• orhan pamuk'un en rahat okunan kitabıdır. gerek anlatım tekniği gerek karakterleriyle unutulmaz bir roman.
  • şu sıralar soluklandığım kitap.
    okurken aklım başka kitaplara kaymıyor. orhan pamuk bunu ikinci kez yapıyor bana. şaşırıyorum.
  • ışıl ışıl imgelerle beslenerek, bir romanın çıkabileceği en üst noktalara yaklaşmış orhan pamuk eseri.

    kitabın bana göre en vurucu yanı; karakterlerden özellikle birine yakın hissedilemiyor oluşu. bir karakterle çok yakın bağ kurulamadığı gibi, özellikle bir karakterden de nefret edilemiyor. kitaptaki herkes, neredeyse eş değer uzaklıkta ve o gerçeklikte. kitabın bir devrin imge kişiler üzerinden analizi olduğu doğrudur. ancak bunu, dönem incelemesi olduğunu asla göze sokmadan, yer yer hem de çok baskın ruh tahlilleriyle zihni okşayarak yapmış orhan pamuk, ki bu da çok başarılı bir romancı olduğunun kanıtıdır. farklı anlatıcıların, farklı üsluplarıyla donatılmış, vurgusu sonunda bir kitap.

    --- spoiler ---

    devrin çalkantılı atmosferinde, pozitif bilimlere çok inanmış, kendince pek önemli bir aydınlatma görevini üstlenmiş, ancak gittiği sürgünde bunu biraz da içine kapanarak ve yordamsız yaptığı için büsbütün ülkesinin gerçek portresinden kopmuş bir doktorun ve torunlarının hikayeleri anlatılıyor. doktorumuz selahattin darvinoğlu, soyadını kendi seçmiş, soyadıyla da tüm okuyucuya doğuya döndüğü sırtını göstermiş. tüm insanlığı doğu ve batı kümelerinde toplamış, cehaletten tiksinen bir doktor. ömrünü doğuyu eğitecek bir ansiklopedi yazmaya heba etmiş, bu heba edişin sonunda da "hiçlik" keşfine ermiş, bir bilim insanı. özellikle ölüm ve hiçliği keşfettiği bölüm sarsıcı güzelliktedir.

    fatma darvinoğlu; doktorun karısı. ait olduğu yaşamdan, kocasının sürgün edilişiyle koparılmış, geçmişe özlemden sıyrılamamış, kocasının ölümünden ve sürgünün hükmünün bitişinden sonra da bir daha doğduğu yere dönememiş, durdukça acılaşmış bir kadın. romanda konuşan tek kadın. işte bu yönüyle pek kıymetli romanın babaannesi. geçmişini özlemek, güncel yaşamdan kaçmak için o kadar çok sebebi ve zamanı var ki; romanda en başarılı anlatıcıdır. onun geçmişle olan bağları, gelenek ve töre bilişi, kocasının şeytani buluşlarından tiksinerek uzak duruşu, kocasının aksine batıya değil doğuya ait oluşundandır. ve fatma, aslında selahattin bey in sözlerini desteklercesine, kendini günahsız bulur. tiksinmez kendinden, aksine, uzak durarak, kocasından ve onun şeytanlıklarından, bir ömrü bir evde sessizce bitirir. bu yüzden onun mükemmel sözleriyle, yaşamın bitişini anlatan cümlelerle biter kitap. bu da; pamuk'un bir diğer başarısı.

    recep; doktor'un evin hizmetçiyisyle olan münasebetinden dünyaya gelen bir cüce. ömrünce fatma babaannenin türlü işkencesine maruz kalmış, ama bunu sabırla, ve durmadan doğru, dürüst, iyi olmaya çalışarak atlatmaya çalışan, beri yanda, tüm hayatı bir odadan, diğerlerinden nefret etmekten ibaret olan büyükhanım'ın (fatma darvinoğlu) sıkıcı hayatının son buluşunu izler. bu da onun cüce hayatında çektiklerinin karşılığıdır. iyidir recep. koşulsuz iyi düşüncedir. anlatıcılar arasında dili en sade olanıdır.

    faruk darvinoğlu; fatma ve selahattin darvinoğlu'nun en büyük torunu. tarihçi. para kazanmak için değil de, insan hikayeleri için tarihçi. devrin aydınını anlatır faruk. evet heveslidir ama toplumdan uzak, kendi içine dönük, sosyal yönden başarısız bir aydın. bu sebeple, tarihin hikayelerine gömülmek ister. canının sıkıntısını arşiv odalarında tüketir. tek yakını kız kardeşidir, onu kaybedecek, kaybederken de "en masum olanımızın başına bu geldi" diyerek, kitabın en vurucu sözlerinden birini söyleyecektir. muhtemelen babası ve dedesi ile aynı kaderi paylaşacak, kitaplar, defterler, notlar ve alkol akşamları ile silinip gidecektir. kitapta, hikayeler ve hikaye bulma ihtiyacı üzerine anlattıkları harikadır.

    hasan; selahattin darvinoğlu'nun evdeki yardımcı kadından olma ikinci oğlundan torunu. hiç saklanma ihtiyacı olmayan bir karakter. direk bir faşist olarak bize sunulmuş. bir yere ait olup, oraya basarak yükselmek, kimsenin dediği yoldan değil, kendi bildiği yoldan, yükselmek, kıymet görmek, önemli olmak derdinde bir karakter. faşizm ve temel egonun ilişkisini bize anlatmak için imgelenmiş. faşist değil. tek derdi önemli olmak. bu uğurda çeşitli ayak oyunlarına mecburen katlanıp duran, bu sırada nilgün darvinoğlu'na aşık olan, ondan yüz bulmayınca, önemli olma arzusu iyice kabaran, bu kabaran duygularla ne yapacağını bilemediği için sonunda nilgün'ün katili olan bir çocuk hasan. masumiyet müzesinde sevgilinin eşyalarını biriktirme fikrinin mucidi hasan. babasından nefret eder. çünkü babası ömrünce kıymet görmemiş bir adamdır. o halde onun dediklerini dinleyerek kıymetli olmak imkansızdır. nilgün ölünce istanbul a yol alır. devrin karanlık siyasi sokaklarında kolayca yutulacak, ya da tam tersine istediği şekilde yükselecek ama her koşulda hep kirli kalacak bir adam olacaktır. fatma darvinoğlu'ndan sonra en yetenekli anlatıcıdır. bencil öfkesini, o kadar sakin anlatır ki; cinayete götüren yolların sükuneti hayrete düşürür.

    metin darvinoğlu; fatma ve selahattin darvinoğlu'nun en küçük torunu. asosyal tarihçi bir abiden, komünist bir abladan, kendisine sunulan az paralı yaşamdan şikayetçi. zekasıyla, köşeyi dönmek, amerika semalarına uçmak, mümkünse bu aileden ve kültürden uzak ama paraya yakın yaşamak isteyen, kapitalist, genç, öfkeli. üstelik bir fabrikatör kızına aşık. bu durum, mevcut şartlarından nefretini körüklüyor, metin iyice ipe sapa gelmez bir alıyor. babaannesine evi yıktırmak için baskı yapıyor. ablası ve abisinin aksine, dünya ile ilişkilerini sıkı ve cevval tutuyor. hem babaannesinin hem ablasının ölümüyle, arzuladığı hayata kavuşması hızlanmıştır muhtemelen. ama yalnız para düşkünü bir çocuk değil metin. tıpkı diğer roman anlatıcıları gibi yalnız "bir" şey değil. karşılıksız aşkın sokaklarında düşen, sürüklenen bir çocuk. o aşkı sorgulayışı, mantıksal bir düzleme oturtmaya çalışması, yine de türlü denkleme rağmen aşkın peşinden aşağılara sürüklenişini anlattığı bölüm pek sürükleyicidir.

    nilgün darvinoğlu; anlatıcı değildir. kitabın en gizli, en suskun ve abisinin tarifiyle en masumudur. hikayeyi ondan dinlemedik, dinlemedik çünkü onun susmuş olması gerekliydi. o komünüst idi. bizatihi asıl kurgucu tarafından susturulmuş olması gerekliydi. varlığının serin güzelliğinin tam aksine ölümüyle vurucu olmuş ortanca kardeş nilgün. bir faşistin elleriyle öldürüldü.
    --- spoiler ---
  • bu kitabin arka planindaki turkiye analizini yetersiz bulanlar, bu sebepten dolayi 'okudugum en kotu roman' olarak niteleyenler yayimlanma tarihinin 1983, orhan pamuk'un ise o sirada 30 yasinda oldugunu bir hatirlamalilar bence. orhan pamuk'n romanci kimligiyle soyundugu kanaat onderligini eline yuzune bulastirdigini ve yapmaya calistigi toplumsal analizlerin ucundan kiyisindan sosyal bilimlere bulasmis herhangi bir insani cileden cikaracak kadar baglamdan uzak oldugunu kabul ediyorum. ama yine de kendisinin romanciliginda sadece bu ulkenin insanina degil, insana dokunan bir seyler var. sessiz ev, ve orhan pamuk ve diger romanlari, 'dis dunyada' hic de oyle zannettiginiz gibi kendi ulkesini ozensizce anlamaya calisan bir oryantalistin sayiklamalari olarak nitelendirilmiyor dogrusu. gercekten turkiye disinda okunurlugu, bilinirligi olan bir romancidan bahsediyoruz.

    sessiz ev'in arka planindaki sosyolojik gercekligi yetersiz ve hatta absurd bulabilirsiniz. zira o gerceklik, o roman karakterleri tarafindan algilandigi sekliyle, gercekten yetersiz -ve hatta carpitilmis ve masalsidir. orhan pamuk'un hemen hemen butun romanlarinda oldugu gibi ana karakterler yazarin hic de inkar etmeyerek dahil oldugunu kabul ettigi 'beyaz turk'ler, ve bu beyaz turklerin su ya da bu sekilde iliskiye girdigi 'diger insanlar'dir. sanirim orhan pamuk romanlarinda hissedilen en belirgin ve insanlari (kendim dahil) rahatsiz eden sey de bu ayrim oluyor. ozellikle masumiyet muzesi'de bu ayrim bir parodiye donusuyor ve okuyucun sabrini zorluyor. ancak artik orhan pamuk'un bir sosyal bilimci degil romanci oldugunu, romanlarinda turkiye olarak sundugu seyin gercek turkiye degil onun turkiyesi oldugunu kabul etmemiz gerekiyor. orhan pamuk ayva rendesini hayati boyunca gormemis, ayva recelinin yapimina hic sahitlik etmemis, sizse cocuklugu boyunca annesinin yaptigi recellerle buyumus insanlar olarak ayva recelinin romantize edilip 'batililara sunuluyor' olmasina ofkeleniyor, icerliyor olabilirsiniz. ancak hatirlamalisiniz ki bu gercekten de orhan pamuk'un degil, sizin gercekliginiz. ayni topraklarda buyumus, ayni havayi solumus bir insani sirf 'bu' gercekligin icinden gelmedigi icin dislayamazsiniz. siz diye hitap ederken bu topluluga kendimi de dahil ediyorum tabii ki, nisantasi'nda aile adimi tasiyan bir apartmanim yok. ancak bu beni orhan pamuk'tan daha gercek bir turkiyeli yapmiyor, bunu da soyleyeyim.
  • akıcı ve insana farklı bakış açıları kazandıran melankolik ve okuduğum ilk orhan pamuk kitabıdır. kitapta hoş göndermelerle eğlenceli bi hal almış. şahsen anlatıcı karakterlere empati kurdukça ve dönemin koşulları değerlendirildiğinde hepsi kendilerince acı çekiyorlar. biraz üzücü ve biraz okuyanı karakterlere karşı sinir eden bi kitap bence ama güzel. şahsi amatör yorumum bu yönde.
  • orhan pamuk'un istanbul'a yakın bir kasabada babaannelerinin yanına tatile giden 3 kişinin hikayesini anlattığı kitabı. kitabın bir yerinde iktisat tarihçisi abisi şevket pamuk'a ve kendisine göndermede bulunmaktadır. metinler arası bağın kurulabilmesi için cevdet bey ve oğullarından sonra okunması gerekmektedir.

    --- spoiler ---

    her bölümünü başka bir karakterin gözünden gördüğümüz kitapta olayları hiç nilgün'ün gözünden göremiyoruz. önceki entrylerde bunu kitabın sonunda nilgün'ün başına gelen elim olayla ilintilendirmişler. yazar, olayların geçtiği dönemi açık açık söylemese de 12 eylülün hemen arefesinde yaşandığını anlayabiliyoruz. belki de nilgün'ün hiç konuşmamasıyla komunistlerin iktidarda hiçbir zaman söz sahibi olamamasına, ölümü ise darbe ile tamamen sindirilmesine bir göndermede bulunulmuş olabilir.

    --- spoiler ---

    okuyup uyanırsan bir gün göreceksin fatma, ah ne kadar çok şey var yapılacak, ne kadar çok hayatta. ne kadar çok!
  • orhan pamuk'un en güzel kitaplarından biridir. babanne (fatma), torunları ve evin uşağı recep'in eskihisar'daki evde yaşadıkları bir haftadan bahseden bir kitaptır. kitap zamanın türkiye'si hakkında pek çok bilgi verir. kitapta karakterlerin iç dünyaları ustaca yazılmıştır ve kitapta da büyük öneme sahiptirler. iç dünyalarına daldıkça okurların karakterler ile ilgili düşünceleri değişir ve hikâye kendini tamamlar. karakterlerin içi yapısı büyük bir özenle tanıldığı gibi okunması da zor değildir.
  • --- spoiler ---

    ''bir zamanlar dünyanın güzel bir yer olduğunu düşünürdüm. çocuktum, aptaldım. panjurları kapadım, sürgüyü çektim. dünya orada kalsın.''

    --- spoiler ---
  • orhan pamuk'un dünyaya bir cücenin, 90 yaşında bir kadının ve ülkücü bir ergenin gözüyle de bakabilmeyi başardığı kitabı.
  • çok ağır biten roman.

    --- spoiler ---

    ve aslında bitmeyen roman. ucu açık kalıyor birçok şeyin. (bkz: postmodern roman)

    büyükanne, torunlarının istanbul'a döneceği gün onlara "çok önemli" neyi söyleyecektir,
    hasan yakalanacak mıdır, istanbul'da ne yapacaktır,
    metin tüm olanlardan sonra yolunu nasıl çizecektir,
    faruk "beynindeki kurtlarla" ne yapacaktır, veba konusunda sonuca varacak mıdır,
    nilgün'ün ölüsü salonda yatarken aşağıda neler olmuştur...

    hepsi gizli kalıyor.

    ve nilgün'ün ölümü o kadar ani oluyor ki ensenize çekiç yemiş gibi oluyorsunuz. orhan pamuk bu ölümü hiç hissettirmeden burnumuzun dibine kadar getiriyor. çok büyük bir romancı başarabilir bunu ancak.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap