• en küçük odanın aylık 1000 dolardan kiralanabildiği serhat şehrimizdir. oda veya ev kiralamak için en önemli kıstas düzenli gelirinizin olmasıdır.
  • inanılamayacak kadar ciddi bir arabadan eşya çalınması sorunu olan şehir. san francisco chronicle’ın kapsamlı çalışmasına göre sadece 2018 yılında 31,122 adet arabadan hırsızlık olayı yaşanmış. bu olaylar şehrin hemen her noktasında gece/gündüz, merkezi/izbe yer farkı gözetmeksizin gayet profesyonel bir şekilde cereyan ederek her gün yüzlerce turisti mağdur ediyor. bu haritadan görülebileceği üzere olaylar şehrin en turistik noktalarında yoğunlaşmakta ve özellikle kiralık araçlar hedef alınmaktadır. olayların %70’i organize gruplar tarafından çok kısa sürelerde (yaklaşık 7 saniye içinde) ve etraftaki insanlara aldırış etmeksizin işlenip hırsızların toplam yıllık kazancı on milyonlarca dolara ulaşmakta polis ve yasalar bu olayları caydırma konusunda yetersiz kalmaktadır. amerika gibi bir ülkede, dünyanın teknoloji başkenti sayılabilecek şehirde böyle bir sorun olması bence çok ilginç ve araştırılmaya değer bir konu. bu vesileyle, bu şehre yolu düşen vatandaşlarımıza mümkünse arabadan kaçınmalarını, başka seçenekleri yoksa da mutlaka ama mutlaka arabalarını güvenli bir otoparka bırakmalarını şiddetle tavsiye ederim.
  • üç haftalık batı yakası gezimizin başlangıç ve bitiş noktası olmuş şehir. içimizde karışık duygulara yer açan bir yer oldu. insanların evsiz olmasından ziyade mental problemleri olması sizi epey sarsıyor. bu kitle de o kadar yaygın ve fazla ki şehirle ilgili algınızı değiştiriyorlar. süslü düğün pastası maketlerine benzeyen evleri beğensem mi beğenmesem mi? güzel taraflarına gelince golden gate köprüsünden yürümek çok keyifliydi , san francisco museum of modern art'da andy warhol sergisini görmek de şehri güzelleştirdi gözümde. gezi yazım için buraya tıklayabilirsiniz.
  • eskiden silikon üretilen günümüzde işi silikon vadisi olarak bilinen teknoloji şehri'nin olduğu yer san francisco
  • bi kac gundur burdayim. acikcasi kafamdaki sf portresinden tamamen farkli bir yer cikti.

    1) sf yu new york taki manhattan gibi; bay area merkezi zannediyordum. fakat oyle bir durum yok. neresine gittiysem gideyim her yeri olu. saat 8 den sonra her yer kapanıyor.

    2) havasi cok soguk. ben daha ılıman iklim bekliyordum.

    3) sf merkezi populasyon density si cok dusuk. buyuk bina yok gibi. financial district te orta boy binalar dolu. diger yerler ise 3 5 katli yerlerden olusuyor.

    4) cok begendigim firmalar (ornegin airbnb gibi) soma gibi bir district te ofisleri var. ofis dedigin bildiğin warehouse (depo) tarzi bir yer. bana biraz depresif geldi o konuda.

    5) sehirde dolasirken cok 'techy' hissetmiyorsunuz. bu konuda beni hayal kırıklığına ugratti. kismende sevindirdi(cunku diger sehirlerden pek bi farki yok diye bu sehri begenmedigin anda terk edebilirsin)

    6) kirada kalmiyorum, sehir pahali gelmedi. grocery, araba park etme, dışarda yemek yeme vs gibi seyler new york, seattle veya austin den cokta farkli degil. ondan oturu abd de maas hesaplarken en mantikli yontem; net maas - kira oldugunu fark ettim.

    7) public transport hem kotu hemde pahali. o kadar paralari var bir new york gibi sistem kuramamislar. şehir soguk olmasa bisikletle ise gel git yapilir ama ekimde hava 15 dereceyse cok zor. sadece bunla da kalmıyor. public transport cok les. surekli kavga gürültü. birisi iceri birsey firlatiyo bir gun, oteki gun başkası içerde sesli tartisiyor. acickasi bu konuda cok stresli.
  • ehliyet olmadan ve tek başına gitmenin hem şehir içi ulaşım hem de maliyet açısından durumu hakkında yazarlardan fikir ve öneri beklediğim şehir. son dakika kararıyla gitsem mi diye düşünüyorum. la yine iyi de san francisco'da hostel fiyatları bile anasının gözü. gecesi 70-80 dolardan başlıyor bunk bed'ler.

    not: gurbetçi bütçesi, dolar kuruyla gelmeyin (gerçi isveç kronu da hapı yuttu)
  • amerika'nın california eyaletinin kültürel ve ekonomik olarak en önde gelen kentlerinden biri olan san francisco, 1776 yılında ispanyollar tarafından kurulduğunda tahminen kimse şehrin bugün ulaştığı şöhrete erişebileceğini tahmin etmiyordu. aslına bakılırsa kuruluşunu takip eden 100 yıl içinde bulunan altın madenleri, san francisco’nun kaderini kökten değiştirdi ve kentin nüfusu meşhur “altına hücum” evresinde hızla arttı. öyle ki 20. yüzyılın başlarında kent, batı yakasının popülasyon bakımından en yoğun yerleşim yeri olma özelliğini kazandı.

    ikinci dünya savaşı’ndan sonra kentin kaderinin, bu kez tüm yerküreyi etkileyecek 68 hareketi’nin merkezi noktalarından biri olması nedeniyle değiştiği söylenebilir. zira şehir, bu dönemde hippi alt kültürüne, vietnam savaşı’na karşı yürütülen barışçı mücadeleye, gay hakları hareketi’ne ev sahipliği yapmış olmasıyla liberal rüzgarların ziyadesiyle estiği bir lokasyon olma durumuna geldi. bu noktada kentin politik olarak sol-liberal eğilimli demokrat parti’ye yakın olduğunu da belirtmeden geçmemek gerekiyor.

    tüm bunların yanında refah seviyesinin oldukça yüksek olduğu kent, birleşik devletler’de yaşam kalitesinin en yüksek coğrafyalardan birini oluşturuyor. çocukluğunu doksanlarda geçirmiş olanların ‘crazy taxi’ oyunuyla haritasına aşina olduğu şehir, golden gate köprüsü, alcatraz hapishanesi ve nostaljik tramvayıyla esas olarak amerikan filmlerine ya da dizilerine teşne olanlara bir şekilde tanıdık gelecek sayısız kentsel detayla dolu denilebilir.

    bu bağlamda imgesel açıdan çok sayıda zihnin repertuarında bulunan golden gate köprüsü’nün, günlük yaklaşık 120.000 kişinin gelip geçtiği oldukça işlek bir güzergah olduğunu ve yaya geçişine de izin verildiğini hatırlatmak gerek. bunun akabinde kent hafızası başta olmak üzere onu konu edinen çok sayıda film sayesinde dünya çapında da bilinirlik kazanan alcatraz hapishanesi’nin 1960’a kadar hizmet verdiğini ve şimdilerde müze olduğunu da söyleyebiliriz.

    hapishaneyi konu edinen sayısız korku filminin yanında sean connary ve nicholas cage’in -yine doksanlarda çocuk olanların parlement sinema gecesi’nden hatırlayabileceği- kült aksiyon filmi the rock ve alfred hitchcook’un resmi olarak çekilmiş en iyi film kabul edilen vertigo’sunun san francisco’da çekildiğini vurgulamadan geçmeyelim.

    kentin ayrıca dünyaca ünlü birçok yazılım firmasına ev sahipliği yapmasıyla finansal olarak da oldukça güçlü olduğu söylebilir. yalnızca yazılım değil elbette tekstil ve hizmet sektöründe de akla ilk gelen birçok markanın ana üssü san francisco!

    bu arada şehri daha yakından tanımak ya da daha fazla bilgi edinmek istiyor, orada yaşayan biriyle sf hakkında konuşmak istiyor veya sadece içinizden gelen bir konu hakkında sohbet etmek geçiyorsa cambly’nin en doğru adres olduğunu hatırlatmakta fayda var.(bkz: cambly.com) zira ana dili ingilizce olan eğitmenlerle istenilen konuda ve istenilen saatte ingilizce pratik yapmaya yarayan uygulamanın, spesifik konular üzerinde fikir teatisi yapmak için de biçilmiş kaftan olduğu söylenebilir!

    not: bu entry sponsorludur.
  • ne zaman duysam sanfransisko sokakları dizisindeki büyük burunlu adamı hatırladığım amerikan şehri. bir de yokuşlu yolları vardı sanırım
  • her tarafi yokus kesinlikle bisiklet kiralama hatasina dusmeyin.

    kesinlikle bir daha gezmek istemeyecegim ancak yasamak isteyecegim yerdir. cok pahali cok
  • slikon vadisi sonrası hızla artan emlak fiyatları ve evsizleri ile eski keyfi olmasa da, her daim çok esse ve her daim dondursa da aslında keyifli şehirdir sf.

    bisiklet kiralayarak şehri keşfetmek hele ki golden gate'ten hava da uygunsa bisikletle geçmek çok güzeldir. yürüyüş severler için san francisco bay trail, fisherman's wharf'tan başlanarak veya sonlandırılarak güzel başka bir deneyimdir. şehirle ilgili en tatlı en lokal tavsiyem yüzyıldan uzun bir tarihe sahip katolik klisesi "church of 8 wheels"'in cuma akşamları skate disco'sudur. ister kostümlü, ister kostümsüz gidebileceğiniz bu gece gerçekten çok eğlenceli ve çok amerikan... ayrıca her salı grace cathedral'de yoga derslerine gidilebilir. klisenin huzurlu atmosferinde yoga pratiği yine unutamayacağınız anlardan olabilir. san francisco gay men's chorus yine denk gelirseniz gidilebilecek güzel konserlerdendir. hele ki sf civic center'da bir konsere denk gelirseniz kaçırmamanızı öneririm. anchor brewing company ise güzel lokal biralar için denenebilir. oregon/portland gibi sf'de craft kahve ve bira konusunda iddialı ve başarılı bir şehirdir. ayrıca şehirde gamer'lar için çok sayıda opsiyon var, netflix dizisi oa'de sf'de geçer, izleyenler hatırlayacaktır.

    mission st.'deki la taqueria meksika mutfağı sevenler veya denemek isteyenler için harika bir alternatif, turistik olmayan az mekandan biridir. holmes bakehouse ise suşili kruvasanlarıyla herkesin damak tadına hitap etmese de akılda kalıcı yerlerden. ve elbette klişe de olsa manzarası ve yemekleri için cliff house'a bütçe ayırabiliyorsanız cliff house tavsiye edilir.

    la-sf arası okyanus kıyıları boyunca sürüş deneyimi bile tek başına buraya gelmek için yeterli olsa da, şarap severler için sonoma ve napa valley kesinlikle pas geçilmemesi gereken yerlerden. bütçe ayırabiliyorsanız güneş batımında bir yemek için auberge du soleil'i listenize eklemeniz tavsiye edilir. burada içtiğim bordeaux'yu hala unutamam. sf'ya vardığınızda sürüş rotanıza bu sefer ulusal parkların bulunduğu kuzeydoğu istikametinde nevada'ya doğru devam edebilirsiniz. yürüyüş, dağcılık, kamping için inanılmaz yerler bulabilirsiniz. ben tahoe gölü'ne giderek (bkz: irtifa dalışı) kursu almış ve irtifa dalışı yapmıştım bu gölde. benim için "once in a lifetime"dedikleri tarz bir deneyimdi. bu sebeple özellike kuzey cally'de (lokaller california'ya cally diyorlar) zamanınız kısıtlı ise alışveriş yapmak yerine kendinizi doğal güzelliklere teslim etmenizi öneririm. şehirleri görün ama vadileri ve milli parkları imkan varsa pas geçmeyin.
hesabın var mı? giriş yap