupa sinemasına, sanat filmlerine ve ağır işlenen dram kategorisine aşina olmak ve ilgi duymak şart oğlu şart. karakterin yavaş yavaş gece yatmadan tek tek ışıkları kapatması aksiyon severler için ölüm olabilir. ama biz avrupa sineması aşıkları için her anı keyif, her harekette bir alt metin.

    dönemin meksikasına, yakın dönemlerde bizim ülkemizde de benzer bir fraksiyonu yaşanan iç karmaşalara, aile içi dramlara, bireysel dramlara, çokça da kadınların yaşadıkları erkek zulmüne güzel değinilmiş. detay vererek spoiler'a girmek istemiyorum.

    sinematografik olarak 9.5/10 ; toplamda 7.5/10 veriyorum. hayatımda izlediğim en iyi filmlerden birisi mi tabi ki değil. alakası bile yok. ama izlenir mi, kesinlikle izlenir...
  • aaaammına koyayım ben böyle filmin de böyle filmi oscar adayı gösterenin beyin kıvrımlarını da.

    sik gibi ortada bırakan filmler furyasının en taşşaklı üyesi olan filmdir. iki saatimi, hiçbir yere bağlanmadan ööyle zank diye biten bu çöp torbasına heba edeceğime daha faydalı işler yapsaydım keşke.

    yıllar yılı süren, çok övülen filmi izlememe prensibimi tek seferliğine gözardı etmenin cezasını çektim. olan bu. kendimden özür diliyorum.

    if (film == çok övüldü) {
    window.alert ("uzak durunuz");
    return false;
    }
  • biri cikip roma gibi insan kat kattir yazmis, yok cuaronun romasi icinde, yok roma cok arkeolojik filan demis. eksi de eksiseylere almis.

    roma meksikada mahallenin adi. kadikoy yeldegirmeni gibi. cankaya kucuk esat gibi. olay da orada geciyor. baska bisey yok roma isminde yani.

    biri de cikip cekim kalitesinde bisey yok, bi baslangic var demis. nerenizle izliyorsunuzu filmi anlamadim ki. yani gozunuzle izleseydiniz herhalde tum hizmetcilerin damda camasir yikadigi sahneyi unutmazdiniz diye dusunuyorum.

    ve filmi atmislardaki filmlerle karsilastiranlar da ne sinema ne de sosyal tarih biliyor herhalde. fransiz yeni acik acik amerikan sinemasindan esinlenmistir. truffaut diyor acik acik. e o zaman italyan yeni ile mi karsilstiriyorsunuz? acin bi ermanno olmi filmi izleyin o zaman.

    onune gelen yazar olursa olacagi bu.
  • sınıf bilinci, daha doğrusu sınıf bilincinin yokluğu hakkında çekilmiş hoş bir film. izlemesi pek keyifli değil zira senaryo güçlü değil, oyunculuklar da parlamıyor. görüntüler, yönetmenlik falan güzel eyvallah ama bu bir filmin izlenesi olması için yeterli değil. bir tek mesajı güzel verdiğini düşünüyorum açıkçası.

    --- spoiler ---

    filmin ana karakteri malumunuz küçük burjuva bir ailenin hizmetçisi. ailenin yanında gerek emeği gerekse bizzat kendisi sömürülüyor ve bir alt insan gibi davranılıyor. bir yanda aile lüks içinde yaşamını sürdürürken diğer yanda cleo onların bu lüksü için kendisini feda ediyor. anne cleo'ya bir iyi davranıyor, bir aşağılıyor. bir anlamda kocasının hıncını ondan çıkarıyor fakat anne hıncını bir şekilde çıkarırken içinde çok daha büyük fırtınalar kopan cleo bir hizmetçinin yapması gerektiği gibi hep içine atıyor, hep sessiz. aynı güçten yoksun. aile ona iyi davranıyor gibi, mesela aile tv izlerken kız da gelip oturuyor ama hemen ona hizmetçi olduğu bir şekilde hatırlatılıyor. en sonda cleo artık ailenin bir parçası haline gelmiş gibi, ama aslında kızı daha fazla sömürmek için yapıyorlar, bilinçli olarak olmasa da. cleo'yu tatile götürmesi kalbinin iyiliğinden olduğu kadar ona orada çocuklara bakmak için ihtiyacı olması. çocuklar cleo'ya çok bağlı, çok seviyorlar ama asla hizmetçi olduğunu unutmuyorlar. cleo da unutmuyor. her zaman tam bir itaat hali içinde. ne fermin'e bir tepki veriyor, ne aileye. en yıkıcı anda, yani çocuğunun ölü doğduğu anda dahi cleo'nun doğru düzgün yas tutmasına izin yok, hemen çocuğu geri alıp işlerini bitirmek istiyorlar. hizmetçiye çocuğunun yasını tutmak bile fazla. zaten eve döndüğünde de arkadaşı artık silkinmesini istiyor cleo'dan, zira hizmetçi olarak yas tutmaktan daha önemli olarak hizmet görmesi lazım. en rahatsız edici olan ise bunlardan hiçbir şekilde elem duyulmaması, bir sınıf bilincinin oluşmaması. sosyal statüsü cleo'dan yukarıda olmayan fermin dahi cleo'yu hizmetçi diye aşağılıyor, çünkü aynı geminin yolcusu olduğunun farkında değil.
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap