• 2015 yılından beri yoga ile ilgilenen beni, özellikle 2017 yılında hocalık sertifikası aldıktan sonra kendinden soğutan ve tiksindiren kelime. nefes almayı bile satan spiritüelci şarlatanlar tarafından içinin artık iyice boşaltıldığını düşünüyorum.

    şifa(lanma)nın haricinde dönüşmek/kişisel dönüşüm, mindfulness/farkındalık, yüksek benlik, an ve daha böyle gidecek bir çok kelime de; yine bu şarlatanların ceplerini biraz daha doldurmak için süsleyip, püsleyip önümüze koyarken, içlerini boşalttıkları diğer kelimelerdir.

    oysa ki varoluşçuğun o lanet şifasının tadını bilseler, bir daha kapısından geçmezlerdi bu tür sahteliklerin.
  • ''ey dünya veya ahiret talipleri, ey dünya ve ahiret ile kafayı bozanlar, bana kulak verin!
    size yaptığım bu açıklama hastalığınızın devasıdır, onu kullanın!
    bir kimse her neyi istemezse o şey onun ardından koşar. yaratılanlara meyletmeyin ki yaradan sizi sevsin. allah'ın sevdiği kul şefkatli bir doktorun koruması altındaki hasta gibidir.''

    [ abdulkadir geylani hz. cilâü-l hâtır/ 34.sohbet ]

    insanın bir şeyi istemesi/dilemesi yalnızca kendi nefsi içindir. rüyalarda buna çokça tanık oluruz. olayları izlerken en ufacık bir müdahele etkisi gidişatı hemen etkilemekte, ters yönde manyetize etmektedir. acilen ruh'a tekrar kavuşarak uyanmaya çalışırız, uyanırız.

    bir şey dilemeden, arzu etmeden ortaya çıkan şey hakk'tandır. istek ve arzular fırtınasına tutulmuş bir nefs , hakk'ın temiz muradını; lütuf, feyiz, şifa, bereket gibi sonsuz ihsanlarını idrak edemez.

    vehim çarpıtılmış bir etkidir,
    vesvese ise bu etkinin bir tepkisi.

    gerçekte şifa ve devanın tek bir dozu vardır. bölünmemiştir. tektir.
    vesvese ise nefslerin görüşlerinden dolayı binlerce dala, dozaja ayrılmıştır. çokluk içindeki gürültüdür. ondan şifa geldiğini zannetmek sadece zamanın uzamasından ve hileli bir erteleniştir.

    bu bakışla insan ölene kadar müebbet bir hasta hükmündedir. kanayışlarına, kan nakli yaparak geçiştirsede kan kaybedişi süreklidir. organları gerçek vazilerine tabi değildir.

    arzu ve isteklerden kurtulmuş bir an dilimi nefs için haldir.
    o anda kalabilme kabiliyeti ise makamdır.
    bu kabiliyet nefsindeki tüm görüşleri tenzih edip, hakkı teşbih edecek hissiyatın kalpte devreye alınmasıdır.

    bu işleyişe şahit olanların ''nefsle ele geçen allah hakkındaki yargı, kanı ve zanların tümü batıldır'' tavsiyeleri bu yüzdendir. nefs allah'ı hiçbir zaman dileyemez. diliyorsa bir put yonttuğundandır. ben bir allah buldum ve ona hamd edebiliyorum demektir. oysa hamd yalnız allah'ındır.

    burada korkulacak tenkit edilecek bir durum olmamalı, bilakis huzur ve emniyet hissedilebilmelidir. ben allah'ı bilemedim, idrak edemedim anlayışı kişinin tüm satıhlarına yansımalıdır. bu böyle oldukça nefs hiç bir şeyden emniyet içinde olmadığını bilip kendini kandırma yollarını uzatamayacaktır.
  • hakkında yazmaya değer bir sözcüktür şifa. kendisini etimolojinin hatırlamaya yönelik sarsma, kurcalama eylemleri ya da tıbbın ona verdiği olanaklarla bir mananın içine hapsolması gibi mevzulardan ziyade serin ve sakin bir yolda ilerleyerek ona ulaşmak isterim. çoğu meselenin çözümü için sakinleştiren ve sabrı işaret eden haliyle birlikte adeta tanıdık bir sesin yangının geçici olduğunu gökyüzünden yağacak yağmuru müjdelediği tınısını kalbe nezaketle yerleştirmektedir. peki nasıl şifayla buluşur insan? bir adres ya da harita yoktur, insan dilinde gizemli bir şekilde bir dileğin yanına iliştirilmekten öteye de geçememiştir. dağlar, tepeler mi aşılmalı, yoksa bir denizde yüzdükçe ufka mı varmalı? belki de bir gökkuşağının altındadır, bahsedilmiştir de çocuk kalsaydık inanırdık gılgamış'ın ölümsüzlüğü için vardığı yola. insan kadar güçlü bir o kadar çaresizi görülmemiştir. koca ordularla ülkeleri aşanlar bir sivrisineğin ettiği ile göçüp gitmiştir. şifa neredeydi diye sormak ister insan. kimi buluşur, kimine varamaz. şifa, sevgili şifa en çok isteyene dileyene değil de istediğini gelir gibidir.

    yıkılışların, doğaya sirayet eden büyük acıların, kalbin bedenden sökülme dileğinde çırpındığı tüm o korkunç zamanların ardından yıkıntıların arasında yalnız ruhun kendisiyle konuşma vaktinin geldiğini hissettiği anla gelir sanki. bu tek başınalığı yalnızlık olarak göremez insan. zira, kendisinin ana babası, kardeşi, arkadaşı olmuştur. bir kalabalığın içinde elleriyle dokunan, hüzünlü gözlerle ona bakanların ortasına yerleşmiş vaziyettedir. şifa kabulleniştir aslında şifa kendini en güzel kabul etme şeklidir. derdin dile getirildiği vakittir. sonu gelmiş bir yolun devamının olduğunu görmektir, yolun sonunda yaşlı halinin sevgiyle baktığını görebilmektir. şifa yaşamak için nice sebepler sunan en nadide ve güzel içsel yolculuktur.
  • (bkz: ölüm)
    anadolu'da insanlar, ozellikle hasta ve yasli insanlar icin allah hayirli şifa versin derken ölümü kasteder. ölümü mutlak vuslat olarak tanimlarlar ama bu durum tasavuffi olarak kabul ederler. anadolu insanlarinin dogustan tasavvuf olmasi mevlana ile iliskili degildir.
  • okan avcı'nın izleyene bir tutam baharat filmini hatırlatan
    4 dk 15 saniyelik kısa filmi. film şu sözlerle başlıyor:

    "şu dünyada hafif ol, ayağını vurmadan yürü,
    sert hareketlerden kaçın; ağaçları da çiçekleri de öldürme.
    toprağı işler gibi yap ama incitme onu, okşa sadece.
    ve ötekiler bağırırken dudaklarını oynat,
    sakın bağırma"

    amin maalouf

    şifa
  • bir çocuğun bazı paranormal veya şifacı gibi şamanik yeti-yetenekleri var gibi göründüğünde ona, hatta onun içindeki merkez kişiliğe-varlığa yönelik şöyle bir tekerleme/mani söylenirmiş: "sıkmaca mısın, tepmece misin? alim misin, zalim misin?" (bkz: sıkmaca)

    şile ağlayankaya'nın suyuna "korkuluk suyu" denirmiş. korkanlara içirilir, şifayla geçirirmiş.

    (ilk giri tarihi: 11.7.2019)

    (bkz: şifalı bitkiler), şifalı/@ibisile
    (bkz: şifa veren eldedir)
    (bkz: şifa istemem)
    (bkz: şifahane), darüşsifa
    (bkz: iyileşme), therapia
  • çoğunuz çocukluk halinin nasıl bir şey olduğunu unutmuşsunuzdur. ancak, şifada çocukluk halini hatırlamak çok önemlidir. kutsal kitap'ta bu konuda şöyle yazar: "tanrı'nın alemini küçük bir çocuk gibi kabul etmeyenler, ona asla giremeyecekler." tao'da ise bu konuda şöyle yazar: insan, yerinden kımıldamadan tüm dünyayı bilebilir; pencereden dışarı bakmadan cennetin yolunu görebilir. insan ne kadar uzağa giderse o kadar az bilir. öyleyse bilge kişi, yerinden kımıldamak zorunda olmadan bilir, görmek zorunda olmadan tanımlar, bir şey yapmak zorunda olmadan gerçekleştirir. " şifacı da, bilge kişi gibi, dikkat eder. o, dünyayı gerçekte olduğu gibi görür ve bu süreç sırasında kim olduğunu hatırlar; o bir şeyleri değiştirmeye çalışmayı bırakır ve onun yerine alabilen haline gelir.

    (alıntı)
  • istanbul tuzla'da bir varoş mahalle.
  • hastalıktan kurtulmayı temsil eder. bu kurtuluş, hastanın iyileşmesi anlamına da gelebilir, ölmesi anlamına da.

    uzaktan şifa gönderenler bilirler ki hasta kişilere şifa yollamak, onun ölümüne sebebiyet verebilir.

    biri size acil şifalar dilerse ağzına vurun. tövbe de, lan, deyin.

    şaka şaka... adam gibi çekin kenara, konuşun. anlamını bilmediği kelimeyi kullanmasın. baktınız anlamıyor, o zaman döversiniz. keh keh...
  • "tat ve gör ki yaradan güzeldir.”
hesabın var mı? giriş yap