• shakespeare' in trajedilerinin en ünlüsü.

    ah ulan romeo! shakespeare' in hastasıyız, ne yazdıysa başımızın üstünde yeri var o ayrı konu da, benim bu romeo hakkında söyleyeceğim şeyler var, ne zamandır yazmak istiyordum, sıra gelmemişti. (yazının bundan sonrasını, bugüne kadar romeo ve juliet hakkında spoiler yememeyi başardıysanız, okumamanızı rica ediyorum. ağır spoiler içerir, benden söylemesi.)

    şimdi bu romeo, afedersiniz ama tam bir amsalak. yani terbiyemi bozmak istemezdim, ama bunu tanımlayacak başka bir kelime bulamıyorum. juliet "romeo romeo, neden romeo' sun sen?" diyor ya, ne desin garibim ne desin? bu bir yakarış, bu bir dram.

    bu adam julietlerin cemiyetine gitmek için ayak diremedi mi? zavallı benvolio o kadar dil döktü buna; "gel girelim, takılalım, akalım ortamlara, siktir et rosaline' i" dedi. ya mercutio? ulan adam yalvardı be; " hacı boşver dalgana bak, sana kız mı yok, bak içerde cillop gibi kızlar var, seç bi tane kendine karşiim" diye. peki bu romeo ne yaptı? yok efendim rosaline' in gözleri, yok efendim nazlı yarim gitti, yok rüyamda gördüm, yok benim ruhum kurşun gibi ağır, diye nihat doğan' a bağlamadı mı? benvolio' yla mercutio, mal gibi birbirine bakakaldılar erkeklere has kafa karışıklığıyla, kaşları alınlarına değdi zavallıların "ne diyo amk bu salak?" diye.

    sonra ne oldu? benvolio' ya "seninle geleceğim ama, bir şey görmeye değil, sevgilimin güzelliğiyle haz duymaya" diye girdi içeri, istemem yan cebime koy! rosaline maşallah gerçekten de çok güzelmiş romeocuğum, daha dakikasında sattın kızı. içeri girer girmez juliet' i kesmeye başladı bu, ilk görüşte aşık oldu. pes! ohh romeo' cuğum iyi mi böyle, suyundan da koyalım mı? bir de mercutio' ya piç dersiniz. şuna bak şuna, hiç bir fırsatı kaçırmıyor çakal. böyle sessiz görünenden korkacaksın!

    hadi diyelim ki aşklarına saygı duyduk, 3 günde ne gördün, ne anladın da aşık oldun falan demedik, ilk görüşte aşktır deyip kendimizi kandırdık, zamanında aşklar da aşkmış, şimdi ki aşklar çantalar gibi sahte dedik, ses etmedik de, ya ölüm şeklinize ne demeli? bu gerizekalılıkla maşallah bu yaşınıza kadar iyi gelmişsiniz ikiniz de. hadi juliet' im saf ve iyi niyetiyle, o papazın da gaza getirmesiyle yaptı bir plan da senin bu kadar salak olacağını hesaba katmadı be romeo. kız ilaçla uyuttu kendini lan alt tarafı, hemen öldü diye ne abartıyorsun! mal mısın oğlum insan bir nabzına falan bakar ya! ne karaktersiz adammışsın, hemen gittin intihar ettin! üç gün önce rosaline terketti diye ağlaşıyordun, o kız akıllıymış da kendini yakmadı senin peşinde, olan juliet' ime oldu.

    her şeyi geçtim hayat dolu mercutio öldü lan bu romeo' nun uçkurunun peşinde! allah seni bildiği gibi yapsın romeo! "romeo romeo, neden romeo'sun sen!"
  • daha şimdi gecemi uykusuz olarak geçirmeyi göze alıp filmini izlediğim şaheser.ağlamaktan bitap haldeyim.ne şans senin uğruna ölecek bir aşka karşılık vermek.ne acı ama ne de iyi.ne romeo zehri içerken ne de jüliet sakındı kendini hançeri aşık kalbine saplarken.ey mümkünsüzlüğün ortasında doğmuş çaresiz aşk.ben de sonunu göremediğim kanallarda dolanıyorum.kendi okyanusuna asla ulaşamayacak bir nehir gibiyim sürüklenip duran.
  • edebi bir metin olarak ne denli ölümsüz ve zamansız olduğu tartışılmaz zaten ama bir sinema filmi uyarlaması olarak 1968 versiyonu senelerdir nasıl böyle aşılmaz bir abide olarak hala ayakta kalabiliyor onu anlamakta güçlük çekiyorum. elli sene ya. elli senede kimler geldi kimler geçti. üzerine ne shakespeare uyarlamaları yapıldı. sadece kendi metni içinde değil tüm shakespeare uyarlamaları içinde bir numara olduğunu düşünüyorum evet hala.

