• "dileğe kapalı olması gibi taşın
    aradığımız neydi? hiçbir şey belki
    tutku yalnızca bir düştür
    onun elleri istemez

    ve bir imgeyi sevmiş olanın
    bakışı arzulayadursun
    sesi kırıktır
    sözü külle dolu." (yves bonnefoy, "bir taş")
  • sadece karanlikta gorebilenler icin karanliga gokkusagi cizebilendir.
  • ''sihirbazın edimi şaşırtır, eğlendirir. şairin edimiyse düş kurdurur. ilkinin edimini defalarca yaşayamam. oysa düş kurmayı seviyorsam, şairin yazdıkları hep benimledir.''**
  • düz adamın asla olamayacağı şeydir. mesela ben; -şair nedir, ne yapar- kafam almıyor. olamayacağım bir şeyi anlamamanın dayanılmaz hafifliği ile "abi sen nabıyon?" diye sorabilirim bu şahıslara. alacağım yanıtla da asla tatmin olacağımı sanmıyorum.

    mesela bir şairi ele alalım. şiirini okuyoruz, hisleniyoruz, ne güzel anlatmış diyoruz. ama durum biraz farklı aslında, şairi karşımıza alıp konuşmaya çalışırsak diyalog illa ki bir noktada çamura saplanacaktır.

    -necip fazıl bey, beklenen şiiriniz çok güzel
    -teşekkür ederim kirpi
    -ben teşekkür ederim. sorması ayıp o kız geri geldiğinde yüzüne mi söylediniz bu şiiri? neden konuşma diliyle söylemediniz? "gelme artık neye yarar, istemem, gelme" falan deseydiniz olmaz mıydı?

    üstat ne desin bu durumda. "eeeöö, şiir işte bu, kağıda yazıp verdim, zarfa koyup sınıfta çantasına attım gizlice" mu desin. "herkes soktuğum lafı görsün diye şiir yazıp edebiyat dergisine postaladım" mı desin. bu noktada ben sanatçıyı anlamam, düz adam anlamaz.

    adam şeytanın günahı beklediği gibi bekliyor onu. "seviyorsan git konuş bence" derim ben bu durumda. adam açılamıyor, sonrasında içine oturuyor, geçti istemem gelmeni diyor.

    bu temada en fiks şiirlerden biri de nazım hikmetin herkes gibisin şiiri. ondört yaşında yazmış bu şiiri deniyor. sen bunu diyince de aklıma gece mum ışığında şiir yazarak sevdiği kıza laf sokmaya çalışan ondört yaşındaki bir genco geliyor.

    "<<büsbütün unuttum seni eminim>> unuttum tabi ya, biraz da o üzülsün. sonra ne yazayım, <<maziye karıştı şimdi yeminim>> güzel oldu, devam, <<kalbimde yok bile sana kinim>> uff be ne soktum lafı, kin bile beslemiyorum olm, kim ki o, <<bence şimdi sen de herkes gibisin>>"

    benim yeğenim falan böyle şiir yazsa, gelse "dayı nasıl olmuş şiir" dese, "aşık mı oldun lan kerata" der puşt gibi sırıtırım. yeğenim benden soğusun diye "kamışa su yürüdü mü lan " lafını söyler, "mektebe götüreyim mi la seni dürzü" der utandırırım. şiirin edebi değeri aklıma onuncu yirminci sırada gelir ancak. kızmayın ama durum bu yani.

    edebiyat derneklerinin girişine ya da şiir fanzinlerinin kapaklarına, kapkara haykıran puntolarla "seversen sikilirsin sikersen sevilirsin" yazdırsak bu derbederlik, bu umarsızlık yok olur. işte o gün dadaizmin şahlandığı gün olur, o gün insanların reddedildikleri zaman ayşeye şiir yazacaklarına onu boşverip fatmaya asılmaya başladıkları gün olur.

    para kazanmak için şiir yazmak çok fena zaten. bilemiyorum, karikatür dergilerindeki adamlar komik oluyor mesela, aklına komik bir şey gelince çiziyorlar, dergiye basılıyor paralarını da alıyorlar. bunlar depresyona falan girince sıçıyorlar yalnız, aylarca kabak gibi espriler geliyor, ara vermek zorunda kalıyorlar vs. şairin de neşelenmesi, keyiflenmesi yasak sanırım, sevgilisine ulaşamaması, ulaşınca terk edilmesi vs. gerekiyor. hayatı biraz iyi gitse şiir performansı düşüyor, yeteri kadar hüznü, yalnızlığı, unutulmuşluğu dizelerine taşıyamıyor.

    şair olmak daha zor. cem yılmaz gösteri yapar, 1000 kişi gelse en az 900 tanesi yarıla yarıla güler adamın esprilerine. duygulu şiir yazmak çok zor iş, insanları duygulandırmak için uğraşmak ise imkansız. hadi sen aysele şiir yazıyorsun, aysel git başımdan diyorsun. aysel okuyor, duygulanıyor. e bunu ahmet, mehmet okuyunca ne oluyor? zaten ahmet mehmet senin aysele yazdığın şiiri neden okuyor, aysele yazdığın şiir ahmetin mehmetin eline nasıl geçiyor benim kafam almıyor.

    cemal süreya babası ölmeden ölmüş gibi şiir yazıyor. "sizin hiç babanız öldü mü" diye giriyor, anlıyoruz ki babası vefat etmiş, susuyoruz devamını dinliyoruz. yıkadılar götürdüler diyor, içimiz eziliyor. şiir bitiyor, cemal süreyaya sigara uzatıyoruz bir tane, "başın sağolsun abi, ne kadar oldu kaybedeli" diyoruz. adam sigarayı yakıyor "ölmedi ki olm şiir bu" diyor. sen ne yaparsın bu durumda, arkadaşın gelse bunları dese dalmaz mısın sen bu adama. adam şair, dalamazsın, içinden küfredersin, sonra "hadi bana müsade" der kaçarsın. maksat kafa karıştırmak hep, özdemir asaf "sana gitme demeyeceğim ama gitme lavinia" diyor, lavinia bile ne diyeceğini şaşırıyor.

    şairler kandırıyor milleti ağalar, gözünüzü açın kanmayın her yazdıklarına. sen an geliyor arkadaşının aşk acısını dinleyen vefalı dost oluyorsun, an geliyor yalnız bir adamın "yalnızlığım benim sidikli kontesim" diye içip içip serzenişte bulunmasını dinleyen adam oluyorsun. orhan veli "ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda" diyor, adam dertli, adam efkarlı, adam iki şişe şarabı çekiyor sonra kağıda kaleme sardırıyor. ahmet şiirini okuyor orhan velinin, sanki kankası mehmetin derdini tasasını dinliyormuş gibi içten ve canayakın bir şekilde o da efkarlanıyor.

    sevgilisinden ayrılıp bir sike benzemeyen şiir yazan bir arkadaşım vardı mesela, gene sevgilisinden ayrıldı, aha yarrağı yedik dedim. hemen patlatmış bir şiir, facebookta falan paylaşmış. şiir cidden bir sike benzemiyor abi, adam hece ölçüsüne göre yazmış hesapta ama bir mısra 7 hece bir diğeri 10 hece falan. serdar ortaç tarzı kafiyeleri döşemiş ibne, okurken gülüyorum, bir daha okuyor bir daha gülüyorum. ama geliyor commentler, akıyor beğeniler, "çok harika olmuş cnm"lar uçuşuyor havada. la insan aşk acısını neden şiir formatına convert edip bunu milletle paylaşır anlamıyorum. aşk acısından rep topluyor millet.

    şiir olayı yalandır yani, ne zaman birisinin şiirini okusam sanki gökyüzünde bulutlar arasından bana bakıp "amma duygulandı la enayi ehehe" dediğini hissediyorum. ya da ciddi ciddi insanı duygulandırmaya kastığını hissediyorum, haberlerde "aile dramı" vs. başlığıyla duyurulan acıklı haberler var ya, duygu sömürüsü için ne gerekiyorsa yapılmış olan, onun gibi geliyor şiirler bazen. hele "millet çok kral şiir yazmış desin bana" diyerek şiir yazanlara öff ki ne öff.

    şairlerin aslında demek istedikleri diye başlık olsa da millet yorumlasa ya bunları. ukte veriyorum biri doldurur inşallah.
  • "her gerçek şair bir kolomb'dur. amerika kolomb'dan yüzyıllarca önce de vardı; ama yalnızca kolomb onu keşfetmeyi başardı."
    (bkz: yevgeni zamyatin)
    (bkz: mıy /@hanging rock)
  • andrey tarkovski:
    şair, evrensel bir mesajı ifade etmek için tek bir imge kullanan kişidir.
  • baudelaire ve ardılı rimbaud'yu hatırlatan bir saptama:

    "güçlü şairler bile ilk başta zayıftır, zira işe geriye dönük şeytanlar olarak değil, ileriye dönük âdemler olarak başlarlar"
    (harold bloom, "etkilenme endişesi"nden)
  • nihilistik sarkazm:

    vladimir: şair olmalıymışsın sen.
    estragon: şairdim zaten. (yırtık pırtık giysilerini göstererek) belli olmuyor mu?
    sessizlik...

    (godot’yu beklerken'den)
  • lobili ediplerce mecâlsiz düşürülür bu ülkede.
  • şair; senin de yüzdüğün yaşama dair bu sularda, ufkunun almayacağı kadar derinlere dalıp inciler çıkarandır gün yüzüne.
    o yüzden ışıl ışıldır kelimeleri...
hesabın var mı? giriş yap