• vefatiyla, 1980'lerde yugoslav sporculara sempati beslemis bircok 40+ sporseverin icini ciz ettirmistir...

    1980'lerde turk kulupleri iki yabanci oyuncu transfer edebilirken bu haklarini genellikle, bonservis ucretleri bati avrupali meslektaslarina gore cok daha cuzi olan yugoslavlardan yana kullaniyorlardi... buna karsilik o donemde yugoslav futbolcular 27 yasina geldiklerinde yurtdisi transfer hakki kazaniyordu ve zaten 31-32 yasina kadar oynadiklarindan, turkiye'ye gelip 3-4 sene oynamak onlar icin de bir nevi emekli ikramiyesi gibi oluyordu... tabii bu oyuncularin turk takimlarina gelmesi, futbola merakli turk cocuklarinin tuttuklari takimlarda kendilerine onemli yildiz olarak hep yugoslavlarin gosterilmesine de vesile olmustu...

    mesela benim fenerbahce'nin hayal meyal hatirladigim ilk sampiyonlugu 1984-85 sezonundaki... hayal meyal deme sebebim de dort yasindayim, ailede heyecan icinde sampiyonlugun konusuldugunu ve goztepe'deki anneannemlerin evinin onunden annemle bayraklari alip arabaya binip bagdat caddesi'ndeki tura katilmamizi hatirliyorum iste... henuz mac seyretmekten bir sey anlayacak kadar gelismis degilim... ona ragmen dort oyuncunun da ismi kaliyor aklimda: selçuk yula, ilyas tüfekçi, srebrenko repçiç ve duşan peşiç... ben evde top oynarken anneme "anne sen ilyas ol ben selcuk olayim" derdim ama sokakta top oynayan abilerimiz arasinda bol bol repcic ve pesic olan da vardi... hatta yugoslav meraki yuzunden bircok cocuk mahalle maclarinda kendi adinin sonuna "ovic" ekleyip oyle de top oynardi... keremovic, orhanovic gibi...

    bununla birlikte donemin bir baska onemli yugoslav etkisi de kuskusuz basketboldaydi... once 80'lerin ortasinda gencecik bir drazen petrovic'in liderligindeki cibona zagreb'in ust uste iki sezon avrupa sampiyonu oldugunu gorduk... 80'lerin sonundaysa bunu jugoplastika split'in pes pese uc avrupa sampiyonlugu kazanmasi takip etti... hemen ardindan da zeljko obradovic'in partizan'i, istanbul'da duzenlenen ilk final four'da avrupa'nin en buyugu oldu... bunlari bir de donemin tek yayincisi trt'nin spor programlarinda izleyince o gunku yugoslav basketbolculari da cocuk akliyla adeta uzayli gibi goruyorduk...

    haliyle boyle bir arkaplan sayesinde 80'lerde çocuk olmak durumunun dogal sonuclarindan biri de yugoslavlarin sporcularina sempati duymakti...

    1990 dünya kupası, basindan sonuna dek buyuk bir hevesle seyrettigim ilk dunya kupasiydi... orada da yugoslavya milli takimi ikinci turda ispanya'yi dragan stojkovic'in muazzam oyunu ve golleriyle 2-1 maglup edince bendeki yugoslav sempatisi iyice tavan yapmisti...

    tam da bunun arkasindan 1990-91 sezonu ve harikulade bir kızılyıldız takimi geldi... isin ilginci, takimin dunya kupasi'na kadarki en buyuk yildizi stojkovic, turnuvanin ardindan marsilya'ya transfer olmustu ama kizilyildiz oylesine olaganustu bir jenerasyon yakalamisti ki stojkovic'i aradiklari dahi pek soylenemezdi... orta sahada defansif olarak vladimir jugovic, ofansif olarak da robert prosinecki gibi iki beyne sahiptiler... ucuncu bir beyinse liberoda oynayan ve daha evvel steaua bukres ile avrupa sampiyonlugu gormus olan miodrag belodedici idi... ileride de ele avuca sigmayan firtina solak dejan savicevic ile her mac birer ikiser golleri siralayan santrfor darko pancev bulunuyordu...

    iste bu kadar onemli oyuncunun arasinda, 21 yasinda olan mihajlovic de muthis sol ayagiyla parlamasini bilmisti...

    kizilyildiz'in avrupa sampiyonlugunu kazandigi o unutulmaz sezonda henuz ileride alametifarikasi olacak frikik hunerini pek sergilememisti belki ama gerek hareketli oyunda sol kanada deplase olarak yaptigi gerekse basta kornerler olmak uzere bircok duran topta topun basina gecip ceza sahasina yolladigi muthis kavisli ortalarla bile topa yon vermekte ne denli siradisi bir mahareti oldugunu gostermekteydi... cok sert kestigi toplar pancev'in kafasiyla bulusacagi zaman sanki fizik kurallarini bukermiscesine aniden yumusuyor ve pancev de kafayi vurup golu yapiyordu ya, sirf maclarindaki o sekanslari bile izlemek ayri keyifti...

    kizilyildiz'in avrupa sampiyonlugundan birkac ay sonraysa malumunuz, yugoslavya parcalandi, takimin yildizlari da haliyle bir sezon sonra bati avrupa'nin onemli kuluplerine dagilmaya basladi... mihajlovic de roma'ya geldi... sonrasini zaten cogu futbolsever biliyor...

    yine de benim gibileri icin 1990-91 sezonundaki kizilyildiz takiminin hep apayri bir yeri olmustur... yugoslavya parcalanmasa muhtemelen o tek avrupa sampiyonluguyla da yetinmeyecekler, hatta belki de donemin supergucu milan ile unutulmaz bir rekabete de giriseceklerdi... boyle dusununce de insan ayri huzunleniyor...

    o kizilyildiz agacindan ilk dusen yapraksa dun itibariyla mihajlovic oldu maalesef... cok aci... cok uzucu... ama ne yazik ki hayat biraz da boyle bir sey iste... ne nerde ve nasil basladigini anlayabiliyorsun, ne de nerede ve nasil bitecegini bilebiliyorsun...

    ne diyelim ki baska?

    pocivaj u miru sinisa...

    edit: coldvolkan nickli suser hatirlatti sagolsun, 1990-91 sezonununda sampiyon kulupler kupasi yari finalinde bayern münih'e karsi deplasmanda 2-1 kazandiklari macin rovansinda belgrad'da guzel bir frikik golu de kaydetmis kendisi... soz konusu mac, klaus augenthaler'in son dakikada kendi kalesine attigi golle 2-2 sona eriyor ve boylelikle kizilyildiz finale cikan taraf oluyor...

    soz konusu macin ozeti: https://www.youtube.com/watch?v=o1clftxnubq
  • 53 yaşında vefat etmiş efsane frikik ustası. bir maçta frikikten 3 gol atacak kadar iyi bir sol ayağı vardı. maç içinde sergilediği agresif tavırları da hala aklımda. mekanı cennet olsun.
  • patrick vieria'ya "pis zenci" mealinde bir şeyler dediği maçta, patrick de kendisine "çingene" demiştir. tabi şimdi sorulması gereken soru: "hangisi önce dedi?"
  • bir kızılyıldız daha kaydı..
  • ölüm haberini alınca annemin pazardan aldığı 11 numaralı lazio forması aklıma geldi.

    nefis bir sol ayağı vardı, yıllarca frikikten olağanüstü plase golleriyle gözümüzün pasını silmişti.

    çok üzüldüm, toprağı bol olsun.
  • zamanında kara maymun dediği patrick vieria'nın hocası olmuş faşizan sırp.
  • laziolu yugoslav futbolcu. roberto carlos'la beraber su anda avrupa'da duran toplara en hakim futbolcu diyebiliriz.
  • kızılyıldızın efsane 1991 kadrosunda da yer alan sırp futbolcu. o zamanlar 22-23 yaşındaydı
  • an itibarıyla roma ağlarına bir frikik golü atmış , vakti zamanında patrick vieiraya kara maymun demiş interli defans oyuncusu.

    lazioda oynadığı vakitlerden bir pozisyonu aklımdan gitmemiş...top neredeyse prekazinin monacoya gol attığı mesafeden daha uzak*, mihajloviç serbest vuruş kullanacak, işin komik yanı o mesafeye rağmen önünde 2 kişilik baraj var..öyle bir korku salardı rakip kalecilere..bahsettiğim serbest vuruşun üst direği yıkacak kadar sallayıp geri dönmesini de eklemek lazım tabi.
  • fiorentina'ya imza atmak icin cesare prandelli ile resmen yolların ayrılmasını bekleyip en sonunda beklenen imzayı atmıstır..

    imza torenindeki konusması ile fiorentinalı taraftara umut veren bir konusma yapmıstır(ayrıca imza toreninden fotograflar icin buradan sey ettirebilirsiniz):

    "herkese merhaba, öncelikle catania yönetimine teşekkür ediyorum orada sözleşmem sürdüğü halde ayrılmam konusunda kolaylık sağladıkları için. fiorentina'ya da bu şansı verdikleri için teşekkür etmek istiyorum. prandelli burada çok doğru şeyler yaptı, kendisinin izinden gideceğim. önümüzdeki sezon sonu yeniden şampiyonlar ligi'ne katılma hakkı elde edeceğimize eminim.

    neden bir çok takım varken fiorentina'yı seçtiğim konusunda ilk cevabım pantaleo corvino olacaktır. burada olmamı çok istiyordu ve sonunda ben de seçimimi bu yönde yaptım. floransa çok güzel bir yer, kaliteli bir takımımız var ve aynı zamanda hırslılar. ancak son yıllarda pek bir şey kazanamadılar, tıpkı benim gibi yani. birlikte kazanacağız demek ki! beni seçtikleri için gurur duyuyorum.

    teknik adam olarak tecrübesiz olduğum söyleniyor. 20 yıl boyunca en üst seviyede futbol oynadım, kazanılabilecek çoğu şeyi kazandım, her şeye sahibim diyebilirim. teknik adam olarak biraz deneyimsiz olabilirim evet ama inter'de mancini'nin yanındayken bu kadar çok adamı kontrol etmenin ne denli zor olduğunu tecrübe etmiştim. sonrasında da catania ve bologna gibi iki önemli takımı çalıştırdım ve şu an italya'nın en büyük takımlarından biri olan fiorentina'nın teknik direktörü oldum iki yıllığına. teknik adam oyuncuların aklına girebilmeli, felsefesini kabul ettirebilmeli. onları en güçlü olduklarına inandırmak önemli, bunu başarabilecek zeki bir adamım. böyle düşündüğüm için deli diyebilirsiniz, normaldir, olabilir.

    jovetic harika bir oyuncu, 4-3-3'te ileride her pozisyonda oynayabilecek bir isim, ljajic de öyle. catania'dayken fiorentina ile karşılaştığımızda bu iki oyuncuyla sohbet etme imkanı bulmuştum. takımın ana dizilişi 4-3-3 olacak ancak duruma göre bu 4-2-3-1'e dönüşebilir. hücum yapan, saldıran bir fiorentina istiyorum.

    mutu ile henüz görüşmedik. ilk fırsatta oturup konuşup geleceğinin nasıl şekilleneceğine karar vereceğiz. transfer konusunda en son kararı yönetim verecek bu görüşmeden çıkan sonuca göre.

    prandelli'nin kulüp içinde nasıl çalıştığına emin değilim ama benim kendi yöntemlerim var ve bunlara göre hareket edeceğim. belirlediğimiz hedeflere ulaşmak için kendi yönetimlerimi ve fikirlerimi kullanacağım. roberto mancini ile floransa'ya geldiğimde de konuştum, daha öncesinde de, neredeyse her gün görüşüyoruz. burada olmamdan o da çok mutlu.

    gilardino'nun transferi hakkında bir bilgim yok. gila'nın burada kalacağını düşünüyorum, bizim için çok önemli bir oyuncu. buradan gitme gibi bir düşüncesi olup olmadığını bilmiyorum ama gitmek isterse kalması yönünde kendisini ikna etmem gerekecek.

    d'agostino transferinden ise haberim var, her zaman istediğim bir oyuncuydu. her takımda aynı şeyleri yapabilecek kalitede bir isim. kesin olarak gelip gelmeyeceğini bilmiyorum şu an ama gelirse işimize yarayacaktır."
hesabın var mı? giriş yap