    franco zeffirelli bunu nasıl başardı diye düşünürken eserin ruhuna yakışır biçimde korkusuzca epik olmaya çalıştığı sonucuna ulaştım kendimce. 1968 uyarlaması mekanlarından müziklerine kadar alabildiğine epik, büyük bir film olmuş. çok iddialı bir çıkış yapmış zamanında ve gösterime girdiğinde de büyük ilgi görmüş. filmi gençliğinde sinema salonunda izleme şansı yakalamış bir izleyicinin günümüzde bile "hayatımda asla unutamayacağım bir deneyimdi." diye tarif etmesi durumu biraz özetliyor gibi. 1968 versiyonu muhtemelen gelmiş geçmiş en uyumlu romeo ve juliet'e de sahiptir. hele olivia hussey'in çekimler sırasında on altı yaşında olduğuna inanası gelmiyor insanın.

    çok iddialı ve epik bir filmsin, nino rota sana muazzam bir beste yaratmış ve ruhunu kalkıp iki tane tecrübesiz ergenin uyumu ve yeteneğine emanet etmişsin. ya batarsın ya çıkarsın. burada kazanan yönetmen olmuş çünkü kendisi çok profesyonel bir set ortamını ve yapımı idare ederken cast seçimi sayesinde kamera önünde inanılmaz derecede raw, adeta "amatörce güzel" ve içten oyunculuklar izleme şansı yakalamışız. shakespeare işleri -sahnede veya perdede hiç fark etmez- oyuncuların baskın şekilde "rol kesmesiyle" tanınır genelde ama bu filmde bir başkalık var.

    roger ebert çekimleri sürerken filmin setine gitmiş zamanında. izlenimini şöyle aktarmış "filmin roma'nın bir saat kadar dışındaki küçük bir kasabasında bulunan setini ziyaret ettiğim için şanslıydım. balkon sahnesinin çekildiği geceyi çok iyi hatırlıyorum hussey ve leonard whiting eski bir villanın merdivenlerinin tepesindeydi. samimi ve içtendiler, çağrılmaların bekliyorlardı. hussey'in nasıl durdurulamaz bir enerji yansıttığını hatırlıyorum. tutkulu öpücükler sırasında neredeyse balkondan aşağı düşecekti."

    aynı eleştirmenin yıllar içinde baz luhrmann'ın 1996 versiyonunu "gençler niye havuzda öpüşüyorlar balkonda öpüşmeleri gerekirdi shakespeare öyle yazmış." mantığıyla eleştirecek noktaya gelmesi ilginç tabii. neyse.

    baz luhrmann versiyonu da başarılıdır. metnin günümüz dünyasına -günümüz dünyası ama halen bir hayal alemi hissi var mekan ve ışıkların kullanımıyla ilgili- taşınması fikrini sevmiştim ilk izlediğimde. o ışıl ışıl görüntüler, dur durak bilmeyen çılgın kamera kullanımı esere farklı bir açı kazandırmıştı. oyuncuları da devasa isimlerdir: claire danes ve leonardo di caprio (o zamanın gençleri tabii) ama 1968 versiyonu kadar vurucu olamamışlardır. artık birkaç paragraf öncesinde nasıl bir şeyden bahsettiğimi daha iyi anlayabilirsiniz.

    hadi luhrmann "benimki farklı bir tarz ya." diyerek durumu kurtardı. gelelim günümüze. eser 2013'te büyük bir güven, özveri ve tecrübe gerektirecek şekilde yepyeni iddialı bir versiyonuyla karşımıza çıktı. onun atmosferini ve romeo'sunu (douglas booth) çok beğenirim. romeo'nun genç, hala masum ama bir miktar da erotik ve pervasız yakışıklılığını yüzü ve narin fiziğiyle mükemmel taşıdı. leo da çekiciydi ama kendisinde bir "ben bakir değilim. :)))" duruşu hep vardı. douglas booth bu tanımın altını daha çok dolduruyor. kısacası seksi romeo'ya inananlardanım ama filmin sahnelere bir türlü ruh üfleyemeyen müzikleri ve hailee steinfeld'ın donukluğu damakta lezzetsiz bir tat bırakıyor. şekersiz çay gibi. "bu kız yetenekliydi aslında ne olmuş buna böyle tövbe yarabbim?" diye diye filmi bitirdim. bu filmin yaklaşım tarzı da yıllar önceki versiyonuna yaklaşır biçimde epik ve iyi niyetli ama o "burada sanat yapıyoruz kardeşim." suratsızlığı buram buram hissediliyor. filmin başına do not disturb me diye not düşseler sırıtmaz öyle diyeyim. oyuncular arasında uyum zayıf olunca da bu güzel girişim, olması gerekenden biraz daha zayıf kaldı. ana metne yapılan eklemeler ya da metinden ayıklamalar gerçekten çok az umrumda. ben ortaya adeta nefes alan bir yapım çıksın istiyorum. siz çok soğuksunuz. en çok tybalt'ı sevdim. izlediğim en iyi tybalt olabilir. ed westwick tam anlamıyla "kedilerin kralı" olmuş.

    gelecekte eserin hakkını gerçekten verebilecek bir uyarlama izleriz umarım.
  • hikayeyi bilip de onca yıldır elime alıp okumamış olmanın utancıyla başlayıp şu bakışla bitirdiğim kitaptır.

    --- spoiler ---

    ya ben duygusuzum, aşktan anlamıyorum; ya da okuduğum en sığ aşk hikayelerinden biri. lan romeo *, sen 5 *dakka önce rosaline'e aşık değil miydin arkadaşım? kafanı dağıtmak için dansa gidip dansta ilk gördüğün kıza aşık olmak, üstelik bunu:

    "parıldamayı öğretiyor bütün meşalelere
    bir habeş'in kulağındaki pırlanta gibi.
    asılmış gecenin yanağına sanki;
    el sürülmeyecek kadar güzel,
    dünyaya fazla gelen değerli bir taş bu,
    akranlarından çok değişik ve başka,
    ak bir güvercin kargalar arasında.
    durduğu yeri kaçırmayayım dans bitince,
    şu kaba elim kutsansın onunkine değince.
    gönlüm hiç sevdi mi bugüne dek?
    sevdiyse, yalanlayın gözlerim. görmedim çünkü
    bu geceye dek gerçek güzelliği."

    şeklinde ifade etmek nedir yani. bu mükemmel dizeler bu şekilde mi dile gelmeliydi? sonra daha ilk dansta aşık olup ölümüne sevdalanmaları, birlikte kaçmayıp zehirli mehirli atraksiyonlara girmeleri vs. kızın 13 yaşında olmasına değinmiyorum bakınız. yüce rabbim sen büyüksün.

    lakin şu gerizeka romeo arada öyle laflar etmiş, öyle konuşmuş ki, shakespeare öyle bir yazmış, özdemir nutku öyle bir çevirmiş ki, hayran olmamak elde değil.

    ama sen bir falsosun romeo üzgünüm. benim için asla bir mecnun değilsin. yıkıl şimdi karşımdan.

    --- spoiler ---

    elveda.
  • mükemmel dire straits şarkılarından biri. dinledikçe hafif hüzünlü bir gülümseme getirir. ayrıca internette bakındım da kimse yazmamış, arctic monkeys'in mad sounds şarkısı bu şarkıyı aşırı andırıyor sanki. ya da sadece bana öyle gelmiş.
  • alas, that love, so gentle in his view,
    should be so tyrannous and rough in proof!

    alas, that love, whose view is muffled still,
    should, without eyes, see pathways to his will!
    ...

    romeo and juliet
    act 1, scene 1
  • ...
  • --- spoiler ---
    2009 yapımı rina filminin şu sahnesinde aşık arkadaşımız, çok aşık olduğu çıtı pıtı karakterimiz gökçe'nin capulet'in oyunlarını ezberlediğini görünce romeo'nun dizelerini ezberleyip aşkını oyunuyla canlandırır ve karşılığını bulunca şaşkoloza döner.
    --- spoiler ---
  • ‘’it is so very late, that we may call it early by and by.’’

    ‘’vakit o kadar geç ki, artık erken bile sayılabilir.’’
  • --- spoiler ---

    romeo'nun ölüm sahnesinde, juliet'in başında söylediği sözler gece gece cidden gözlerimi doldurmuştur, bana ne oldu hiç bilmiyorum.

    "sevgilim! karım benim.
    soluğunun balını çeken ölümün gücü
    yetmemiş güzelliğini almaya.
    sen yenilmemişsin, güzellik sancağı
    hala kıpkızıl dudaklarında, yanaklarında;
    ve ölümün solgun bayrağı çekilmemiş oraya."

    "ah, sevgili jüliet,
    neden böyle güzelsin hala? yoksa
    ele avuca sığmayan ölüm mü aşık oldu sana?
    inanayım mı o iğrenç canavarın bu karanlıkta sevgilisi olasın diye seni sakladığına?"

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap